“Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyimiz ile Genelkurmay Başkanımız Ayasofya’da. Şu manzara yakın bir zaman önce sadece hayal ve ümit idi. Şimdi görüyoruz.”
Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’in, Nur cemaatinin Meşveret grubu önderlerinden Hüsnü Bayramoğlu ile Ayasofya açılışında verdiği omuz omuza poz, Nurcuları heyecanlandırdı. Neredeyse tek kalemden çıkmış gibi “bugünleri de gördük” dediler.
Üstelik bu ilk de değil...
15 Temmuz’dan sonraki ilk 29 Ekim Resepsiyonu’nda, Nurcuların “Hüsnü Ağabey” dedikleri Bayramoğlu, dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile el ele görülmüştü. Akar ondan dua istemiş, “Ordu ile alakadarız” diyen Bayramoğlu ise duasını eksik etmemişti.
Milli Eğitim Bakanlığı ile imzaladığı protokol sayesinde, okullarda “değerler eğitimi” vermesiyle tanıdığımız Meşveret grubu, 2012’ye kadar FETÖ ile iyi ilişkilere sahipti. Bu köşeyi okuyanlar hatırlayacaktır. Gazeteci Can Özçelik’in “FETÖ Borsası” kitabında yer alan Meşveretçi bir askerin ifadesini yazmıştım. TSK içindeki Meşveretçi askerlerin sohbet toplantılarını, içlerinden biri anlatıyordu. 2012 yılında Risalelerin sadeleştirilmesi tartışmasıyla Nurculuk içindeki yollar ayrılana kadar, TSK’deki FETÖ’cüler ile Meşveretçiler gül gibi geçinip gidiyor, hatta birbirlerine destek oluyordu. Zaten Tahşiyeciler gibi birkaç münferit örnek dışında hangi Nurcu grup FETÖ’ye sırtını dönmüştü ki...
‘Ben göremeyeceğim Hüsnü görecek’
Fakat ben başka bir şeye daha takıldım.
Ayasofya’nın açılışı sırasında, Hüsnü Bayramoğlu’nun sayısız fotoğrafını, AKP’li milletvekilleri de Nurcu şakirtler de şu notla paylaştı: “Ayasofya’nın açılmasını ben göremeyeceğim Hüsnü görecek, ben kabrimden seyredeceğim.”
Bilmeyenler anlamayabilir. Şöyle anlatalım...
Hüsnü Bayramoğlu, Said-i Nursi’nin halen hayatta olan son vekili. Meşveretçi efsaneye göre, Said-i Nursi sayısız kehanetlerinden birini daha sergilemişti! Öyle ya Diyanet’in gayri resmi Tarikatlar Raporu bile, genel olarak Nurcuları özel olarak Meşveretçiler’i, Said-i Nursi’yi “ahir zamanda beklenen ve özel görevlendirilen bir zat” olarak takdim etmekle eleştiriyordu. Meşveretçilere göre Said-i Nursi yıllar önce Ayasofya’nın açılacağını bilmekle kalmamış, “ben değil Hüsnü görecek” diyerek bir adım da ötesine geçmişti.
Erdoğan arayıp çağırdı
“Yapmayın Hüsnü Bey, din kardeşiyiz” diyerek geçebilirdik. Fakat hükümet medyası Ayasofya’nın açılış haberini “Hüsnü görecekti, gördü” hikâyesiyle anlatmaya başlamıştı bile. Cumhurbaşkanı bile ikna olmuş olacak ki “Hüsnü Ağabey”i telefonla arayıp Ayasofya’ya davet etmiş, kehaneti tamamına erdirmek istemişti.
Elbette Erdoğan uydurmuyordu. Biraz karıştırınca 10 Temmuz’da Bayramoğlu’nun Erdoğan’a yazdığı mektubu buldum. Ayasofya’nın açılma kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı o gün Erdoğan’ı tebrik etmiş, ardından efsaneye teğet geçen bir hikâyeye mektupta yer vermişti. Yani “Hüsnü Ayasofya’yı görecek” efsanesinin kökeni bizzat Hüsnü Bey’e dayanıyor gibi görünüyordu. Günahını almayalım, belki de onun anlattığı başka bir olay “şeyh uçmaz mürit uçurur” örneğindeki gibi müritleri tarafından çarpıtılmıştı.
Böyle bir şey yok
Mesele böyle bitmedi tabii. Tuttuğumuz ipin ucunu takip ediyorduk. Hemen “Hüsnüsevmezler” grubunun kaynaklarına baktım. Malum, Nurcular arasında Said-i Nursi’nin iki talebesi, Hüsnü Bayramoğlu ile Nesil grubundan Mehmet Fırıncı arasındaki post kavgası son dönemde öne çıkıyordu. Evet, Erdoğan’ın “Hüsnü Ağabey” gibi “Mehmet Ağabey”i aradığı görüntüler de ortaya çıkmıştı. Ama iki “ağabey” taraftarları arasındaki kavga birbirlerini FETÖ’cülükle, ajanlıkla, yalancılıkla, hainlikle suçlamaya kadar varmıştı.
Mehmet Fırıncı’ya yakın Hüseyin Yılmaz, 25 Temmuz’da tam da merak ettiğim soruya yanıt veren bir yazı yazdı. Üstelik Yılmaz, 30 sene önce “Ayasofya” diye bir kitap çıkarmıştı. Yani konuyu biliyordu. Bütün Nur külliyatını tarayan Yılmaz, “Üstadın neredeyse sırtını kaşımasından oturma şekline kadar kayıt altına alınmış yüzlerce kaynak arasında” böyle bir şeye rast gelmediğini söylüyordu. Said-i Nursi’nin öğrencilerinin hatıralarında yer almadığı gibi, Hüsnü Bayramoğlu da Erdoğan Ayasofya’yı açana kadar, hiçbir yerde “Ayasofya’nın açılışını Hüsnü görecek” efsanesini anlatmamıştı.
‘Bu aptalca yalanı niye söylediniz?’
Yılmaz’ın yazısı yaşanan kavgayı daha da sertleştirdi. İki Nurcu grup arasında ağır sözler havada uçuştu.
Derken, Hüsnü Bayramoğlu’na en yakın isimlerden Mehmet Rıza Derindağ önceki gün konu üzerine bir yanıt yazısı kaleme aldı. Özür dilemedi ama Said-i Nursi’nin “Ayasofya açılacak, ben göremeyeceğim, Hüsnü görecek” diye bir açıklamasının olmadığını kabul ediyordu. Aslında kendilerinin kaynak olduğu, dilden dile büyüyen, hiç de itiraz etmedikleri kehanet hikâyesini “gazete ve televizyonlardan bazılarının hüsnü niyeti” diyerek açıklıyor, suçu medyanın “iyi niyetli asparagası”na bağlıyordu.
Günlerce hakarete uğrayan Hüseyin Yılmaz, haliyle bu duruma isyan eden bir yazı daha yazdı. Yılmaz, “Nihayet itiraf ettiler: Üstat ‘Ayasofya’nın açılışını Hüsnü görecek’ demedi” başlıklı yazısında soruyordu:
“Kıyametler kopardınız, etmediğiniz hakaret, düşmediğiniz ahlaksızlık çukuru kalmadı! Değdi mi? Madem başından beri adınız gibi bundan emindiniz, bu aptalca yalanı niye söylediniz?”
Kandıran cemaatler bitmiyor
Nihayete kavuştu. Günlerdir dilden dile dolaşan, haberlere konu olan, Meşveretçilere kanat taktıran, Said-i Nursi’ye biçilen mesiyanik mucize öykülerinden günümüze güç devşiren öykü yalan çıkmıştı. Bir müridinin geleceğe dair rivayetlerini dinleyen yaşlı Said-i Nursi’nin, en genç öğrencisini göstererek söylediği “ben artık göremem Hüsnü görür inşallah” temennisi, Erdoğan Ayasofya’yı açınca çarpıtılarak ve Ayasofya eklenerek kehanete dönüştürülmüştü.
Görülüyor ki Erdoğan, Ayasofya kızıl elmasını ısırarak, imamesi kopmuş tespih taneleri gibi saçılmış İslamcıları, yeniden aynı ipe dizmeye niyet etti. Ancak her nedense Cumhurbaşkanı dahil herkesin kandırıldığı, Genelkurmay başkanlarının örgütlenmesine yol verdiği bu cemaat hikâyesi bana pek tanıdık geliyor.
Zaten bütün günahlarımız, bizim tamamlanmamış arzularımızın tekrarı değil mi?
Barış Terkoğlu / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder