halkTV "Köşebaşı" -3 Aralık 2025-

 "Vur" emri ve komuta -Serra Karaçam- 

Washington, Ukrayna’dan Suriye’ye ve Latin Amerika’ya kadar birden fazla krizin aynı anda yönetildiği yoğun bir diplomasi trafiğinde yarışıyor.

Trump’ın Zelenski ile yıldızı eski hesabından beri barışmıyor

Trump bir türlü Zelenski'nin istediklerini vermedi.

Hep Ukrayna'yı Rusya'nın istediklerine ikna etmeye çalışıyor.

Diyelim ki silahların parasını Avrupa’ya yıkması ABD'li vergi ödeyen vatandaşlar için makul.

Ama işin unutulan yanı, Trump’ın ilk döneminde Zelenski ile yaptığı görüşmede, “Biden’in oğlunun Ukrayna’daki işlerine yönelik soruşturma baskısı" yaparak "Ukrayna'ya yardımı” bu koşula bağlamış olması.

Bu ortamda, ABD özel temsilcisi Steve Witkoff ve damat Jared Kushner bugün Moskova’da Putin ile görüştü.

Tam beş saat süren görüşmeler sonrası Putin'in Trump'a mesajlarının gizli kalmasında anlaşıldığı duyuruldu.

Witkoff ve Kushner’ın Çarşamba günü Avrupa’da Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'ye görüşmeye dair bilgi vermeleri bekleniyor.

Duruma göre Zelenski Trump ile görüşecek.

Daha önce Gazze anlaşmasına aracılık eden Kushner’ın ilk kez Ukrayna-Rusya görüşmelerine dahil edilmesi dikkat çekiyor.

Hafta sonu Witkoff, Kushner ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Florida’da Ukraynalı yetkililerle bir araya gelmişti.

Görüşmelerden sonra taraflar, anlaşmanın hâlâ uzak olduğunu ve çok aşamalı bir süreç gerektirdiğini ifade ettiler. Moskova'da ise konunun Donbas bölgesinin kontrolüne takıldığı aktarılmakta.

Avrupa ülkeleri Ukrayna’ya hem silah hem finansman sağlarken, Washington’un masayı tek başına yönlendirmesi Avrupa’da ciddi rahatsızlık yaratıyor.

ABD masada ateşkesi sağlamaya çalışıyor, ancak Avrupa olmadan ateşkesin kalıcı bir barışa dönüşmesi mümkün değil.

Trump’ın Ukrayna elçiliğini görevini bir dönem üstlenmiş olan Kurt Volker, “Ateşkes, Ukrayna’ya yeniden güç kazanması için zaman kazandırabilir ama barış için Avrupa’nın masaya oturması şart” yorumunu yapmakta...

Volker, Trump ile Zelenski arasındaki "iletişimle" ilgili Temsilciler Meclisi azil soruşturmasının içine çekildi.

Ukrayna'ya askeri yardım ve soruşturmalara ilişkin görüşmelere dahil olması nedeniyle mesajlaşmaları inceleme altındaydı.

Beyaz Saray tarafından yayımlanan görüşme notuna göre: Trump, Zelenski’den “bir iyilik yapmasını” istedi.

Söz konusu “iyilik” iki konuyu kapsıyordu:

-Ukrayna’nın 2016 ABD seçimlerine müdahale ettiği yönündeki genel olarak çürütülmüş iddianın soruşturulması,(Rusya'nın mudahalesinintersine Trump'ı karalamak için böyle bir müdahale olduğu iddiası da soruşturulmuştu)

-Joe Biden ve oğlu Hunter Biden’ın, Hunter’ın Ukraynalı gaz şirketi Burisma’nın yönetim kurulundaki rolü bağlamında soruşturulması…

Bu görüşmeler sırasında, Trump Ukrayna’ya yapılacak yaklaşık 400 milyon dolarlık askeri yardımı askıya almıştı.

Volker, Kongre’de ifade vermek üzere celp edildi ve istifa ederek, soruşturma devam ederken görevini korumaya çalıştığı izlenimini önlemeyi amaçladı.

Maduro’ya “Görevi Bırak” Baskısı

ABD ordusu, Karayipler’de uyuşturucu taşıdığı düşünülen teknelere yönelik operasyonlarını genişletti; bu da Venezuela ile gerilimi tırmandırdı.

Bu kapsamda ABD, son gemi saldırısı ardından suda bulunan mürettebatı doğrudan hedef alma talimatı ile batmakta olan tekneye ikinci vur emrinin savaş hukukundaki yerini tartışıyor.

Tabii Kongre'nin savaş ilan etmediği durumlarda Savaş Yasalarını tartışmak mantıksız.

Yoksa bu yasa, teröristleri öldürmeye uygulanması gereken bir yasa değil mi?

ABD yetkilileri ve Trump, bölgedeki uyuşturucu karşıtı kampanyalarının Venezuela içinde askeri eylemleri de kapsayabileceğini haftalardır ima ediyordu.

Trump, Venezuela politikası üzerine dün üst düzey danışmanlarıyla bir toplantı yaptı. Sonuç yok.

Geçen ay Trump’ın Maduro ile yaptığı görüşmede, Maduro’nun iktidardan ayrılması için olası bir anlaşma konuşuldu; ancak Trump, Maduro’nun istediği şartları reddetti.

ABD, geçen ay Venezuela’daki Cartel de los Soles grubunu terör örgütü olarak ilan etti ve Maduro’yu lideri olmakla suçladı.

ABD, Karayipler’e 15.000 asker, uçak gemileri ve savaş gemileri gönderdi. Amaç, fentanyl ve kokainin ABD’ye girişini durdurmak. Eylül başından bu yana düzenlenen 20’den fazla saldırıda 80’den fazla kişi öldü.

Kongre ise ABD savaş hukukuna göre ve uluslararası hukuka göre uygunsuz olduğundan şüphelendiği “vur” emirlerini soruşturuyor.

The Washington Post Savunma Bakanı Pete Hegseth, Karayipler’de uyuşturucu taşıdığı düşünülen bir geminin tüm mürettebatının öldürülmesi için sözlü emir verdiği haberine imza ttı.

Beyaz Saray’a göre saldırıdan sonra iki hayatta kalan kişi olduğu tespit edilince, başka bir saldırı emri verildi.

Operasyonu Amiral Frank M. Bradley yönetiyordu.

Beyaz Saray, saldırıları Amiral Frank Mitchell Bradley’in gerçekleştirdiğini açıkladı ve hem Hegseth’in böyle bir emir vermediğini hem de Bradley’in yasal davrandığını savundu...

İşte bu eksenden bakınca, geçtiğimiz günlerde asker ve istihbarat kökenli bazı Kongre üyelerinin bu alanlarda görevli yetkililere “yasa dışı emre uymak zorunda değilsiniz” çağrısının alt yapısı ortaya çıktı.

Kongre üyeleri “olan size olur” demeye getiriyor.

Zaten istihbaratta görevden ayrılmaların arttığı ve “hukuksuzluk” ortamının işinde iyi olanların ayrılmasına yol açtığı aktarılmakta.

Bu arada Pentagon’da da artık eskisi gibi gazeteciler yok.

Bugün ilk kez, yıllardır olduğu gibi ilk gelen 60 sandalye şeklinde değil, davetiye usulüyle basın toplantısı yapıldı.

Uluslararası gazeteciler olarak akredite olmamıza rağmen çağrılmadık.

Neyse ki meslektaşlarımız bu vur emri ve karar alma süreçlerini sordu.

Pentagon Basın Sekreteri Kingsley Wilson, Karayipler saldırılarının tüm sorumluluğunu Başkan Trump ve Bakan Pete Hegseth’e yükledi:

“Bakan (Hegseth), bu saldırılarla ilgili yayımladığımız her açıklamada çok net bir şekilde belirtti: Bu saldırılar Başkan tarafından yönlendiriliyor ve komuta zinciri olması gerektiği gibi işliyor…

Sonuçta, bu saldırıları ve Amiral Bradley tarafından yönlendirilen benzeri takip saldırılarını yönetenler Bakan ve Başkan’dır; Bakan bu saldırılarla tamamen aynı fikirde.”

Savunma Bakanı Hegseth ise, 2 Eylül’deki tekne saldırısını izlediğini ancak tamamını izlemediğini ve teknenin batırılması ve tehdidin ortadan kaldırılması kararını verenin Amiral Bradley olduğunu söyledi.

“Kendi gözümle hayatta kalanları görmedim. Tekne yanıyordu… Buna savaş sisi denir.”

Bu arada Trump Kolombiya'da da kokain üretimine dair bilgisi olduğunu ifade ederek işaret verdi.

Brezilya ile ABD İlişkileri

Brezilya ile ABD ilişkileri ise iyi gidiyor.

Bugün Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, ABD Başkanı Donald Trump’ı aradı.

Yaklaşık 40 dakika süren görüşmede, ticaret, ekonomi ve organize suç gündemleri konuşuldu.

Lula, ABD’nin et, kahve ve meyve gibi bazı Brezilya ürünlerine uygulanan %40’lık gümrük vergisini kaldırma kararını çok olumlu buldu.

Yeni İşbirliği: Yapay Zeka ve Stratejik Teknoloji

Ayrıca ABD, 12 Aralık’ta Avustralya, İsrail, Japonya, Hollanda, Singapur, Güney Kore, BAE ve İngiltere ile kritik mineraller, çip üretimi ve yapay zekâ altyapısı konusunda yeni bir ittifak toplantısına hazırlanıyor.

Bu girişim, Çin’in yükselen teknolojik etkisine karşı stratejik bir hamle olarak görülüyor.

ABD’nin eş zamanlı olarak yürüttüğü bu barış görüşmeleri, askeri baskı politikaları ve teknoloji ittifakları; Washington’un küresel düzeni yeniden şekillendirme çabasının en yoğun dönemlerinden birine işaret ediyor.

Trump Tayland ve Kamboçya barışı ile övünürken, burada sahada işler istenildiği gibi gitmediğini gösteriyor.

Gazze anlaşması için ise gelecek hâlâ belirsiz.

İş neredeyse Filistinlilerin HAMAS’ı yok etmesine bırakılmış durumda.

Yani Trump Zelenski'yi sevmesede bu barış da tutmazsa, başarı hanesindeki misyonlar umutsuz durumda.

/././

 Abdullah Hoca’yı öldüren suç makinesi -İsmail Saymaz- 

Giresun’da emekli öğretmen Abdullah Coşkun, 16 Kasım günü trafikte tartıştığı İlhan İhtiyaroğlu tarafından dövüldü. Aldığı darbelerle ağır yaralanan Coşkun, eşinin gözü önünde kanlar içerisinde yola yığıldı. Kaldırıldığı Giresun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hayatını kaybetti.

Aradan 16 gün geçti.

Şu an önümde, Keşap İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün hazırladığı fezleke var.

Fezlekeyi okurken…

Öfkelenmekten, dudaklarımı ısırmaktan kendimi alamıyorum.

Coşkun, öldüğünde 68 yaşındaydı.

İki yıldır akciğer kanseri tedavisi görüyordu. Dördüncü evredeki kanseri iki hafta önce yenmeyi başarmıştı. Ne var ki trafik terörüne kurban gitti.

Ölümüne yol açan İhtiyaroğlu, 38 yaşında.

Coşkun’dan 30 yaş küçük…

İhtiyaroğlu’nun beş kez kasten yaralama, bir kez genel güvenliğin tehlikeye sokulması suçlarından kaydı var. Suç makinesi olduğu halde, Coşkun’un son nefesini verdiği kamu hastanesinde özel güvenlik görevlisiymiş!

Araçtan zorla indirip dövdü

O gün ne olmuş?

Ne olmuş da Coşkun’un ölümüyle sonuçlanan kavga meydana gelmiş?

İhtiyaroğlu, 61 ADL 995 plakalı aracıyla Giresun’dan Trabzon yönüne sol şeritte seyrediyor. Yanında eşi ve kızı var.

Keşap’ta kavşakta dönüş şeridindeyken, 28 ADE 196 plakalı aracı kullanan Abdullah Coşkun, sinyal vermeden İhtiyaroğlu’nun önüne kırıyor.

İhtiyaroğlu, arkadan Coşkun’a çarpıyor.

Küçük çaplı maddi hasarlı kaza meydana geliyor.

Kaza tespit tutanağında Coşkun’un kusurlu olduğu yazılı.

Coşkun’un eşi Hanife, o an yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor:

“Seyir halinde olduğumuz sırada araçtan kütürtü sesi geldi. İhtiyaroğlu, sağımızdan geçip bizim aracın önüne kırarak, önümüzü kesti. Arabadan inerek, bizim aracın şöför tarafına yöneldi. Cama vurarak, ‘Ananı avradını s…’ diye küfretti. Camı açması üzerine eşimin kafasına yumruk attı. Birkaç tane vurduktan sonra eşimi yakasından tutarak, araçtan zorla çıkardı. Eşimi tekme tokat darp etti. Ayırmaya gittim. Eşim yerdeydi. Araya girmek istedim ancak şahıs beni yakamdan tutup itekleyerek düşürdü. Eşimi darp ederken küfretti. Çevredekiler engel oldu. Eşim kanlar içerisinde yerde kalmıştı ve bilinci kapalıydı.”

Coşkun, 112’yi aramış.

Ambulans gelene kadar çevredekiler müdahale etmiş.

İhtiyaroğlu’nun eşinin olaydan sonra araçtan inerek, yanlarına geldiğini ve kendilerini suçladığını ifade ediyor.

Fenalaşarak düştü, kafasını asfalta çarptı

Sanık ne söylüyor?

İhtiyaroğlu, ifadesinde, Coşkun’un araçtan inip yumruk attığını ileri sürerek, şöyle devam ediyor:

“Araçtan inip yanıma geldi. ‘Amca niye sinyal vermeden, aynaya bakmadan önüme geçtin’ şeklinde serzenişte bulunduğum esnada sağ üst dudağıma yumruk attı. Tekrar yumruk atacağı sırada kendimi korumak amaçlı avuçlarımla itecek şekilde vurdum. Sendeleyerek düştü. İki saniye yerde kalmadan ayağa kalktı. Arabasına tutunup ayakta bekledi. Eşiyle konuştuğu esnada birden fenalaşarak düştü. Kafasının arka üst kısmını asfalta çarptı. Baygın şekilde yatarken yüzünün morarmaya başladığını gördüm.”

Eşi Gamze de Coşkun’ları suçluyor.

İfadesinden:

“Coşkun, eşime vurmaya başlayınca eşim de vurdu. Şahıs yere düştü. Tekrar kalkıp eşimle tartıştı. Ayırmaya gücüm yetmedi. Coşkun, agresif şekilde bağırarak, üzerime yürüdü. 4.5 yaşındaki kızımın ağlaması ve 22 haftalık hamile olmam nedeniyle arabaya bindim. Coşkun’un eşi bana ‘O…’ diye hakaret etti. Eşime siper olduğum halde o eşini sakinleştirmeye çalışmadı.”

‘Adamı döve döve öldürdüler’

Ancak tanıklar İhtiyaroğlu çiftini doğrulamıyor.

E.Ö., “Yaşlı teyzenin iteklendiğini ve yere düştüğünü gördüm. Yaşlı adamın nasıl düştüğünü görmedim. Olay yerine vardığımda bir şahsın ‘Adamı döve döve öldürdüler’ dediğini duydum” diye konuşuyor.

F.H. ise gördüklerini şöyle anlatıyor:

“Teyzeye olayın nasıl olduğunu sorduk. Erkek şahsı göstererek, ‘Kocamı döverek bu hale getirdi’ dedi. Erkek şahıs ‘Önce o bana vurdu’ diye bağırıyordu. Yaşlı teyze ise erkek şahsın kendisini de darp ettiğini söyledi. Eteğini hafif yukarıya çekti. Sol ayağının arka baldırında morluk vardı.”

Y.O., ambulans gelene kadar Coşkun’a müdahale edip tampon uygulamış. Coşkun’un sağ gözünde ve alnında yarılma, kafasının arkasında kanama varmış.

“Amca ile kavga eden şahıs, yaşlı kadına küfrediyordu. Kadın da ‘Kocamı öldürdün’ diye bağırıyordu” diyor.

D.G., olay yerine vardığında kalabalık bir grup gencin İhtiyaroğlu’nun üzerine yürüdüğünü anlatarak, şöyle diyor:

“Adam yerde yatıyor, siz tartışıyorsunuz’ dedim. Kalabalıktan biri ‘Adamı döverek, kafasını ezerek öldürmüş’ dedi.”

İhtiyaroğlu, şu an cezaevinde.

Coşkun ailesi, trafik terörüne karşı etkin bir mücadele vermeye hazırlanıyor. Bu çığlık Giresun’dan Türkiye’ye dalga dalga yayılsın istiyorlar. Öyle görünüyor ki ‘Abdullah Hoca’ bir ders daha verecek hepimize.

/././

 Erdoğan PKK’nın restini görecek mi?-Ayşenur Arslan- 

Aylardır yazıyorum. Erdoğan sonunda “terörsüz Türkiye” adını alan süreçten güya tek bir şey bekliyor: DEM’in Anayasa değişikliğinde ya da seçimde desteği.

Erdoğan’ın Meclis komisyonun arkasına sığınıp bölgede kalmaya çalışmasından gidişat az çok belli olunca, Bahçeli’nin kucağına bıraktığı el bombasının er ya da geç patlayacağı anlaşılmıştı. İmralı ziyaretiyle patladı.

Bırakın Cumhur ortaklarını, İmralı AKP’yi fena karıştırdı. Saray’ın gözde isimlerinden Cem Küçük bile açık konuştu:

“İmralı’ya gidilmesine halktan destek yüzde sıfırdır. Sokakta bir kişinin bile ‘iyi oldu’ dediğini görmedim.”

Tsunami facialarında tanık olduk. Denizin kabarmasından anlarsınız az sonra başınıza gelecektir. Ama ne engel olabilirsiniz ne de kaçabilirsiniz…

Bunu elbette DEM de biliyordu.

AKP’nin zaman oynamayacağını, ilk fırsatta da birinci süreçte olduğu gibi DEM’i yolda bırakıp, belki de suçlayarak cezaevine göndereceğini hesaba katmışlardı. İşte muhtemelen de bu yüzden Erdoğan’a rest çektiler...Ve “oyalama bizi” diye çok net bir mesaj verdiler.

Kandil'de Fransız AFP haber ajansına konuşan PKK yöneticileri, örgütün,
“Abdullah Öcalan serbest bırakılana kadar adım atmayı bıraktığını” söyledi.

Amed Malazgirt kod isimli bir PKK yöneticisi, “Lider Apo’nun başlattığı tüm adımlar atıldı. Başka bir adım atılmayacak” dedi.

Yani.. Ya Öcalan İmralı’dan çıkartılacak ya da süreç sona erecek.

****

Tam da bu sırada Barzani Türkiye’yi ziyarete gelip.. Şırnak’ta Kürt bayrakları ve silahlı koruma ordusu ile boy göstermez mi!

İlk süreçteki Habur krizini hatırlatan görüntüler anında eleştiri sağanağına tutuldu.

Cumhurbaşkanı baş danışmanlarından Oktay Saral ise Saray’ın nabzını kibar kibar şöyle yansıttı:

“Şırnak’ta Mesud Barzani’nin misafir edilmesi, kuşkusuz misafirperver milletimizin asaletidir. Biz hoş geldin demeyi biliriz; ama devletimizin çizgisini, protokolünü ve vakarını kimseye çiğnetmeyiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin protokol kuralları dün başka, bugün başka değildir. Barzani bugün ne Kuzey Irak yönetiminde ne de Irak Merkezi Hükümeti’nde herhangi bir resmî göreve sahiptir.”

Bu nedenle gösterilecek muamele de en fazla eski bir devlet adamına gösterilecek seviyede olur; fazlası devlet ciddiyetini zedeler. Ancak görüyoruz ki, Türk topraklarında yabancı kişilerinin askeri üniforma ve uzun namlulu silahlarla dolaştığı görüntüler ortaya çıkmıştır.

Bu tablo yalnızca teamüllere değil devletimizin köklü itibarına da gölge düşürür. Türkiye Cumhuriyeti, misafirini ister Şırnak'ta olsun, ister Bağdat'ta ister Erbil’de… Her yerde koruyacak güçte ve kudrettedir. Biz kendi vatanımızda güvenliği başka ellere bırakacak bir devlet değiliz!"

Eeeee!

Ne anladık bu açıklamadan?

Erdoğan incinmiş mi! Elimize geçirirsek fena yaparız mı? NE!

İnsan merak ediyor, değil mi!
Vaktiyle Irak topraklarında başlarına çuval geçirilerek esir alınan Türk askerlerini koruyamayan AKP iktidarı değil miydi?

Ya bugün: Son bir haftada yaşananların ne kadarı Saray’ın kontrolü altında.

Acaba Amerika'ya verilen.. Ne olduklarını arada sırada koloni valisi (!) Tom Barrack'ın açıklamalarından anlayabildiğimiz vaatler mi söz konusu.

Trump'ın.. Hatta doğrudan Netanyahu'nun bölge tasarımında Kürtlere biçtikleri rol ne?

KCK Yürütme Konseyi eşbaşkanı Bese Hozat'ın birkaç gün önce söyledikleri bir fikir veriyor sanki:

"Türkiye üzerinde çok ciddi bir tehlike var. Eğer Türk devleti adım atmaz, Kürt sorununu demokratik temelde çözmez, Kürtlerin varlığını ve kimliğini tanımazsa Türkiye'nin geleceği çok karanlıktır. Türkiye, varlığını ancak Kürt-Türk birliğini demokratik temelde sağlayarak koruyabilir. Devlet Bahçeli tehlikenin derinliğini görüyor ve kendince bir rota çizmeye çalışıyor. Ancak iktidar halen kararsız, bir çözüm programı ve politikası yok. Konjonktüre bakarak 'bir şeyler buluruz' yaklaşımı Türkiye'ye kaybettirir."

***

Erdoğan "bir şeyler” bulabilir mi gerçekten.. Yoksa kimilerinin “YENİ HAÇLI SEFERİ" diye gördüğü hamleleri görmezden gelmeye devam mı edecek?

Burada pek çoğumuza şaka gibi geliyor ama hem ABD hem de İsrail yönetiminde bir "armageddon beklentisi” var. Yani Evangelistlere göre İsa'nın dünyaya döneceği güne!

Beyaz Saray'da, oval ofiste, Trump'ın etrafını sararak ayin yapanlar buna içten inanıyor mu, bilmiyorum. Ama ABD sağ seçmenini inandırdıkları ortada.

Tıpkı bizde siyasal islamı savunduklarına inanmamızı bekleyenler gibi.

Sosyal medya platformlarına bakın.. Neyi savunduklarını, nasıl lüks yaşayıp nelere para harcadıklarını görünce anlayacaksınız.

Onlar çok sevdikleri bu yaşam tarzından.. Erdoğan da koltuğundan olmamak için susmaya devam edecekler herhalde.

Öyle ki, Trump efendi Müslüman Kardeşler'i terör örgütü ilan etti. Erdoğan'ın çıtı çıkmadı. Oysa Esad döneminde aralar, Suriye yönetiminde Müslüman Kardeşler'e kontenjan verilmedi diye savaş boyutuna kadar gelmiş.. Sonrasında zaten savaş çıkartılıp Suriye eski teröriste teslim edilmişti.

Bese Hozat, talepleri yerine getirilmezse "Türkiye'nin geleceğinin karanlık olduğunu" söylerken boş bir tehdit mi savuruyordu.. Yoksa Barrack tarafından Ankara'ya iletilen mesajları bildiğini mi ima ediyordu?

***

Şurası açık: Erdoğan ve kurmayları artık yeni proje ya da politika üretemiyor. Saray'da sadece günü kurtarma telaşı var.

Anayasa değişikliği.. Ve bunun için DEM desteği de lafügüzaf, yani boş lakırdı!
Erdoğan elindeki Anayasa'yı uygulamıyor.. Anayasa Mahkemesi'ni dinlemiyor.. Yargı bağımsızlığının üzerinde tepiniyor.. Yeni bir anayasayı ne yapsın!

Maksat içerde ve dışardaki müthiş çöküşü kamufle etmek... "DEM ile görüşüyor, İmralı'yı ziyaret ediyorsak, her şey Atatürk Cumhuriyeti anayasası yerine inancımıza uygun bir anayasa yapmak için" masalı anlatmak!

Ancak, PKK aslında anlamak isteyen herkesin gördüğü oyunu çözdü. Belli ki arkasına ABD'yi de alarak resti çekti.

Erdoğan nasıl karşılık verecek diye beklerken dün gece kabine toplantısından sonra süreçle ilgili olarak "girdiğimiz yoldan dönecek değiliz" deyiverdi.

Bugüne kadarki en büyük riski göze almasının nedeni bana göre iki şıktan biri:

A) Erdoğan'a PKK'nın resti haber verilmedi

B) Büyük bir abi, "isteneni yapın dosyalarınızı açtırmayın" dedi!

/././

halkTV

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

halkTV "Köşebaşı" -3 Aralık 2025-

 "Vur" emri ve komuta -Serra Karaçam-  Washington, Ukrayna’dan Suriye’ye ve Latin Amerika’ya kadar birden fazla krizin aynı anda y...