Almanları soyan çete (Murat Ağırel)
“HAVALA” kitabımda gün yüzüne çıkmamış ilginç olaylar var. Bunlardan birine dikkat çekmek istiyorum. Bu olayda İzmir merkezli bir çetenin çağrı merkezi sistemi kurarak emekli Almanları nasıl dolandırdığı ortaya çıkıyor.
Havala, bankacılık sistemi dışında gerçekleştirilen kayıt dışı bir para transfer yöntemi. Genellikle “Havaladar” denilen kuryeler kullanılarak döviz büroları ve kuyumcular üzerinden yürütülüyor. Sistem içerisindeki bir kuyumcuya gittiğinizde alacağınız ya da göndereceğiniz para, kuyumcualıcı-satıcı arasında olan bir şifre karşılığında size veriliyor ya da sizden alınıp aktarılıyor. Bu aktarma işini de Havaladar denen taşıyıcılar yapıyor. Para ne sisteme giriyor ne de dijital ortamda takip edilebiliyor. Hele bir de getirilen para için “Nereden buldun” sorusu sorulmayan Türkiye gibi ülkeler varsa orası Havala cenneti oluyor. Bu iş tamamen karaparanın taşınması, aklanması ve uyuşturucu gibi suç paralarının güvenle saklanmasını sağlıyor. İşte bu yüzden son yıllarda Türkiye’de mantar gibi çeteler baronlar ortaya çıkmış durumda. İzmir’deki çağrı merkezi dolandırıcılığı da bunun örneklerinden biri.
Gelin kitapta da yer alan film gibi olayı anlatayım...
Havala’daki kişilerin İzmir’deki çağrı merkezlerini kullanarak yüzlerce yaşlı Alman vatandaşını “sahte polis” dolandırıcılığıyla yüz milyonlarca dolar dolandırdığı anlaşılıyor. Bu sistemin başında olanlar Amar Sun ve Halit Demir... Türk ve Alman polisi işbirliğiyle sahte çağrı merkezi örgütü kıskıvrak yakalanıyor.
Operasyon, Almanya’nın Bremen kentinde bir kişinin, polis karakoluna gitmesiyle başlıyor. Doğrudan polise, “Benden aldığınız altınlar ne oldu? Geri vermediniz” diyor. Ne olduğuna şaşıran Alman polisi, kısa süre sonra gerçek durumu öğreniyor. Kendilerini polis olarak tanıtan birileri, “Sizin mahallede hırsız yakaladık. Hırsızın üzerinde sizin adres bilgileriniz vardı. Bu hırsızın iki arkadaşı kaçak durumda. Sizin eve girebilirler. Altın ve paranız varsa korumaya almamız lazım” diyerek Almanı dolandırmış. Sonradan anlaşılıyor ki ülke genelinde böyle benzer çok şikâyet var. Polisin yaptığı incelemede, dolandırıcıların İzmir’den aradıkları tespit ediliyor.
Almanya’daki soruşturma evrakında Halit Demir’in, Türk-Lübnanlı “Saado” örgütünün bir üyesi olduğu belirtiliyor. Sosyal medyada lüks yaşantısını sergilemekten kaçınmadığı da görülüyor. Halit Demir, işlediği suçlar nedeniyle Almanya Sauerland’den memleketi Türkiye’ye sınır dışı ediliyor.
Türkiye’ye gelince de çektiği videolarında süper gangster gibi davrandığı anlaşılıyor. Kendisine “Papa Kralle” adını veriyor. Halbuki kardeşiyle birlikte İzmir’deki çağrı merkezi aracılığıyla Almanya’daki binlerce emekliyi dolandırıyor.
Soruşturma evrakında bir ses kaydının deşifresi de paylaşılıyor. Demir’in çetesi, hırsız olduğu iddia edilen kişiler hakkında ihbarda bulunarak yakındaki istasyona isimsiz bir çağrı yapıyor. Bayan B’nin ise devriyenin ihbar üzerine evinin önünden geçtiğinden haberi olmaması işlerin dolandırıcıların istediği gibi gitmesini sağlıyor. Yaşlı kadın yavaş yavaş istenen tüm bilgileri veriyor. Kurban hiçbir şeyden şüphelenmiyor.
Sonuçta dolandırıcılar, polis acil durum numarası 110’u yerel alan kodundan sonra ekrana koymak için sahtekârca bir yazılım kullanıyor. Halbuki bütün iş İzmir’den yürütülüyor. Yaşlı kadının tüm birikimini de bir çantaya koydurarak sahte polislere teslim etmesini sağlıyor.
Böyle sadece bir örnek yok. Münih, Stuttgart, Hannover, Kiel, Köln, Düsseldorf... Her yerde dolandırıcılar Türk çağrı merkezleri aracılığıyla yaşlı Almanları kandırıyor. Müfettişler örgüt üyelerini belirlemeyi başarıyorlar. Bazen 20 bin Avro kadar oluyor bazen milyonlarca.
Operasyonda şüphelilerin ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda yaklaşık 1.5 milyon Avro, 200 bin dolar, 150 bine yakın TL, 5 kilograma yakın altın bulunuyor. El koyulanların toplam değerinin 500 milyon dolar olduğu belirtiliyor. Şüpheliler hakkında hazırlanan 181 sayfalık iddianamede, 25 Alman vatandaşı, mağdur sıfatıyla yer alırken 24 farklı eyleme yer veriliyor.
Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan HAVALA kitabımda bu ve bunun gibi daha birçok olayı gerçek kişiler, olaylar ve fotoğraflarla anlatıyorum.
İyi okumalar...
Uzatmalı bayram tatilimiz bitti...(Şükran Soner)
Doğrusu yerel seçimlerin, seçmenden gelen dip dalgası ile, biraz olsun nefes alabilme umudu, coşkusundan kaynaklanan sokaklara taşma dürtümüz egemendi. Gerçeğinde en yüksek oranlı çoğunluğun geleneksel bayramlarda yapmayı çok sevdikleri, büyük aileleri ile birlikte doğdukları yerlerde buluşabilme alışkanlıklarına yılların ağır yoksullaşması engeldi. Çoğunluğun başta en kalabalık İstanbul olmak üzere yaşadıkları yerlerde kalma zorunluluklarının yansımalarını, bayramın ilk günü sonrasında, sokakların, toplu taşıma araçlarının istif gibi dolup taşması ile tanıklık ettik.
Yaşadığı kentin sahillerini ancak belediyelerin ücretsiz taşımacılık kararı ile görebilenlerimizin bir bölümü, saatlerle bekleseler de binebilecekleri vapur gibi araçlara ulaşamadıklarından birazcık düş kırıklığına uğramış olsalar da ilk kez görebildiklerinin keyfini çıkarmaya çalışırlarken uzanan kameralar kaşısında mutluluklarını paylaştılar. Yollarda yine istatistiklerle ölümlü kazalar, Antalya’da can yakan teleferik kazası...En ürkütücüsü Ortadoğu üzerinden yeniden dünyanın gündemine giren savaş tamtamlarının, dünya ölçeğinde ürkütücü İsrail bombardımanları odaklı yükselen can kayıpları, katlanan katliamlar üzerinden acılar, açlıkla buluşan ölümcül görüntülerden kaçma dürtüsü. Dünden başlamak üzere, hemen yaşamımıza yansıyacak, yeni daha da devleşeceği anlaşılan yaşam karabasanından kaçış.
Bir yandan da elde avuçta ne kalmışsa, çocukların harçlıklarından, emeklilerin ellerindeki avuçlarındakini uçurup götüren, bir top dondurmanın 50 liraya çıkmış olmasıyla yüzleşmelerin şaşkın görüntüleri...
Ağaçların çiçek açtığı güneşli havada, derin nefes alabilmenin keyfinin tadı damağımızda kaldı...
***
Dünün haberlerinde kaçınılmaz olarak İsrail-İran gerilimi dünyanın, elbette ülkemizin gündeminde zirvede. Bu kadar geniş çaplı bir yangının çıkarılabileceğine inanmak istemesek de ekonomiye, kaçınılmaz olarak yaşamımıza yansımalarının ilk verileri, piyasalardaki etkilerinin çarpıcı sonuçlarına her yeni haberlerle yeni veriler eklenmekte. Gazze’de en büyük acıları yaşyan, bedelleri ödeyenlerin kaygıları en derini.
Yaşayarak öğrendikleri gerçekleri özetlerlerken silahla sorunlarının çözülmesinin söz konusu olamayacağının gerçeğini dünyaya duyurmaya çabalıyorlar. Yeni çıkarılan her savaşın, ateşle çözüme ulaşma çabalarının en çok kendilerinin canlarını yaktığının altını çiziyorlar. Uçurumun eşiğinden dönülmesi, siyasal çözüm üretilmesi çabaları için dünyaya, insanlığa çığlıkla seslerini duyurma çabalarına, dünyanın emperyal güç odaklarının kulaklarının tıkalı olduğu ortada. Kirli savaşların satranç oyunlarının oyuncuları kirlilik yarışmalarından ne beklenebilir ki?
Silahlı çatışmaların, oynanan emperyal savaş oyunlarının, tek kazananları, emperyal ülkelerin silah üretimi, ticareti, satışları üzerinden yeniden hızla daha da zenginleşmeleri değil mi?
Kimin kirli elleri, kimlere uzanıyor? Uzmanlar, her anın olayları üzerinden olasılıkları doğru açıklayabilmeye dönük ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar. Sonuçlarını çok daha çarpıcı, yaşamlarımıza ateş gibi çarpan sonuçları ile çok çabuk öğrenmeye başlıyoruz. Piyasalardan dünya çapında elbette en darda olanlar, bizler için de en çarpıcı, can yakıcı sonuçlarının örnekleri hızla, pıtrak gibi peş peşe geliveriyor. Borsamızdaki ilk veriler bile şimdiden çok can yakıcı, göstergeleri ile karşımıza çıkıveriyor..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder