Unutmayalım, “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı” hepimizin anayasal hakkı ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluğudur. Hiçbir işletme ve proje, insan ve çevre sağlığından, havamızdan, suyumuzdan, toprağımızdan daha önemli değildir.
Ülkemizde başta Aydın olmak üzere, Büyük Menderes Havzası’nda Manisa, Denizli, İzmir; Kütahya ve Çanakkale’de jeotermal kaynakla elektrik üretimine uygun sahalar yoğun olarak bulunmaktadır. Bu dağılımda, işletmeye alınmış jeotermal elektrik santrallarının üçte ikisi Aydın’da bulunmaktadır. Buna karşın yatırım sürecinde olan, ön lisans ve planlama aşamasındaki santralların proje stokunun dörtte biri yine bu sınırlar içerisindedir.
Hal böyleyken santrallerin plansızlığı, işletme sorunları, santral atıklarının tasfiyesi konuları; bunların çevresel etkileri göz önüne alındığında büyük bir tahribat meydana gelmektedir. Yaşanan bu tahribatın tespit edilmesi, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve çözüm önerileri geliştirilebilmesi için TMMOB uzun süreden bu yana bölgede teknik çalışmalar yürütüyor ve yerel çalıştaylar düzenliyor.
Bu çalışmalardan ve teknik araştırmalardan hareketle hazırlanan TMMOB JES Raporu yakın zamanda yayınlanacak. Kamuoyunun dikkatini bu önemli soruna çekebilmek için Raporun sonuç bölümünde yer alan tespitleri buradan da aktarmak istiyorum.
1- Mevcut jeotermal santralların, kuyuların ve iletim hatlarının yer seçimi sorunludur. Santrallerin çoğunluğu, yasal düzenlemelerle koruma altına alınmış büyük ova koruma alanlarına ve tarım arazilerine inşa edilmiştir.
2- Mevcut jeotermal santral, kuyu ve iletim hatlarının çevresel etkileri önemsenmeden, akışkanlar ve gazlar yeterince ölçülmeden ve denetimlerle yanlışlar önlenmeden doğaya salınması toprak, su ve bitkisel ürün kirliliği açısından sorunludur. Jeotermal akışkanların Büyük Menderes nehrine deşarj edilmesi sonucu zararlı ve yüksek oranda kimyasallarla nehrin kirletilmesi halk sağlığı yanı sıra, başta incir, zeytin, üzüm ve pamuk olmak üzere tarımsal üretimin sağlıklı sürdürülebilirliği açısından çok ciddi tehdit oluşturmaktadır.
3- JES’lerin izinlendirilmesi aşamasında uygulanan ÇED süreçleri sorunludur. Yargı kararlarında da ortaya konduğu üzere çevresel etkileri olan projelerin bu etkilerinin kümülâtif olarak incelenmesi; çevredeki diğer projelerin etkileri ile birlikte değerlendirme yapılarak yörenin kaldırabileceği etkilerin buna göre belirlenmesi gerekmektedir.
4- Yeraltından çekilen akışkanla birlikte gelen ve yoğunlaşmayan gazların atmosfere salınmaması ile akışkanın bir damlasının dahi yerüstüne deşarj edilmemesi ilkelerine uyulmamaktadır. Hava, toprak ve su kirliliğinin periyodik ölçümü ve denetim faaliyetleri etkin bir şekilde yapılmalı, gerekirse yerel yönetimlere, bağımsız denetim kuruluşları veya üniversitelere izin verilmeli, kısa aralıklarla sonuçlar kamuoyuna açıklanmalıdır.
5- Aydın ilinde JES’lerin yaşam alanlarından uzağa kurulması ilkesine uyulmamakta, Jeotermal atıkların insan ve canlı sağlığına etkileri önemsememekte ve yeterince araştırılmamaktadır. Bazı JES’ler ve arama kuyuları yerleşim yerlerinin hemen bitişiğine yapılmakta, nakil hatları ise bazı yerleşim yerlerinin içerisinden geçmektedir. Havada hissedilen yoğun kükürt kokusu yanında, önemli gürültü kirliliği de yaşanmaktadır.
6- Jeotermal tesislere arama ve işletme ruhsatı ve lisans verme konusu sorunludur. Jeotermal, plansız kullanıldığında tükenen bir kaynaktır. Sahaların kapasitesini aşan tesis ve kuyu izinleri nedeniyle kullanıma alınan tüm sahalarda rezervuar basınçları düşmekte, suyun soğuması hızlanmakta ve kaynaklar tükenmektedir. Halen izin verilmiş olanlarla birlikte ihale edilecek yeni ruhsat sahaları, jeotermal kaynakların daha çabuk tüketimine neden olacağından, kamu yararına ve sürdürülebilir çevre ilkelerine aykırılık taşımaktadır.
7- Jeotermal kaynakların kullanımına yönelik yasal ve kurumsal mevzuat karışık ve sorunludur. Jeotermal enerjiden bilimsel gerekliliklere uygun bir şekilde yararlanabilmesi için, yaşanan sorunların tanımlanması ve çözümler geliştirilmesi, mevzuat karmaşasının giderilmesi için başta jeotermal tesislerin bulunduğu bölgelerde yaşayanlar olmak üzere; ilgili tüm kesimlerin (akademi, uzmanlar, TMMOB ve Odalar, tarım ve sağlık meslek örgütleri, sektör dernekleri vb.) görüşlerine başvurmalıdır.
Sadece Aydın ve Büyük Menderes Havzasında değil, Türkiye’nin diğer gölgelerindeki Jeotermal Enerji Santrallerinde de benzer sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunlar çözülmeden koruma-kullanma dengesi içerisinde mevcut JES tesislerinin etkin bir şekilde denetlenmesi, yanlış yerde yanlış projelendirilen ya da yanlış uygulamalarla işletilen JES’lerin faaliyetlerinin durdurulması ve gerekli düzeltmeleri yapmadan çalışmalarına izin verilmemesi gerekir.
Unutmayalım, “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı” hepimizin anayasal hakkı ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluğudur. Hiçbir işletme ve proje, insan ve çevre sağlığından, havamızdan, suyumuzdan, toprağımızdan daha önemli değildir.
Emin Korkmaz / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder