İşte bu güzelliği korumak için Validebağ Gönüllüleri ile birlikte yıllardır mücadele edenler dört duvar arasına, betonun içine hapsedildi.
Mesela;
2014’te yürütmeyi durdurma kararına rağmen koruda ağaçlar sökülürken iş makinelerinin karşısına dikilenler arasında Avukat Can Atalay da vardı. Polis tarafından “Kafanı kaldırırsan kafana sıkarım” diye tehdit edildi, gözaltına alındı.
Validebağ Korusu’nda ‘millet bahçesi’, rehabilitasyon adı altında yapılaşmanın önünün açılmasına karşı davalarla mücadele etti.
Mesela;
21 Eylül 2021’de sabaha karşı Üsküdar Belediyesi kamyonlarla kum ve moloz döktüğünde Validebağ Korusu’na koşanlar arasında Yüksek Mimar Mücella Yapıcı vardı. Onlarca kişiyle birlikte kumları poşetlere doldurup korunun dışına taşıyordu.
Mesela;
19 Eylül 2017’de Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı olan Tayfun Kahraman, ‘Validebağ Korusu Nasıl Korunmalıdır Çalıştayı’nda konuşuyordu. Doğal alanların dünyada nasıl korunduğunu anlatıyordu. Validebağ Gönüllüleriyle birlikte betona, ranta doymayanlara karşı yıllarca mücadele etti.
***
Boğaz’a nazır Üsküdar Kuzguncuk’ta cumbalı evlerin arasında yürüyorsun. Tepelere yükselen yemyeşil alan karşılıyor seni. Verim fışkıran topraktaki fidelerin, çiçeklerin ardında rengârenk, ahşap, tarihi evler görünüyor. Burası; Boğaziçi’nde son kalan bostanlardan. Çocuk oyunlarının cıvıltıları, yükseliyor çimenlikten. Mahalleli bostanda ürettiği taze sebzeleri satıyor.
1990’lardan beri buraya göz koymuştu birileri. Önce hastane sonra okul inşaatı yapmak istediler. Mahalleli ‘Kahraman Bostan Yapılaşmaya Karşı’ sloganıyla direnirken yanlarında Tayfun Kahraman, Can Atalay, Mücella Yapıcı vardı. Onların açtıkları davalar ve Kuzguncukluların direnişiyle burası yeşil kaldı, halkın oldu. 2014’te bostanda kontrolsüz budamayla nar, erguvan ağaçları kesilince testerelerin karşısında onlar durdu.
Şimdi burada çimenlere yatıp ağaç dallarının arasından gökyüzünü seyrederken onu korumak için mücadele edenlerin dört duvar arasında, gökyüzünden mahrum haksız hukuksuz hapsedildiğini unutma.
***
Boğaz’da vapurda martılar peşinde Kadıköy’e giderken eşsiz, tarihi Haydarpaşa Garı’nı görüyorsun. 29 Kasım 2010’da çatısında çıkan yangından beri yaralı, üzerinde bezler sarılı ama halen çok güzel ve iyileşiyor.
Alevler binayı sararken Haydarpaşa Garı’na koşanlar arasında Avukat Can Atalay, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman vardı. Hepimizin içi yandı ama onlar sorumluların cezalandırılması için mücadele etti. Tarihi yapının etrafında akbaba gibi dönüyordu, rantçılar, otelciler, yandaş vakıflar.
Onlar, Haydarpaşa Dayanışması’yla birlikte garın rantçılara peşkeş çekilmemesi için uğraştılar. Can Atalay, Gezi Davası’nda yargılanırken şöyle diyordu:
“Eğer bugün Haydarpaşa Garı rantçılara peşkeş çekilemediyse ve orası hala trenlerini bekleyen bir gar ise bu Haydarpaşa Dayanışması’nın mücadelesiyledir.”
Ve Gezi Parkı…
Taksim Meydanı bir beton çölüne dönüştürülmüşken Gezi Parkı’nda bir ağacın gölgesine oturduğunda düşün; burayı korumak için mücadele eden milyonlarca insandan Osman Kavala, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman cezaevinde.
***
Elbette kadim kentin kahramanları her zaman rantçıları yenemedi.
İstiklal Caddesi’nde yürürken hatırla; Emek Sineması vardı. Koltuğuna oturduğunda zamanda yolculuk yapmış, eski İstanbul’a gelmiş hissederdin. Festivallerde bir başka olurdu havası. Rantçılar milyonlarca dolarlık projeleriyle Emek Sineması’nı kuşattı. Onlar tarihi, kültürü korumak için sinema sanatçılarıyla kol kolaydı. Gaz bombaları, TOMA’lardan sıkılan tazyikli sularla üzerlerine gelindi. Emek Sineması yıkıldı. Yerine yapılan AVM’nin içine kopyası inşa edildi. Artık Emek Sineması rantçıların kafesinde hapis.
Kuzey Ormanları’nda çorak tepeleri, Haliç kıyısındaki tersanede duvar gibi yükselen inşaatı, Ataköy’ü denizden koparan beton kuleleri, tüm kent suçlarını gördüğünde düşün; bunları engellemek için yıllardır mücadele edenler bugün hapsediliyor. Kent suçu işleyenler talana devam edebilsin ve herkes sussun diye…
***
İyiler ve saf kötülük
Avukat Can Atalay’ın tutuklandığı 26 Nisan günü Hendek Davası’nda patron Yaşar Coşkun’un avukatı Abdullah Tekneci Twitter’da “Silivri soğuktur soğuk” yazdı ve yanına gülmekten ağlayan yüz emojisi koydu. Çünkü Can Atalay, Yaşar Coşkun’un 7 işçiyi para hırsıyla nasıl ölüme sürüklediğini kanıtlamıştı. Yaşar Coşkun’un duruşmalarda “Kes sesini”, “Şovmen”, “Provokatör” diye bağırdığı işçi yakınlarını Can Atalay savunmuştu. Abdullah Tekneci ve müvekkili, iş katliamını “Sabotaj” diyerek örtmeye çalışıp avukatlara el hareketleri yaparak hakaretler ediyorlardı.
7 işçinin ailesi adalet beklerken Abdullah Tekneci ve akrabaları Yaşar Coşkun’un perde arkasında olacağı yeni şirket kurmuştu.
Abdullah Tekneci, patlamada ölen genç işçi Halis Yılmaz’ın babası Muammer Yılmaz hakkında suç duyurusunda bulundu. Duruşmada hakaret ettiği iddiasıyla acılı baba geçen hafta karakola giderek ifade verdi.
Ucuz bir roman ya da kötü bir filmdeki kadar belirgin iyi ve kötüler. Grinin tonu bile yok kötülüklerinde, kapkara…
TİMUR SOYKAN /BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder