'Karanlık varsa aydınlık da var. Bu bataklıktan çıkmanın yolu basit. Laikliği ayağa kaldıracağız, yeni bir cumhuriyet kuracağız ve bataklığı kurutacağız. Karar sizindir!'
19 yıldır sürdürdüğü politikalarla eğitimi bütünüyle dinselleştiren ve neredeyse Cumhuriyet öncesi durumuna döndüren AKP 1-3 Aralık 2021 tarihlerinde “Cumhurbaşkanının himayesinde” ve tabii “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi”nde 20. Milli Eğitim Şurası’nı topladı. Toplantının sonuçlarını Dayanışma Meclisi Eğitim Komisyonu birkaç gün önce yayımladığı bir bildiriyle değerlendirdi. Buna göre şura ile yaptıkları şu; AKP iktidarı her şuradan önce, 1995’de çıkarılmış olan “Milli Eğitim Şurası Yönetmeliği”ni değiştirdi. Her yönetmelik değişikliğinde şura üyelerinin daha çok AKP’lilerden ve yandaşlardan oluşmasını sağladı. Yani toplanan, var olduğu iddia edilen Milli Eğitim’in değil varlığı tartışmasız AKP’nin şurasıdır. Tek amacı vardı bu şuranın haliyle; eğitimi daha dinselleştirmek ve daha gericileştirmek.
Peki ne karar aldılar bu ak-şurada? Din içerikli seçmeli derslerin arttırılması ve bir kısmının zorunlu yapılması. Din ve Ahlak Bilgisi Dersinin ilkokul birinci sınıftan itibaren verilmesi...
Ana rahmine indirdiler eğitimin dinselleştirilmesini. Tabii bu sınırsız dinselleştirmeye acımasız bir özelleştirme ve eğitimi devlet faaliyeti olmaktan çıkarma eşlik ediyor. Bir yanda tarikatlar var, öte yanda aç gözlü özel okul patronları. Velilere kalan kolera ile veba arasında seçim yapmaktır.
***
Hep söylüyoruz, tekrarlayalım: Din çoğaldıkça ahlak azalır. Dinselleşen toplumların daha ahlaklı olduğu efsanesi AKP ile yerle bir oldu. Din ve ahlak asla karşılaşmayacak iki şeydir, artık biliyoruz.
Din çoğalıyor, yoksul halkımız ve çocukları, iktisadi ve dinsel, ağır bir saldırı altında. Yarattıkları yoksulluğu dinle, yarattıkları ağır dinselliği yoksullukla emziriyorlar. Yoksullaştırdıkları halkımızın çocuklarını tarikatların kurdukları ağa düşürüyorlar. Hepsi karanlığı büyütmek içindir.
Şuranın üzerinden bir hafta geçmeden aldık semerelerini. Antalya’da tarikat yurdunda çalışan bir aşçı, yurtta kalan üniversite öğrencisinin başını satırla kesip Deccal’i vurdum diye gerekçelerinde katliamını. Devletin yaptığı ilk şey olayın haber yapılmasına yasak getirmek ve eylemi failin ruh sağlığının bozuk olmasına bağlamak oldu.
Bu olayın üstünü örtmeye çalışırken Erzurum’dan geldi başka bir kara haber. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı yatılı erkek Kuran kursunda yaşları 10 ile 11 arasında değişen 7 çocuk bir tarikat erbabı tarafından istismar edildi. Yine yaptıkları ilk şey olayla ilgili haberlere yasak koymaktan ibaret.
***
Sonuncu örnek bu dinselleşmenin yol açtığı tahribatın derinliği ile ilgili. Ömer San nam “cinci hoca” kendisine musallat olan cinden kurtulmak için kapısını çalan bir genci “sana eşcinsel cin musallat olmuş” diyerek cinsel ilişkiye yönlendirmişti.
Yönlendirmesi değil şaşırtıcı olan, yönlendirilenin yönlendirmeye harfiyen uymuş olması.
Antalya’daki yurdu işleten odak “Alimder” adını taşıyor. “Erenköy Cemaati” imiş kurucusu. Açılımı imam hatip mezunları derneği gibi bir şey. Pek çok yerde örgütlü. Yurt işletiyorlar, tabii kaçak göçek çoğu. Devlet bilerek göz yumuyor bu kaçak işlere. Aşçıyı da sınav yapıp alacak halleri yok, cemaatten biri. Derin bir dinsellik içinde, halüsinasyon görüyor uyanıkken, her yanda Deccal var sanıyor. O günün piyangosu 18 yaşındaki üniversite öğrencisine çıkmış. Aşçı öğrencinin kafasını koparmış Deccal diye. Ortalık o kadar karanlık ki pişirip yemeye kalkmadı diye dua ediyoruz Yüce Gök’e!
Üstelik bu kafa kesme vakası “Alimder”in alimlerinin ilk eylemi değil. Bu derneğin Çorum kolunda Çorum Alaca İmam Hatip Mezunları ve Mensupları Derneği Başkanı ve Yunus Emre Camii imamı olan bir yobaz, iki kız öğrenciye tecavüz ettiği iddiası ile tutuklanmıştı birkaç yıl önce. Akıbetini takip etmek imkansızdır, çoktan salındığını söylesek yalan çıkma ihtimali düşüktür.
***
Din çoğalıyor, yoksul halkımız ve çocukları, iktisadi ve dinsel, ağır bir saldırı altında. Yarattıkları yoksulluğu dinle, yarattıkları ağır dinselliği yoksullukla emziriyorlar. Yoksullaştırdıkları ve aklını çaldıkları halkımızın çocuklarını tarikatların kurdukları ağa düşürüyorlar. Hepsi karanlığı büyütmek içindir.
Bakın bu olayların ardında sadece inanç yok, çok kârlı bir ticaret faaliyeti var. Bu karanlık kurslar aracılığıyla arkalarındaki cemaatlere büyük paralar aktarılıyor. Denetim yok, vergi yok, hukuk yok. Ne var? Sınırsız devlet desteği. “Sana eşcinsel cin musallat olmuş” diyerek kapısına gelen biçareyi istismar eden “Cinci Hoca” Ömer San’ın bir kuran kursunda çocuklarla fotoğrafları var mesela. Yani büyük olasılık o kurslardan birini de bu sapık işletiyor. Çocuklara din bilgisi veriyor yani. Başka? Hacamat ve sülük tedavisi yapan bir klinik de işletiyormuş. Kuran kursundan eğitim, dinden ahlak, hacamat ve sülükten sağlık icat ettiler. Bilim tepelenince karanlık büyür. Akıl tepelenince ahlak yere düşer, o karanlıkta çocuk istismarcıları, Ortaçağ kaçkını sapıklar, sülükçüler ve hacamatçılar türer.
Yarattıkları karanlığın ne kadar kesif olduğunu şöyle anlatayım: O tarikat yurdunda başı kesilerek öldürülen gencin babası dedi ki cenazesinde, “Kendisinin kaldığı, konakladığı eller, emin ellerdi. Biz bundan eminiz...” Din kitapta durduğu gibi durmaz, aklını alır insanın. Evladının boğazını kesen caniye kefil olurken bulursun kendini. İnsan soyunun gördüğü en derin, en sınırsız, en korkunç yozlaşmadır bu.
***
Turan Dursun’un kitaplarından biri “Kulleteyn” adını taşıyor. Kitap aslında geleneksel mekteplerde-kuran kursu-yetişen yazarın çocukluğundaki tanıklığıdır.
Diyor ki Dursun, “Kulleteyn, ‘iki kulle’ (yaklaşık 13 ton) su demek. Durağan bir suyun temiz (tahir) sayılabilmesi için Şafii mezhebine göre bu kadar olması yeterliydi. Daha az olamazdı. Bu kadar oldu mu, içinde ne bulunursa bulunsun ‘temiz’di artık. ‘Pislik’lerle dolu bile olsa... Doluydu zaten. İlk görüşte bataklık bile sayılabilirdi... Ama madem ki Şeriat temiz demişti, temizdi. Şeriat neye pis diyorsa pis olan da oydu...” Müthiş bir tariftir. Kulleteyn, Turan Dursun şeriatçı katillerce katledilmeden önce sadece bir kitap adıydı. Şimdi koca bir ülkedir, bir bataklığa dönüştüğü halde temiz sayılmaktadır. Ve hepimiz o bataklığın içindeyiz, hep birlikte boğazımıza kadar pisliğe battık, boğuluyoruz…
Yoksul halkımızın çocukları ağır bir saldırı altında. Yarattıkları yoksulluğu dinle, yarattıkları ağır dinselliği yoksullukla emziriyorlar. Yoksullaştırdıkları ve aklını çaldıkları halkımızın çocuklarını tarikatların kurdukları ağa düşürüyorlar, ölülerini büyük pislik bir çukura dolduruyorlar. Hepsi karanlığı büyütmek içindir.
***
Yedi çocuğa tecavüz ettiler, gencecik bir çocuğun kafasını kestiler. Olay yerinde tarikatlar, kuran kursları, yoksulluk, düşkünlük ve ağır bir bataklık var. Öyle bir bataklık ki bu hocası öğrencisine, babası oğluna düşman. İnsan soyunun gördüğü en derin, en sınırsız, en korkunç yozlaşmadır bu.
Deccal, Mesih dönmeden önce insanları dini inancından saptırarak kötülüğe ve sapkınlığa yöneltecek kişi veya kişiler demek. Bir şeyi örtmek, yaldızlamak veya boyamak anlamında Arapça “decl” kökünden türemiş. Yalancı, aldatıcı, hilekâr anlamlarına da geliyor. Anlayacağınız Deccal bildiğiniz tarikatçıdır. İnsanları yalanlarla aldatarak, hilelere başvurarak kötülüğe ve sapıklığı yöneltiyorlar. Kulleteyn Deccal işidir.
Ama karanlık varsa aydınlık da var. Bu bataklıktan çıkmanın yolu basit. Laikliği ayağa kaldıracağız, yeni bir cumhuriyet kuracağız ve bataklığı kurutacağız. Karar sizindir!
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder