1 Ekim 2023 Pazar

Bir Ankara belgeseli: Asfaltın altında dereler var! - Özkan Öztaş / soL-Kültür

 

Ankara'nın bugün üzerinde fark etmeden yürüdüğümüz asfaltın altında kalan dereleri yönetmen Yasin Semiz ile soL için konuştuk: "Asfaltın altında dereler var"

soL yazarlarından geçtiğimiz sene kaybettiğimiz Mehmet Bozkurt, "Muhtemelen 1947 yılıdır" diyerek tarihini veriyor. Ahmet Arif Ankara'sı biraz da dereler kentidir ve şiirinde “Gün açar, karın verir yağmurlu toprak/İncesu Deresi merhaba…” der.

Yine Mehmet ağabeyin aktardığı yerden devam edecek olursak Seyyah Kandemir "İncesu gümüşi akar ve içerisindeki balıkların oynaşması müstesna keyif verir" der.

Asfaltın Altında Dereler Var belgeseli yönetmen Yasin Semiz'in emeğiyle seyirciyle buluşan bir belgesel. Bir çoğumuz Ankara'nın caddelerinde ve sokaklarında yürürken aslında vaktiyle derelerin olduğu yerlerden geçtiğimizi az çok biliriz. Bülbülderesi, Cevizlidere, Kavaklıdere, Hoşdere, İncesu, Hatıp Çayı ya da Ankaralıların daha sık tekrar ettiği haliyle Bentderesi akla gelen ilk örnekler.

Bir çoğumuz eskiden akan ama şimdi kuruyan dereler olarak biliriz bunları. Ancak Yasin Semiz'in çalışması bu derelerin bir çoğunun hâlâ aktığını ve asfaltın altından ilerlediğini gösteriyor bizlere. Hatta öyle usul usul akan dereler de değil bunlar. 1957 yılının 11 Eylül gününde Hatıp Çayı taşınca 192 kişi hayatını kaybetmiş.

Kayıtlara göre Ankara'da toplamda 67 dere var.

Evliya Çelebi örneğin, Seyahatname'sinde Ankara için "Bağı azdır ama bahçeleri çoktur. Lakin sahralarında köyleri bakımlı, bütün halkı zengin ve mutlu, ekinlikleri güzel, halkı garipleri sever, sevimli verimli köylerinde ekinlikleri bol, hayrat ve bereketleri çok, nimetleri çok çok bol, kaynak suları akar ve çağlar, bakımlı ve şenlikli bir beldedir ki kalesi ve şehri benzersizdir" der. Yani çok öncelerde de dereleriyle tarif edilen bir kent. Ama oradan geriye kâr ve rant hırsıyla asfalta dönüşen bir kent kalıyor. 

Ankara'daki metro duraklarından birinin adı olan"Akköprü" aslında Osmanlı döneminde yine bu derelere çare olsun yapılan yapılardan biri.

Cumhuriyetin başkenti ve dereler

Ankara'nın başkent olmasıyla birlikte şehrin yeniden kuruluşu ve tasarımı da gündeme geliyor. Alman mimar Hermann Jansen 1927 yılında Mustafa Kemal'e Ankara'yı bir dereler kenti olarak tasarlamayı öneriyor. Öneri gayet anlaşılır. Dünyanın her başkenti bir derenin nehrin kenarında inşa edilmiştir. Vaşington, Paris, Roma ya da Tuna nehrinin üzerinde yer alan diğer Avrupa başkentleri buna örnektir. 

Hermann Jansen'in hazırladığı tasarım. 1933 yılındaki görselde "Kaleye bakış" ibaresi yer alırken Hatıp Çayı gözümüze çarpıyor

Jansen de Ankara için bir tür dereler kenti olarak dizayn etmeyi öneriyor. Ama kenti paraya ve ranta açan sermaye elbette bu öneriyi önemsemiyor ve dereleri kapatarak üzerine asfalt döküyor. Bir çoğumuz ya bu derelerin üzerinde yaşıyor ya da bu derelerin üzerinden geçiyoruz her gün fark etmeden. 

İşte Yasin Semiz bu dereleri merkeze alarak hazırladığı belgeselde Ankara'nın asfalt altında kalan derelerini inceliyor. "Asfaltın altında dereler var" belgeseli aynı zamanda bir de uyarıda bulunuyor: "Dereler intikamını alır!" diye. Geçtiğimiz gün Ankara'da Sokullu Semt Evi'nde yönetmenin de katılımıyla düzenlenen gösterimde tekrar gündeme gelen belgeseli yönetmeni Yasin Temiz'le soL okurları için konuştuk. 

Bu belgeseli çekme fikri nerden doğdu? İlk kıvılcım ne oldu?

Belgeselin çalışmasına başlamadan önce benim de kayıp derelerden haberim yoktu. Dereleri dert edinen, çoğunluğu İnşaat Mühendisleri Odası'nın üyelerinden oluşan bir grup aktivist ile bir önceki belgeselim "Eymir Neden Paylaşılamadı?" bir gösterimi sonrasında tanışmam ilk adımı atmış olduk. Sonrasında bu konuda da bir belgesel yapılabilirse ilgi çekeceğini ve değişimin bir adımı olabileceğini düşündük ve çalışmaya başladık. Belgeselde de izleyici bu aktivistlerin bir kısmı ile tanışıyor.

Belgeselde daha önce çok bilinmeyen örneklere yer veriyorsunuz. Mesela 1957 yılında Hatıp Çayı'nın taşması ve selden 192 kişinin yaşamını kaybetmesi gibi. Bu bilgilere nasıl ulaştınız? Nasıl derlediniz?

Belgeseli çekmeye başlamadan önce detaylı bir araştırma yapmak gerekiyor. Bunun için konuyla ilgili eski haber ve kitapları taramak, coğrafyayı keşfetmek, konunun uzmanları ile görüşmek ve yerel halkı dinlemek gerekiyor. Bunlar temel olarak yapılması gerekenler. Ayrıca bu belgesel özelinde bir ipucu yakalarım diye hikayesi Ankara'da geçen bazı romanları okudum ve eski filmleri izledim. Mesela Sevgi Soysal'ın Yeni Şehirde Bir Öğle Vakti ve Funda Şenol Cantek'in Sanki Viran Ankara kitaplarını tavsiye edebilirim.

Araştırma için de daha detaylı örnek vermek gerekirse Ankara'daki dereleri keşfedip kayda alan ve paylaşan Ahmet Soyak'la birçok noktaya birlikte keşif gezisi yaptım. Hasan Akyar ve Erman Tamur'un Ankara'yla ilgili çalışmalarını ve arşivlerini inceledim. Hatta belgeselin öncülü onların çalışmaları sayılabilir. Onur Bektaş'ın arşivinden çeşitli eski haritalar, belgeler, belediyenin yayınladığı dergileri edindim. VEKAM'ın arşivinden de çeşitli fotoğrafları belgeselde kullandım. Araştırmaya bunun gibi çok sayıda kişi ve kurumun katkısı oldu.

1957 yılındaki selle ilgili de elimde daha önceden edindiğim bir arşiv video kaydı vardı. O görüntünün bu sele ait olduğunu belgesel çalışmasına devam ederken fark ettim. Ayrıca gazete arşivlerinden de detaylı bilgilere ulaştım.

                             1927 yıllarında kullanılan 5 Türk Lirası'nın arka yüzünde bulunan Akköprü

Dereler bir gün bize varlığını hissettirecek diyor belgesel. Burayı biraz açar mısınız? Nasıl olacak? Neyi kastediyorsunuz?

Kent merkezindeki dereleri şu anda göremesek de aslında onlar bu coğrafyanın asli unsurlarıdır. Biz kentlerimizi tasarlarken bunu göz önünde bulundurmalıyız çünkü biz doğanın hâkimi değil doğanın bir parçasıyız, bunu unutmamalıyız. Dolayısıyla biz dereleri görmediğimiz için yok gibi davranırsak başta sel felaketleri olmak üzere kuraklık, aşırı hava kirliliği gibi çeşitli istemediğimiz durumlar ortaya çıkacaktır. Belgeselde de söylendiği gibi "Dere yatağına, bedava araziye bir ev yaptım zannedersiniz, yıllar sonra bir gün dere gelir, bütün kirayı toplar."

Bu derelerin önemli bir kısmı kuruyan dereler değil anlaşıldığı üzere çoğu yer altına alınarak bölgeler trafik ve imara açılmış. Buradan geri dönüş mümkün mü?

Elbette mümkün. Maddi ve sosyal zorlukları olmakla birlikte dereleri tekrar açmak, kente kazandırmak ve kenti değiştirmek mümkün fakat bunun için önce halkın talebi sonrasında da karar vericilerin iradesi gerekiyor. İklim değişiminin artan etkileriyle birlikte artık bu değişime mecbur olduğumuzu da görüyoruz. Bu değişimi gerçekleştiren çeşitli kentler de mevcut, Güney Kore'de Seul şehrindeki örnek belgeselde de görülebilir. Ayrıca İngiltere, Hollanda, Kanada gibi ülkelerde belli bölgelerde bu değişim gerçekleşmiş. Umarım Ankara bu konuda diğer kentlerimize örnek olacaktır. Çünkü yer altında kalmış dereler başta İstanbul, İzmir olmak üzere diğer kentlerimizde de mevcut.

         Ankara'nın sokaklarında karşılaştığımız ve artık sadece tabelalarda yer alan dere isimlerinden

Kentte rant için yapılan dönüşümlerin yarattığı sorunlardan biraz bahseder misiniz ?

Aslında önüne geçilemez büyük afet olarak gördüğümüz birçok doğa olayı, insanın hırsı, açgözlülüğü ve rant arzusundan kaynaklı aşırı şehirleşme sebebiyle bu hale geliyor. Bu sorunları sadece Ankara'da değil aslında birçok kentimizde yaşıyoruz. Yakın zamanda Şanlıurfa'da yeni yapılan bir alt geçitte can kayıpları oldu, neden; çünkü dere yatağına alt geçit yapılmış ve ilk büyük yağmurda bu olay yaşandı. Geçtiğimiz yıllarda Kastamonu'da dere yatağına inşa edilen birçok evde can kayıpları yaşandı. İstanbul'da da benzer sorunlar yaşanıyor, böyle giderse yaşanmaya da devam edecek.

Kentler, inşaat ve otomotiv sanayisine teslim edildiği sürece sonuçlar benzer oluyor diyebilir miyiz?

Kentleri şirketlere göre değil, kentte yaşayan canlılara ve insanlara göre tasarlamalıyız. Günümüzde maalesef kentlerin birçoğu bu şekilde değil. Bu sebeple insanlar mutsuz, toplumlar sağlıksız ve felaketlere açık bir hale geliyor. İklim değişiminin artan etkileriyle birlikte bu sonuçları farklı şekillerde daha da sert bir şekilde yaşayacağız. Bunu değiştirmemiz için bence ilk yapmamız gereken şey, bu seçimlerin sınıfsal ve ekonomik sebepleri olduğunu bilmek. Sonra kendi hayatımızdan başlayarak değişimin bir parçası olacak adımları atmaya başlayabiliriz.

Yönetmen Yasin Semiz
Son olarak yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

İlgimi çeken, toplum için de önemli olduğunu düşündüğüm ve yeterince bilinmeyen veya yanlış bilinen konularda çalışmayı sürdürmek istiyorum. Son dönemde Anadolu arkeolojisi ve tarihine ilgi duymaya başladım ve bir süredir Anadolu hiyeroglifleri hakkında bir belgesel üzerinde çalışıyorum.

Özkan Öztaş / soL-Kültür

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder