27 Haziran 2021 Pazar

Yitik bir ülkeden hikâyeler - Işıl Özgentürk / Cumhuriyet

Yıllar önce bir ada evine kapanmış, daha sonra yönetmen Ali Özgentürk’ün çekeceği bol ödüllü At filminin senaryosunu yazıyordum. Senaryonun tek bir cümlesi vardı. Oğlunun okuması için büyük kente gelip seyyar satıcılık yapan babanın sık sık tekrarladığı bir cümle: “Oku, benim gibi ırgat olma, adam ol.” Çok değil, otuz yıl önce bu sözcüğü yineleyen pek çok baba vardı. Ama artık yok! 

Çünkü bu otuz yıl içinde ülkede adam olmanın okumakla, dürüstlükle, işini sevmeyle olan ilişkisi tümüyle değişti. Adam olmanın kriterleri altüst edildi. Okumanın, bilginin artık hiçbir işe yaramadığını genç insanlar bizzat yaşayarak öğreniyor. 

Bu salgın günlerinde yepyeni bir işkolu ortaya çıktı. Dağ taş motorlu kurye oldu. İnsanlar diş macununu, tırnak makasını kurye aracılığıyla evlerinin kapısına getirtiyorlar. Hiç içinizden onlarla konuşmak geliyor mu? Vallahi huylu huyundan vazgeçmez, ben kapıma pek kurye gelmediği için onların sipariş bekledikleri bir büyük dükkânın önünde mekân kurdum. İkramları pek bol. Ve korkusuzca konuşuyorlar. Kimya mühendisi bir genç adamın bir yıla yakın kuryelik yaptığını öğrenince canım sıkıldı, “Kimyayı sevmedin mi” diye sormak gafletinde bulundum. Biraz kızgın yanıt verdi: “Yapma be teyzeciğim, ben tam iki yıl iş aradım, İstanbul’da, Konya’da, Yozgat’ta. Yetmedi hastanelere laborant olmak için yok, iş yok. Olsa da asgari ücret. Mesai parası, yemek hak getire. Artık evdekilerden utanmaya başladım. Neyse ki bu pandemi patladı, motor kullananlara gün doğdu. Çok riskli iş ama hiç olmazsa anamın babamın yüzüne bakabiliyorum. Artık hayal filan kurmuyorum, anlamı yok. Evlenmek mi, hangi parayla? Bazen diyorum ki anam babam beni bir yere çırak olarak verselerdi, hiç olmazsa yapacak iyi bir işim olurdu. Eyvah şu enerji içeceğini bile içemedim, beni çağırıyorlar.” Önümden uçarcasına çekip gitti. Kalakaldım. 

Tam o sırada işini bitirmiş yeni bir iş için sıraya giren motordan bir gencecik kadın indi. Kaskını çıkardı, zulasındaki şişeden kana kana su içti, göz göze geldik. Gülümsedi, ben de hemen yanına gittim. Şimdi anlatacaklarıma şaşırıp kalacaksınız. Motorlu kurye kızımız imam hatibi bitirmiş ve ailecek tanıdıkları erkek giyimi satan bir gençle evlenmiş. İlk zamanlar çok mutluymuş, hemen bir çocuk yapmışlar, çocuk şimdi dört yaşında. Ancak pandemi mutluluğu yok etmiş. Kocası işlerini büyütmek için pandemiden önce aldığı krediyi ödeyemez olmuş. Kim bu zamanda takım elbise alır ki, işleri bozulan koca da tefecilerden para almış, onu da ödeyememiş, senet yazmış, bir gün dükkâna iki kişi gelmiş, masanın üstüne silahı koymuşlar ve kocaya bir kâğıt imzalatmışlar ve bu imzayla kocanın babasından kalan dükkân ellerinden gitmiş. Koca başka hiçbir iş yapmadığından öylece kalakalmış, o zaman bizim motorcu kadınımız tamam demiş, ben çalışırım. Ve kurye olmuş. Çocuğa koca bakıyormuş, başörtüsünü de çıkarmış, çünkü hem maske hem kask onu soluksuz bırakıyormuş. Vazgeçmiş başörtüsünden. Daha çok konuşacağız ama işe çağrılıyor, o da fırlayıp gitti... 

Vay canına, onu görünce oldukça şaşırdım; motor kullanmak için oldukça yaşlı, yanına gittim. İşçi emeklisiymiş; hep çalışmış, hep işini sevmiş ama şimdi eline geçenle geçinmeleri mümkün değilmiş. Oğlunu okutmuş, oğlu sosyoloji okumuş ama dört yıldır iş bulamamış, sonunda internetten fal bakıyormuş; evli kızı torunuyla birlikte baba evine dönmüş, çünkü koca hem çocuğu hem kızını dövüyormuş, kız da işsizmiş emekli parası, fal parası aileyi geçindirmeyince o da ehliyeti var, kuryelik yapmaya başlamış. “Keşke bir yerlerde kapıcı olsaydım, ev bedava, su, elektrik bedava. Bizim bölge ev yaptıran, kat çıkan kapıcılarla dolu. Neden işçi olmuşum ki, oğlanı neden okutmuşum ki, fal bakması için mi?

Kuryeleri kendileriyle baş başa bırakıp az ötedeki pazara geçiyorum. Pazarda çok eğlenceli bir tezgâh var, kadın giyimi satıyor, satıcı pantolonunun üstüne çok renkli bir etek giymiş, üst kısmında bir kadın tişörtü, başını da bir güzel bağlamış, bağırıyor: “Hanımlar almamak yok, bana bakın, bana...” Millet başına toplanmış, önündeki tezgâhtan kaliteli parça alıyor. Sık gittiğim için beni tanıyor, bir iltifat, bir iltifat! Bir sır, ben o tezgâhta birkaç parçayı hemen giyip etrafa gösteririm, yani gönüllü yemim. Bunu neden mi yaparım; satıcıyı sevdiğim için, çünkü doğduğundan beri hep artist olmak istemiş. Üç kuruş parasıyla seni artist yaparız diyen birkaç kurs dolaşmış, kısmet işte olamamış, şimdi pazarda acısını çıkarıyor. Kısacası artık bir zamanlar bana bir senaryo yazdıran “oku, adam ol” sözcüğü tarihe karışmış. 

Işıl Özgentürk / Cumhuriyet                                                      

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder