Dokuz dolar elli sent: Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451 romanının taslağını yazmak için kiraladığı daktiloya ödediği para.
Bradbury, arkadaşıyla yürüyüşe çıkmıştı. “Bir polis arabası durdu ve bir memur çıkarak ne yaptığımızı sordu” diye anlatıyor devamını. “Havayı soluyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz, yürüyoruz” yanıtı aldı. Elbette yanıt, polisin pek hoşuna gitmemişti. Kısa sorgunun ardından “Pekâlâ” dedi polis memuru, “Bir daha yapmayın!”
“Yürümenin yasaklandığı ve bütün yayaların suçlu sayıldığı” öyküsünü o günün siniriyle yazdı. Sonra ardı ardına öyküler ve bir sıçrama. Kitapların yakalanıp yakıldığı distopya, Fahrenheit 451, işte bu yolculukta çıktı.
Kitapların yakıldığı bir dünya mı? Elbette Bradbury de o günün gelmeyeceğinin farkındaydı. Kitap; gerçeğin, hikâyenin, bir anlatının simgesiydi. Ağza, ele, göze vurulan mühür Fahrenheit 451’di. O da zaten şöyle anlatıyordu: “Eğer dünya öğrenmeyenlerle, bilgisizlerle dolmaya başlarsa, kitapları yakmak zorunda kalmazsınız, değil mi?”
Bradbury’nin ömrü yetse, bugün Türkiye’de herkesin konuştuğu ama kimsenin bir şey söylemediği, gürültülü suskunluk düzenini parmağıyla gösterecek, “Fahrettin 451” diyecekti.
Şipşak YAŞ’lar ne anlama geliyor?
Haberlerin, mesajların, manşetlerin ortasında günlerdir aynı soruyu soruyoruz. “Nedense” yanıtı vermiyoruz.
Nasıl oldu da FETÖ operasyonları başladıktan 6 yıl sonra, 15 Temmuz darbesinden 4 yıl sonra, Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı’na bir Fethullahçı getirildi. Hükümet medyası bile haklı olarak “Kim korudu” diye sordu. Öyle ya, Tuğgeneral Serdar Atasoy itirafçı olmuş, rütbesini Fethullah Gülen’in taktığını, örgüt içinde kod adının “Servet” olduğunu itiraf etmişti. Gelgelelim, bilinmeyecek iş de değildi. Atasoy, 15 Temmuz gecesi verilen talimata “Emredersiniz komutanım” yazmış, adı yakalanan örgüt belgelerinde yer almıştı. Buna rağmen hem 2016’da hem 2017’deki incelemelerden hasarsız çıkabilmişti. Gelgelelim hakkındaki soruşturmalar bir bir kapatılırken, hızlı yükselişi son YAŞ’ta (Yüksek Askeri Şûra) ordunun İstihbarat Başkanlığı ile taçlanmıştı. Yüzlerce albayın, hatta Atasoy’un koltuğuna gerçekte oturacak ismin de emekli edildiği hatırlanırsa, yükseliş tesadüf değildi.
Biçim değil, “öz”…
Dün, YAŞ toplantılarının sürelerine baktım. Hızla kısalmış görünüyordu. Öyle ki bir zamanlar günler süren YAŞ’lar, 15 Temmuz’un ardından 1 saat 20 dakikaya düşmüş, 2020 YAŞ’ı ise bu açıdan tarihe geçmişti. “Tarihin en kısa şûrası” haberlerine konu olan toplantı, sadece 45 dakikaydı. “Nasılsınız”, “Ne içersiniz”i bir yana bırakırsak bu, YAŞ’ta herhangi bir şeyin konuşulmadığı, tartışılmadığı anlamına geliyor.
Peki, neden?
Sebebi basit. Geçmişte 15 şûra üyesinden 13’ü askerdi. Darbeden 10 gün sonra, 25 Temmuz 2016’da yayımlanan KHK ile 10 hükümet üyesine karşılık 5 asker olarak değişti. 15 Temmuz 2018 tarihli kararnameyle Cumhurbaşkanı dışında YAŞ, 7 hükümet üyesi ve 4 asker üye haline geldi. Yani 8’e 4 üstünlükle YAŞ’ın hâkimi tartışmasız hükümet oldu. Böylece iktidar ne isterse o oldu. “Sevmek bir ömür sürer YAŞ 45 dakika”nın sırrı buradaydı.
YAŞ’ta Akar damgası
Tekrar 2020 Ağustos YAŞ’ının haberlerine, yorumlara baktım. “Hulusi Akar damgası” öne çıkıyordu. Hatırladınız mı? O kararları en çok “15 Temmuz kahramanları” olarak bilinen eski Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı ve eski 2. Ordu Komutanı Orgeneral Metin Temel’in emekli edilmesiyle konuşmuştuk. İki askerin Akar’la gergin olması nedeniyle, kararlar Akar’ın imzası olarak okunmuştu. Eski Genelkurmay Başkanı yeni Savunma Bakanı olan Akar’ın, TSK’ye şekil vermesi kimse için sürpriz de değildi. Özetle, Serdar Atasoy’un terfi ettiği şûradaki Akar damgası genel kabuldü.
Peki, süreç nasıl işliyor? Elbette her kurum gibi TSK’nin de teamülleri var (ya da vardı). Bir beden, atardamarın yanı sıra toplardamar ile de işliyorsa, TSK sistemi aşağıdan yukarıya da işleyen sistemle çalışıyor. Yani önce komutanlıklarda; askerlerin FETÖ bağlantılarına, disiplin ya da sağlık gibi konulara bakılarak terfi-emeklilik listeleri hazırlanıyor. Ardından Genelkurmay Başkanlığı’nda toplanan listelere şekil verildikten sonra, Savunma Bakanı’na sunuluyor. Savunma Bakanı, Cumhurbaşkanı ile “son hali”ni veriyor. Haliyle YAŞ, fiilen Hulusi Akar ve tabii Erdoğan’ın son kararlarına el kaldırmak için toplanıyor.
Komutanlık belli ki farkında
Serdar Atasoy için hem bağlı olduğu Kara Kuvvetleri Komutanlığı hem Genelkurmay Başkanlığı emekli edilsin demiş olabilir mi? Buna rağmen Savunma Bakanı ve Cumhurbaşkanı arasında son hali verilen liste, terfi şeklinde çıkmış olabilir mi?
Bu sorunun da yanıtı var. Şöyle anlatayım…
Haberlerde Atasoy’un “MİT’in ankesör tespiti” ile fark edildiği yazdı. Yanlış da değil. Ankesörlü telefonlardan FETÖ’nün mahrem imamlarının askerleri aramasının tespitine dayanan soruşturmada, en kritik görevi MİT yapıyor. Ama yazılanlar eksik… Aslında öncesi de var.
Atasoy’un bugün kullandığı numaralar incelendiğinde FETÖ emaresi bulunamadı. Ancak Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda, Atasoy’un FETÖ ilişkilerine dair genel bir kanaat vardı. Bunun üzerine müşterisi olduğu bankalara, elektrik ya da su aboneliğinin olduğu kurumlara bakıldı. Eskiden kullandığı telefon numaraları açığa çıkarıldı. Bu numaralar MİT’e gönderilerek inceleme yapıldığında, FETÖ bağlantıları deşifre oldu.
Yani Serdar Atasoy’un tespiti, aslında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın girişimiyle başladı. Öte yandan; Kara Kuvvetleri Komutanı Ümit Dündar’ın, Atasoy’un atamasının yapılmasına rağmen onu bu göreve başlatmadığı bilgisi de söylediğimizi doğruluyor. Atasoy’un emekli edilmesi kararı, Akar ve Erdoğan aşamasında terfiye dönmüş görünüyor.
Skandalın baş sorumluları
Kestirmeden “YAŞ kararlarının altında imzası olan herkes bu işin sorumlusudur” diyebilirsiniz. Ama Milli Eğitim Bakanı’nın ya da Adalet Bakanı’nın, YAŞ üyesi olduğu için Atasoy skandalının sorumlusu olduğunu söylemek, haksızlık olur. Onların önlerine gelen listeye el kaldırdığı malum. Bir FETÖ’cünün Türk ordusunun istihbarat sırlarının başına getirilmesinin, 2020 yılında bile örgüte devlet sırlarının anahtarının verilmesinin sorumlusunu bulmak için, büyük bir zekâya gerek yok. Bu kararın Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ve tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın inisiyatifiyle alındığı, bu skandalın baş sorumlusunun iki isim olduğu çok açık.
Yandaş ya da muhalif, sağcı ya da solcu, cahil ya da entelektüel konuşuyor, yazıyor da… “Fahrettin 451 düzeni”; günlerdir “o olmuş, bu olmuş” diye meselenin etrafından dolaşmamız ama esastan bahsetmememiz için var.
İsmini kâğıdın tutuşma sıcaklığından alan romanda, kitapları ezberleyerek geleceğe bırakanlar ne diyordu: “Bize ne yaptığımızı sordukları zaman onlara, hatırladığımızı söyleyebilirsiniz. İşte uzun vadede kazançlı olacağımız nokta burası. Bir gün, o kadar çok şey hatırlayacağız ki…”
Barış Terkoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder