Devlet Bahçeli önce cumartesi günü bir televizyon yayınında “Kürtler”in değilse de “Kürtçe konuşan kardeşlerimizin alayının” oyuna talip olduklarını söyledi, ardından ise pazar günkü Yenikapı mitinginde yine “Kürtlere” değil ama “Kürt kökenli kardeşlerimize” seslenerek “sizi bizden çok seven olamaz” dedi.
Aynı gün havuz medyası devletin fişleme kayıtlarını sayfa sayfa yayınlarken, “tüpçü”ye hibe edilerek artık ana akım olmaktan bütünüyle çıkan Hürriyet gazetesi bunu “CHP, Saadet ve İYİ Parti’nin PKK ile bağlantılı adayları” diye haberleştiriyordu.
Pazartesi günü Anadolu Ajansı’nın “Editör Masası” programına konuk olan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, daha önce “Allah korusun, evine su parasını getiren tahsildarın militan olduğunu bir düşünün” diyen Mehmet Özhaseki’ye nazire yaparcasına “Mansur kazanırsa Ankara’yı HDP yönetecek” dedi.
“Reis” ise eskisinden farklı olarak HDP’den “terör örgütünün uzantısı” diye değil doğrudan “terör örgütü” diye bahsetmeye başladı. Örneğin “Büyük Sivaslılar Buluşması”nda yaptığı konuşmada HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli için “Bu adam terörist” ifadesini kullandıktan sonra şöyle dedi: “Şimdi işi saptırdılar ne diyorlar; ‘Cumhurbaşkanı HDP’ye oy verenlere terörist diyor.’ Ya bunlar sahtekâr. Ben HDP’ye oy verenlere bugüne kadar terörist demedim, oy verilenlere terörist diyorum.”
Örnekler çoğaltılabilir ama yeterli olmalı, Cumhur İttifakı’nın ana gündeminde HDP seçmeni var. HDP’nin batıda aday çıkarmaması ve böylelikle tabanını “demokrasi güçleri” olarak adlandırdığı Millet İttifakı’nın adaylarına oy vermeye yönlendirmesinin seçimlerin kaderini belirleyecek ana faktör olduğu fark edilmiş durumda çünkü.
Eğer HDP tabanı blok halinde ya da az bir fireyle sandığa gider ve AKP karşısındaki adaylara destek verirse, birçok ilde sandıktan kimin çıkacağını belirleyecek olan şey tam olarak bu olacak.
Kullanılan dil de tam olarak bununla ilgili. Beka ve terörle işbirliği söyleminin krizin üzerini de örtecek bir şekilde Cumhur İttifakı’nın tabanını kemikleştirmesi, özellikle MHP tabanından İyi Parti’ye kayabilecek oyları engellemesi hesaplanıyor. Aynı şekilde AKP seçmenine de “bu seçim ders verme seçimi” değil denilerek, sandığa gitmeme ya da başka bir partiye oy verme ihtimali ortadan kaldırılmak isteniyor.
Öte yandan, HDP tabanının Millet İttifakı’nın adaylarını destekleyip desteklemeyeceğine dair tartışmaların, Selahattin Demirtaş’ın cezaevinden gönderdiği “Gerekirse bağrınıza taş basın, mutlaka sandığa gidip ‘Faşizme hayır’ anlamına gelecek oyunuzu kullanın” mesajıyla birlikte büyük ölçüde sona erdiği görülebiliyor, çünkü tabanın bu çağrıya uyacağı tahmin ediliyor.
Kürt siyasi hareketinin, zayıflamış bir AKP’nin içeride yeniden çözüm masasına oturabileceğine, HDP’li belediyelere kayyum atamakta zorlanabileceğine, Suriye’de ise hareket alanının daralacağına dair hesaplar yaptığı ve böyle bir hamle yaptığı anlaşılabiliyor.
Aynı şekilde, zayıflamış bir AKP’nin içerisinden yeni bir merkez sağ parti çıkması ve ülkeyi yeniden Atlantik eksenine oturtması, Batıyla ilişkileri iyileştirmesi ve hem Türkiye’de hem Suriye’de bir uzlaşı siyaseti izlemesi ihtimali de hesaba katılmış olmalı.
Seçim sonuçları başka birçok şey üzerinde olduğu gibi Kürt sorununun gidişatı üzerinde de belirleyici etkiler yaratacak. HDP’nin hamlesinin işe yarayıp yaramayacağını ve iktidarın seçim sonrası Kürt sorunundaki pozisyonunu yenileyip yenilemeyeceğini, eğer yenilerse bunun nasıl bir doğrultuda olacağını izleyerek göreceğiz.
Fatih Yaşlı / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder