Deprem skandalı: Her şeyden sorumlu Cumhurbaşkanlığı, İsias Otel'de, yıkılan tüm binalarda sorumsuz (Gökçer Tahincioğlu)
Kentler yıkıldı, binlerce insan öldü ancak uçan kuştan bile sorumlu Cumhurbaşkanlığı'nın hizmet kusuru olduğunu iddia etmek bile mümkün değil
Arama motoruna "İsias Otel" yazdığınızda, bir zamanlar Adıyaman'ın merkezinde, heybetiyle ayakta duran, bütün ayıpları gizlenmiş otelin fotoğrafı karşılıyor sizi hâlâ.
Çocuklara mezar olmamış gibi, hayatları çalmamış gibi, 72 kişinin ölümüne yol açmamış gibi.
* * *
6 Şubat Maraş depremlerinden sonra ardı ardına açılan davalar, biraz olsun ümit vermişti. Müteahhitler yaptıklarının hesabını vereceklerdi. Yapı denetim elemanları, diğer sorumlular.
Ama bütün usulsüzlere göz yuman bürokratlar, belediye yetkilileri, başkanlar hakkında tek bir soruşturma açılmadı.
Açılan davaların çok büyük bir bölümünde çok daha ağır cezayı gerektiren "olası kast" düzenlemesi uygulanmadı.
Yine hayal kırıklığı…
* * *
Lafı bile olmaz ancak modern, demokratik ülkelerde cezai sorumluluğun yanında farklı sorumluluklar da var.
Hayatları geri getirmese de devletin yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle bir bedel ödemesi kaçınılmaz.
Bu durum iki açıdan önemli.
Öncelikle sorumluluğun tespiti açısından önem taşıyor. Zira bu tespit yapılmadığında sonraki felaketlerde kimin önlem alması gerektiğini belirlemek de zor. Onarıcı bir adalet mekanizması…
Diğeri ise elbette mağdurlara maddi ve manevi tazminat ödenmesi, hayatlarını sürdürebilmeleri açısından elzem.
* * *
Cumhurbaşkanlı Hükümet Sistemi'ne geçilmesiyle birlikte Türkiye'de uçan kuş bile Cumhurbaşkanlığı'ndan sorulur oldu.
Riskli alanların belirlenmesinden kentsel dönüşüme, rezerv alanların saptanmasından bina kalitesine, futboldan park ve bahçelere, sanat dünyasından bilim dünyasına, hangi başlığa el atarsanız atın, cümlelerin başında artık Cumhurbaşkanlığı'nı görüyorsunuz.
Türkiye tipi başkanlık sistemi, bu anlayış üzerine kurulu.
Zaten istifa etmeyip Cumhurbaşkanı'ndan affını isteyen bakanlardan bir yerden bir yere bile Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla gidebilen koca koca insanlara kadar, kullanılan dile baktığınızda, yapıyı bir dakikada anlıyorsunuz.
* * *
Nasılsa 6 Şubat depremlerinden sonra yapılan her ne varsa, "Cumhurbaşkanı'nın tensipleriyle" yapılıyor ama yıkılanlardan Cumhurbaşkanlığı bütünüyle sorumsuz…
Mahkeme kararıyla hem de…
Daha önce Hatay'da alınan bir kararı bu köşeden duyurmuştum.
Riskli alan olmaktan Cumhurbaşkanı imzasıyla 2022'de çıkartılan mahallelerde yıkılan binalarla ilgili açılan tam yargı davasında, mahkeme, inisiyatif kullanarak Cumhurbaşkanlığı ve İçişleri Bakanlığı'nı hasım olmaktan çıkartmıştı.
Bu ne anlama geliyor?
Hatay'daki mahkemenin kararı, binanın yıkılmasında Cumhurbaşkanlığı'nın doğrudan ya da dolaylı olarak sorumlu tutulamayacağını, Cumhurbaşkanlığı'na karşı dava açılamayacağını gösteriyor.
Bu kararın münferit kalacağı, deprem davaların bütününde bu uygulamanın yapılmayacağı düşünülüyordu ancak öyle olmadığı kısa sürede anlaşıldı.
* * *
Adıyaman'daki İsias Otel, 6 Şubat depreminin simgelerinden.
Kıbrıslı aileler de turnuva için Adıyaman'a gelen çocuklarının enkaz altında kaldığı bu otelle ilgili gelişmeleri yakından takip ediyor ve adalet istiyorlar.
Ceza davası sürüyor.
Elbette anayasa gereği Cumhurbaşkanı'nın cezai sorumluluğu yok.
Ancak yürütmeyi elinde bulunduran Cumhurbaşkanlığı, İsias Otel dosyasında da "sorumsuz" ilan edildi.
* * *
Yakınlarını bu otelde kaybedenler, ceza davasına paralel olarak, hizmet kusuru nedeniyle idare aleyhine tazminat davası açtılar.
Adıyaman İdare Mahkemesi, açılan bu davalarda "hasım düzeltme ara kararı" verdi.
Dava açan herkes için tek tek bu karar verildi.
Kararlarda, şöyle deniliyor:
"ADIYAMAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI, ADIYAMAN İL ÖZEL İDARESİ, ADIYAMAN VALİLİĞİ, KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI, CUMHURBAŞKANLIĞI, ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI, AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI hasım gösterilmek suretiyle açılan davada işin gereği görüşüldü: Davanın doğru hasım olan Adıyaman Belediye Başkanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı husumetiyle incelenmesi gerektiğinden, Adıyaman İl Özel İdaresi, Adıyaman Valiliği, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı'nın hasım mevkiinden çıkarılmasına oybirliğiyle karar verildi."
* * *
Karara itiraz hakkı yok. Adıyaman İdare Mahkemesi, Hatay İdare Mahkemesi gibi Cumhurbaşkanlığı aleyhine hizmet kusuru nedeniyle dava açılamayacağını karar altına almış oldu.
Kentler yıkıldı, binlerce insan öldü ancak uçan kuştan bile sorumlu Cumhurbaşkanlığı'nın hizmet kusuru olduğunu iddia etmek bile mümkün değil.
Ve İsias kararı gösteriyor ki, bu kararlar münferit de değil. Böyle olması istenmiş ve yargı da bu talebe uygun biçimde pozisyon alıyor.
* * *
Yapılanların Cumhurbaşkanlığı'nın hanesine yazıldığı, yıkılanların ise asla sorulamadığı bir sistem bu. Kararlar açık biçimde bunu gösteriyor.
Ve izin almadan görevinden bile ayrılamayanlar da çıkıp elbette iki çift söz edemiyor.
/././
Şimşek'in IBAN'ları denetleme planı (Murat Batı)
İncelenen kişi gelen parayla birlikte o ürüne ilişkin fiş/faturayı düzenlediğini ispatlarsa sorun yok ancak aksi durumda cezalı işleme maruz kalacak.
Hazine ve Maliye Bakanlığı kendi internet sitesinde 2024 yılının ilk üç ayına ilişkin bütçe gerçekleşmelerini 15 Nisan günü yayımladı. Bu verilere göre merkezi yönetim bütçesi 513 milyar 482 milyon TL açık verdi. Daha da önemlisi Maliye, 2023 yılında 4 trilyon 500 milyar vergi tahsil etmesine rağmen 2024 yılında bu tahsilata oranla hedefini yüzde 85 artırarak 8 trilyon 336 milyar liraya çıkarmış durumdadır. Yani 2024 yılının ilk çeyreğinde 2024 yılında hedeflediği vergi hasılatının sadece yüzde 16,12'si gerçekleştirmiş durumdadır. Üstelik yılın ilk çeyreğinde tahsil edilen toplam verginin yüzde 60'ı KDV ve ÖTV'den oluşmaktadır.
Tam da bu noktada Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, hedeflenen vergi tahsilatını gerçekleştirmek üzere kolları sıvadı ama hâlihazırda yeterli ve tasarlanmış bir planının olduğuna pek ihtimal vermiyorum. Ancak aklından geçen şey, kayıt dışılıkla mücadele etmek, kayıt dışı gelirleri hem kayıt altına almak hem de bunlardan sürekli şekilde vergi geliri elde etmek ve Orta Vadeli Programda (OVP) belirlenen hedefleri gerçekleştirmektir.
Net bir planı olmasa da şu aralar aklından geçenleri özellikle kayıt dışılıkla mücadele anlamında hayata geçirebilmesi için yeterli ve nitelikli personelinin olması gerektiği de aşikârdır. Hatta Vergi Denetim Kurulu 2023 yılı faaliyet raporuna göre vergi müfettiş/yardımcı sayısı 7 bin 227'dir. Bu kadar az kişiden oluşan inceleme elemanlarının yaptığı vergi inceleme oranı da yüzde 1,66'dır. Gelir İdaresi Başkanlığı'nın çalışan sayısı ise 2022 sonu itibariyle 37 bin 290'dır. Neyse, bunu Bakan düşünmüştür diye umuyorum.
Gelelim konumuza…
IBAN incelemesi nedir?
Bakan Şimşek'in kayıt dışılıkla mücadele anlamında yapmak istediklerinin birisi de IBAN'a gelen paraları sorgulamak olacak. IBAN, İngilizcesi International Bank Account Number olup Türkçe karşılığı Uluslararası Banka Hesap Numarasıdır. İngilizce ifadesinin baş harfleri alınarak kısaca IBAN olarak kullanılmaktadır.
Şimşek, IBAN'a gelen paraların kaynağını sorgulama talimatını verdi. Örneğin bir tüccar, bir ürünü birine satarken ürünün parasını ya nakit ya da kredi kartıyla alabilmektedir. Bunun karşılığında da tüccar, yasaların izin verdiği hadler ve koşullar doğrultusunda ya fiş ya da fatura düzenleyecektir. Buraya kadar bir sorun yok ancak satıcı bazen sattığı ürünü kredi kartı komisyonundan ve dolayısıyla da gelir/kurumlar vergisi ile KDV'den kaçmak için alıcıdan, verdiği bir IBAN numarasına parayı göndermesini istemektedir.
Böylece mal/hizmet satışı görüntüde olmamış sayılacak ve vergi de ödenmemiş olacaktır. Paranın geldiği IBAN ya o işletmede çalışan birine ya işletme sahibinin çocuğu, eşi gibi yakınlarından birine ya da güvendiği başka birine ait olabilmektedir.
Tam da bu noktada Hazine ve Maliye Bakanlığı, bu şekilde para gelen IBAN sahiplerini incelemeye almaya başlayacak. İncelenen kişi gelen parayla birlikte o ürüne ilişkin fiş/faturayı düzenlediğini ispatlarsa sorun yok ancak aksi durumda cezalı işleme maruz kalacak.
Bu IBAN denetim işlemini Vergi Dairesi Başkanlıklarının olduğu yerde vergi dairesi başkanlığı -29 ilde vergi dairesi başkanlığı bulunmaktadır- olmayan yerlerde ise defterdarlıklar vasıtasıyla yapılacak.
Bu şekilde tespit edilenler, vergi idaresine çağrılıp izahat verilmesi istenecek.
Tespit edilenlere ne ceza kesilecek?
Bu şekilde kayıt dışı olan işlemlere ilişkin öncelikle alınmayan kurumlar, gelir, KDV gibi vergiler alınacak. Akabinde alınmayan bu vergilerin bir (1) katı kadar da vergi ziyaı cezası ile düzenlenmeyen faturalar için ise düzenlenmesi gereken fatura tutarının yüzde 10'u kadar da özel usulsüzlük cezası kesilecek. Ve en sonunda alınmayan vergiler üzerinden her ay için aylık yüzde 3,5 gecikme faizi de alınacak.
/././
Hani verdiğin sözler? Türkiye Avrupa'nın atık çöplüğü oldu ya! (Mustafa Durmuş)
22 yıldır neoliberalizmi esas alarak ülkeyi kâr ve rant için beton yığınına çeviren siyasal iktidar, etrafındaki büyük sermaye grupları ve bu iktidarın ayakta kalması için bilerek ya da bilmeden ona destek verenler ülkenin bir atık çöplüğüne dönüşmesinin ilk elden sorumlusudur
Öyle ki, gökyüzünü kaplayan kesif duman kentin büyük bölümünden görüldü. Yangın dakikalar içinde çevredeki iş yerlerine sıçradı, iş yerlerindeki işçiler, önce kendi imkânlarıyla alevlere müdahale etmeye çalıştılar, ardından itfaiye ekipleri devreye girdi. Çevrede de büyük panik yaşandı. Alevler arasında kalan birçok hayvan öldü, bazı hayvanlarsa yangına gönüllü olarak katılan yardımseverler tarafından kurtarıldı. Yangın ancak yaklaşık 16 saat süren yoğun çalışmaların ardından kontrol altına alınabildi. (1)
Denetlenmeyen bir geri dönüşüm sektörü
İnsan sağlığı, iklim değişikliği, doğa ve ekonomi üzerinde ciddi olumsuz etkilere neden olan bu ve benzeri olayların çıkış nedenleri araştırıldığında, aslında sayıları on binleri bulan ve yeterince denetlenemeyen sözde tesislerden oluşan bir geri dönüşüm sektörünün ve buralarda depolanan her türden atığın bulunduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
Türkiye bu kadar atığı nereden buluyor?
Bu sorunun cevabı Eurostat verilerinde mevcut. Zira Eurostat'a göre, Avrupa Birliği 2022 yılında AB dışındaki ülkelere 32,1 milyon ton atık ihraç etti. Türkiye ise bu atığın yaklaşık 12,4 milyon tonunu alarak (yüzde 39) AB atıklarının birincil varış ülkesi oldu. (2)
Aşağıdaki grafik Türkiye'nin açık ara nasıl Avrupa'nın atık çöplüğü haline getirildiğini gözler önüne seriyor.
"Hani verdiğin sözler" şarkı sözü misali…
Oysa daha geçtiğimiz yılın Eylül ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulu'nda, "gelecek nesiller için daha temiz, daha yeşil ve daha yaşanabilir bir dünya" hedefiyle Küresel Sıfır Atık İyi Niyet Bildirgesini imzalamıştı. (3)
Keza 2021 yılında yapılan Orta Vadeli Program'da (OVP) (2022-2024) "Yeşil Dönüşüm" başlığı altında şu ifade yer alıyordu (benzer ifadeler daha sonra hem 12. Beş yıllık Kalkınma Planında hem de diğer OVP'lerde yer aldı): "Sıfır atık uygulamaları hane halkını da kapsayacak şekilde yaygınlaştırılacak ve üretimin kritik alanlarındaki ihtiyacın dışında kalan atık ithalatının azaltılmasına yönelik tedbirler alınacaktır". (4)
Bu sözlerin hiçbiri yerine getirilmediği gibi, ufukta atık ithalatının ya da üretiminin azaltılacağına dair ne bir niyet ne de somut adım mevcut.
Atığın yüzde 4'ü plastik ancak…
Türkiye'nin Avrupa Birliği ülkelerinden aldığı atıkların yaklaşık yüzde 93'ünü hurda metal, yüzde 3'ünü kâğıt ve kalan yüzde 4'ünü plastik oluşturuyor. Türkiye 2022 yılında ayrıca, AB üyesi olmayan Birleşik Krallık'tan 122,898 ton plastik atık aldı (bu da BK'nin plastik ihracatının yüzde 27'sini oluşturuyor). (5)
Her ne kadar toplam atık içinde plastik atığın payı sadece yüzde 4 ise de, bu çevre ve sağlık açısından büyük tehlike oluşturmaya yetiyor zira bu atığın sadece maksimum yüzde 9'u geri dönüştürülebiliyor. Geriye kalan yüzde 90'ı aşan kısım ise sahillerde, nehirlerde, tarlalarda ve dolayısıyla sebze ve deniz ürünlerinde yasadışı depolama alanlarında son buluyor.
Almanya'dan sonra plastik üretiminde ikinciyiz
Üstelik Türkiye plastik atık ithalatçısı olmanın ötesinde, bizzat kendisi bölgenin önde gelen plastik üreticisi bir ülke konumunda. Öyle ki Almanya'dan sonra yılda 10 milyon ton ile Avrupa'nın en büyük ikinci plastik üreticisi. (6) Yani Türkiye kendi üretimiyle de bolca, geri dönüşümü çok sınırlı ve atığın doğada yok olması yüzlerce yılı bulan plastikleri üretiyor.
Kısaca, iklim değişikliği ile mücadelenin önündeki en büyük engellerden biri olarak kabul edilen plastik atıklar yüzünden denizlerimiz, nehirlerimiz, göllerimiz kirleniyor. Öyle ki Türkiye, Doğu Akdeniz'deki plastik kirliliğinin yüzde 16'sına neden oluyor. Bu atıklardan kaynaklanan zehirli maddelerse hem Türkiye içinde hem de Türkiye dışında tüketilen gıdalara karışıyor.
Bu gıda ürünlerindeki zehirli maddelerin, içerde zaten ucuz gıda bulamayan yoksul halkın farkında olması, olsa bile onları tüketmeyi reddetmesi zor. Yurt dışına ihraç edilen sebze ve meyvelerin zehir içerdiği için geri gönderildiğine ise sıklıkla tanık oluyoruz.
"Atık sömürgesi" ülke Türkiye
Türkiye'nin Avrupa'ya coğrafi yakınlığı ve OECD ortak üyeliği, Çin'in 2018 yılında plastik ithalatını yasaklaması ve bunlardan çok daha önemlisi ülkedeki rant ve kârı her şeyin önünde tutan, bu nedenle de insan ve diğer canlıların sağlığını önemsemeyen, doğayı tahrip etmekten sakınmayan neoliberal otoriter iktidar bloku, ülkenin zehirli bir atık deposu haline gelmesine yol açtı. Öyle ki ülke artık "atık sömürgeciliği" kavramıyla birlikte anılır hale geldi.
AKP iktidarları eseriyle övünsün
Yani sadece topraklarımızın, doğal kaynaklarımızın, denizlerimizin, ormanlarımızın ucuz emeğimizin yerli ve yabancı sermaye tarafından sömürülmesi ve yağmalanması, ülkenin her tarafının betona dönüştürülmesi ya da 500 milyar doları bulan dış borçlarla ekonominin ve siyasetin emperyalist güçler ve onunla işbirliği içindeki oligarşi tarafından ele geçirilmesi biçimindeki bir iktisadi-siyasi sömürge değil, aynı zamanda Avrupa'nın atıklarının da gönderildiği, depolandığı bir atık sömürgesi haline geldik. AKP iktidarları eserleriyle ne kadar övünse o kadar yeridir.
Lisanslı geri dönüşüm tesislerinin onda biri Adana'da
Avrupa'dan gelen atık konteynerleri İstanbul ve Mersin limanlarına ulaştıktan sonra Türkiye genelindeki geri dönüşüm tesislerine dağıtılıyor. Bunlardan 2 bin kadarı, yani ülkedeki lisanslı geri dönüşüm tesislerinin onda biri, Adana'da yoğunlaşmış durumda.
Buralarda yapılan geri dönüşüm sırasında çoğunlukla dioksinler, ağır metaller ve polimerler kaynaklı toksinler oluşuyor ve bu zehir dünyanın en verimli vadilerinden biri olan Çukurova vadisinde üretilen ve daha sonra iç tüketim ve ihracat için dağıtılan meyve ve sebzelere karışıyor.
Sığınmacı emeği sömürüsü
Buralarda, sokak atığı toplayıcısı 500 bini bulan emekçi de dâhil olmak üzere, büyük çoğunluğu kayıt dışı, dolayısıyla da ve sosyal güvenceden ve sağlık standartlarından yoksun ve düşük ücretlerle işçiler (önceleri Kürtler, daha sonra başta Afgan ve Suriyeli mülteciler olmak üzere tüm sığınmacılar), her türlü hastalık ve kaza riski altında çalıştırılıyorlar.
Geri dönüşüm tesislerinde gün doğumundan gün batımına kadar çalışan ve topladıklarını atığı geri dönüşüm tesislerine kilo başına 3,5 ila 7,0 TL arasında değişen bir fiyata satan bu insanlar ülkenin en yoksulları konumunda iken, kârın çok büyük kısmı aracıların ve atık işleyicilerinin cebine giriyor. (7)
Avrupa Birliği'nin geçtiğimiz Kasım ayında, 2026 ortasından itibaren OECD üyesi olmayan ülkelere plastik atık göndermeyi durduracağına dair bir anlaşmaya varması ise OECD üyesi olan Türkiye'ye gönderilecek olan atık miktarının daha da artmasıyla sonuçlanabilir.
Çok büyük mali sıkıntı içinde olan siyasal iktidarın, ülkenin daha da kirletilmesi pahasına, bu ülkelerden daha fazla atığın Türkiye'ye gönderilmesine ses çıkarması ise beklenmemeli.
Sonuç olarak
Ülkede ekonomik, sosyal, siyasal ve ahlaki olarak bu denli büyük bir çürüme ve çöküş yaşanırken, fiziki olarak ülkenin temiz kalabilmesi pek mümkün değil. Kâr ve rant için her şeyi mubah gören kapitalizme ve onun yürütücüsü siyasal iktidarlara karşı çıkmadan bu sorunları çözebilmek ise tam bir hayal.
22 yıldır neoliberalizmi esas alarak ülkeyi kâr ve rant için beton yığınına çeviren siyasal iktidar, etrafındaki büyük sermaye grupları ve bu iktidarın ayakta kalması için bilerek ya da bilmeden ona destek verenler ülkenin bir atık çöplüğüne dönüşmesinin ilk elden sorumlusudur.
Özcesi, yerel seçimlerde elde edilen başarının ardından iyi bir rüzgâr yakalayan muhalefet (başta CHP ve DEM olmak üzere) kapitalizmle, hiç olmazsa onun en vahşi versiyonu olan neo liberalizmle açıktan hesaplaşmalı, emek, demokrasi ve barış mücadelesi kadar ekoloji mücadelesini de merkezine almalıdır.
Dipnotlar:
(1) https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-ankarada-geri-donusum-tesisinde-yangin (4 Nisan 2024).
(2) https://www.statista.com/chart/24716/main-destinations-for-eu-waste (25 March 2024).
(3) https://sifiratik.gov.tr/kutuphane/haberler/cumhurbaskani-erdogan-birlesmis-milletler-78-genel-kurulu-nda-tum-dunyayi-sifir-atik-hareketi-ne-destek-vermeye-davet-etti (16 Nisan 2024).
(4) Orta Vadeli Program (2022-2024), s. 15, tedbir 7 (Eylül 2021), file:///C:/Users/PC/Desktop/Orta-Vadeli-Program-2022-2024.pdf.
(5) https://www.equaltimes.org/turkey-europe-s-rubbish-dump (20 November 2023).
(6) Agm.
(7) Agm.
(T24)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder