Türkiye’de dolar kaç lira?
Döviz piyasasında ilginç gelişmeler yaşanıyor. Dövizde önümüzdeki dönemde kontrolden çıkmış bir yükseliş, yeni bir enflasyon sarmalına yol açarak emekçilerin daha da yoksullaşmasına yol açacak.
Geçtiğimiz yıl Ağustos ayından bu yana Merkez Bankası dolarda bir artış yaşanmaması için mücadele veriyor. Gerek piyasaya yapılan arka kapı döviz satışları, gerekse bir biri ardına gelen düzenlemeler ile dövize kaçışı engellemeye çalışıyor. Seçim yaklaşırken iktidar, kur kaynaklı yeni ekonomik sorunlar istemiyor. Ancak son günlerde dövizi tutmanın oldukça zorlaştığı da görülüyor. Bankalararası piyasada dolar kuru 19,40 TL düzeyine geldi. Ancak bu kurdan işlem yapmak neredeyse imkânsız. Bireysel müşteriler için zaten Merkez Bankası belli bir marj üzerine konulmasını bir süredir istiyordu. Bu marj giderek açıldı.
En son bugün bazı bankaların internet şubelerinde döviz satış fiyatları 20,25 TL’ye kadar yükseldi. Ancak bu durum bireysel müşterilerin döviz alım satımı ile sınırlı değil. Kurumsal yatırımcılar ve ticari işletmeler de bankalara gittiklerinde istedikleri dövizi ya alamıyorlar ya da 20,00 TL civarı kurlardan sınırlı miktarda alabiliyorlar. Oysa resmi TCMB kuru 19,38 TL düzeyinde hâlâ.
Döviz talebi Kapalıçarşı’ya yöneliyor
Merkez Bankası uyguladığı düşük faiz politikasının dövize kaçışa dönüşmesini engellemek için geçtiğimiz yıl makroihtiyati tedbirler adı altında döviz alımını zorlaştıracak, TL likiditesini kısıcı birtakım tedbirler uygulamaya başlamıştı. Ağustos ayından itibaren de kurun faiz getirisinin bile altında neredeyse sabit seyretmesini başarmıştı. Bu sayede enflasyonun kontrol altında olduğu izlenimi verilecek, son iki yılda yaşanan hızlı yoksullaşmanın etkilerinin azaltılması, en azından seçimlere kadar bir ekonomik toparlanma hissi yaratılmaya çalışılacaktı.
Ancak 2023 yılının girmesi ve yaklaşan seçimlerle birlikte dövizi sabit tutmak imkansızlaştı. Önceleri aylık bazda neredeyse sabit olan dövizin artış hızı aylık yüzde 2’nin üzerine çıktı. Reel döviz talebinin yanında, bu gidişin sürdürülemez olduğu, seçim sonrası her koşulda dövizin yükseleceği beklentisi de yatırımcıların spekülatif döviz talebinde bulunmasına yol açıyor. Ancak bankalar talep edenlere istedikleri kadar döviz satmadığından bankacılık sistemi dışına çıkan talep Kapalıçarşı’ya yöneliyor. Bu talep de Kapalıçarşı diye adlandırılan tezgahüstü döviz piyasasında bankalararası piyasadan farklı fiyatlar oluşmasına neden oluyor.
Örneğin bugün itibariyle bankalararası piyasada döviz kuru 19,40 TL olarak görünüyor. Ancak elindeki dövizi satmak isteyen bir kişi Kapalıçarşı piyasasında 20,00 TL civarına alıcı bulabilirken, dolar almak istediğinde kur 20,20 TL seviyesine ulaşıyor. Merkez Bankası’nın uyguladığı politikaların sonucu olarak ortaya çıkan bu ikili kur sisteminin (resmi kur ve serbest piyasa) ise birçok yan etkisi olacak. Yatırımcıların yavaş yavaş sistem dışına çıkması, farklı yatırım alternatiflerini aynı anda değerlendirebilecek yatırımcıların bu durumdan fayda sağlaması, Kur Korumalı Mevduat (KKM) gibi enstrümanlara giriş ya da çıkış tercihlerinin değişmesi gibi yan etkiler olacaktır. Resmi kur ile döviz satmak zorunda olan ihracatçı patronların da bu durumdan şikâyet ettiğini görebiliriz yakın zamanda. İhracatçıların Merkez Bankası’na satmak zorunda oldukları dövizler için piyasa kurunun yüzde 2 üzerinde döviz satma imkânı getirilmişti. Ancak aynı gün içerisinde şu anda yüzde 3’lere veren fark oluşmakta.
Cari açık büyüyor
Döviz talebinin reel kaynağında cari açık bulunuyor. Geçtiğimiz hafta açıklanan Şubat ayı Ödemeler Dengesi verilerine göre cari açık Şubat ayında 8,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu değer Ocak ayındaki 10 milyar dolar olan tarihi rekorun ardından en yüksek üçüncü aylık veri. 12 aylık birikimli cari açık da böylece 55 milyar dolara ulaştı. Geçmiş yıllarda olan AKP’nin alıştığı ve sevdiği yabancı yatırımcı akışı da uzun zamandır görünmediğinden dış borçlanmanın dışında tek finansman kaynağı yabancılara ev satışı olarak görünüyor. 12 aylık doğrudan yabancı yatırım 8,3 milyar dolar olurken bunun 6,5 milyar doları yabacılara ev satışından geliyor. Bunun dışında finansman tarafında Net Hata Noksan kalemi dışında anlamlı bir döviz girişi bulunmuyor. Şubat ayı cari açığı Merkez Bankası’nın 4,7 milyar dolar rezerv kaybı ile sonuçlanmış.
Seçim sonrası yüksek döviz-enflasyon sarmalı ihtimali
Yatırımcıların döviz talebini Döviz Tevdiat Hesapları (DTH) ve KKM ile izleyebiliyoruz. En son geçen hafta yayınlanan ve 7 Nisan ile biten hafta verilerine göre DTH ve KKM’nin bir haftadaki artışı 7 milyar dolar olmuş. Geçtiğimiz yıl sonuna doğru 75 milyar dolar seviyesinde tavan yapan ve o civarda seyreden KKM, bu yıl başından itibaren yeniden yükselmeye başlayarak 90 milyar doları geçti. Yılbaşından bu yana DTH’lar ise yatırımcıların döviz taleplerinin azalmasından ziyade bankaların döviz hesapları yüzünden cezalandırılması ve yatırımcıların döviz fon, altın gibi diğer döviz cinsi enstrümanlara yönelmesinden kaynaklanıyor.
Dövizde önümüzdeki dönemde kontrolden çıkmış bir yükseliş, yeni bir enflasyon sarmalına yol açarak emekçilerin daha da yoksullaşmasına yol açacak. Seçim sonrası sonuç ne olursa olsun, yeni ekonomi yönetiminin faizleri artırarak kuru belli bir seviyede tutmasının önünde ise hane halkının ve şirketlerin yüksek borçluluğu nedeni ile ortaya çıkacak ekonomik durgunluk ve faiz yükü riski bulunuyor.
/././
AKP’nin dövizle imtihanı: Faturası yine emekçilere çıkıyor
Hükümetin kur artışını engellemek için aldığı tedbirler, seçime endeksli ve faturası yine emekçilere çıkacak bir dizi uygulamayı içeriyor.
TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu, geçtiğimiz günlerde Türkiye İhracatçılar Meclisi ev sahipliğinde yapılan toplantıda, Merkez Bankası’nın herhangi bir kur hedefinin olmadığını ifade etti. Kavcıoğlu konuşmasında, “Döviz kuru istikrarlı şekilde devam ediyor. Bu piyasalara ve kura olumlu yansıyor. Aldığımız tedbirler ve kararlar ile istikrarlı bir şekilde devam edecektir. Merkez Bankası rezervleri artarak devam ediyor. Piyasalara olumlu yansıyor. Merkez Bankası’nın herhangi bir kur hedefi yok” dedi. Gerçekten Merkez Bankası’nın bir kur hedefi yok mu? Burada bahsedilen ‘tedbirler ve kararlar’ neydi?
Kur artışı ve enflasyon sarmalı
2021 yılı Eylül-Aralık ayları arasında dolar kuru 8,30’dan 17,14’e doğru çok sert yükseldi. Bu yükseliş tam da dünyada faizler artmaya başlamışken bizde tam tersi yönde ve Tayyip Erdoğan’ın isteği ve baskısı doğrultusunda cari açığa ve ekside bulunan rezervlere rağmen faiz indirim sürecinin başlamasına denk geliyor. TCMB politika faizi o gün için bulunduğu yüzde 19 düzeyinden 24 Eylül 2021’de yüzde 18’e, sonrasında kademeli olarak 2021 yılı Aralık ayına kadar yüzde 14’e düşürüldü. Bu arada dolarda yüzde 106’yı bulan yükseliş, başta enerji faturaları, gıda fiyatları ve ardından iğneden ipliğe her şey olmak üzere ciddi bir zam silsilesini ve enflasyon sarmalını doğurarak geniş emekçi kesimlerin hızlı bir şekilde yoksullaşmasını getirdi.
Kurları tutmak için “yaratıcı” çözüm
Aralık ayında kur artışını durdurmak için hükümet, faiz inadından vazgeçemediği için yeni bir yaratıcı(!) çözüm bulmak zorunda kaldı. Böylece ilk tedbir olarak Döviz Tevdiat Hesaplarından TL Vadeli Mevduata Dönüşümün Desteklenmesi kararı yayınlandı, yani KKM-Kur Korumalı mevduat icat edildi. Buna göre döviz bozdurarak ya da doğrudan TL olarak açılan bu hesaplara bankalar TCMB politika faizi + en fazla 3 puan faiz öderken, kurdaki yükselişin bu faizi aşması durumunda aradaki getiri farkı da TL açılan hesaplara hazine, dövizden dönüşen hesaplara ise Merkez Bankası tarafından ödenecekti. Şimdiye kadar görülmemiş bir pervasızlıkla, toplam mevduatın yüzde 80’in elinde bulunduran yaklaşık 300 bin kişiye kamudan, emekçinin cebinden açıkça kaynak aktarılması anlamına gelen bu karar ile döviz tutanların dövizlerini bozdurması, TL sahiplerinin ise dövizi tercih etmek yerine TL’de kalması hedefleniyordu. O günlerde bankalardaki toplam mevduatın içerisindeki dövizli mevduatların payı yüzde 70’lere ulaşmıştı. Ekonomi yönetiminin amacı ise bu oranı tekrar geçmişte bulunduğu yüzde 50 seviyelerinin altına çekmekti.
KKM kapsamına şirketler de dahil edildi
2022 yılı Ocak geldiğinde KKM’nin kapsamına şirketler de dahil edildi. Elindeki dövizi bozan şirketlere KKM yapma imkânı getirilirken ayrıca Kurumlar Vergisi üzerinden vergi avantajı da sağlandı. Bir yandan piyasada kuru tutmak üzere arka kapı satışları olarak adlandırılan yöntemle döviz satışlarına devam edilirken kaybedilen rezervleri toparlamak için dış ülkeler ile swap arayışına girildi. Birleşik Arap Emirlikleri ile o dönemde 18 Milyar Dirhem/64 Miyar TL karşılığı 3 yıllık swap anlaşmasına gidildi. Daha öncesinde Katar, Çin ve Kore ile de swap anlaşmaları imzalanmıştı. Ancak swap ile gelen döviz bir borç niteliğinde olduğundan piyasalar açısından etkisi sınırlı oldu.
“Makroihtiyati tedbirler” ile hedeflenen: Dövizi tutmak
Nisan ayından itibaren Merkez Bankası’nın makroihtiyati tedbirler olarak adlandırdığı, TL kredi büyümesini kısıtlamaya, TL Ticari Kredilere uygulanan faizi düşürmeye ve toplam mevduatın döviz içerisindeki payını azaltmaya yönelik düzenlemeler ardı ardına gelmeye başladı. Önce kredi büyümesi yüzde 20’nin üzerinde olan bankalara, aşan kısmın yüzde 20’sini 6 ay zorunlu karşılık olarak tutma yükümlülüğü geldi. Yabancı para cinsinden mevduatların TL’ye dönüşüm hızına göre zorunlu karşılık uygulaması başladı. Haziran ayında yabancı mevduatları belli bir oranın üzerinde olan bankalara uzun vadeli TL cinsi Hazine tahvili alma zorunluğu getirildi. Menkul Kıymet tesisi olarak adlandırılan bu yaptırımın giderek artan oranlarda sürdürülmesi ile Hazine tahvil faizleri hızlı bir şekilde gerilemeye başladı. Hazine’nin tüm tahvil ihraçları neredeyse bankaların zorunlu karşılık ihtiyacı tarafından karşılanmaya başladı. 5 ila 10 yıl vade arasındaki tahvillerin faizi yüzde 8-10 seviyelerine kadar geriledi. Bankalar gelecekte kendilerine zarar ettirme potansiyeli olan bu kağıtları alma yükümlülüğünden kurtulmak için döviz müşterilerini TL mevduata iknaya çalışmaya başladı.
Ağustos, Ekim, Aralık aylarında TL’ye dönüşüme ve kredi büyümesine yönelik yeni makroihtiyati tedbir uygulamaları ardı ardına gelirken, diğer taraftan döviz talebini kısıtlamaya yönelik şirketlerin kredi kullanımında harcama karşılığı kredi uygulaması, bilançosunda döviz tutan şirketlere kredi verilmemesi, ihracatçıların döviz gelirlerinin önce yüzde 25 ardından yüzde 40 oranında Merkez Bankası’na satma zorunluluğu uygulamaları getirildi. Döviz piyasalarında işlem saatlerinde kısıtlamalar, bankaların döviz alış satış marjlarını geniş tutmaları için baskı uygulamaları ile döviz alımı zorlaştırılmaya çalışıldı.
İhracatçıya “ikili kur sistemi”
2023 yılına başladığımızda ise Menkul Kıymet tesisi oranları yeniden artırıldı. Hedefe ulaşan, döviz mevduat oranını yüzde 50’nin altına çeken bankalar için ise yükümlülüklerde hafifleme sağlandı. Dövizden dönüşen KKM hesaplarına bankaların uyguladıkları faizde üst limit uygulaması ise kaldırıldı. Böylece bankaların KKM hesaplarına daha yükse faiz uygulayabilmesinin yolu açıldı. Diğer taraftan yurtdışı kaynaklı dövizlerin TCMB’ye satışında ilave yüzde 2’lik destek sağlanacağı duyuruldu. Yani ihracatçılar dahil yurtdışından döviz getirenler piyasa fiyatlarından değil TCMB desteği ile yüzde 2 üzerinden bozma imkanına kavuşacaktı. Bu uygulama da kur politikasının sorgulanmasına, ikili kur sistemi eleştirilerine yol açtı.
Döviz talebi “fiilen” engellenmeye çalışılıyor
Zaman zaman bir gün içerisinde yapılan 2-3 farklı düzenlemeyi finans piyasasındaki aracı şirketler bile takip etmekte zorlanır hale geldi. Tutarlı bir para politikası uygulamasından ziyade, maliyeti kamuya yüksek olsa bile, bir sürü ufak ve kısıtlayıcı düzenleme ile, döviz talebi fiilen engellenmeye çalışılıyor. Öte yandan faiz inadı da sürmeye devam etti. 2022 yılı Ağustos ayında yeniden başlayan faiz indirimleri serisi ile politika faizi yüzde 9’a indirilirken, resmi enflasyon yüzde 80’lerde zirve yapıyordu. Dövizdeki artış Ağustos ayından itibaren dururken dolar TL fiyatı serbest kur politikalarında alışık olmadığımız ölçüde yatay bir seyir izlemeye başladı. Kurun frenlenmesi ile dövizden TL’ye dönüşüm de hızlandı. Aralık 2021’de yüzde 70’lere yaklaşan döviz mevduatların oranı son verilere göre yüzde 44’e geriledi. Ancak uygulanan bu politikaların halka maliyeti oldukça yüksek oldu. KKM’nin sadece Hazineye yükü 100 milyar TL’yi buluyor. Merkez Bankası’na olan yük ise açıklanmıyor.
Ancak Türkiye Bankalar Birliği Başkanı geçtiğimiz hafta bir TV kanalı ile yaptığı söyleşide 1,4 trilyon TL’yi bulan KKM içerisinde dövizden dönen, dolayısı ile Merkez Bankası’nın farkı ödemekle yükümlü olduğu kısmın 1 Trilyon TL’yi bulduğunu açıkladı. Buradan Merkez Bankası’na düşen yükün Hazine’nin üstlendiği 100 milyar TL’nin çok üzerinde olduğu sonucu çıkabilir.
Gerek finansal kesimin gerek reel kesimin dövize ulaşımının türlü kanallardan zorlaştırılması serbest piyasada farklı döviz kurları oluşumuna neden olmakta, giderek efektif döviz talebinin geçmişte olduğu gibi Tahtakale piyasası benzeri döviz karaborsasına yönelmesi durumu doğuyor.
Dövizi tutmanın maliyeti de emekçilere çıkarılıyor
Yapılan birçok düzenlemenin muhatabı olan bankalarda ise 2022 yılı son çeyrekte TL mevduata verdikleri faiz yüzde 6 yükselerek yüzde 24’e yükselirken, ticari kredilerin faizleri yüzde 14’lere geriledi. Bu gelişmenin bankaların ana kâr kalemi olan kredi mevduat makası üzerinde daraltıcı etkisi olsa portföylerinde yüklü miktarda taşıdıkları TÜFE’ye endeksli tahvillerin yüzde 85’leri bulan getirileri ile kayıpları fazlası ile telafi ettikleri görülüyor. Borsada işlem gören bankaların 2022 yılı son çeyreğinde kârlarını yüzde 24, yıllık bazda yüzde 334 artırmış olmaları bekleniyor. Ancak yüzde 9-10 faizle tuttukları uzun vadeli tahviller geleceğe dönük bir risk olarak algılanıyor.
Tüm bu uygulanan ismi para politikası olan gerçekte ise bir politikadan ziyade panikle alınmış kararlar silsilesi olarak görülen düzenlemelerin asıl amacı ise seçimlere giderken kuru sabit tutarak enflasyonu kontrol altına almak, ekonomide daha büyük bir sarsıntı ve risklerin önüne geçmek olduğu aşikar. Her ne kadar Merkez Bankası Başkanı kur hedefimiz yok dese de ortaya çıkan resim tüm kararların tek amacının kuru tutmak olduğunu gösteriyor.
Bu yapılırken hem enflasyon yolu ile hem de KKM, düşük faizli kredi gibi sermayeye kaynak aktarım mekanizmaları ile gelir dağılımı iyice bozuluyor. Serbest piyasa ekonomisinin ise bu gidişi maliyeti yine emekçi kesimlere olacak şekilde faizleri yükselterek durdurmaya çalışmak dışında bir çözümü bulunmuyor.(31/01/2023)
ERKAN BİLGİN+SOL/Özel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder