11 Şubat 2019 Pazartesi

Medyada ahlakın çöküşü - Örsan K. Öymen

Kısa adıyla medya olarak da bilinen kitle iletişim araçları, halka doğru bilgi aktarmakla ve kamu hizmeti vermekle yükümlüdür. Medya hükümetlere, iktidarlara, güç odaklarına, sermaye odaklarına değil, halka hizmet vermekle sorumludur. Bu hem medya ahlakının temel ilkesidir, hem de demokrasinin temel önkoşullarından birisidir. Medyanın kendi meslek ahlakı ilkesini ihlal ettiği bir ülkede, demokrasinin varlığından söz etmek olanaklı değildir.

Halkın doğru bilgi edinme hakkının gasp edildiği bir ortamda yapılan seçimlerin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü halkın kendi özgür iradesiyle sandıkta bir karar alabilmesi için, ülkedeki ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel gelişmeler hakkında doğru bilgiye sahip olması gerekir. Demokrasi, kurgular değil, olgular üzerinden yaşayabilecek olan bir düzendir. Halkın beyninin yıkandığı, kurguların olgu, olguların kurgu olarak anlatıldığı bir ülkede demokrasinin varlığından söz edilemez. Yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığı, laiklik, ekonomik ve sosyal adalet demokrasi için ne kadar önemliyse, bağımsız ve özgür medya da demokrasi için o kadar önemlidir.

Türkiye’de ise AKP iktidarı, medyadaki meslek ahlakını ortadan kaldırmış, medyayı hükümetin sözcüsü konumuna sokmuştur. Bugün medyanın yaklaşık yüzde 80’i hükümetin kontrolü altındadır. Almanya’da Nazi döneminde Joseph Goebbels’in kurduğu propagandacı medyanın bir benzeri bugün Türkiye’de devreye sokulmuştur. Türkiye’de medya, halkı doğru bir biçimde bilgilendirme aracı olmaktan çıkmış, hükümetin propaganda aracına dönüşmüştür. Medya üyelerinin büyük çoğunluğu, hükümetin propaganda aracı olmak işlevini yürütmeyi kabullenerek, kendi mesleklerine ihanet etmişlerdir. 

Televizyonlarda ve gazetelerde, Türkiye’nin gerçek sorunları görmezden gelinmekte, başta AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, ağırlıklı olarak AKP’li siyasetçilerin demeçlerine yer verilmektedir. Araştırmacı gazeteciliğin yerini, demeç gazeteciliği almıştır. Basın toplantılarında, mitinglerde ve açılış törenlerinde ülkeyi yönetenlerin yaptıkları açıklamaları yayımlamanın gazetecilik olduğu sanılmaktadır.
 
Erdoğan’ın rutin konuşmaları bile televizyonlarda yayınlar kesilerek canlı olarak verilmektedir. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böyle bir uygulama yoktur. Demokratik ülkelerde, cumhurbaşkanlarının, başbakanların yaptıkları konuşmalar, olağanüstü bir durum yoksa canlı yayımlanmaz, bir editörlük sürecinden geçtikten sonra özetlenir ve kısa bir haber olarak yayımlanır. Türkiye’de ise konuşmanın tamamı, olağan yayın akışı kesilerek verilmektedir! CHP, İP, HDP gibi muhalefet partilerinin açıklamalarına ise ambargo uygulanmakta, bu açıklamalar ya hiç yayımlanmamakta ya da kısaca geçiştirilmektedir!
 
Televizyonlardaki siyasi tartışma programlarında sunucuların çoğu AKP’nin söylemleri üzerinden sorular yöneltmekte, bu programlara katılan konukların çoğu, “Öğretim Üyesi”, “Akademisyen”, “Hukukçu”, “Araştırmacı”, “Gazeteci”,“Yazar” gibi unvanlara sahip kişiler olmalarına rağmen, Erdoğan’ın ve AKP’nin söylemlerini papağan gibi tekrarlamaktadırlar. Söz konusu konuklar televizyon ekranlarında hükümet komiseri üyesi gibi davranmakta, AKP’nin avukatlığını yapmakta, böylece kendi meslek ahlakı ilkelerine de ihanet etmektedirler! Böylece medya, birçok başka meslek ahlak ilkesinin de ihlal edildiği bir ahlaksızlık platformuna dönüşmektedir! 

Televizyonlarda ve gazetelerde, öğretim üyesi öğretim üyesi olmaktan çıkmakta, akademisyen akademisyen olmaktan çıkmakta, hukukçu hukukçu olmaktan çıkmakta, araştırmacı araştırmacı olmaktan çıkmakta, gazeteci gazeteci olmaktan çıkmakta, yazar yazar olmaktan çıkmaktadır.
 
Çünkü bu unvanları taşıyan kişiler, halka ve topluma değil, iktidara ve kendilerine hizmet etmektedirler. Oligarşi ve egoizm, demokrasiyi ortadan kaldırmıştır.

Örsan K. Öymen / Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder