Güvenlik ve Savunma Politikaları Uzmanı Temel Ersoy, Gazze'deki savaşın ABD açısından bölgeye yerleşmek için bir fırsat olarak görüldüğünü, uçak gemilerini kara birliklerinin takip edeceğini söyledi.
Emekli asker, güvenlik ve savunma politikaları uzmanı Temel Ersoy Gazze'de süren İsrail-Filistin savaşıyla, zaten bölgeye yerleşmek için fırsat kollayan ABD'nin aradığı fırsatı bulduğunu söyledi.
Doğu Akdeniz'e gelen ABD uçak gemilerini kara birliklerinin takip edececeğini belirten Ersoy'a göre, İsrail'in hedefi Gazze Şeridi'ni 10-15 yıl içinde tamamen kontrol altına almak.
Gazze açıklarında Filistin halkına ait doğalgaz rezervlerinin savaşın nedeni olduğunu savunan Ersoy, ABD'nin bölgedeki askeri varlığıyla Türkiye'yi de "zor bir dönem"in beklediği görüşünü dile getirdi.
Ersoy AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın savaşın ilk günlerinde İsrail'e karşı temkinli açıklamalarının ardından AKP Grup toplantısında yaptığı konuşmayı "aslına rücu ettiği" şeklinde yorumluyor.
Emperyalizmin bölgede kendisine "kayıtsız şartsız hizmet eden bir Kürdistan kurma" hedefinde kararlı olduğunu iddia eden Ersoy, bunun enerji koridorları açısından "acilen lazım" olduğu görüşünü dile getiriyor.
Eski MİT Başkanı Hakan Fidan'ın Dışişleri Bakanlığı'na getirilmesinin ardından dışişlerindeki personelin yerine istihbaratçıların alındığını anlatan Ersoy'a göre bu "tehlikeli" olabilecek bir gelişme.
Ersoy Gazze'deki savaşın bölgeye yayılıp yayılmayacağı, Türkiye'de son tezkere tartışmaları ile 1 Mart Irak'a asker tezkeresi arasındaki farklılıklar ve AKP'nin İsrail'le "normalleşme" sürecinin rafa kalkıp kalkmayacağı konularındaki görüşlerini soL'a anlattı.
'İran ilk başta müdahil olsaydı genişleme ihtimali vardı'
7 Ekim'de Gazze’den İsrail’e düzenlenen Aksa Tufanı operasyonu sonrası başlayan savaş sizce genişler mi? Bu, Ortadoğu’da mevcut denklemi değiştirir mi, ne yönde değiştirir?
Ortadoğu’nun ortasına 1947’de İsrail geldikten sonra zaten sürekli bu tür olaylar yaşanıyor ve her seferinde İsrail kendisini genişletiyor. O tarihten bu tarihe değişen ne var? Amerika’nın İsrail’e yönelik angajmanı ve desteği giderek artıyor. Ve artık neredeyse birlikte hareket eder gibi bir duruma geldiler.
İlk başta eğer bu operasyona İran müdahil olsaydı daha da genişleme ihtimali vardı bunun.
Biliyoruz ki Ortadoğu’da yeni bir paylaşım, bölüşüm yaklaşık 20 yıldır filan sürüyor. Her fırsatta da bölge devletlerinin aleyhine gidiyor bu. Fiili olarak Irak üçe bölünmüş durumda zaten, Suriye hemen hemen üçe bölünmüş durumda, Lübnan da karıştı.
Leviathan rezervi
Dolayısıyla bu hareket niye oluyor? Birincisi İsrail artık varlığını tam olarak orada bir daha hiç çatışmayacak şekilde kanıtlamaya çalışıyor. Bunun da yolu Gazze Şeridi’nden "kurtulmaktan" geçiyor. Çünkü deniz bütünlüğünü de sağlaması lazım. Neden? İsrail’in açığında Leviathan diye, söylentilere göre Avrupa ülkelerinin 50 yıllık ihtiyacını karşılayacak bir doğalgaz rezervi bulundu. Dolayısıyla Gazze’nin oradan bir kere sökülüp atılması lazım. Şimdilik bunun yarısına razı oldukları anlaşılıyor kuzeyi güneye göç ettirerek. Bahane olarak da efendim işte saldırılar oradan geldi, yeraltında tüneller, cephanelikler vs. var, bunları biz bir operasyonla temizleyelim…
Hamas zaten bunu bilerek başlattı. İsrail’in ağır bir şekilde cevap vereceğini biliyor. Hamas da İsrail’i angaje edip biraz da kendi popülaritesini artırıp belki de diğer İsrail karşıtı örgütleri de yanına çekerek bir şey başlatmaya çalışıyor. Çünkü bunların kafaları değişik, normal insanlar gibi düşünmüyorlar. Yani yazılım, dini yazılım. O yüzden de bunu iyi bir şey olarak kabul ediyorlar ve büyük bir cesaretle, pervasızlıkla gidiyorlar.
'Göstermelik de olsa bir kara operasyonu yapacaklar'
Ama İsrail’in cevabı tabii ki Gazze’ye girerek olacak. Tek tek ev ev dolaşması, her bir enkazın içine girmesi lazım. Başlangıçta o kadar attılar tuttular ama bu o kadar kolay değil. Şehir savaşları, meskun mahal savaşları en zor savaşlardan bir tanesi. Zaten Gazze’nin sokakları… İsrail'in Merkava tankları kocaman, devasa tanklar. Bir operasyonla çölde gitmek için. O sokaklarda rezil olur, Amerika’nın Afganistan’da düştüğüne benzer bir duruma düşerdi.
Sonradan dediler ki, biraz yavaşlatalım, geciktirelim, hazırlanalım. İşte o Felluce Tilkisi dedikleri Amerikalı generalin falan oraya gitmesi de psikolojik harekatın, propagandanın unsurlarından bir tanesi. Oraya gittiği zaman taktik de verebilir, operasyonu da yürütebilir. Ama savaşın bir de kendi doğası var. İki taraf da zarar görür. Dolayısıyla bir hazırlık yapacakları anlaşılıyor. Şimdi ağızlarından da bu çıktığına göre göstermelik, giriş çıkış şeklinde de olsa oraya bir operasyon yapacaklar. (Söyleşi yapıldığında İsrail henüz Gazze'ye karadan girmemişti.)
Bunun politik hedefi, İsrail halkında Netanyahu'ya karşı oluşmakta olan challenge'ı (meydan okumayı) da susturmak.
Ben komplo teorilerine çok inanmıyorum, yani anlaşmalı bir saldırı değil ama İsrail’in büyük işine yaradı politik olarak.
'İran'ı kıskaca alma durumu var'
Zamanlama açısından mı?
Evet. Bu bir bahane. Bu bahaneyle Amerika oraya 2 tane uçak gemisi görev grubu gönderdi. Hani bizde bir deyiş var ya “zafer süngünün ucundadır” diye. İstedikleri kadar donanmayla vesaire Gazze’yi topa da tutsalar, oraya ayak basıp bilfiil girmedikten sonra Hamas’ı bitirmeleri, söküp atmaları pek de kolay değil. Dolayısıyla bunun zaten Hamas için olduğunu düşünmek de biraz saflık olur. Tamamen İran’ı durdurmak, caydırmak, müdahil olmasını engellemek... Ve burada İsrail’in Amerika’dan beklentisi “ya izin ver ben yapayım, ya sen yap, İran’ın nükleer tesislerini yok edelim”.
Çünkü bütün Arap ülkelerini sindirdiler, artık kimse duymuyor, görmüyor orada olan biteni. Ama İran politikaları gereği şu anda Filistin’in tek hamisi konumunda bizden sonra. Dolayısıyla İran’ı da bir kıskaca alma durumu var. İran eğer bir hata yaparsa ki onun da “İran’ın bir dahli yoktur” şeklinde çok erken bir açıklamayla önünü kestiler.
Başta sorduğunuza geliyorum, yayılması ihtimali bana göre yok. Çünkü bu bir zincirleme reaksiyon. Daha Ukrayna’daki savaş devam ediyor. Ve Çin, Tayvan konusunda hazır. Yani onlarca yıl süren bir hazırlık yaptı. Herkes gülüyordu. Rusya’nın uçak gemisini aldı, eski adıyla Kremlin’i. Otel yapacağım diye buradan boğazdan geçirdi. Onu model olarak uçak gemisini yaptı. Uçak gemisini yapmak da yetmiyor, pilotların bunun üzerine inip çıkabilmesi lazım, bunları da başarabildi.
Ukrayna, Kürdistan ve Tayvan
Dolayısıyla pürüz noktaları: Ukrayna, yani Rusya’nın Kırım’ı alıp almaması konusu, Karadeniz’in statüsü şu anda bekleyenler, Kürdistan’ın kurulması konusu -bu konuda çok kararlılar, yani Ortadoğu’daki dengeyi değiştirmek için emperyalizme kayıtsız şartsız hizmet edecek bir Kürdistan acilen lazım onlara, enerji koridorları açısından da lazım-, diğer yandan Tayvan krizi çok ciddi boyutlarda. Bence bunlar birbirlerinin parmaklarını ısırıyorlar yani karşılıklı halka olmuşlar. Çok daha fazla koparacak kadar gitmez diye düşünüyorum. Özellikle İran’ı dışladıkları için “yani bunun dahli yok, temiz İran” dedikleri için sanıyorum olan yine Gazze’deki insanlara olacak ve oluyor zaten.
'Topyekün savaşın en önemli unsuru ABD dolarına meydan okuma olur'
Bir dünya savaşının yaklaştığına ilişkin görüşler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Zaten dünya savaşı eskiden olduğu gibi topyekün olmuyor. Dünya 1970’lerden beri savaş halinde. Bu soğuk savaş olarak da, kimi zaman casuslar yapıyordu kimi zaman ekonomik olarak ambargolarla, yaptırımlarla… Şimdi medya var, yargı var, bir şekilde savaş devam ediyor. Ama bu topyeküne dönmez diye düşünüyorum. Bu savaşın en önemli unsuru da zaten Amerikan dolarının hakimiyetine karşı bir meydan okuma olduğu sürece Amerika yakar yıkar, yani hiçbir şey düşünmez. Çünkü Amerikan doları rezerv para olma ihtimalini kaybettiği anda, şu anda BRICS’in filan da yapmaya çalıştığı da o, o zaman çok ciddi savaşlar çıkabilir.
Erdoğan’ın AKP grup toplantısındaki konuşmasında Hamas’a ilişkin sözleri 7 Ekim’den beri bu konuda temkinli yaklaşan AKP’nin farklı bir karar mı verdiğini gösteriyor sizce?
Erdoğan’ı artık hepimiz tanıyoruz, 20 yıldır. Ya ona tapıyor insanlar ya da ondan nefret ediyor. Ama çok az insan da -ben de bunların arasındayım- olabildiğince soğukkanlı olarak zayıf taraflarını, kuvvetli taraflarını incelemeye, analiz etmeye çalışıyor.
Bir kere Erdoğan’ın eğitimi bu kadar büyük bir görevi bu kadar uzun süre sürdürmeye yeterli değil. Yazılımı İslami yazılım, yani ne yaparsa yapsın olaylara o şablonla bakıyor. Erdoğan ilk başta bir şekilde kendini tuttu ama aslına rücu etti.
Erdoğan’ın muazzam bir sevilme ihtiyacı var. İslam ülkelerinin rejimleriyle arası iyi değil. Ama oradaki halkın kendisini bir büyük halife, bir büyük adam gibi görmesini de çok istiyor. Tutamadı kendini. Yani bu ne devlet adamlığıyla ne akılla bağdaşır. Bir kere Türkiye’yi isterlerse teröre destek veren, serseri devlet kategorisine koyarlar. Bunun arkasından acayip yaptırımlar gelir.
'Şu anki CHP'nin o zamanki CHP ile arasında dağlar kadar fark var'
Irak ve Suriye’ye asker tezkerelerinin uzatılması Meclis’e geldiğinde, NATO yanlılığı yarışında AKP’yi geçen CHP üst perdeden "yabancı asker postalı istemiyoruz" söylemini öne çıkardı. Bu tercihin nedeni ne sizce? 1 Mart Irak'a asker tezkeresinde de ABD askerinin Irak’a Türkiye üzerinden saldırmasına karşı büyük bir itiraz vardı. Son tezkere üzerine gündeme gelen bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
1 Mart tezkeresinin iklimi çok farklıydı. Ben bizzat içinde yaşadım. Ben Cumhurbaşkanlığı'nda görevliydim. 1 Mart tezkeresi için, Türkiye’de bazı çevrelerce çok sevilen Mark Parris, Bush’un özel temsilcisi olarak geldi, Ahmet Necdet Sezer ile görüşmek istedi, görüşmedi Sezer. Bize gönderdi, bize havale etti. Tutanağını tuttuk gönderdik. Ve orada Cumhurbaşkanı, Silahlı Kuvvetler ve CHP’nin ağır topları büyükelçi Onur Öymen, Şükrü Elekdağ vardı.
O şekilde önlendi bu 1 Mart tezkeresi. O zamanki CHP ile şimdiki CHP arasında da dağlar kadar fark vardı. Şu anda CHP hiçbir aidiyeti olmayan, hiçbir ideolojisi olmayan ve tamamiyle hükümete destek olan, yani MHP’nin yaptığı neyse CHP’nin yaptığı da o. Koalisyon ortağı olmasalar da aynı şeyi yapıyorlar.
'Harcamaya gerekçe bulacaklar, onun için tezkere çıkarıyorlar'
O zamanki tezkerede Türkiye’ye gelecek asker ABD askeriydi. Şimdi bu son tezkereyle gelecekler için Kılıçdaroğlu ÖSO olacak dedi...
Tabii. Zaten Türkiye’ye dışarıdan Amerikan askeri ya da NATO askeri getirmek şu anda için bir çözüm değil veya düşünülen bir şey de değil. Türkiye’ye gelecek olan yabancı askerler belki radikal ülkelerden, İslamcı ülkelerden gelecek asker olabilir, sadece gösteri amaçlı. ÖSO’ya kılıf bulabilirler. Ya da diğer ülkelerden, Çeçenistan’dan oradan buradan… Çünkü yeni savaş bu. Artık taşeron savaşı. Paralı askerlere, katiller sürüsüne, olabildiğince vahşet sergileyip caydırıcılık sağlayacak askerlere dönüştü. AKP’nin geçmişinde ve MİT’in yakın geçmişinde de bu tür şeyler var. Buna resmiyet kazandırıyor olabilirler. Niye resmiyet kazandırıyorlar? Bütçeden para ayıracaklar. Harcamaya gerekçe bulacaklar. Onun için tezkere çıkartıyorlar. Yoksa bunu zaten yapıyorlar. El altından yapıyorlar yani.
El altından yabancı asker mi getiriyorlar?
Yabancı asker dediğimiz işte bu Özgür Suriye Ordusu ya da cihatçı tayfası. İstanbul’da eminim bir sürü vardır bunlardan.
İsrail ile Türkiye’nin askeri anlaşmaları vardı, daha sonra iptal edilmişti. Hâlâ devam eden askeri anlaşmalar var mı İsrail’in Türkiye'yle? Açık ya da gizli…
2005’ten sonra olmadığını tahmin ediyorum. Zaten epey soğuk da bir dönem geçti. Ama 1990’lı yıllarda özellikle Almanya ve Amerika parlamentoları aracılığıyla Türkiye’ye silah ihracatını engelledikleri için bizim askeri teçhizatımız, gerek uçaklar gerek gemiler veya elektronik harp sistemleri modernizasyon ihtiyacı duyduğu için ister istemez İsrail’le yakınlaşıldı. Hem eğitim anlaşmaları yapıldı askeri işbirliği adı altında hem de onlar bizim bazı sistemlerimizi modernize ettiler kendi imkanlarıyla. Ama o dönemde bile karşılıklı derin bir güvensizlik vardı.
İsrail uçaklarının Konya’daki eğitim uçuşları o dönemdi değil mi?
Yine zaman zaman geliyor. Çünkü karşılıklı, bizim pilotların onlardan öğrendiği şeyler de var.
İsrail’in en büyük eksikliği derinliği yok. Yani İsrail’in bir tarafında bir uçak kalktığı zaman 3 dakika sonra falan sınırlarının dışına çıkıyor. Eğitim yapabilmesi için daha geniş bir alana ihtiyacı var. Konya’daki alan o imkanı sağlıyor. Sadece İsrail’e değil bazı küçük Avrupa ülkelerine de. Yani oradan kalkıyorlar, sadece Konya’yla da sınırlı kalmıyorlar Malatya’ya gidiyorlar. Uçuyorlar geri dönüyorlar, havada yakıt ikmali yapabiliyorlar, onun eğitimini yapıyorlar. AWACS dediğimiz uçaklarla, erken ihbar kontrol uçaklarıyla işbirliği yapıyorlar.
Yani bunlar devam ediyor hâlâ…
Tabii bu anlaşmalar gizli. Ama hiçbir zaman da tamamen kopmaz, minimuma da inse İsrail’le ilişkiler devam eder.
New York’ta BM Genel Kurulu sırasında Erdoğan ile Netanyahu'nun görüşmesinde "İsrail’in gazı"nın Avrupa’ya satılmasının ele alındığı söylenmişti. Hamas'ın başkan yardımcısı Ebu Marzuk Eylül ayında İstanbul'da düzenlediği basın toplantısında Avrupa’ya satmak üzere Türkiye’nin İsrail’le doğalgaz pazarlığı yapmasıyla ilgili soruya sert ifadelerle yanıt vermiş ve "O kaynaklar Filistin halkına ait" demişti. Erdoğan’ın AKP grup toplantısında yaptığı açıklamalardan sonra İsrail ile bu pazarlık da rafa kalktı mı sizce?
Bu tür anlaşmaların yapılması ve uygulamaya konulması yıllar sürer. Ve inişlerle çıkışlarla doludur. Bazen koptu dersiniz, bir süre sessizlik olur, sonra tekrardan başlanır. Ama tabii bu tamamen politik bir karar.
İsrail ya Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden gönderecek bunu, başka yolu yok çünkü. Mısır, Libya o taraflardan Avrupa’ya bunu sunamaz. En kısa yol. Artı altyapısı da var, TANAP Yunanistan’a gidiyor. TANAP’la her an birleştirilebilir, bizim üzerimizden ya da Yunanistan üzerinden. Ama Kıbrıs’ın statüsünün belirli olması lazım. Kıbrıs Türkiye için olmazsa olmalardan bir tanesi. Yani artık bu saatten sonra Kıbrıs’ın birleşmesi, tek devlet haline gelmesi falan mümkün değil. Hiçbir hükümet de buna cesaret edemez. O zaman ne kalıyor geriye? Ya Kürdistan üzerinden çıkartacaklar. Bunu hem havuç olarak kullanıyorlar Kürtlere karşı, bize karşı da sopa olarak kullanıyorlar. “Bak sen bizim şartlarımızı kabul etmezsen zaten buradan biz bu koridoru açacağız, buradan da gönderebiliriz” diye söyleyebilirler. İsrail ile Türkiye’nin bu konuda uzun vadede anlaşmaları on yıllara sığacak bir şey. Bir de bu tür rezervleri böyle hemen devreye sokmazlar. Bunların bir sırası var. Amerikan politikaları gereği, Avrupa politikaların gereği. Daha İran’ın bir dolu gazı var, onu sattırmıyorlar, orada duruyor. Rusya’nın gazının ne durumda olduğunu bilmiyoruz, yeni yataklar bulduklarını söylüyorlar.
Ve bu savaşın da Gazze açıklarındaki gaz için olduğunu söylüyorsunuz…
Tabii. İsrail’in kafasındaki çözüm şu: “Batı Şeria’daki rejim itaatkar, sorun yaratmıyor. İşbirlikçi bir yönetim var. Ama Gazze Hamas’ın tutsağı pozisyonunda. Deniz bütünlüğümü de sağlamam lazım, Gazze Şeridi’ni tamamen İsrail’in kontrolüne almam lazım.” Bunu birden yapamaz, iki buçuk milyon insanı bir anda yok edemez. Ama yarısını alır, burada tehdit var deyip oraya yerleşir. 10-15 yıl içinde Gazze diye bir yerin artık İsrail tarafından tamamen kontrol altında olacağını düşünüyorum.
Gazze’deki Filistinliler ne olacak peki? Tehcir mi edilecekler?
Onlar ya Mısır’a bir şekilde gidecek. Zaten bütün bu baskı oradan, insani dram katlanıyor, hiçbir şey demiyor, umrunda bile değil. Nereye giderse gitsin, diyor. Bu insanlar geldiği zaman orada silahlanıp İsrail’e karşı mücadelelerini sürdüreceğini biliyorlar, onun için almamaya çalışıyorlar.
'İsrail'le ilişkileri her zaman sıcak tutmaya çalışıyorlar'
Anladığım kadarıyla siz AKP iktidarının da uzun vadede (AKP iktidarı uzun vadeli olur mu ondan bağımsız olarak) İsrail’le normalleşmeye devam edeceğini öngörüyorsunuz…
AKP gitse yerine CHP gelse gene bir şey değişmeyecek ki.
AKP’nin de CHP’nin de içinde İsrail ile ilişkilerin iyi tutulmasını savunan güçlü bir grup var, her zaman da olmuştur. Neden böyle? Çünkü dünya finans kapitalini onlar yönlendiriyorlar. Vatansız para onlar tarafından yönlendiriliyor. Bu yüzden de İsrail’le her zaman ilişkileri sıcak tutmaya çalışırlar.
'Dış politikanın istihbaratçılaşma riski var'
Dış politikada istihbaratçıların etkinliğine, Hakan Fidan'ın MİT Başkanlığı'ndan Dışişleri Bakanlığı’na getirilmesine ilişkin ne düşünüyorsunuz?
Bizim geleneksel, akla, sağduyuya dayalı, temkinli ama akıllı bir dış politikamız vardı. Bu öncelikle Davutoğlu ve sonrasında biraz daha dini ağırlıklı bir politikaya dönüştü. Ama şu anda çok daha ciddi bir dönüşüm içinde. Dış politikanın istihbaratçılaşma riski var. Bunu biz Rusya’da gördük. Bir istihbaratçı devletin kritik noktalarına geldiği zaman yaptığı analizler, hesaplar çok yanlış oluyor. Çünkü dış politika ve diplomasiden çok farklı bir paradigma. Anladığımız, öğrendiğimiz kadarıyla da MİT’ten dış işlerine geçiş var, oradan oraya eleman alma var. Yani deneyimli meslek memurları ve diplomatların yerine istihbaratçıların oturtulması genel müdürlük makamları da dahil. Ben bunu tehlikeli olabilecek bir süreç olarak değerlendiriyorum. Diplomasi istihbaratçı gözüyle bakılabilecek bir şey değil, yanıltır.
Biraz daha açabilir misiniz bunu? Nasıl bir tehlike?
Şöyle örnek vereyim. Amerika Irak’a nasıl saldırdı?
Kimyasal silahları var diyerek…
Neye dayandırdı bunu?
İstihbarat raporlarına.
İstihbarat raporları dışişleri tarafından da desteklendiği zaman, olmayan şeyler olabilir. Ki öncesinde de “iki tane sallarız, ondan sonra karşılık veririz” falan gibi şeyler var. (Hakan Fidan’ın MİT müsteşarı olduğu dönemde Suriye’ye ilişkin bir toplantıdan sızan ses kaydındaki “Gerekirse Suriye'ye dört adam gönderirim. Türkiye'ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesine'de saldırtırız” sözlerine atıfta bulunuyor)
O açıdan maceraya açık. İstihbaratçılarda tehlikeli olabilecek bir cesaret vardır. Çünkü duyduklarını doğru kabul ederler her zaman. Halbuki benim tecrübem istihbaratın yüzde 90-95’i yalandır. Ya kendileri üretir, boş durmuyormuş, iş yapıyormuş gibi ya da onların kullandığı haber elemanları para akışı olsun diye uydururlar, bir şeyler söylerler. Yani akademisyenlerin akademik makalelerinde aslında daha fazla istihbarat vardır, okuyana, anlayana. Dolayısıyla istihbarat örgütlerinden dışişleri kadrolarına personel transferinin ben riskli bir uygulama olabileceğini düşünüyorum.
ABD’nin Suriye'de Türkiye’ye ait bir SİHA’yı düşürdüğünü açıklamasının ardından Milli Savunma Bakanlığı düşürülen SİHA’nın TSK’ye ait olmadığını açıklamıştı. MİT’e ait bir SİHA mıydı bu?
Doğru. O TSK’nin değil MİT’in SİHA’sıydı.
En son yapacakları suikast tam olarak kimeydi onu teyit edemedim ama ciddi olarak Amerika’nın da işine yarayacak birisi olduğu için düşürdüler. Ve kendi (ABD'nin) açıklamaları "bizim elemanımıza da zarar verecekti" diye. Muhtemelen yanında da Amerikalı ajanlar vardı.
BURCU GÜNÜŞEN / soL-Söyleşi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder