Dün değerli yazarımız Ergin Yıldızoğlu yazısına “Tehlikenin farkında mısınız?” başlığını atınca bu soruya Türkiye için ayrı bir anlam kazandıran kampanya geldi aklıma.
2 Nisan 2006 tarihli Cumhuriyet gazetesinin manşetinde, siyah zemin üzerinde yeşil renkli harflerle soldan sağa tersten yazılmış bir şekilde okuyucuya sorulan soruydu bu.
3 Nisan 2006’daki manşette ise aynı soru yine siyah zemin üzerinde beyaz renkli harflerle, bu defa sağdan sola okunacak şekilde yazılmış, sorunun başına kırmızı renkli T, sonuna da C harfleri konulmuştu.
O günkü başyazıda yer alan şu satırların altını çiziyorum:
“Küreselleşmenin Türkiye’ye yansıması ‘Yeşil Devrim’ adı verilebilecek 2002 seçimleriyle gerçekleşti. Seçimden çok darbeye benzeyen bir operasyonla. Kurulalı bir yılı geçmiş geçmemiş, AKP tüm seçmenlerin 4’te 1, sandığa giden seçmenlerin 3’te 1 oyuyla Meclis’in 3’te 2 çoğunluğunu ele geçirdi. Ancak olayın daha ‘vahim’ yanı oranlardan ve sayılardan çok içerikteydi.
AKP’nin siyasal niteliği şeriatta geçerli ‘takiyeci’likle vurgulanıyor, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni ‘ılımlı İslam devleti’ne dönüştürmek misyonunu ABD’nin desteğiyle üstlendiği ileri sürülüyordu.
Aradan geçen dört yıl süresinde, AKP’nin bu misyonunu üstlendiği savı zayıflamamış, güçlenmiştir. ‘Yeşil Devrim’ amacına doğru adım adım yürümeye çalışmaktadır.”
Yazının devamında dış destek alan dincilik ve etnikçilik tehlikesine dikkat çekilerek var olan partilerin, iktidara alternatif yaratamadığı vurgulanıyor ve ülkenin yurtseverlerine ülkenin yazgısına sahip çıkılması için çağrı yapılıyordu.
GAZETEMIZ UYARDI VE HAKLI ÇIKTI
Gazetemizin bu kampanyası, o dönemde TV reklamları ile de desteklendi ve büyük yankı uyandırdı. Başta sözde “liberaller”, dönek solcular ve Cumhuriyet düşmanları olmak üzere birçok kişi “laikçi komplosu” diyerek dalga geçti. Özellikle Doğan Grubu’nun AKP’yi destekleyen yazarları, Cumhuriyet’i sert bir dille eleştirdi.
Sonunda ne oldu? İlhan Selçuk yaşasa yine haklı çıktığını görecekti.
Cumhuriyet gazetesi, daha AKP iktidarı henüz dört yıllıkken okuyucularını yaklaşan dinci faşizm konusunda uyarmış, topluma karşı sorumluluğunu yerine getirmişti. Bu nedenle FETÖ’nün kumpaslarına dahil edilerek, yazarları hapse atılarak ağır bedeller ödetildi.
Bu kampanyadan 17 yıl sonra Türkiye, “Tehlikenin farkında mısınız?” noktasından, tehlikenin gerçekleştiği noktaya vardı. Sokaklarda bazı insanların “Peygamberimiz Erdoğan” dediği, anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilmesini isteyenlerin milletvekili olduğu, laikliğin yazılı metinlerde kaldığı, Medeni Kanun’un açıkça hedef haline getirildiği, seçimden önce cumhurbaşkanının camide fetih çağrısı yaptığı, eğitimdeki dincileşmenin son hızla sürdüğü bir ülkede karşıdevrim tarikatının ataklarını yaşıyoruz.
Çözüm 16’lı masa değil; laiklik, kamuculuk ve tam bağımsızlık!
Ve bütün bunlara yol açan bir gerçek var. Dış destekli dincilik ve etnikçilik Türkiye’de yükselmeye devam ederken siyasetçiler iktidara alternatif yaratmakta yine başarısız...
Bu durumda laiklik, kamuculuk ve tam bağımsızlık ilkelerini sahiplenen, emekten yana olan yurtseverlerin ülkenin yazgısını “Yeşil Devrim”e teslim etmemek için birlik olması tek akıllıca yoldur.
“Türkiye’nin aydınlığa çıkması için değil 6’lı masa, 16’lı masa kuracağım” diyen Kılıçdaroğlu’nun anlamamakta ısrar ettiği hatası ise şudur: Masaya siyasal İslamcıları, neoliberalleri oturtursanız, ağzınıza ne laikliği ne kamuculuğu ne de tam bağımsızlığı alabilirsiniz. Onlar yanınızdayken alsanız da bu “takiye” olur ve kimseyi inandıramazsınız.
Bu üç ilkeyi ödünsüz savunmadan bu ülkeyi aydınlığa çıkaramazsınız!
Zülal Kalkandelen / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder