"Kelin merhemi olsa başına sürer", doğruluğuna en çok inandığım deyişlerimizdendir. Gazeteciler bunu her gün yaşarlar. "Gazeteciler" derken, bağımsız, bağlantısız ve bu işi hakkını vererek yapanları, kapı kulu olmayanları kastediyorum. Malum basın tarafında çalışan iliştirilmişler, merhemi bolca bulduklarından sadece kafalarına değil oralarına buralarına sürerler!..
İşçinin, memurun, emeklinin düşük maaşının artırılması için biz yırtınırız. Her türlü diktanın hüküm sürdüğü koşullarda, ezilen, bastırılan, tehdit ve şantaja maruz kalan sessiz kitlelerin yılmaz avukatlarıyızdır. Mağdurun yanında durur zalime kafa tutarız. İktidarın yanına hiç uğramayız, muhaliflik sanki babadan kalma mirastır bize... Çocuklarımıza, falanca iktidarın yaptığı yolsuzluk ve usulsüzlükleri nasıl bulup belgelediğimize, zalimlere karşı nasıl direnip mücadele ettiğimize dair haber ve yazılarımızı miras bırakıp sessizce göçüp gideriz bu dünyadan... Bir zamanlar TRT'nin gece bülteninde yalan dünyaya veda eden sarı basın kartı sahibi gazetecilerin kısacık da olsa vefat haberleri verilirdi. Şimdi o da yok!..
Gazetecilik avukatı olmayan tek meslek koludur. Herkesin sıkıntısı ile dertleniriz de kendimize sıra getirmeyi hiç akıl etmeyiz!.. Diğer taraftan, mesleğimizin içinde bulunduğu yozlaşmışlıkları, kokuşmuşlukları, çıkmazları da nedense gün yüzüne çıkarmayı pek tercih etmeyiz. Öz eleştiri pek nadir uğrar bizim buralara...
CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Fethi Açıkel'in, partisinin Ar-Ge, Bilim, Yönetim Kültür Platformu tarafından hazırlanan "Otoriterleşen Türkiye'nin Çölleşen Medyası" başlıklı raporunu okurken iğnenin kaba etlerimize battığını hissettim. O rapordan bazı alıntılar yapayım, siz de görün hal-i pürmelalimizi;
Gazetecilik tehlikeli meslek
"* Türkiye, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 2002 yılında 99. sıradayken, 2018'de 157. sıraya gerilemiştir.
* 2018 Uluslararası Basın Enstitüsü Raporu'na göre, hormonlu bir biçimde sektörü tekelleştiren AKP iktidarının medyayı kontrol etme oranı %95'lere kadar yaklaşmıştır.
* Bir yandan Türkiye'nin nesnel gerçeklerini yansıtmaya çalışan medya organları finansal ve siyasi baskılara maruz bırakılırken, diğer yandan iktidarın güdümlü medyasının finansörleri kamu kaynaklarından haksız ve hesapsız bir biçimde yararlandırılmaktadır.
* Bağımsız medya kuruluşları haksız cezalarla boğuşurken, yandaş medya kuruluşları ise adeta kuralsızlık ve cezasızlığın keyfini sürmektedir.
* Havuz medyasında seçim dönemlerinde yerli icatlar ve petrol-doğal gaz keşiflerine dair haberlerin sayısında astronomik artış yaşanmaktadır.
* AKP rejiminin, yaşanan vahim olayları, kazaları ve politik skandallarını örtmekte en sık kullandığı yöntemlerden biri de yayın yasağı kararı çıkartmasıdır. AKP rejimi terör saldırıları, dava süreçleri, yolsuzluk haberleri, tren kazaları, iş kazaları, inşaat göçükleri gibi pek çok önemli gelişmenin ardından mahkemeler kanalıyla ya da yürütme tarafından hızla yayın yasağı kararları çıkartmaktadır. Yayın yasakları ile bu konularda haber yapılması engellenmektedir. Sadece 2011 ile 2018 yılları arasında 468 habere yayın yasağı getirilmiştir. 2019 yılının ilk iki ayı içinde ise 34 yayın yasağı kararı verilmiştir.
* Basın etiği doğrultusunda hareket eden ve halk için çalışan medya mensupları, AKP yöneticileri tarafından hedef gösterilmekte ve yaptıkları haberlerden ötürü siyasi davalarda yargılanmaktadır. Önemli bir bölümü tutuklu yargılanan gazeteci ve yazarlar, uzun dava süreçlerinde haklarında kesinleşmiş hüküm olmaksızın cezalandırılmaktadır. Temel görevi kamu çıkarlarını gözeterek 'soru sormak' olan gazeteciler, partizan savcılar ve hâkimlerin tarafgir sorularına maruz bırakılmaktadır.
* Medyaya karşı yürütülen sindirme ve baskı politikalarının sonunda, Türkiye'de gazetecilik faaliyetleri oldukça tehlikeli hale gelmiştir. 2018 yılında 80'e yakın gazeteci, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu kapsamında gazetecilik faaliyetlerinden ötürü mahkûm edilmiştir. Gazeteciler, hapis cezalarının yanı sıra astronomik tazminat davalarıyla da karşı karşıyadır. Yasal müeyyidelere ek olarak, pek çok gazeteci ya doğrudan iktidar tarafından ya da havuz medyasınca hedef gösterilmekte, tehdit edilmekte ve türlü hakaretlere maruz kalmaktadır.
* AKP iktidarının baskıcı medya politikaları neticesinde gazetecilerin 'özel haber' yapmaları riskli olmaya başlamıştır. Özel haberlerle ülkenin sorunlarının tartışılmasını sağlayan gazeteciler ya işinden atılmakta ya da bu gazetecilik faaliyetleri yüzünden yargılanmaktadır. Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın verilerine göre AKP döneminde, ülkemizdeki yaklaşık 24 bin gazetecinin üçte birinden fazlası işini kaybetmiş durumdadır.
* Cumhuriyetimizin önemli kurumlarından olan SEKA Kâğıt Fabrikası'nın AKP tarafından özelleştirilmesi sonucunda, Türkiye kâğıt temini konusunda ithalata bağımlı hale getirilmiştir. AKP'nin maksatlı ve beceriksiz politikaları sonucunda kâğıt gibi stratejik bir üründe ülkemizin ithalata bağımlı hale gelmesi medyada büyük bir ekonomik darboğaza neden olmuştur. Ağustos 2018'den itibaren TL'nin aşırı değer kaybetmeye başlaması ile birlikte matbaa, yayıncılık ve basın sektöründe derin bir kriz yaşanarak, ton bazında gazete kâğıdı fiyatları yaklaşık %100 artmıştır. Kâğıt fiyatlarının artması, medyada mevcut pek çok sorunu derinleştirmiştir. Okurlar haberlere daha yüksek ücretlerle ulaşırken, gazeteler artan kâğıt ve baskı maliyetleri nedeniyle sayfa sayılarını da düşürmek zorunda kalmaktadır. Satış fiyatlarının artması, yaşanan kriz ortamında tirajların düşmesi anlamına gelmektedir. Önemli sayıda gazete, kâğıt temini konusunda yaşanan sorunlar neticesinde kapanmış veya küçülmeye gitmiştir. AKP'ye yakın medya kuruluşları kamu kaynakları ile desteklendiği için krizi görece hafif atlatırken krizden etkilenen asıl kesim bağımsız medya organları olmuştur."
İşte böylee!..
Ahmet Takan / YENİÇAĞ
İşçinin, memurun, emeklinin düşük maaşının artırılması için biz yırtınırız. Her türlü diktanın hüküm sürdüğü koşullarda, ezilen, bastırılan, tehdit ve şantaja maruz kalan sessiz kitlelerin yılmaz avukatlarıyızdır. Mağdurun yanında durur zalime kafa tutarız. İktidarın yanına hiç uğramayız, muhaliflik sanki babadan kalma mirastır bize... Çocuklarımıza, falanca iktidarın yaptığı yolsuzluk ve usulsüzlükleri nasıl bulup belgelediğimize, zalimlere karşı nasıl direnip mücadele ettiğimize dair haber ve yazılarımızı miras bırakıp sessizce göçüp gideriz bu dünyadan... Bir zamanlar TRT'nin gece bülteninde yalan dünyaya veda eden sarı basın kartı sahibi gazetecilerin kısacık da olsa vefat haberleri verilirdi. Şimdi o da yok!..
Gazetecilik avukatı olmayan tek meslek koludur. Herkesin sıkıntısı ile dertleniriz de kendimize sıra getirmeyi hiç akıl etmeyiz!.. Diğer taraftan, mesleğimizin içinde bulunduğu yozlaşmışlıkları, kokuşmuşlukları, çıkmazları da nedense gün yüzüne çıkarmayı pek tercih etmeyiz. Öz eleştiri pek nadir uğrar bizim buralara...
CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Fethi Açıkel'in, partisinin Ar-Ge, Bilim, Yönetim Kültür Platformu tarafından hazırlanan "Otoriterleşen Türkiye'nin Çölleşen Medyası" başlıklı raporunu okurken iğnenin kaba etlerimize battığını hissettim. O rapordan bazı alıntılar yapayım, siz de görün hal-i pürmelalimizi;
Gazetecilik tehlikeli meslek
"* Türkiye, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 2002 yılında 99. sıradayken, 2018'de 157. sıraya gerilemiştir.
* 2018 Uluslararası Basın Enstitüsü Raporu'na göre, hormonlu bir biçimde sektörü tekelleştiren AKP iktidarının medyayı kontrol etme oranı %95'lere kadar yaklaşmıştır.
* Bir yandan Türkiye'nin nesnel gerçeklerini yansıtmaya çalışan medya organları finansal ve siyasi baskılara maruz bırakılırken, diğer yandan iktidarın güdümlü medyasının finansörleri kamu kaynaklarından haksız ve hesapsız bir biçimde yararlandırılmaktadır.
* Bağımsız medya kuruluşları haksız cezalarla boğuşurken, yandaş medya kuruluşları ise adeta kuralsızlık ve cezasızlığın keyfini sürmektedir.
* Havuz medyasında seçim dönemlerinde yerli icatlar ve petrol-doğal gaz keşiflerine dair haberlerin sayısında astronomik artış yaşanmaktadır.
* AKP rejiminin, yaşanan vahim olayları, kazaları ve politik skandallarını örtmekte en sık kullandığı yöntemlerden biri de yayın yasağı kararı çıkartmasıdır. AKP rejimi terör saldırıları, dava süreçleri, yolsuzluk haberleri, tren kazaları, iş kazaları, inşaat göçükleri gibi pek çok önemli gelişmenin ardından mahkemeler kanalıyla ya da yürütme tarafından hızla yayın yasağı kararları çıkartmaktadır. Yayın yasakları ile bu konularda haber yapılması engellenmektedir. Sadece 2011 ile 2018 yılları arasında 468 habere yayın yasağı getirilmiştir. 2019 yılının ilk iki ayı içinde ise 34 yayın yasağı kararı verilmiştir.
* Basın etiği doğrultusunda hareket eden ve halk için çalışan medya mensupları, AKP yöneticileri tarafından hedef gösterilmekte ve yaptıkları haberlerden ötürü siyasi davalarda yargılanmaktadır. Önemli bir bölümü tutuklu yargılanan gazeteci ve yazarlar, uzun dava süreçlerinde haklarında kesinleşmiş hüküm olmaksızın cezalandırılmaktadır. Temel görevi kamu çıkarlarını gözeterek 'soru sormak' olan gazeteciler, partizan savcılar ve hâkimlerin tarafgir sorularına maruz bırakılmaktadır.
* Medyaya karşı yürütülen sindirme ve baskı politikalarının sonunda, Türkiye'de gazetecilik faaliyetleri oldukça tehlikeli hale gelmiştir. 2018 yılında 80'e yakın gazeteci, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu kapsamında gazetecilik faaliyetlerinden ötürü mahkûm edilmiştir. Gazeteciler, hapis cezalarının yanı sıra astronomik tazminat davalarıyla da karşı karşıyadır. Yasal müeyyidelere ek olarak, pek çok gazeteci ya doğrudan iktidar tarafından ya da havuz medyasınca hedef gösterilmekte, tehdit edilmekte ve türlü hakaretlere maruz kalmaktadır.
* AKP iktidarının baskıcı medya politikaları neticesinde gazetecilerin 'özel haber' yapmaları riskli olmaya başlamıştır. Özel haberlerle ülkenin sorunlarının tartışılmasını sağlayan gazeteciler ya işinden atılmakta ya da bu gazetecilik faaliyetleri yüzünden yargılanmaktadır. Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın verilerine göre AKP döneminde, ülkemizdeki yaklaşık 24 bin gazetecinin üçte birinden fazlası işini kaybetmiş durumdadır.
* Cumhuriyetimizin önemli kurumlarından olan SEKA Kâğıt Fabrikası'nın AKP tarafından özelleştirilmesi sonucunda, Türkiye kâğıt temini konusunda ithalata bağımlı hale getirilmiştir. AKP'nin maksatlı ve beceriksiz politikaları sonucunda kâğıt gibi stratejik bir üründe ülkemizin ithalata bağımlı hale gelmesi medyada büyük bir ekonomik darboğaza neden olmuştur. Ağustos 2018'den itibaren TL'nin aşırı değer kaybetmeye başlaması ile birlikte matbaa, yayıncılık ve basın sektöründe derin bir kriz yaşanarak, ton bazında gazete kâğıdı fiyatları yaklaşık %100 artmıştır. Kâğıt fiyatlarının artması, medyada mevcut pek çok sorunu derinleştirmiştir. Okurlar haberlere daha yüksek ücretlerle ulaşırken, gazeteler artan kâğıt ve baskı maliyetleri nedeniyle sayfa sayılarını da düşürmek zorunda kalmaktadır. Satış fiyatlarının artması, yaşanan kriz ortamında tirajların düşmesi anlamına gelmektedir. Önemli sayıda gazete, kâğıt temini konusunda yaşanan sorunlar neticesinde kapanmış veya küçülmeye gitmiştir. AKP'ye yakın medya kuruluşları kamu kaynakları ile desteklendiği için krizi görece hafif atlatırken krizden etkilenen asıl kesim bağımsız medya organları olmuştur."
İşte böylee!..
Ahmet Takan / YENİÇAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder