13 Aralık 2019 Cuma

Ekonomik kriz son buldu mu? - KORKUT BORATAV



Türkiye ekonomisinin 2018-2019 krizi nasıl seyrediyor? 

Bu  soruyu,  güven bunalımı → döviz krizi → ekonomik kriz → toplumsal bunalım aşamaları  içinde yanıtlamıştım (soL Haber, 29 Kasım). Ayrışmış değil, iç içe giren aşamalar… Bankalara ve dış borçlara ilişkin, olası bir finansal kriz aşaması (şimdilik) atlatılmış görünüyor. 

Bu dört aşamanın “ekonomik kriz” öğesi, ekonominin küçülmesi (Batı iktisat dilinde “recession”) olarak tanımlanabilir. Bütüncül, pratik tek nicel gösterge, millî gelir (GSYH) oluyor.  
  
Ekonomik kriz (“küçülme”) Ekim 2018’de başladı. Krizin dokuz ayını “Ekonomi nasıl küçüldü?” başlıklı bir yazıda incelemiştim (soL Haber, 20 Eylül 2019).  

TÜİK, 2019’un Ocak-Eylül dönemini kapsayan GSYH istatistiklerini yayımladı. Bu durumda, “ekonomik kriz dokuz ayda son buldu mu; Temmuz-Eylül’ü de kapsayarak on iki  aya uzadı mı?” sorusunu tartışabiliriz. 

TÜİK’e göre, ekonomi 2019’un üçüncü çeyreğinde yüzde 0,9’luk (binde 9 oranında) bir tempoyla büyümeye başlamıştır. Bazı verilerin sorgulanması gerekiyor. Bunları son üç ayla sınırlı kalmadan inceleyelim ve 2019’un Ocak-Eylül GSYH sayılarını topluca gözden geçirelim. 

Ocak-Eylül 2019: Sektörlere, üretime göre millî gelir
Neoliberal dönemde Türkiye’nin benzer etkenlerle patlak veren önceki dört krizi, millî geliri on iki aylık dönemler boyunca aşağı çekmişti. Son GSYH verilerine yukarıdaki soru çerçevesinde bakalım: Ekim 2018’de başlayan son ekonomik kriz, 2019’da son buldu mu? 
Sürüyor mu? 
Kaç ay? 

Tartışmaya Tablo 1 aracılığıyla başlayalım: Ocak-Eylül 2019 döneminin sektörlere göre millî gelir verilerinin değişim (%) oranları on iki ay öncesi ile karşılaştırılıyor.


2019’un ilk dokuz ayı içinde tarım yüzde 3,7 büyümüştür. Bu sektör, halkımızın neredeyse beşte birine istihdam sağlamaktadır; ama millî gelire katkısı giderek aşınmaktadır. 2018’de cari fiyatlarla GSYH’nın sektör toplamlarındaki payı yüzde 6,2’dir. Dolayısıyla ekonominin ortalama büyüme temposunu belirleyecek ağırlıkta değildir. 

Üç büyük sektör küçülmüştür. Yüzde değişimler olarak inşaat sert (-9,8), sanayi (-1,7) ve hizmetler (-0,9) ılımlı tempolarda… Bu üç sektörün 2018’deki GSYH’ya toplam katkısı yüzde 59’dur. 

Bu hesaplamada sanayi sektörünün üretim endeksleri ile GSYH verileri arasında uyum yoktur. Her iki istatistik TÜİK kaynaklıdır. Ocak-Eylül 2019’da sanayi üretim endeksleri ile GSYH’deki sanayi katma değerinin yüzde değişimini karşılaştıralım: -2,7 → -1,7… Küçülme temposundaki bir puanlık fark, mutlak değer ve göreli olarak büyüktür. Gayri safi üretimdeki (endeksteki) daralmanın önemli bir boyutunun katma değere (GSYH’ya) taşınmaması ekonomik olarak nasıl açıklanabilir?

Benzeri bir uyumsuzluk, büyümeyi başlatan son üç ayın istatistiklerinde de vardır. Büyüme hızları bakımından sanayi katma değeri (GSYH verisi), gayri safi üretim değerini (endeksleri) iki misli aşmıştır (+1,6 ve +0,8). 

Millî geliri, sistematik olarak yukarı çeken (sanayi kökenli) bir yöntem sorunu akla gelmektedir. 

Diğer sektörlere geçelim. TÜİK sınıflamasında hizmetler, ekonominin ticaret, depolama, taşıma, ulaşım, turizm kollarını kapsar. Yaygın iktisat dilinde “hizmetler”, çok daha geniştir. TÜİK geniş anlamda hizmet üretiminin tüm diğer alanlarını altı alt sektöre ayırmış; GSYH tablolarında ayrı başlıklar altında toplamıştır. 

Bunlardan en büyüğü (GSYH payı %12,9) olan “kamu yönetimi”ni Tablo 1’e ekledim. Katma değer tahmini güçtür; büyük ölçüde personel giderleri ile ölçülür. Ocak-Eylül 2019’da %5,3 oranında büyüdüğü hesaplanmıştır. Bu veri, harcamalara göre GSYH hesabı (Tablo 2) içinde yer alan “kamu cari” kalemi ile tutarlıdır.    

Sözü geçen (ve genellikle “üretken olmayan”) alanları içeren altı alt-sektörün son GSYH hesaplarında dikkatimi çeken bir sorun sivriliyor: Bu gruptaki “gayrimenkul faaliyetleri” Ocak-Eylül 2019’da yüzde 2,5 oranında büyümüştür. Bu alt-sektörün millî gelirdeki payı yüzde 7,6 ile tarımı aşmaktadır ve tüm özellikleri ile inşaat üretiminin uzantısıdır. İnşaat sektörünün yüzde 10’a yaklaşan bir tempo ile (bk. Tablo 1, sütun 3) küçüldüğü dokuz ay boyunca gayrimenkul alım-satım-kiralama işlemleri nasıl olup da büyüyebilmiştir? 

Ocak-Eylül 2019 döneminde GSYH’nın yüzde 0,9 (binde 9) oranında daraldığı hesaplanıyor. TÜİK’in son üç ayda belirlediği ılımlı büyümeye rağmen…  

Ocak-Eylül 2019: Harcamalara göre millî gelir
Tablo 2, Ocak-Eylül 2019 döneminde harcamalara göre millî gelirin bir önceki yıla göre değişim oranlarını gösteriyor. 

İç talebin üç ana kalemini (özel tüketim, yatırım ve devletin cari harcamalarını) toplayın; mal ve hizmet ihracatını ekleyin, ithalatını çıkarın. Sonuç, harcamalara göre GSYH toplamıdır.


Son dokuz ayda özel tüketim ve yatırım harcamaları yüzde 1,4 ve 15,9 oranlarında daralmıştır. Millî geliri aşağı çeken bu etkenler sonraki üç kalem tarafından kısmen telâfi edilmiştir

Dışsal şok, öncelikle yatırımları, ikincil olarak özel tüketimi geriletmiştir. Sermaye birikimindeki çarpıcı çöküş, orta dönemli büyüme potansiyelini aşağı çekecektir. Seçim ortamında geçici çare olarak kamu harcamalarının pompalanması, bütçe açıklarını sürdürülemez eşiğe taşımıştır.

Dış ticaret dengesindeki düzelme, dış dünyaya katma değer aktarımını frenlemiştir. Üretimdeki daralma ve yoksullaşma ithalat talebini kısmıştır. İhracattaki artışın olumlu etkisi daha sınırlıdır.

Millî gelir hesapları, esas olarak üretimden (sektörlerden) türetilir. Harcamalara göre GSYH’nın hesaplanması daha kolaydır; tutarlılığın denetimi ve iktisadî çözümlemeler için gereklidir. Bu nedenle bu tabloya ilişkin olarak sadece TL ve dolar ile ölçülen dış ticaret verilerini karşılaştırmakla yetineceğim.

2019 Ocak-Eylül döneminde dolarlı mal ve hizmet ihracat ve ithalat değişim oranlarını yüzde olarak verelim: +6,1 ve -12,1… Bu sayılar, TL ile belirlenen değişim oranlarına (Tablo 2, sütun 4-5) yakındır; ancak TL hesaplaması, toplam GSYH’yı daha olumlu etkilemektedir. 

Sabit fiyatlı TL ile hesaplanan dış ticaret verilerindeki değişim, ihracat / ithalat fiyat makaslarının açılıp kapanmasından etkilenir; dolarlı hesaplamadan bu nedenle farklı çıkabilir. 

2019’un sonuna geldik. Bu yılın ortalama büyüme hızı ne olacak? 
2019’un “sıfır büyüme” ile son bulması için son üç ayda millî gelirin yüzde 2,5 oranında artması gerekiyor. TÜİK’in 2016’da GSYH hesaplarında kullanmaya başladığı veri tabanına güvenemiyoruz. 2019 verileri yayımlanınca tekrar tartışacağız.

Büyüme, tek başına toplumsal bunalımı önleyemez
Ekonomik krizin bitimini gösteren bir başka bilgi, istihdamdaki daralmanın son bulma tarihidir. İstihdamın Ağustos’ta da gerilemesi, ekonominin 2019’un ilk sekiz ayında küçüldüğüne işaret eder. Orta-üstü yaşlardaki çalışanların işten çıkarılması, durgunlaşan bir ekonomide ömür boyu işsizlikle sonuçlanabilir; yoksulluğu (örneğin EYT mağdurlarını) anında artırır. 

Türkiye’de ekonomik küçülmenin son bulması dahi, artan işsizliğe, geçim sıkıntısına, artan yoksullaşmaya; kısacası toplumsal bunalıma son vermeyecektir. 

Yeni bir kriz patlak vermese dahi, güvenilir öngörüler, orta dönemli büyüme hızının yüzde 3’ü aşmayacağı doğrultusundadır. İstihdamın artmaya başlaması, işsizliğin artışını önlemez. Zira, işsizlik oranının artışını frenleyen büyüme hızı, Türkiye için yüzde 5 olarak bilinir. Böyle ise, yakın geleceğin Türkiye’si için kronikleşen bir toplumsal bunalım gündemdedir. 

Korkut Boratav / SOL

12 Aralık 2019 Perşembe

Başbakanın hain olmayan amcası - BARIŞ TERKOĞLU


Ayıp, yasak, günah...
Biz hep birbirine mi karıştırıyoruz?
Ayıpların karşısına mahkemeleri, yasakların karşısına kutsalları, günahların karşısına utanmaları çıkarıyoruz. Sonunda hem ayıplı hem yasaklı hem günahkâr oluyoruz.

Akçaburgazlı Yekta’nın karşı konulmaz aşkını anlattığı Turgut Uyar şiirindeki satırlar aklıma geldi. Kovulmayı diliyordu, “insanların adaletini, yani öcü, aramaya başvurdu” ile karşılanıyordu.
Dün Hürriyet gazetesinin sürmanşetindeydi.
Bugün İngiltere’deki seçimlerde yarışacak Başbakan Boris Johnson’a bir Türk gazeteci elindeki fotoğrafı gösteriyordu. Fotoğrafta, eski Büyükelçimiz Zeki Kuneralp vardı. Johnson, fotoğrafa bakmış ve “bu benim amcam” diye iki kez tekrarlamıştı.

Bu güzel karşılaşma düşündürücüydü:  Cumhuriyet, “hain” saydığı Ali Kemal’in oğluna en kritik görevleri nasıl verdi?

Öyle ya Johnson, Ali Kemal’in İngiltere’deki Winifred ile olan evliliğinden gelen torunuydu. İlk eşinin ölümü ve İttihatçıların düşüşünün ardından Türkiye’ye gelen, Milli Mücadele’nin yeminli düşmanı Ali Kemal’in, Sabiha Hanım’dan oğlu ise Zeki’ydi. Bu karmaşık aile ilişkisi resmi tarihin anlaşılır nedenlerle “hain” olarak yazdığı Ali Kemal’in hayatının eseriydi.

Hainin oğlu devletle nasıl barıştı?

Bir hainin oğlu”nun, yani Johnson’un amcası Zeki Kuneralp’in nasıl Dışişleri’nin zirvesine kadar yükseldiğini anlamak için Orhan Karaveli’nin “Ali Kemal” kitabını açtım. (Kırmızı Kedi Yayınları, 2017)

Verilen emir, yargılanmak üzere (İzmit’ten trenle) Ankara’ya getirilmesi idi” yazıyor Karaveli. Ancak “haini yargılamaya ne gerek var” diye düşünen, dinci kimliğini önde tutan Sakallı Nurettin Paşa’nın marifetiyle 6 Kasım 1922’de linç edilerek öldürülmüştü. “Din ve Vatan Haini” yazan cesedi ise “ibret olsun diye” sergilenmişti. Cumhuriyet’in kurucularının bu yargısız infaza karşı olduğunu, linci “halkın tepkisi” olarak açıklayan Nurettin Paşa’ya karşı verdikleri mücadeleyi biliyoruz. Hain” saydıkları Ali Kemal’in Ankara’da yargı önünde hesap vermesi gerektiğini düşünüyorlar. 1. Ordu Komutanlığı yapmış Nurettin Paşa için, Atatürk’ün “Büyük Zafer’in şerefinden pay almaya en az hakkı olanlardan biridir” dediğini Nutuk’ta okuyoruz.

Ali Kemal’in ölümünden iki ay sonra eşi Sabiha ve 8 yaşındaki oğlu Zeki, Türkiye’yi terk etti. Zeki büyüdü. Avrupa eğitimli, 7 dil bilen, başarılı bir hukukçu oldu.

Babasından farklı bir yol izlemişti. 27 yaşındayken Türkiye’ye dönüp askere gitti. İş arıyordu. “Hainin çocuğu” olarak kapılar yüzüne kapanıyordu. 1940’ta Dışişleri’nin açtığı sınavı kazandı. Ancak babasının mazisi yine karşısına çıktı. Devamını Kuneralp şöyle anlatıyor:
Sonradan öğrendiğime göre benim sınava girişim ‘Hariciye’de sorun yaratmıştı. ‘Ali Kemal olayı’nın üzerinden daha yirmi yıl bile geçmemişti ve bir ‘vatan haini’nin oğlunun ‘Hariciye’ye alınmasının doğru olup olmadığı tartışılıyordu. O tarihte bakanlığı yönetenler huzursuz olmuşlardı. Şaşırmış durumdaydılar ve ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Sonuçta durumu cumhurbaşkanına arz etmek zorunda kalmışlar. İnönü’nün ‘Bunda ne var, anlamıyorum!.. Niçin girmesin sınava?’ demesi üzerine tereddütler ortadan kalkmış!..

23 yıl sonra karşılaşma

Boris Johnson’un baktığı fotoğraf 1964’te, Zeki Kuneralp Londra Büyükelçisi iken çekilmişti. Londra’ya giderken, 23 yıl sonra, İnönü ile Kuneralp yine karşılaşmıştı. Kuneralp’tan okuyalım: 1963’ün kasım ayında Ankara’da idim. Bern Büyükelçiliği’nden Londra Büyükelçiliği’ne nakledilmiştim. Usul gereğince, o tarihte başbakan olan İnönü’nün huzuruna da çıktım. Görüşme sonunda, arz edeceğim özel bir husus olduğunu belirterek ‘Paşam, size bir şükran borcum vardır. Bugüne kadar ödeyemedim. Müsaadenizle şimdi ödemek istiyorum’ dedim. 23 yıl önce Hariciye’ye başvurduğum vakit hakkımda beliren tereddütleri ve bunların nasıl (ortadan) kalktığını anlatmaya başladım. İnönü sözümü kesti ve ‘Biliyorum evladım, biliyorum. Teşekkür ederim’ dedi. Hayretler içinde kalmıştım. ‘Olayı’ anımsamasını beklemiyordumÜstelik, bir de teşekkür ediyordu. Şaşırdım. Bir şeyler kekeleyip izin aldım ve odasından çıktım.

Meselenin daha ilginç bir yanı daha var. O da Ali Kemal’in ölümünden sonra Türkiye’yi terk eden eşine, Sabiha Hanım’a, devletin İsviçre’deki elçilikte memurluk işi vererek el uzatmasıydı. Sabiha Hanım’ın Milli Mücadele sürerken Ali Kemal’e  Ankara Hükümeti’ne destek vermesini söylediğini, ancak kocasını ikna edemediğini Ali Kemal’in biyografisinde okuyoruz. Demek ki teklif edenler de bunu biliyor.

Cumhuriyetin açtığı yol

Zeki Kuneralp’i yıkan olay 2 Haziran 1978’de yaşandı. Son anda çıkan işi nedeniyle binemediği araçla eşini yolculadı. ASALA (Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) teröristleri tarafından taranan arabada Necla Kuneralp ve kardeşi katledildi. Hedef tabii Zeki Bey’di. 8 yaşında, henüz “hain” ne demek bilmezken, “baban linç edildi” haberini almıştı. 64 yaşında bu kez “Ankara’nın adamı” olduğu için otomobili taranmış, birkaç metre öteden hayat arkadaşının ölümünü izlemişti.

Cumhuriyet, kendi düşmanlarına karşı en güçlü silahı olan hukukla savaşmayı savunuyordu. Suç, günah, ayıp soyun değil, kişinindi. “Hain” kabul ettiklerinin eşi ve çocuğu yalnız kendi eylemlerinden sorumluydu. Bütün yurttaşlarına verdiği hakkı onlara da vermekle kalmıyor, ülke sevgisini yeşertmeleri için bir yeni hayat yaratıyordu.

İngilizler bugün sandığa giderken biz halen hesaplaşmamızı bitiremedik. Kirpiklerin birbirine değdiği aralıklarda kahramanlar ve hainler yaratmaya devam ediyoruz. Bitmeyen ayıplarımızla, günahlarımızla, suçlarımızla savaşımıza devam ediyoruz. Adalet için, hürriyet için, barış için doğuştan eşit insanlara Cumhuriyetin açtığı yoldan başka yolumuz var mı?

BARIŞ TERKOĞLU / CUMHURİYET

11 Aralık 2019 Çarşamba

Küresel döviz anketi açıklandı - HAYRİ KOZANOĞLU

53 ülkeyi kapsayan 2019 döviz anketi geçen günlerde yayımlandı. Gündelik döviz işlemleri 2016’ya göre yüzde 33 arttı. Dolar’ın tahtı sallanmazken Lira’nın döviz piyasalarındaki konumu geriliyor.

Bilindiği gibi döviz piyasaları 7/24 işlem yapılan, borsa açılış-kapanışı bulunmayan kendine özgü bir ekosistemdir. Bu nedenle küresel döviz işlemlerini izlemek oldukça zordur. Döviz piyasalarına ilişkin fikir sahibi olabilmek için tek yetkili kaynak “merkez bankalarının merkez bankası” diye de bilinen Uluslararası Ödemeler Bankası’nın (BIS) her 3 yılda bir gerçekleştirdiği anket çalışmasıdır.

1300 kurum ve 53 ülkeyi kapsayan 2019 döviz anketi geçen günlerde yayımlandı. Gündelik döviz işlemlerinin tam 6.6 trilyon dolara yükseldiği anlaşıldı. Bu yazıda anketin bulgularını, Türkiye’ye ilişkin istatistiklere özel bir ağırlık vererek paylaşacağız.


GÜNDELİK İŞLEMLER YÜZDE 33 ARTTI
Döviz piyasalarında gündelik işlem hacmi 2016’da 5.1 trilyon dolar iken, %33 artışla 2019’da 6.6 trilyon dolara yükseldi. Spot işlemlerde fazla bir değişiklik görülmezken, döviz swaplerinde yoğun bir yükseliş gözlendi. 2018 yılında dünya ticaret hacminin 19.5 trilyon dolar olduğunu göz önüne alırsak, ihracatın finansmanı 3 günlük döviz ticaretiyle gerçekleşiyor. Yılın geri kalan günleri ise “döviz spekülasyonuyla” geçiyor!

AMERİKAN DOLARININ TAHTI SARSILMADI
Bilindiği gibi dünyanın egemen rezerv parası ABD doları. Amerika’nın gerileyen küresel hegemonyası ve dünya ekonomisindeki ağırlığının azalmasına paralel olarak doların göreceli öneminin azalacağını öne sürenler var. Ne var ki istatistikler bu öngörüyü doğrulamıyor. Tüm döviz işlemlerinin %88.3’ünün bir ayağında ABD doları bulunuyor. Bu oran 2016’daki %87.6’lık ağırlığa göre biraz artışı bile içeriyor. Avro ise %32.2 payla ikinci sırada bulunuyor. Japon yeni yaklaşık 5 puan bir gerilemeye karşın %16.8’lik işlem hacmiyle üçüncü basamakta yer alıyor.

İŞLEMLERİN AĞIRLIĞI TÜREV PİYASALARA KAYIYOR
Bir günde yapılan 6.590 milyar dolarlık işlemin 1.987 milyar doları spot piyasalarda gerçekleşiyor. Diğer bir ifadeyle döviz işlemlerinde spot piyasanın ağırlığı %30’a gerilerken; swap, forward, opsiyon gibi türev ürünlerin ağırlığı %70’e çıkmış durumda.

DÖVİZ TİCARETİ 5 MERKEZDE TOPLANIYOR
En fazla döviz işleminin yapıldığı merkez 3.576 milyar dolar ve %43.1’lik payla Londra ağırlıklı Birleşik Krallık. Onu 1.370 milyar dolar ve %16.5 payla ABD izliyor. Arkalarından Singapur, Hong Kong ve Japonya geliyor. Toplam işlemlerin %79.3’ü bu 5 merkezde gerçekleşiyor.

Türkiye’nin Konumu Geriliyor
Küresel döviz piyasalarında gerçekleşen işlemlerin %1.1’inin bir ayağı TL. Türkiye bu işlem hacmiyle ülkeler sıralamasında 19. sırada yer alıyor. 2013’te %1.3 payla 16’ıncı, 2016’da %1.4 payla yine 16. sırada bulunduğumuzu hatırlatalım.

GÜNDE 71 MİLYAR DOLARLIK TL İŞLEMİ YAPILIYOR
Bir günde TL ayaklı 71 milyar dolarlık işlem gerçekleşiyor. Bunun yaklaşık üçte biri 24 milyar dolarla spot piyasalarda, geri kalanı ise türev piyasalarda yapılıyor. Döviz swapleri 35 milyar dolarlık işlem hacmiyle gündelik TL ticaretinin yaklaşık yarısını kapsıyor.

TL işlemlerin 62 milyar dolarının diğer ayağı ABD doları, 2 milyar doları avro, 6 milyar doları ise Japon yeni. Dikkat çeken nokta ise, 2013’te 6, 2016’da 4 milyar dolar olan avro işlemlerin 2 milyar dolara kadar gerilemesi. Buna karşın 2013’te 1, 2016’da 3 milyar dolarlık Japon yeni ticaretinin günde 6 milyar dolara kadar fırlaması. Rapor Japonların TL, Brezilya reali ve Güney Afrika randı cinsinden döviz swaplerine ağırlık vermesinin altını çiziyor.
Türkiye’nin 2018 yılı ihracatının 168.1 milyar dolar olduğu düşünülürse, gündelik 71 milyar dolar döviz işlemi 2.5 günlük ihracat finansmanına denk geliyor. Bu rakamın 3 günlük dünya ortalamasının altında bulunması TL’nin spekülasyona açık bir para olduğunun diğer bir kanıtı.

TL İŞLEMLER AĞIRLIKLA YURTDIŞINDA YAPILIYOR
Rapora göre Türkiye piyasalarında bir günde 19 milyar dolarlık işlem geçiyor. Bu dünyadaki işlem hacminin binde 2’sine denk düşüyor. Halbuki 2013’te 27 milyar dolarla binde 4, 2016’da 22 milyar dolarla binde 3 ağırlık söz konusuydu. Bu veriler “İstanbul Finans Merkezi” hülyasının ne kadar uzağında bulunduğumuzu gösteriyor. TL cinsinden işlemlerin 5 milyar dolarının ülke içindeki aktörler arasında, 59 milyar dolarının ülke dışında (off shore), 8 milyar dolarının ise ülke içiyle ülke dışındaki oyuncular arasında gerçekleştiği ifade ediliyor. Bu rakamların Türkiye piyasalarındaki gündelik 19 milyar dolarlık işlem hacmiyle tam örtüşmemesinin nedeni, ülke içinde belli miktarda TL dışı alım-satım yapılması olmalı.

HAYRİ KOZANOĞLU  / BİRGÜN


10 Aralık 2019 Salı

Ahmed Arif'in Otuzüç Kurşun'u heykel oldu - SOL

Ahmed Arif'in 'Otuzüç Kurşun' şiiri Mehmet Latif Sağlam tarafından heykel haline getirildi.


Ahmed Arif'in en bilinen şiirlerinden “Otuzüç Kurşun” heykel haline getirildi.
Ahmed Arif “Otuzüç Kurşun” şiirini Zahir Güvemli’nin Hürriyet’te yayımlanan bir haberinden sonra yazmaya karar verdiğini söylemişti:
“(…) okudum, başım döndü. Ondan sonra da basın yasağı geldi. 20-30 yıl da sürdü bu yasak.” 
1943 yılının Temmuz ayında, Van'ın Özalp ilçesinde yaşanan ve 33 kişinin infaz edildiği sınır dramını anlatan "Otuzüç Kurşun"u şiire nasıl aktaracağını düşünerek “Nasıl yazılır? Bunun tiyatrosu olur, hikâyesi olur, romanı olur” diyen şairin ölümsüz şiiri artık heykel de oldu.
"Otuzüç Kurşun", öğretmen ve heykel sanatçısı Mehmet Latif Sağlam tarafından heykel haline getirilerek 6-7 Aralık tarihlerinde düzenlenen sergiyle sanatseverlerle buluşturuldu.

SOL