ASSOS DOSYASI -SOL

Mahkeme, Assos Antik Liman'daki yürütmeyi durdurdu (SOL-25/02/2022)


Çanakkale İdare Mahkemesi, Assos Antik Liman'ındaki yürütmeyi durdurdu. Konuya dair açıklamada bulunan Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, mağduriyetin giderilmesini talep etti.

Çanakkale İdare Mahkemesi, "afet bölgesi" ilan edilerek kapatılan Çanakkale'deki Assos Antik Liman'ı hakkında "1. Derece Sit Alanı'nda bilim kurulu kararı olmadan onaylanamaz" kararı alarak, yürütmeyi durdurdu.

Mahkeme kararını Ayvacık Cumhuriyet Savcılığı'na, Çanakkale Valiliği’ne ve Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na teslim eden Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, bölgenin “Afet Bölgesi” ilan edilmesi nedeniyle çalışamamaktan dolayı zarar gören vatandaşın ve tesislerin mağduriyetinin giderilmesini talep etti. 

Konuya dair açıklamada bulunan Dernek, karar sonrası üyelerinin Behram bölgesine gittiğini ancak kontrol noktasında bulunan jandarma tarafından içeriye alınmadıklarını belirtti.  "Davacılar olarak jandarmanın nezaretinde şantiye alanına girip çalışmaların devam edip etmediğini görmek istediklerine dair” dilekçe veren Dernek üyeleri, taleplerinin kabul edilmediğini aktardı.

Dernek, gerçekleştirdiği açıklamada "Koruma Kurulu vakit geçirmeksizin acilen toplanıp “Bilim Kurulu” oluşturmalı,  projede gelinen noktanın hem can ve mal güvenliği açısından hem de koruma tedbirleri açısından denetlenmesini sağlamalı ve  bundan sonra bilim ışığında Assos’a daha fazla zarar vermeden  nasıl ilerleneceğine karar vermelidir" ifadelerine yer verdi.

                                                  ***

Assos'ta 'kaya ıslahı' adı altında hızla süren katliama karşı eylem (SOL-02/10/2021)



'Kaya ıslahı' adı altında Assos'ta doğanın ve tarihin yok edilmesine karşı bugün basın açıklamasında bir araya gelen doğa dostları savcılığı projeyi derhal durdurmaya ve soruşturma başlatmaya çağırdı.

Çanakkale Assos'ta "kaya ıslahı" adı altında yürütülen projenin yapılan suç duyurularına rağmen tüm hızıyla sürdüğünü belirten doğa dostları, antik kente girişlerin 500 gün boyunca kapatıldığı bölgede doğa katliamı yaşandığını dile getirdi.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Assos Dostları, Kazdağları Ekoloji Platformu’nun çağrısı ile, Assos Antik Kenti-Behramkale Köyü girişinde, “Assos’ta Katliamı Durduralım, Assos’uma Dokunma!”  demek için bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Avukat Burcu Özaydın ve Cem Tüzün tarafından okunan basın açıklamasında "Assos Antik Limanı’nında 'Kaya Islahı' adı altında iş makinaları ile hem doğal peyzaj  hem de tarih yok ediliyor. İnşaatın durdurulması için çeşitli kurumlara yaptığımız başvuruya ve Ayvacık Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığımız suç duyurusuna rağmen kırıcılar ve kepçeler çalışmaya devam ediyor" denildi.

Assos'taki projeye dair açıklamada şu bilgiler verildi:

"UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde yer alan ve 1. Derecede arkeolojik ve doğal sit alanı olan Assos Antik Kenti Limanı’nda geçtiğimiz yıllarda birkaç kez yamaçtan kaya düşmesi üzerine, Kasım 2020’de Çanakkale Valiliği’nin talimatı ile Çanakkale İl Afet Müdürlüğü yamaçtan taş düşmesini engellemek için bir proje hazırlatmaya karar vermiş. İl Afet Müdürlüğü, rapor ve proje ihale dosyasını hazırlamak üzere Dynamics Engineering isimli şirkete ihaleyi vermiş. Bu rapor ve şartname doğrultusunda Ayvacık Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği de Mart 2021’de 'Ayvacık İlçesi Assos Kaya İslahı İnşaatı' işini ihale etmiş. İnşaat ihalesini alan Niday İnşaat Ltd. adlı bir şirket Nisan ayında işe başlamış. Bölge, Çanakkale Valiliği tarafından afet bölgesi ilan edilerek 500 gün süreyle ziyarete ve turistik faaliyetlere kapatılmış.

Proje raporunda, hazırlanan projenin Çanakkale Koruma Kurulu tarafından Kasım 2020’de onaylandığı belirtiliyor ve inşaatın Müze Müdürlüğü denetiminde, Kazı Başkanlığının nezaretinde yapılması öneriliyor.   

'Denizden yaklaşarak görüntülere ulaşabildik'

Bizler detayını bilmediğimiz ve öğrenemediğimiz ihale sonucunda vatandaşların can güvenliğini sağlayacak bir 'kaya ıslahı' projesi beklerken, ne yazık ki doğa ve tarihin katledilmeye başlandığını gördük. Karadan girişin yasak olduğu bölgeye denizden yaklaşarak bu görüntülere ulaşabildik. Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Assos Dostları  ve Kazdağları Ekoloji Platformu olarak  24 Eylül’de inşaatın acilen durdurulması ve sorumlular hakkında işlem yapılması için Ayvacık Kaymakamlığı’na başvurduk ve Ayvacık Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduk.  Ayrıca Küresel İklim Grevi’nde Assos’taki yıkımı gündeme taşıyarak derhal projenin durdurulması talebi ile Çanakkale Valiliği’ne dilekçemizi verdik. Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’na da başvurarak inşaatın acilen durdurulmasını istedik.  İnşaatın durdurulup durdurulmadığını görmek için alana gittiğimizde ise ne yazık ki yıkımın son hızla devam ettiğine tanık olduk. 

    Şimdi antik limanda adeta taş ocağı görünümü var...

Yıkım devam ediyor

Daha dün hala limandan hafriyat kamyonlarının çıktığını gördük. Yani yıkım ne yazık ki durmadı ve devam ediyor…Yazık, çok yazık… Artık söyleyecek söz bulamıyoruz.

2600 yıldan bu yana varlığını sürdüren Assos Antik Kenti’nde, antik limanın yamaçlarında, milyonlarca yıl önce oluşmuş ve eşsiz özelliğinden dolayı doğal sit ilan edilmiş bir doğa harikası alan sahip olduğu tarihi varlıklarla birlikte yok ediliyor.  Bölgeyi uygarlık tarihi ve dolayısıyla turistik açıdan da değerli kılan özelliklerin başında bir falezin (yalıyarın) var oluşu gelmektedir. Yarın üzerinde konumlanan bir kent ve aynı yarın altındaki antik liman ve bu ikisi arasındaki dik uçurum hayranlık ve ilgi uyandırmaktadır. Binlerce yıldır çeşitli uygarlıklar bu doğal oluşum içinde yaşam formları, kültür üretmişlerdir. Bugün yüzleştiğimiz bu katliam düzeyindeki hafriyat ise, yüzbinlerce, belki milyonlarca yılda oluşan doğal oluşumu ve 2600 yıldır onunla barışık yaşayabilen uygarlık tarihini ve birikimini yok etmektedir.

İğneyle kuyu kazılması gereken, gözümüz gibi bakmamız gereken bir yere görgüsüzce, saygısızca, hoyratça ya da kim bilir hangi gözü doymaz, rantçı, talancı bir zihniyetle dozerler soktunuz, patlayıcılarla tahrip ediyorsunuz.

Can güvenliği gerekçesi ile yapılmak zorunda olan “Kaya Islahı” bilimsel yollarla, işin uzmanlarına danışılarak, hem doğal ve arkeolojik dokuya zarar vermeden, hem de bölge köylüleri ve turizm emekçileri mağdur edilmeden, kış sezonları kullanılarak yapılabilirdi. Yamaçtaki riskli kayalar çelik perdelerle engellenebilirdi. Oysa şimdi antik limanda adeta taş ocağı görünümü var. Yapılan geniş teraslamaların amacının, güvenlik tedbirinden çok, otopark ve yeni ticari alan yaratmak olduğu anlaşılıyor. Bu durumdan kimlerin yarar sağlayacağını çok merak ediyoruz.

'Bu kötülüğü asla unutmayacağız'

Soruyoruz: Bu proje hazırlanırken ve bir katliama dönüştürülerek gerçekleştirilirken Ayvacık Kaymakamlığı, Çanakkale Valiliği, Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Çanakkale Tabiat Varlıklarını Koruma 1. Şube Müdürlüğü, Çanakkale Müze Müdürlüğü, Assos Kazı Başkanlığı neredeydi? Bu insan müdahalesinin milyonlarca yıllık doğal oluşum ve binlerce yıllık kültürel birikimi tahrip ettikten sonra ortaya çıkaracağı sonucun görsel, estetik tasarımını kim yaptı? Hangi akademik, mesleki ortamlarda tartışıldı? Bu işin müellifi kim? Burası kimsenin babasının çiftliği değil! Tüm insanlığın, uygar dünyanın kültürel ve doğal mirasıdır. Unutmayın, aklınızdan çıkarmayın!

Ülkemizin imzacısı olduğu birçok uluslararası sözleşmelere ve koruma kararlarına de aykırı olarak yapılan bu kötülüğü asla unutmayacağız!

Savcılığa çağrı

Ayvacık Cumhuriyet Başsavcılığı’nı bu katliamı en kısa zamanda durdurmak ve sorumluları hakkında gerekli soruşturmayı başlatmak ve cezalandırmak üzere göreve çağırıyoruz.

Assos Antik Limanı acilen rehabilite edilmeli, yöre halkının ve turizmden geçinen emekçilerin mağduriyetleri acilen giderilmelidir.

Assos’taki katliamı durduralım!

Assos’uma Dokunma!"

Basın açıklamasına Burhaniye Çevre Platformu, Ayvalık Tabiat Platformu, Artur Çevre Platformu, Gömeç Çevre Platformu, Çan Çevre Derneği, Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği, Biga Ekoloji Platformu, Küçükkuyu Disk Emeklisen, Küçükkuyu Tüm Emeklisen, Çanakkale Disk Emeklisen, İnsan Hakları Derneği Çanakkale Şubesi ve diğer STK’lar destek verdi.

'Antik dönem duvarlar yok edildi'

Basın açıklamasının ardından Prof. Dr. Doğan Perinçek bölge hakkında açıklama yaptı. Bölgede yapılan tahribat öncesinde alanda yaptığı tespitlere göre antik dönem duvarların olduğunu ancak şu anda kazılan yerde bu duvarların yok edilmiş olduğunu belirtti.

Gerçekleştirilen forumda yöre halkı da antik limanının girişlere ve turizm faaliyetlerine kapatılmış olmasından dolayı yaşanılan sıkıntıları dile getirdi.

Forum sırasında şarkılar, türküler söylendi ve ardından antik kent ziyaret edildi.

Yaşam savunucuları, Assos’ta yaşanan süreci ve suç duyurusunu ve kurumlara yaptıkları başvuruları takip edeceklerini belirtti.

                                                                 ***

Assos Antik Kenti'nde tarih yok ediliyor: 'Aklımız ve vicdanımız almıyor' (SOL-28/09/2021)


Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği yaptığı açıklamada "24 Eylül günü inşaatın acilen durdurulması ve sorumlular hakkında işlem yapılması" için suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı.

Assos Antik Kenti'nde geçtiğimiz yıllarda bazı tesislerin çatısına ve yola kayaların düşmesinin ardından AFAD tarafından bölgede inceleme yapılarak bir rapor hazırlandı. Assos Antik Kenti'nin yamaçlarında bulunan kayaların risk oluşturduğu belirtilen raporun ardından Çanakkale Valiliği Assos'taki tesislerin 500 gün kapatılması kararı vererek kayaların güvenli hale getirilmesi ile ilgili hazırlanan projenin ihale sürecini başlattı.

‘Assos Antik Liman’da bulunan kayaların düşmesini engelleme projesi’ bölgedeki tarihi dokuyu yok etme projesine dönüştü. Uygulama sırasında ortaya çıkan görüntüler büyük tepki topladı. 

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği yaptığı açıklamada "24 Eylül günü inşaatın acilen durdurulması ve sorumlular hakkında işlem yapılması" için suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. 

"Kırıcılar ve kepçeler çalışırken neler yok oluyor?  Çalışma alanın hemen yakınlarında antik yollar, binalar, yapılar var. Bu durumu aklımız ve vicdanımız almıyor." denilen açıklamada şöyle denildi:

'Assos Antik Limanı'nda katliam devam ediyor'


Assos Antik Limanı’nda “Assos Kaya İslahı İnşaatı” adı altında yapılan doğa ve tarih katliamına karşı 24 Eylül Cuma günü Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıları Koruma Derneği ve Assos Dostları olarak inşaatın acilen durdurulması ve sorumlular hakkında işlem yapılması için Ayvacık Kaymakamlığı’na başvurmuş ve Ayvacık Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştuk.

İnşaatın durdurulup durdurulmadığını görmek için alana geldik ve ancak ne yazık ki yıkımın son hızla devam ettiğine tanık olduk. Yüreğimiz bir kez daha sızladı.


Şu anda Assos antik limanında müthiş bir doğa ve tarih katliamı var. İş makinaları son sürat çalışıyor. İğne ile kuyu kazar gibi çalışılması gereken, ülkemiz ve dünya için çok kıymetli olan bir antik kentte kepçelerle, kırıcılarla hafriyat ve teraslama yapılıyor ve geniş alanlar açılıyor. Acaba bu kırıcılar ve kepçeler çalışırken neler yok oluyor? Çalışma alanın hemen yakınlarında antik yollar, binalar, yapılar var. Bu durumu aklımız ve vicdanımız almıyor. Tel örgünün dışında ve alandan çıkarken yapılan bir ihbar üzerine kolluk tarafından durdurulduk. Kimliklerimiz istenildi ve ifademiz alındı. “Afet bölgesine izinsiz bir kez daha girmememiz” konusunda bir uyarı içeren bir tutanak imzalattırıldı. Tutanağın bir kopyasını istememize rağmen alamadık, fotoğrafını çekmemize de izin erilmedi.

Ayvacık Kaymakamlığı’nı, Çanakkale Valiliği’ni, Çanakkale Kültür Varlıkları ve Tabiat Varlıkları Kurulları yetkililerini, müze müdürlüğünü, Kazı başkanlığını, Cumhuriyet Savcılığını, yöremizin vekillerini ve kamuoyunu bu katliamı bir an önce durdurmaya çağırıyoruz.

Suç duyurusu başvurumuzun çok acilen işleme konulmasını istiyoruz.

#AssosumaDokunma

#KatliamıDurdur

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği



                                                            ***

Assos'ta ıslah çalışması katliama dönüştü.(SOL-22/09/2021)

Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı Assos'ta risk oluşturduğu belirtilen kayaların ıslahı için başlatılan çalışmalar çevre katliamına dönüştü.


Assos Antik Kenti'nde geçtiğimiz yıllarda bazı tesislerin çatısına ve yola kayaların düşmesinin ardından AFAD tarafından bölgede inceleme yapılarak bir rapor hazırlandı. Assos Antik Kenti'nin yamaçlarında bulunan kayaların risk oluşturduğu belirtilen raporun ardından Çanakkale Valiliği Assos'taki tesislerin 500 gün kapatılması kararı vererek kayaların güvenli hale getirilmesi ile ilgili hazırlanan projenin ihale sürecini başlattı.

‘Assos Antik Liman’da bulunan kayaların düşmesini engelleme projesi’ kayaları yok etme projesine dönüştü

Geçtiğimiz Mart ayında tamamlanan ihale sürecinin ardından Assos Antik Kenti ve Antik Liman içerisindeki tesisler 500 gün süreyle kapatıldı. 'Assos Antik Liman'da bulunan kayaların düşmesini engelleme projesi' adıyla başlayan ıslah çalışmalarının ise dün denizden çekilen görüntülerle çevre ve tarih katliamına dönüştüğü ortaya çıktı. Yayınlanan fotoğraflarda tehlike oluşturan kayaların söküleceği, diğerlerinin ise çelik ağlar ile sabitleneceği belirtilerek başlanan ıslah çalışmaları sırasında Assos Antik Kenti yamaçlarında yer alan neredeyse tüm kayaların ve bitki örtüsünün yok edildiği görüldü. Buralarda yeni rant alanlarının açılıp açılmayacağıysa önümüzdeki günlerde belli olacak. 

SOL

Köy Enstitüleri ile ilgili söylemler ve gerçekler (I-II) - RIFAT OKÇABOL / SOL

 


(I) 

Köy enstitüleri, bir kişinin/zümrenin keyfine göre değil, 20 yıllık çabanın, uygulamaların, denemelerin ve alınan derslerin bir ürünü olarak ülke gerçeklerine uygun olarak hazırlanmıştır.

Bilindiği gibi insanlar okulda öğrendiklerinin yanında günlük yaşam içinde yaptıklarından, yaşadıklarından ve duyduklarından da öğrenirler. Sağduyulu olanlarla yeterli düzeyde öğrenim görmüş olanlar, duyduklarını, kimden duymuş olurlarsa olsunlar, akıl süzgecinden geçirebilmektedirler. Yeterince öğrenim görmemişlerle duyduklarını akıl süzgecinden geçirmeyenlerin en etkili öğrenme kaynağı, değer verdikleri kişilerin söylemleridir. Geçenlerde Trabzon’da kürsüye çıkarılan bir çocuğun muhalefet liderine ‘hain’ demesinin arkasında, bazı yetkililerin muhalefet liderine bu sıfatla seslenmesi vardır. 

Bir kişiye ‘hain’ denmesinin tek yolu, adli yargılama ve somut kanıtların ortaya çıkması üzerine bu kararın verilmiş olmasıdır. Ancak ve de ne yazık ki, duyduklarını irdeleme gereği duymayanlar arasında, değer verdikleri kişi söylediği için, Trabzon’daki çocuk gibi, muhalefet liderinin ‘hain’ olduğunu sananlar/ düşünenler az değildir. 

Gerçek dışı algılamalar, öğrenmeler ve inançlar yalnız ‘hain’ söylemiyle sınırlı değildir. Ne yazık ki Osmanlı, padişah ve hilafet hayranlığı ile Atatürk ve cumhuriyet devrimleri düşmanlığı gibi konularda toplum bu tür gerçek dışı söylemlerin bombardımanı altındadır. 

Örneğin “Köy Enstitüleri gibi denemeler, asli amacı dışında milletimizin değerlerine karşı ideoloji yükleme aracı haline getirildiği için hüsranla sonuçlandı” (Anka haber ajansı, 10 Ocak 2022) söylemi de, tarihsel gerçeklerle bağdaşmayan bir söylemdir. Öncelikle köy enstitüleri bir deneme değil, en ince ayrıntısına kadar planlanıp hazırlanan yasal bir uygulamadır. Ayrıca köy enstitüleri, asli amacı dışına sapmadığı gibi, milletimizin değerlerine karşı ideolojik yükleme aracı da olmamıştır.

Bilindiği gibi Mustafa Kemal, daha cumhuriyet ilan edilmeden Ekim 1922’de, “öğretmenler, ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın kazanacağı zafer için yalnız zemin hazırladı. Hakiki zaferi siz kazanacak ve koruyacaksınız1” diyerek öğretmenliğin önemini vurgulamıştır. 29 Ekim1923 günü Cumhuriyeti ilan eden TBMM, 3 Mart 1924 tarihinde Öğretim Birliği Yasası’nı, hilafetin kaldırılmasını ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı’nın kurulmasını kabul etmiştir. 13 Mart 1924 tarih ve 439 sayılı Ortaöğretim Öğretmenleri Yasası’nı kabul etmiştir. Mustafa Kemal Ağustos 1924’te de, “Muallimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakar muallim ve mürebbileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. ...Cumhuriyet, sizden ‘fikri hür, vicdani hür, irfanı hür’ nesiller ister2” diyerek cumhuriyetin hangi nitelikte öğretmene gereksinim duyduğunu açıklamıştır. 

Osmanlıdan kalan öğretmen okullarına ek olarak, Ankara’da Müzik Öğretmen Okulu (1925), Konya’da Orta Öğretmen Okulu (1926), köylere öğretmen yetiştirmek amacıyla da Kayseri (1926) ve Denizli’de (1927) Köy Öğretmen Okulları açılmıştır.  Konya’daki okul Ankara’ya taşınıp 1929’da ‘Gazi Orta Öğretmen Okulu ve Terbiye Enstitüsü’ne dönüştürülmüştür. 10 Haziran 1930 tarih ve 1702 sayılı İlk ve Ortaöğretim Öğretmenlerinin Terfi ve Disiplinleri Hakkında Kanun çıkarılmıştır. 1934’te Kız ve 1936’da da Erkek Meslek Öğretmen Okulu açılmıştır.

O yıllarda tarım ülkesi olan ülkenin en büyük sıkıntılarından biri, nüfusunun yüzde 80’den fazlasının yaşadığı 40 bin köyün 35 bininde öğretmen olmamasıdır. 1936’da Atatürk’ün önerisiyle askerliklerini onbaşı ya da çavuş olarak tamamlamış köy gençlerinin köy eğitmeni3 olarak yetiştirilmesi gündeme gelmiştir. Bu konuyu, devlet tarafından iki kez incelemeler yapmak üzere Avrupa’ya gönderilen, eğitim konusunda pek çok makalesi ve kitapları olan İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ele almıştır. Eğitimci arkadaşlarıyla çalışmaya başlamış değişik vilayetlerin köylerinde incelemelerde bulunmuş ve sonunda, onbaşı/çavuş olarak askerliğini yapmış kişilerin 6 aylık yatılı kurs sonrasında köy ilkokullarının ilk üç sınıfında öğretmenlik yapacak şekilde yetiştirecek ilk deneme 6 Temmuz 1936’da başlatılmıştır. İlk denemenin başarılı olması üzerine Nisan 1937’den sonra 14 yörede köy eğitmeni kursları açılmış ve 11 Haziran 1937 tarih ve 3238 sayılı Köy Eğitmenleri Kanunu çıkarılmıştır4. Tonguç, köy eğitmeni uygulaması devam ederken, binlerce köyde incelemeler yapmış, köyün kalkınması için kitaplar yazmıştır. 1938 yılında eğitim bakanlığına getirilen H. A. Yücel de bir eğitimcidir. Öğretmenlik ve bakanlık müfettişliği yapmış, inceleme yapması için Avrupa’ya gönderilmiş, Atatürk ile birlikte Anadolu’da inceleme gezisinde bulunmuş, Gazi Eğitim Enstitüsü müdürlüğü ile Ortaöğretim Genel Müdürlüğü yapmıştır. Eğitimle ilgili kitaplar ve makaleler yazmıştır. 

Öğretmen okullarından ve dört yıllık köy eğitmeni uygulamasından elde edinilen deneyim üzerine, Avrupa’da ne olup bittiğini bilen ve ülkenin durumunu gerçekçi bir şekilde değerlendirilerek köy enstitüsü modeli üretilmiştir. Aylar süren tartışmalar sonunda 17 Nisan 1940 tarih ve 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu yürürlüğe girmiş ve enstitüler açılmıştır.   

Dolayısıyla köy enstitüleri bir deneme değil, sonuçtur. Köy enstitüleri, bir kişinin/zümrenin keyfine göre değil, 20 yıllık çabanın, uygulamaların, denemelerin, edinilmiş bilgilerin ve alınan derslerin bir ürünü olarak ülke gerçeklerine uygun olup köyü canlandıracak ‘fikri hür, vicdani hür, irfanı hür’ öğretmen yetiştirmek üzere hazırlanmış ve TBMM’de kabul görmüş yasal bir uygulamadır.

  • 1.T. Duman, Türkiye’de orta öğretime öğretmen yetiştirme. Milli Eğitim Basımevi, 1991.
  • 2.Tonguç, İ. H. (1998). Eğitim yolu ile canlandırılacak köy (ilk basım, 1939). Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı, 1998.
  • 3.F. Bayram, Eğitmenler, Öğrenmeyi Öğretme Ustaları, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1999.
  • 4.İ. Eşme, Köy Enstitüleri, İKÜ Yayınevi, 2021.
                                                                                              ***
(II)

Köy enstitüleri, kendileri  ‘fikri hür, vicdani hür, irfanı hür’ olan ve öğrencilerini de bu nitelikte yetiştirmeye çalışan öğretmenler mezun etmiştir.

Bir önceki söylemler ve gerçekler yazısında değindiğimiz gerçeği bir kez daha vurgulayalım: Köy enstitüleri asli amacı dışında milletimizin değerlerine karşı ideoloji yükleme aracı haline getirilmemiştir. 

Eskişehirli toprak ağası ve 1946’da Demokrat Parti’ye geçen Emin Sazak, 1945’te mecliste köy enstitülü öğrencilerin kendilerini birer Atatürk olarak görmelerini eleştirmiştir. Bu eleştiri üzerine H. A. Yücel, “Biz, arkadaşlar, köy enstitüsündeki bu Türk çocuklarını sizin kabul ettiğiniz kanunlarda yazılı ne varsa onları yapmak üzere yetiştiriyoruz” diyerek yanıtlamıştır1.

Dolayısıyla köy enstitüleri, TBMM’nin kabul ettiği kuruluş amaçlarına uygun bir şekilde, kendileri  ‘fikri hür, vicdani hür, irfanı hür’ olan ve öğrencilerini de bu nitelikte yetiştirmeye çalışan öğretmenler mezun etmiştir. Köy enstitüleri deyince aşağıda örneklenen gerçekleri de unutmamak gerekir:

    • Köy enstitülerinin fiziksel yapılanmasının çoğu, öğrencilerle birlikte ve genel bütçeden emsallerine göre çok az harcama yapılarak gerçekleştirilmiştir. 
    • Bu enstitülerde, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak bilişsel, duyuşsal ve devinimsel gelişim gösterip özgür birer yurttaşa dönüşmesi sağlanmıştır. 
    • Enstitülerde her hafta öğrencilerle birlikte yapılan toplantılarda, geçen haftanın uygulamaları değerlendirilip gelecek hafta yapılacak olanlar kararlaştırılmış, bu yolla öğrencilerin demokratik tutum ve anlayış kazanmasına çalışılmıştır. 
    • Enstitülerde öğrencilere birer yetişkinlermiş gibi davranılmıştır.
    • Köy enstitüleri, bulundukları yörenin tarımsal ve/ya da hayvansal üretim merkezi haline gelmiştir. 
    • Köy enstitüleri, bulundukları yörenin folklorunun, türkülerinin, sanatının,… gün yüzüne çıkarılıp topluma mal edilmesine yol açmıştır.
    • Bir enstitünün girişine, “Bozkırları baştanbaşa yeşille öreceğiz/ Tanrının geç kaldığı işi biz bitireceğiz” ifadesi yazılmış ve öğrenciler, “Şu benzi güz elması renkli/ Lacivert ceketli sevimli çocuk/ Neden böyle de/ Şu saz benizli/ Yalın ayak, başı kabak çocuk/ Öyle değil?/ Nedendir ey ağacım,/ dalının biri sarı, biri yeşil/ Biri kurur, biri büyür,/ Biri ağlar, biri güler,/ Nedendir2” gibi şiirler yazmıştır. 
    • Yaklaşık olarak 1848-1940 yılları arasında 6.000 öğretmen yetiştirilmişken, köy enstitülerinde 7-8 yılda 8.756 eğitmen ve 17.321 ilkokul öğretmeni yetiştirilmiştir3
    • Köy enstitülüler, imece usulüyle köy yolu, su kanalı ve 7.090 köy okulunun yapılmasını sağlamışlardır.
    • Köy enstitülüler, köydeki üretimin çeşitlenip artmasını sağlamış ve köylünün ağanın baskısından kurtulmasına yardımcı olmuşlardır. 
    • Köy enstitülüler, kendi haklarına sahip çıktıkları gibi köylünün haklarına da sahip çıkmaya çalışmış, öğretmen örgütlenmesinin öncüleri olmuşlardır. 
    • Köy enstitülüler, kişilerin inancıyla ya da cinsiyetiyle uğraşmamış, barıştan yana olmuşlardır. 
    • Köy enstitülüler, yurt ve öğretmenlik sevgisi kazanmış, öğretmenlik ve yurttaşlık sorumluluğu ile cumhuriyet değerlerine sahip çıkmayı ölene değin sürdürmüşlerdir.

Yukarıda örneklenen gerçeklerin hiç biri, milletimizin değerlerine karşı olan tutum ve davranışlar değildir. Köy enstitüsü uygulaması, başarılı bir uygulama olduğu için UNESCO tarafından gelişmekte olan ülkelere önerilmiştir. Ayrıca UNESCO, ağırlıklı olarak köy enstitülerindeki başarısı nedeniyle, ‘Hasan Ali Yücel’in Doğumunun 100. Yıl Dönümü’, 1997 UNESCO Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri arasına alınmıştır4.  

Bilindiği gibi her eğitsel uygulama, bireyde ve toplumda istenen tutum ve davranış kazandırmaya yönelik olduğundan, belirli ölçülerde ideolojiktir. Evrim kuramının ders programlarından çıkarılması ve eğitim sisteminin imamhatipleştirilmesi ideolojik olduğu gibi köy enstitüleri de ideolojiktir. Bu ideoloji konusunda önemli olan, hangi ideolojinin geçerli ve çağdaş olmasının yanı sıra insan, toplum ve doğa yararına olduğudur; hangisinin insan haklarına, barışa, toplumsal cinsiyet eşitliğine öncelik verdiğidir. Eğitim sistemini imamhatipleştirmenin ideolojisi özetle “dinin ve kininin davacısı olacak” öğrenci yetiştirmek, köy enstitülerinin ideolojisi ise ‘fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür” öğrenci yetiştirmektir. 

RIFAT OKÇABOL / SOL

Putinissimo - Serdal Bahçe / SOL


 

Bu iki Vlad sosyalizmin çöküntüsünün yaratığı iki dejenere tipolojidir. Yazık!

Şimdi veryansın ediyorlar. İngiltere’nin Oxfordlu başbakanı Boris İngiltere ve müttefikleri en üst düzeyde cevap verecek diye beyan etmiş. Liberal solcuların bendesi ve gözdesi Biden ise tüm dünyanın bunun hesabını soracağını iddia etmiş. BM de Avrupa acı çekecek diye vaveyla başlatmış. Petrol ve doğal gaz fiyatları almış yürümüş, ancak Vlad Putin’in gözünü kan bürümüş. Çoktandır bunun olacağı belli iken bütün bu hazırlıksız yakalanmışlık pozu, işleneceği kesin olan büyük günah işlenince ortaya çıkan bütün bu yapmacık şaşkınlık tiyatrosu, bütün bu düzmece korku nöbetleri neden ki? 

Bunun geleceğini bal gibi biliyorlardı. Ana Rusya’nın sosyalizmi yok ederek kurudukları düzende ve tasarladıkları çerçeve içinde ona biçilen sınırlar içinde kalmayacağını hesaplamış olmalıydılar.  Sosyalizmin tesis ettiği halkların kardeşliğinin anavatanının sosyalizm yok edilince bir tür halkların hapishanesine dönüşeceğini görmeliydiler. Abartmadan belirtelim, sosyalizmi yıkarak Doğu Avrupa ve Rusya için saatleri 19. Yüzyıl’a geri aldılar. Ne bekliyorlardı ki? Siyasetin boşluk tanımayan bir süreç olduğunu bilmiyorlar mıydı? Sovyet halklarını bir arada tutan sosyalist sistem ortadan kalktığında halkların liberal bir düzende ancak bu defa kendi bayrakları altında barış içinde bir arada yaşayacağına mı inandılar ki? Bunun olmayacağını kapitalizmin tarihi defaten kanıtlamıyor muydu? Stettin’den Valdivostok’a, Arktik’den Karadeniz’e bir gül bahçesi mi ortaya çıkacaktı? Sosyalizm tüm sorunlara rağmen bu geniş, uçsuz bucaksız coğrafyada bir barış iklimi yaratmıştı. Sosyalizmi yok ederek bir çeşit kıyameti başlattılar. Medeni bir toplumsal yapının yerine bir orman yarattılar, ormanda ise güçlünün borusu öter; bilemediler. 

Halbuki ne güzel başlamıştı değil mi? Berlin Duvarı yıkılırken duvarın henüz ayakta kalan sathı üzerinde o zamanlar meşhur olan Guns N’Roses’ın “Wind of Change”ini hep bir ağızdan ne güzel söylemişlerdi. Adına devrim dediler, insanlığın en güzel, en hülyalı projesini yıkarken bunun tarihin gördüğü en vahşi, en arsız karşı-devrim olduğunu bilemediler.  Meydanlarda toplandılar, şarkılar söylediler. Artık McDonaldslaşabileceklerdi, kot giyebileceklerdi, kapitalizmin sağlayacağı her türden nimeti tadabileceklerdi, Batıya özgürce seyahat edebileceklerdi, lükse ve sefahate dalabileceklerdi, lüks otomobillere binebileceklerdi, sosyalizmin herkese sağladığı standart evler yerine keyiflerine göre dayayıp döşeyebilecekleri evlerde oturabilecekler, sosyalizmin ekonomik eşitlik hayallerine inat bireysel olarak zenginleşebilecekler, hizmetçi tutabilecekler ve günlerini gün edebileceklerdi. Pek çoğu için gerçekleşmedi tabi ki; kapitalizmi bilmiyorlardı, öğreneceklerdi. 

Her şey tam iyiye giderken birden Sovyet sosyalizminin son yaşam belirtisi, Ağustos darbesi patladı. Nasıl da korktular. Hepsi birden hem de, her cenahtan her renkten, liberali sağcısı, sulu sepken solcusu; nasıl da ürktüler. Hemen Yeltsin’i tankların üstüne çıkarttılar. Bir tezi ileri sürelim mi? Tarihin vitesi geriye atılırken, tarihin gördüğü en geri, en pespaye karakterler öne çıkarlar. Vlad Putin’in selefi Yeltsin tam da bu role uygundu galiba. Tankların üstünde Ağustos darbecilerine karşı siper olurken kapitalist restorasyonun getireceği pespaye ve çirkef rejimin de bedenleşmiş hali gibi duruyordu. Ne dediği anlaşılmasa bile (zaten doğru dürüst konuşamıyordu bile) sosyalizmin son karşı atağını da göğüslemeye yeterli olmuştu. Sonrası ise mahşer oldu.

Dönek Gorbaçov yerini hemen Batının gözdesi, demokratik Rusya’nın yeni paragonu Yeltsin’e devretti. Gerçi oligarşik Rusya’nın bol alkollü simgesi Yeltsin daha sonra kendisine sorun çıkaran Duma’yı bombalatacaktı, ancak olsun bu katliamı bile demokrasiyi korumak için yapmıştı değil mi? 

Yeltsin dönemi sosyalizmin kazanımlarının kazınması ve yok edilmesinin dönemi oldu. Sovyet ekonomisinden bakiye kalanların önemli bir bölümü ıskartaya çıkarıldı. Geri kalan bölümü ise küresel sermayeye ve eski parti bürokratı-yeni oligarklara peşkeş çekildi. Dahası Rusya kapitalizme çabucak geçsin, zaman kaybetmesin diye ABD’den ithal bazı sağcı iktisatçıların akıl hocalığı ve IMF kontrolü altında “Şok Terapisi” denilen bir talan programı uygulandı. Sermayenin mantığını çabucak Rusya’ya egemen kılacak terapi sonucunda Rusya toplumsal ve ekonomik çöküş sürecine girdi. Kamu hizmetleri görülemez oldu, halk hızla yoksullaştırıldı. Kadınlarda ve erkeklerde ortalama yaşam süresi Yeltsin’in vahşi kapitalist restorasyonu süresince düştü. Sovyetler Birliği döneminde ortadan kaldırılan pek çok salgın hastalık hortladı. Kış oldu, komünizm gelmedi ama enerji ve doğal gazdaki aksamalar yüzünden insanlar soğuktan dondular. Kapitalizmi öğreniyorlardı. Bu süreçte Vlad Putin önce tüm bu talancı restorasyonun yasal altyapısını oluşturacak Antoli Sobçak’ın emir eriydi, sonra Yeltsin onu Moskova’ya aldı; güvenlik örgütünün tepesine oturttu. Sonra’da başbakanlık koltuğunu verdi. 

Ancak Yeltsin’in pespaye kişiliği artık onu kullanılabilir olmaktan çıkarmıştı. Yeni Rus kapitalizminin ürünleri olan parazitik ve soyguncu oligarklar sayesinde rüşvet ve yolsuzluk tüm ekonomik ve toplumsal yapıyı sarmıştı. Oligarklar (Kodarkovski, Potanin ve Bogdanov gibileri) küçük yerel memurluktan dolar milyarderliğine ışık hızıyla geçmişlerdi. Hamileri Yeltsin’e destekleri tamdı ancak Yeltsin ve imajı pul pul dökülüyordu. Rivayet doğruysa elde ettikleri yasa dışı servetleri bavullarla yurtdışına çıkarıyor ve sosyalizmi çökertenlerin tüm halka vaat etikleri lüks ve sefahati Batı ülkelerinde doyasıya yaşıyorlardı; hem de halk aç iken. Bunları kontrol edecek hiçbir mekanizma kalmamıştı. Nitekim Yeltsin istifa etti, ya da ettirildi. Halefi olarak da Vlad Putin’i işaret etti. 

Vlad Putin aslında Rusya’nın oligarşik kapitalizmini değiştirmek için hiçbir şey yapmadı; yapamazdı, varoluşu ona bağlıydı çünkü. Tam tersine oligarşik yapıyı siyasi yapının içine iyice yerleştirdi. Neticede oligarşik kapitalizm devletleşti, devlet oligarşik oldu. Böylece hem bu oligarşik yapıyı kontrol edebildi hem de bu yapıyı devlet desteğiyle büyüttü. Özelikle enerji ve ağır sanayi sektörlerinde egemen devlet destekli oligarşik kapitalizm ulusal sınırları da aşan bir açlık yaşamaya başladı. Putin oligarşik kapitalizmin tepesinde oturmakta ve Ana Rusya’yı bir oligarklardan oluşan bir kapıkulu ordusuyla yönetmektedir. Kapitalizmin, eğer def edilmez ise, geleceği budur. 

Bunlar olurken Doğu Avrupa’daki dönüşüm de aslında sosyalizm çözülürken vaat edilenlerden çok farklı bir patikada ilerledi. Sosyalizmi satma konusunda Sovyet cumhuriyetlerinden daha önce davranan Doğu Avrupalılar dönüşümlerin ardından bir tür serbest düşüşe geçtiler. Sosyalizmin çözülüşüyle başlayan serbest düşüşten özellikle Alman sermayesinin yardımıyla bazı şanslılar kurtuldular (örneğin Slovakya, Çekya ve Polonya) ancak diğerleri hala serbest düşüşteler. Yoksulluğun, yoksunluğun ve sefilliğin diz boyu olduğu bu ülkelerde Rusya’dakine benzer bir yağma ve talan süreci işletildi. Sosyalist sistemden geriye ne kaldıysa yok edildi. Siyaseten bu ülkelerin tamamında sağ ve aşırı sağ hıza yükseldi. Sosyalizm çözülürken hayali kurulan liberal, demokratik ve hoşgörülü yapılar yerine faşizan, irredentist ve baskıcı rejimler sökün eylediler. Bugünkü Polonya ve Macaristan’a, ve hatta diğerlerine bakın. Geçtim güdük burjuva liberalizmini, basit seküler tutuculuktan bile çok uzaktalar. Sanki iki savaş arası dönemde bu topraklara egemen olmuş ancak Kızılordu’nun müdahalesiyle mezara yolanmış gerici ruhlar yeniden hortladılar. Orban veya Kaczyńskiler türünden çapsız ve gerici siyasetçiler egemen çoğunda. Tüm örneklerde aşırı sağın yanında bir de histerik Rusofobi türedi. Sovyetler Birliği’ne karşı hortlayan öfke bir türden anti-Rus duygusallığa yol açtı. Bunların çoğu şimdilerde Avrupa ve özelikle de Alman sermayesinin “outpost”u (ileri karakolu) halindeler. Bu nedenle neredeyse tamamı, hiç bir altyapı olmadan, yangıdan mal kaçırır gibi AB’ye üye yapıldılar. Yetmedi, henüz oligarşik Rusya ses çıkaramayacak haldeyken bir de Rusya’yı kuşatacak bir hat oluşturacak şekilde NATO üyesi yapıldılar. Şimdilerde çoğunun topraklarında Amerikan askerleri ve üsleri var. Rusya Ukrayna’yı yutmaya hazırlanırken ödleri patlamış bir şekilde topraklarındaki NATO varlığının ve Amerikan askerlerinin sayısının arttırılması için hep birden yalvarır haldeler. 

Rusya ve Doğru Avrupa bugün bir bataklıktır. Sosyalizmin çözülüşünün insani,  toplumsal ve ekonomik maliyet artık iyice gün yüzüne çıkmıştır. Tüm bu coğrafya şimdi gelir ve servet dağılımındaki eşitsizliklerin ayyuka çıktığı, aşırı sağın hortladığı, güdük burjuva demokrasisinin en temel kurumlarının bile işlemediği, rüşvet ve yolsuzlukla haşır neşir, azınlıklara karşı ırkçı baskının giderek yoğunlaştığı, uyuşturucu ticaretinin ve mafyazzo örgütlenmelerin kol gezdiği, oligarşik kapitalist devletler aracılığıyla emekçilerin baskı altında tutulduğu ve muazzam bir beyin göçü yaşayan bir bataklıktır. Kapitalizm yapacağını yapmıştır. 

Peki Ukrayna? Batının bir şekilde kendi ittifak zincirine dahil edemediği bir garip önek olarak kalmıştır hep. Neden diğerleri gibi kolayca özümsenemedi? Aslında Ukrayna sanki bir tür mücadele, bir tür cephe hattıydı; özelikle de 2000’lerin başından beri. Batı emperyalizminin Rusya ile belirli bir mesafede tutmak istediği ancak Rusya ürkmesin diye de sürekli olarak kendisinden de belirli bir uzaklıkta konumlandırmaya çalıştığı bir örnekti. Nitekim her cephe hattı gibi Ukrayna da bitmeyen bir mücadelenin arenası oldu. Sorosçu pembe devrimler, anayasal darbeler, Rus ve anti-Rus hizipleri mücadeleleri; tüm bunlar Ukrayna’nın kaderi oldular. Üstelik orada hem anti-Rus, hem de AB ve NATO taraftarı bir garip aşırı sağ türedi bu süreçte. Ukrayna’nın kendi oligarşik kapitalizmi enikonu Batıda yer almayı kafasına koymuştu. Bunun üzerine ayağı daha yere basan adımlar atmak istiyordu ki bahtsızlık, Ana Rusya uyandı. Diğerleri ABD ve Avrupa tarafından yutulurken sesini çıkaramayacak kadar güçsüz olan Rusya belini doğrultmuştu. Ukrayna’yı da uzunca bir süredir onu batılı emperyalistlerin resmi uzantısı haline getirecek adımı atması için teşvik ediyorlardı. Yanlış hesap yaptılar. Nitekim öteki Vlad’ın, Vlad Zelenski’nin, son bir yıldır yaptığı serenatlara bakın; yanlış hesap. Üstelik daha 2014’de Kırım’ı kaptırdılar ve Batı kapitalizmi ve emperyalizmi bu oldubitti karşısında birkaç etkisiz yaptırım karşısında çaresiz kalmıştı. Oligarşik Rusya o gün Batıyı test etmişti (bir zamanlar Hitler’in Avrupa’nın liberal demokrasilerini test etmesi gibi) ve çaresizliği iyi anlamıştı. Ukrayna şimdi hem masada hem de savaş meydanında satılmayı beklemektedir. 

Rus oligarşik kapitalizmi son 20 yıldır bir tür eşitsiz gelişmenin doğal sonucu olarak emperyalist aşamayı yaşamaya başlamıştır. 1990’ların zavallılığını ve çaresizliğini atmıştır; artık en azından kendi etki alanı içinde daha saldırgan ve pervasızıdır. Önce Orta Asya’yı tüm rakiplerine kapattı ve olası rahatsızlık noktalarını temizledi. Sonra Kafkas ve Transkafkas’da cephe gerisini garantiye aldı. Sıkı bir Amerikan üssü olmayı kafasına koymuş Gürcistan’ı bir haftada sindirdi. Kırım’ı ilhak eti. Şimdi kendi Batı sınırını düzenlemek istiyor. Bu cephede ne kadar ileri gidecek bilinmez. Ancak şimdilik tüm riskleri almış gibi görünüyor. 

Rus oligarşik kapitalizmi, kapitalizmin hem geçmişi hem de geleceğidir. Putin ise sıradan ve sığ burjuva politikacısının sahip olmak istediği ancak artık sahip olamayacağı gelişkin ve geri bir karakterdir. Gelişkindir, çünkü emperyalist damarı giderek kabaran Rus oligarşik kapitalizminin stratejik çıkarlarını küresel emperyalist sistemin çatlaklarını ve deliklerini sömürerek hayata geçirmektedir. Geridir, çünkü ilkel ve kabadır. 

Öteki Vlad, Zelenski olanı ise, tam da ahir zaman burjuva politikacısıdır. Bir komedyendir, televizyondaki programı çok tutunca programla aynı adı taşıyan bir parti kurmuş ve iktidar olmuştur. Ukrayna halkının sürüleşmesinin göstergesidir. Çaresiz ve kırılgandır; içeride plütokrasinin, dışarıda ise emperyalizmin uşağıdır. 

Bu iki Vlad sosyalizmin çöküntüsünün yaratığı iki dejenere tipolojidir. 

Serdal Bahçe / SOL

TARİHTE BUGÜN (25 ŞUBAT)



1925    Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nda değişiklik yapıldı; Din politikaya alet edilemeyecek ve bu suç vatan hıyaneti sayılacak. 

2010    YÖK'ün kurucu başkanı ve Bilkent Üniversitesi kurucusu Prof. Dr. İhsan Doğramacı öldü.

1995    Ressam Nejat Melih Devrim vefat etti.

1961     Tiyatro sanatçısı Raşit Rıza Samako vefat etti.

1998    Fazilet Partisi (FP) kuruldu.

1991    Irak Kuveyt'ten çekilme kararını açıkladı Böylece Amerikan birliklerive müttefik kuvvetlerin birlikte yürüttükleri " Çöl Fırtınası " harekatı sona erdi 28 Şubat'ta ateşkes antlaşması imzalandı.

2000    Carlos Santana 8 Grammy Ödülü birden kazandı Daha önce Michael Jackson'ın "Thriller" albümüyle kırdığı bir seferde en çok Grammy alan sanatç rekorunu egale etti.

1980    Bedelli askerlik kabul edildi Yurt dışındaki işçiler 20 000 mark ödedikleri takdirde askerlik yapmayacaklar.

1996    İş adamı Vehbi Koç hayatını kaybetti.

1943     Talat Paşa'nın Almanya'da tahnit edilen naaşı İstanbul'a getirildi Aynı gün Hürriyet-i Ebediye tepesinde toprağa verildi.

1994    Demokrasi Partisi (DEP) yerel seçimlere katılmama kararı aldı.

1984    "Hakkari'de Bir Mevsim" adlı filmin gösterimi Sıkıyönetim Komutanlığınca yasaklandı.

1968    İstanbul Taksim Meydanı'nda ikinci "Uyanış Mitingi "yapıldı Mitingin amacı Türkiye İşçi Partisi milletvekillerine Meclis'te yapılan saldırıyı kınamaktı.

1986    Filipinlerde seçimler yapıldı Muhalefet lideri Corazon Aquino başkan seçildi.Ferdinand Marcos ülkeyi terketti.

1907     Yazar Sabahattin Ali doğdu.

2014    Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında 17 Aralık günü yapıldığı iddia edilen telefon görüşmelerinin ses kaydı internet sitelerinde yayıldı. Başbakan "Bu saldırı Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na yapılan alçakça bir saldırıdır" dedi.

2018    Kırmızı bültenle aranan PYD/PKK eski eş başkanı Salih Müslim Çekya'nın başkenti Prag'da yakalandı. Türkiye iade talep etti. Müslim 2gün sonra serbest bırakıldı.

1983    Tennessee Williams, oyun yazarı (DY-1911) öldü.

1852    Thomas Moore, irlandalı şair, yazar (DY-1779) öldü.

1899    Paul Julius Reuter, Reuters Ajansının kurucusu, Alman asıllı ingiliz gazeteci (DY-1816) öldü.

1975    Elijah Muhammad, Amerikalı siyahi müslüman lider (DY-1897) öldü.

2021    Ermenistan Genelkurmay Başkanı Onik Gasparyan ve üst düzey komutanlar, Başbakan Nikol Paşinyan’ı istifaya çağıran bildiriye imza atarak Paşinyan'a muhtıra verdi. Ermenistan Başbakanı Paşinyan, ordu komutanlarının kendisine yönelik istifa çağrılarını "darbe girişimi" olarak nitelendirdi.

1992    Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinde yaklaşık 613 sivil, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından öldürüldü

1994    Almanya, RP'nin ''Bosna'ya yardım'' adı altında Almanya'ya gönderdiği paralar hakkında soruşturma başlattı  

2004    Türkiye Komünist Emek Partisi'nin (TKEP) kurucusu olduğu öne sürülen Teslim Töre'ye,11 yıl süren yargılamanın sonucunda,18 yıl dokuz ay hapis cezası verildi.

2004    Yüksek Seçim Kurulu,aday listelerini zamanında yetiştiremeyen  CHP'nin  Eskişehir'de 28 Mart'ta yapılacak yerel seçimlere katılamayacağına karar verdi. 

2005    Almanya,Vakit gazetesinin Avrupa baskısını yasakladı. Gazeteyi yayımlayan Yeni Akit Şirketi'nin mal varlığına el konuldu. Gerekçe olarak, gazetenin özellikle İsrail devletine, Yahudilere ve Batılı toplumsal değerlere karşı kışkırtıcı yazılar yayımlaması gösterildi.

2005    Uluslararası Af Örgütü'nün kurucusu Peter Benenson, 84 yaşında öldü.Merkezi Londra'da olan örgüt şimdi 1.8 milyon üye ve desteğe sahip.

2006    Filipinler'de Devlet Başkanı Gloria Arroya solcu Bayan Muna İttifakı'nın lideri Crispin Beltran'ı gözaltına aldı ve muhalif Daily Tribune gazetesinin yönetimine el koydu.
                 



.

‘Milli’ perdenin arkasındaki bağımlılığın bedeli - Bülent Falakaoğlu / EVRENSEL

Ekonomide yeni tehlike zilleri çalıyor!

Dolar ve avro son 2 ayın zirvesinde!

Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı ‘askeri saldırı’ sonrası dolar 14 TL, avro 16 TL seviyelerini geçti.

Türkiye’de borsa yüzde 7.59 düştü. Borsada işlemler bir süre durduruldu.

Emtia ve petrol fiyatları hızlı bir yükseliş sürecine girdi.

Avrupa’da gaz fiyatları yüzde 30 arttı.

Altın fiyatı fırladı!

Bir çok ülke ekonomisi için olumsuz gelişmeler yaşanıyor. Fakat yaşananlar Türkiye ekonomisi açısından, şiddetli sağanağın habercisi.

Çünkü…

‘Milli-yerli’ perdesiyle gizlenmeye çalışılan, iktidar eliyle ekonomide yaratılan dış bağımlılığın bedeli ödenecek. Hem de ‘çok yönlü’ betimlemesiyle pazarlanan ‘şark kurnazı’ dış politikanın ‘çok yönlü’ faturasıyla birlikte!

Ekonomik bağımlılık ve dış politikadaki ‘kurnazlık’ dışında ödenecek bir bedel daha var: Hükümet korumalı (kur korumalı mevduat hesabı gibi) icraatların bedeli!  

Şimdi hepsini tek tek açalım.

ZAM-ENFLASYON-FAİZ-DIŞ AÇIK-İÇ YOKSULLUK

‘Rusya’nın hamlesi akaryakıt fiyatlarını artırdı’.

Bu cümleyi duyunca neden yüreği ağzına geliyor; çiftçisinden esnafına, nakliyecisinden hiç otomobili olmayanlara halkın geniş kesimlerinin.

Benzine bu gece itibarıyla 1.20 ile 1.60 TL arasında zam bekleniyor.

Motorine ise pazartesi gece itibarıyla geçerli olmak üzere 1 TL’nin üzerinde…

Ham petrol fiyatları Ukrayna’daki gerginlik sürdükçe artmaya devam edecek.

Çiftçi tarlayı nasıl sürecek?

Nakliyeci depoyu nasıl dolduracak?

‘Döviz gelir garantili’ otoyollardan geçerken parayı nasıl ödeyecek?

Suçlusu akaryakıt mı?

Yoksa…

Kurları zıplatan politikaların mimarı…

Petrolün maliyetini daha da yukarı çekecek adımların sahibi…

Köprü, havalimanı ve yollarla petrol tüketimini teşvik eden politikanın uygulayıcısı hükümet mi?   

***

‘Avrupa’da gaz fiyatları uçtu’.

Bu cümleyi okuduğumuzda aklımıza uçan gübre fiyatları geliyor.

Zira gaz fiyatı artınca Avrupa gübre üretmiyor, Türkiye’de gübre fiyatları arşa varıyor.

Ya çiftçi gübre kullanamaz, verim düşer, fiyat artar. Ya da pahalı gübrenin fiyatı gıda fiyatlarını yükseltir.

Suçlusu gaz değil her halde!

Sorumlusu  gübrede dışa bağımlılığı yaratanın ta kendisi!

***

‘Dünyada emtia (Çinko, nikel, buğday, doğal gaz, kakao vs.) fiyatları artıyor’ cümlesi de Türkiye ekonomisinin kalbini sıkıştırıyor?

Neden?

Üretimde dışa bağımlılığın, ithalat cenneti olmanın yan etkisi işte!

Kurlar yükseldikçe, ithalatın faturası çift yönlü kabarıyor.

***

Bombalayan Rusya’dan sonra en çok parası değer yitiren ülke hangisi?

Bildiniz; Türkiye.

Rüsva olması, pul olması TL’nin suçu değil her halde!

Bir yandan ham petrol fiyatlarındaki artış, bir yandan da kur artışı…  

Bu da demektir ki önce akaryakıt fiyatlarına sonra da tüm mallara zamlar gelecek.

Ukrayna’da savaşa varan gelişmeler Türkiye’de enflasyonu daha da azdıracak, hükümet sayesinde.

Derinleşecek yoksulluğu Rusya’nın saldırganlığına bağlamak olmaz yani!

HÜKÜMET KORUMALI İŞ DE VATANDAŞA PATLAYACAK

Türkiye ile Rusya arasında…

Türkiye ile Ukrayna arasında…

Savunma sanayi…

Enerji…

Turizm…

Tarım…

Değerli maden…

Birçok sektörde birçok alışveriş var.  Tabii ki daha çok alış!

Türkiye, Rusya’dan geçen yıl 29 milyar dolarlık ithalat yaptı. Bu ülkeye yapılan ihracat ise 6 milyar dolar bile değil.

Satılan, alınanın beşte biri!

Bu ticari ilişki sarsılınca ekonomi de sarsılıyor. Bunu Türkiye, 2015’te Rus Hava Kuvvetlerine ait bir savaş uçağı Türk Hava Kuvvetlerince düşürülünce deneyimledi.

Rusya ambargo uygulayınca…

Ticaretten turizme, enerjiden inşaata kadar birçok sektör derinden etkilenmişti.

Şimdi…

Gelecek turist çok önemliydi. Cari açığı azaltması bekleniyordu. Gel gör ki uçak seferleri durduruldu, gelecek belirsiz.

Oysa; kur korumalı mevduat, döviz hesaplarından TL’ye geçişi özendirmek, şirketlerin dövizine el atmak, yastık altındaki altını dilenmek vs.

Hepsi ama hepsi dövizi tutmak ve cari fazla vermek içindi.        

Şimdi bu iş zora girdi!

Üstelik, 400 milyar liraya ulaşan kur korumalı hesaplardaki paralara kur farkı ödemek de vatandaşa kaldı. Hükümet kur artışı kadar farkı halkın vergilerinden ödeyecek.  

Niçin?

Aslında hükümetin kuru 14 TL’nin altında tutma, 6 ayda TL’deki istikrarla enflasyonu indirme ve seçime avantajlı gitme üzerine kurulu, ‘hükümet korumalı’ politikası yüzünden.

Şimdi, ‘Merkez Bankasının 128 milyar doları kime gittiyse bedeli o ödesin’ demenin tam zamanı.

ÖVÜNÜLENİN DÖVÜLME ZAMANI

NATO üyesi ol, NATO’nun itirazına rağmen Rusya’dan S-400 füzeleri al.

Rusya’nın karşı koymasına rağmen Ukrayna’ya saray damadının ürettiği insansız hava araçları sat.

Karadeniz’de Rusya ile karşı karşıya gelirken Rusya’ya nükleer santral inşa ettir.

‘Çok yönlü bağımsız politika’ şimdi oldu mu sana çok yönlü bağımlı politika!

Reis, “Rusya’dan da Ukrayna’dan da vazgeçmemiz mümkün değil” dese de… Süreç taraf olmayı dayatıyor.

Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasyl Bodnar diyor ki… “Türkiye boğazları Rus gemilerine kapatsın”.

Hükümet ise… ‘Ara buluculuk’ önerisinde bulunuyor.

Lakin, ‘Önerinizi aldık biz size döneriz’ cevabı verilip, önerisi işleme konulmuyor.

Çünkü zaman uzlaşı zamanı değil, çok yönlü fatura vakti!

***

Afganistan’da, Suriye’de Libya’da, Irak’ta olduğu gibi Ukrayna’daki savaş pozisyonunun da bedelini oradaki halk başta olmak üzere, başka ülkelerde yaşama tutunmak için yola düşen masumlar ile diğer ülkelerdeki emekçiler ödeyecek.

Bu kural değişmiyor da yalnız Türkiye’de emekçiler başta olmak üzere geniş halk kesimleri,  fazladan bir de hükümetin uygulamalarının bedelini ödüyor.

Bülent Falakaoğlu / EVRENSEL


Öne Çıkan Yayın

"Gündem" -21 Haziran 2025-

Ankara'da lityum fabrikasında gaz sızıntısı: 2 işçi öldü, 3 işçi yaralandı!-Birgün- Ankara'nın Polatlı ilçesinde bir fabrikada boru ...