Yeşilçam melodramları karşıtlıklar üzerinden çatışmalara dayanarak üretiyordu öykülerini. Zengin-yoksul, iyi-kötü, kadın-erkek, güzel- çirkin vb. gibi karşıtlıklar ve bunlar üzerinden üretilen çatışmalar Yeşilçam sinemasının, melodramların temelini oluşturuyordu.
Zengin-fakir kadın ya da erkek ve iyi-kötü kadın ya da erkek üzerinden bir üçgen oluşturuluyordu. Filmin esas erkeği ve esas kadınından biri zengin diğeri fakir olurken karşılarında da mutluluklarına engel olmaya çalışan bir kötü kadın ya da kötü erkek olurdu.
Neredeyse her mahallede bir yazlık sinema olduğu yıllarda hayat öylesine saftı ki, insanlar beyaz perdede gördüklerinin sahici olduğuna inanırlardı. İzledikleri filmlerdeki esas kızlarla, esas oğlanlarla konuşmaya çalışır, kötü adamları yuhalar, iyileri alkışlarlardı. Oysa her şey film icabıydı.
Film icabı çekilen görüntülerden beyaz perdeye yansıyanlar, yıllarca insanları büyüledi. İyiler alkışlarla ödüllendirilip, kötüler atılan taşlarla cezalandırıldı.
Evlerde televizyonun olmadığı yıllarda, sinemalara daha çok ailece giden halk izlediği filmin havasından etkilenerek duygularına hakim olamayıp tepkisini salonda bağırarak gösterirdi. Kötü şeyler olduğunda yükselen feryatlar, sevindirici olayların yaşandığı sahnelerde alkışa dönüşürdü. Bizleri o büyülü dünyalara öylesine almışlar, oynadıkları rollere öylesine inandırmışlardı ki, onların özel hayatları olduğunu, gerçek hayatta başka insanlar olduklarını düşünemiyorduk.
O zamanlardan adı “iyi kalpli”ye ya da “kötü”ye çıkmış oyuncular vardı. Yıllar geçtiği halde onların oynadığı rollerle bıraktıkları imaj belleklerden silinmedi.
Yeşilçam’ın iyi kalpli fakat film icabı kötü adamları, tüm tepkilere rağmen sinemanın yıldızları, başrol oyuncuları kadar ilgi çekmiş, sevilmiştir hep. En tanınan, bilinen yüzlerdir “kötü adam”lar, “kötü kadın”lar. Kolay kolay unutulmazlar. Çoğunun rekor sayıda filmi vardır. Hangi filmi izleseniz bu yüzlerden birini mutlaka görürsünüz. Düş bahçesi sinema salonlarında izlediğimiz filmlerde, Yeşilçam’ın büyülü dünyasından bize yansıyan görüntülerde yüzlerce unutulmaz oyuncu tanıdık, hepsini çok sevdik.
FİLM İCABI ADI ‘KÖTÜ ADAM’A ÇIKANLAR
Kimi esas kız-esas oğlan suretinde çıktı karşımıza, iyiliği, saflığı, güzelliği temsil etti, kimi kötü adam ya da kötü kadın suretinde içimizi titretti, ürpertti. Bir dönem iyi olmayı da kötüyü de Yeşilçam’ın ölümsüz kahramanlarında gördük, o filmlerden öğrendik.
Her filmin kötülüklerini iliklerimize kadar hissettiğimiz kötü adamları vardı. Onlarca başarılı oyuncu izledik kötü adam suretinde. Perdeden bize yansıyan görüntülerde ölümsüzleşen öyle roller ve oyuncular vardı ki; kötünün, kötülüğün simgesi olmuşlardır. Kimi gülüşüyle, kimi bakışıyla, kimi acımasızlığı ve zalimliğiyle unutulmazlar arasında birer simgedir.
ATIF TERZİOĞLU’NDAN YAHYA KAPTAN’A ATIF KAPTAN
İzlediğimiz filmlerinde çoğu zaman hırslı, sert, zalim, acımasız baba, iş adamı tiplemelerindeki heybetli cüssesi ve sert bakışlarıyla korkutsa da, her zaman güçlü oyunuyla ayrı bir yeri oldu Atıf Kaptan’ın.
Türk sinemasının en önemli karakter oyuncularından, kötü adam rolleriyle de sevilmeyi başaran iyi kalpli oyuncusu Atıf Kaptan, kötü adam rolleriyle ilgili şunları söylüyor bir söyleşisinde: “Kötü temsil edilmeseydi iyiliğin kıymetini nasıl bilirdik? Fakat ben bir taraflı değilimdir. Zira müspet karakterli rollere de zaman zaman çıktığımı herhalde hatırlayacaksınız. En büyük zevkim menfi karakterli rollerde nefret topladığımı, müspet karakterli rollerde de sevgi ile karşılandığımı görmektir. Çoğu defa başarı derecemi anlamak için gizlice sinemaya giderim. Bir defa rol icabı kızıma huşunetle vurmuştum, önümdeki, yanımdaki sıralarda ‘Gözün kör olsun herif, Allah cezanı alsın, yapılır mı bu’ gibi sözleri bizzat işittim. Bir aktör için en büyük manevi kazanç da bu değil midir?”
1935 yılında Yıldız Dergisi ve 1954 yılında da Türk Film Dostları Derneği tarafından En İyi Aktör ödüllerini kazanır Atıf Kaptan.
KÖTÜ ADAM TİPİNİ SEVDİREN KÖTÜ ADAM AHMET TARIK TEKÇE
Ahmet Tarık Tekçe... Ağır Ceza Reisi Hikmet Tekçe’nin oğlu... Yeşilçam’ın en sevilen kötü adamı. Yeşilçam’a gelmeden önce tersanede, ardından da Fener Nüfus Müdürlüğünde çalışır. Kendi deyimiyle 6 ay “Ölenleri kütükten siler, doğanları kütüğe geçirir”. O günlerde yönetmen Faruk Kenç’le tanışır. Faruk Kenç’in “Filmde oynar mısın?” sorusuna “evet” der. 1948 yılında Oya Sensev’li, Halide Pişkin’li, Aziz Basmacı’lı “Tuzak” filmiyle kamera karşısına geçer ve Ahmet Tarık Tekçe efsanesine adım atar.
Öyle bir efsane ki kötü adamı oynamasına karşın hızla ünlenir, izleyicilerin kalbinde taht kurar. Yan rollerde oynuyordur, fakat o bir yıldızdır. Oynadığı her film gişe rekorları kırar, geçtiği caddelerde halk birbirine giriyor, trafik felç oluyordur.
İlk üç filminden sonra kötü adam oynamaya başlamıştır. Hem de öyle bir kötü ki, “Talihsiz Yavru” filminde birlikte oynayacağı çocuk oyuncu Rüya Gümüşata bir röportajında şunları söylüyordu: “Bir gün Ahmet Tarık Tekçe’yle platoda karşılaştım. Filmlerin kötü adamıydı. Ondan çok korkuyordum. Elini uzattı. Titreye titreye sıktım. Ama çok, pek çok korkuyordum. İri yarıydı. Filmlerinde çocuk kaçırıyordu, çocukları dövüyordu. Ben onunla aynı filmde nasıl oynayabilirdim. O sırada filmin rejisörlüğünü yapacak olan Muharrem Gürses yanımıza geldi. ‘Korkma Rüya, o iyi bir insandır’ dedi. Ahmet Tarık’la öyle çabuk dost olduk ki.”
Yıllar sonra onunla ilgili anıları okudukça, dinledikçe çok iyi bir insan olduğunu, açık sözlü, mert, hazırcevap ve çok şakacı olduğunu öğreniyordum. Çatık kaşları ve iri cüssesine karşın şakacılığıyla herkesi kırıp geçiren bir adam resmi çıkıyordu karşıma.
1950’li yılların unutulmaz aktörü çok filmde oynadığı için çalışma çizelgesi tutmak zorunda kalır, gün gün, saat saat çalıştığı filmleri kaydeder. Onlarca filmde oynadığı için “Kitapsız ilim, Ahmet Tarık’sız film olmaz” denir. Çok kısa bir sürede 199 filmde oynayarak o yıllarda belki de bir dünya rekoruna imza atar.
Mesut Kara / Evrensel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder