25 Şubat 2022 Cuma

Köy Enstitüleri ile ilgili söylemler ve gerçekler (I-II) - RIFAT OKÇABOL / SOL

 


(I) 

Köy enstitüleri, bir kişinin/zümrenin keyfine göre değil, 20 yıllık çabanın, uygulamaların, denemelerin ve alınan derslerin bir ürünü olarak ülke gerçeklerine uygun olarak hazırlanmıştır.

Bilindiği gibi insanlar okulda öğrendiklerinin yanında günlük yaşam içinde yaptıklarından, yaşadıklarından ve duyduklarından da öğrenirler. Sağduyulu olanlarla yeterli düzeyde öğrenim görmüş olanlar, duyduklarını, kimden duymuş olurlarsa olsunlar, akıl süzgecinden geçirebilmektedirler. Yeterince öğrenim görmemişlerle duyduklarını akıl süzgecinden geçirmeyenlerin en etkili öğrenme kaynağı, değer verdikleri kişilerin söylemleridir. Geçenlerde Trabzon’da kürsüye çıkarılan bir çocuğun muhalefet liderine ‘hain’ demesinin arkasında, bazı yetkililerin muhalefet liderine bu sıfatla seslenmesi vardır. 

Bir kişiye ‘hain’ denmesinin tek yolu, adli yargılama ve somut kanıtların ortaya çıkması üzerine bu kararın verilmiş olmasıdır. Ancak ve de ne yazık ki, duyduklarını irdeleme gereği duymayanlar arasında, değer verdikleri kişi söylediği için, Trabzon’daki çocuk gibi, muhalefet liderinin ‘hain’ olduğunu sananlar/ düşünenler az değildir. 

Gerçek dışı algılamalar, öğrenmeler ve inançlar yalnız ‘hain’ söylemiyle sınırlı değildir. Ne yazık ki Osmanlı, padişah ve hilafet hayranlığı ile Atatürk ve cumhuriyet devrimleri düşmanlığı gibi konularda toplum bu tür gerçek dışı söylemlerin bombardımanı altındadır. 

Örneğin “Köy Enstitüleri gibi denemeler, asli amacı dışında milletimizin değerlerine karşı ideoloji yükleme aracı haline getirildiği için hüsranla sonuçlandı” (Anka haber ajansı, 10 Ocak 2022) söylemi de, tarihsel gerçeklerle bağdaşmayan bir söylemdir. Öncelikle köy enstitüleri bir deneme değil, en ince ayrıntısına kadar planlanıp hazırlanan yasal bir uygulamadır. Ayrıca köy enstitüleri, asli amacı dışına sapmadığı gibi, milletimizin değerlerine karşı ideolojik yükleme aracı da olmamıştır.

Bilindiği gibi Mustafa Kemal, daha cumhuriyet ilan edilmeden Ekim 1922’de, “öğretmenler, ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın kazanacağı zafer için yalnız zemin hazırladı. Hakiki zaferi siz kazanacak ve koruyacaksınız1” diyerek öğretmenliğin önemini vurgulamıştır. 29 Ekim1923 günü Cumhuriyeti ilan eden TBMM, 3 Mart 1924 tarihinde Öğretim Birliği Yasası’nı, hilafetin kaldırılmasını ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı’nın kurulmasını kabul etmiştir. 13 Mart 1924 tarih ve 439 sayılı Ortaöğretim Öğretmenleri Yasası’nı kabul etmiştir. Mustafa Kemal Ağustos 1924’te de, “Muallimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakar muallim ve mürebbileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. ...Cumhuriyet, sizden ‘fikri hür, vicdani hür, irfanı hür’ nesiller ister2” diyerek cumhuriyetin hangi nitelikte öğretmene gereksinim duyduğunu açıklamıştır. 

Osmanlıdan kalan öğretmen okullarına ek olarak, Ankara’da Müzik Öğretmen Okulu (1925), Konya’da Orta Öğretmen Okulu (1926), köylere öğretmen yetiştirmek amacıyla da Kayseri (1926) ve Denizli’de (1927) Köy Öğretmen Okulları açılmıştır.  Konya’daki okul Ankara’ya taşınıp 1929’da ‘Gazi Orta Öğretmen Okulu ve Terbiye Enstitüsü’ne dönüştürülmüştür. 10 Haziran 1930 tarih ve 1702 sayılı İlk ve Ortaöğretim Öğretmenlerinin Terfi ve Disiplinleri Hakkında Kanun çıkarılmıştır. 1934’te Kız ve 1936’da da Erkek Meslek Öğretmen Okulu açılmıştır.

O yıllarda tarım ülkesi olan ülkenin en büyük sıkıntılarından biri, nüfusunun yüzde 80’den fazlasının yaşadığı 40 bin köyün 35 bininde öğretmen olmamasıdır. 1936’da Atatürk’ün önerisiyle askerliklerini onbaşı ya da çavuş olarak tamamlamış köy gençlerinin köy eğitmeni3 olarak yetiştirilmesi gündeme gelmiştir. Bu konuyu, devlet tarafından iki kez incelemeler yapmak üzere Avrupa’ya gönderilen, eğitim konusunda pek çok makalesi ve kitapları olan İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ele almıştır. Eğitimci arkadaşlarıyla çalışmaya başlamış değişik vilayetlerin köylerinde incelemelerde bulunmuş ve sonunda, onbaşı/çavuş olarak askerliğini yapmış kişilerin 6 aylık yatılı kurs sonrasında köy ilkokullarının ilk üç sınıfında öğretmenlik yapacak şekilde yetiştirecek ilk deneme 6 Temmuz 1936’da başlatılmıştır. İlk denemenin başarılı olması üzerine Nisan 1937’den sonra 14 yörede köy eğitmeni kursları açılmış ve 11 Haziran 1937 tarih ve 3238 sayılı Köy Eğitmenleri Kanunu çıkarılmıştır4. Tonguç, köy eğitmeni uygulaması devam ederken, binlerce köyde incelemeler yapmış, köyün kalkınması için kitaplar yazmıştır. 1938 yılında eğitim bakanlığına getirilen H. A. Yücel de bir eğitimcidir. Öğretmenlik ve bakanlık müfettişliği yapmış, inceleme yapması için Avrupa’ya gönderilmiş, Atatürk ile birlikte Anadolu’da inceleme gezisinde bulunmuş, Gazi Eğitim Enstitüsü müdürlüğü ile Ortaöğretim Genel Müdürlüğü yapmıştır. Eğitimle ilgili kitaplar ve makaleler yazmıştır. 

Öğretmen okullarından ve dört yıllık köy eğitmeni uygulamasından elde edinilen deneyim üzerine, Avrupa’da ne olup bittiğini bilen ve ülkenin durumunu gerçekçi bir şekilde değerlendirilerek köy enstitüsü modeli üretilmiştir. Aylar süren tartışmalar sonunda 17 Nisan 1940 tarih ve 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu yürürlüğe girmiş ve enstitüler açılmıştır.   

Dolayısıyla köy enstitüleri bir deneme değil, sonuçtur. Köy enstitüleri, bir kişinin/zümrenin keyfine göre değil, 20 yıllık çabanın, uygulamaların, denemelerin, edinilmiş bilgilerin ve alınan derslerin bir ürünü olarak ülke gerçeklerine uygun olup köyü canlandıracak ‘fikri hür, vicdani hür, irfanı hür’ öğretmen yetiştirmek üzere hazırlanmış ve TBMM’de kabul görmüş yasal bir uygulamadır.

  • 1.T. Duman, Türkiye’de orta öğretime öğretmen yetiştirme. Milli Eğitim Basımevi, 1991.
  • 2.Tonguç, İ. H. (1998). Eğitim yolu ile canlandırılacak köy (ilk basım, 1939). Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı, 1998.
  • 3.F. Bayram, Eğitmenler, Öğrenmeyi Öğretme Ustaları, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1999.
  • 4.İ. Eşme, Köy Enstitüleri, İKÜ Yayınevi, 2021.
                                                                                              ***
(II)

Köy enstitüleri, kendileri  ‘fikri hür, vicdani hür, irfanı hür’ olan ve öğrencilerini de bu nitelikte yetiştirmeye çalışan öğretmenler mezun etmiştir.

Bir önceki söylemler ve gerçekler yazısında değindiğimiz gerçeği bir kez daha vurgulayalım: Köy enstitüleri asli amacı dışında milletimizin değerlerine karşı ideoloji yükleme aracı haline getirilmemiştir. 

Eskişehirli toprak ağası ve 1946’da Demokrat Parti’ye geçen Emin Sazak, 1945’te mecliste köy enstitülü öğrencilerin kendilerini birer Atatürk olarak görmelerini eleştirmiştir. Bu eleştiri üzerine H. A. Yücel, “Biz, arkadaşlar, köy enstitüsündeki bu Türk çocuklarını sizin kabul ettiğiniz kanunlarda yazılı ne varsa onları yapmak üzere yetiştiriyoruz” diyerek yanıtlamıştır1.

Dolayısıyla köy enstitüleri, TBMM’nin kabul ettiği kuruluş amaçlarına uygun bir şekilde, kendileri  ‘fikri hür, vicdani hür, irfanı hür’ olan ve öğrencilerini de bu nitelikte yetiştirmeye çalışan öğretmenler mezun etmiştir. Köy enstitüleri deyince aşağıda örneklenen gerçekleri de unutmamak gerekir:

    • Köy enstitülerinin fiziksel yapılanmasının çoğu, öğrencilerle birlikte ve genel bütçeden emsallerine göre çok az harcama yapılarak gerçekleştirilmiştir. 
    • Bu enstitülerde, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak bilişsel, duyuşsal ve devinimsel gelişim gösterip özgür birer yurttaşa dönüşmesi sağlanmıştır. 
    • Enstitülerde her hafta öğrencilerle birlikte yapılan toplantılarda, geçen haftanın uygulamaları değerlendirilip gelecek hafta yapılacak olanlar kararlaştırılmış, bu yolla öğrencilerin demokratik tutum ve anlayış kazanmasına çalışılmıştır. 
    • Enstitülerde öğrencilere birer yetişkinlermiş gibi davranılmıştır.
    • Köy enstitüleri, bulundukları yörenin tarımsal ve/ya da hayvansal üretim merkezi haline gelmiştir. 
    • Köy enstitüleri, bulundukları yörenin folklorunun, türkülerinin, sanatının,… gün yüzüne çıkarılıp topluma mal edilmesine yol açmıştır.
    • Bir enstitünün girişine, “Bozkırları baştanbaşa yeşille öreceğiz/ Tanrının geç kaldığı işi biz bitireceğiz” ifadesi yazılmış ve öğrenciler, “Şu benzi güz elması renkli/ Lacivert ceketli sevimli çocuk/ Neden böyle de/ Şu saz benizli/ Yalın ayak, başı kabak çocuk/ Öyle değil?/ Nedendir ey ağacım,/ dalının biri sarı, biri yeşil/ Biri kurur, biri büyür,/ Biri ağlar, biri güler,/ Nedendir2” gibi şiirler yazmıştır. 
    • Yaklaşık olarak 1848-1940 yılları arasında 6.000 öğretmen yetiştirilmişken, köy enstitülerinde 7-8 yılda 8.756 eğitmen ve 17.321 ilkokul öğretmeni yetiştirilmiştir3
    • Köy enstitülüler, imece usulüyle köy yolu, su kanalı ve 7.090 köy okulunun yapılmasını sağlamışlardır.
    • Köy enstitülüler, köydeki üretimin çeşitlenip artmasını sağlamış ve köylünün ağanın baskısından kurtulmasına yardımcı olmuşlardır. 
    • Köy enstitülüler, kendi haklarına sahip çıktıkları gibi köylünün haklarına da sahip çıkmaya çalışmış, öğretmen örgütlenmesinin öncüleri olmuşlardır. 
    • Köy enstitülüler, kişilerin inancıyla ya da cinsiyetiyle uğraşmamış, barıştan yana olmuşlardır. 
    • Köy enstitülüler, yurt ve öğretmenlik sevgisi kazanmış, öğretmenlik ve yurttaşlık sorumluluğu ile cumhuriyet değerlerine sahip çıkmayı ölene değin sürdürmüşlerdir.

Yukarıda örneklenen gerçeklerin hiç biri, milletimizin değerlerine karşı olan tutum ve davranışlar değildir. Köy enstitüsü uygulaması, başarılı bir uygulama olduğu için UNESCO tarafından gelişmekte olan ülkelere önerilmiştir. Ayrıca UNESCO, ağırlıklı olarak köy enstitülerindeki başarısı nedeniyle, ‘Hasan Ali Yücel’in Doğumunun 100. Yıl Dönümü’, 1997 UNESCO Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri arasına alınmıştır4.  

Bilindiği gibi her eğitsel uygulama, bireyde ve toplumda istenen tutum ve davranış kazandırmaya yönelik olduğundan, belirli ölçülerde ideolojiktir. Evrim kuramının ders programlarından çıkarılması ve eğitim sisteminin imamhatipleştirilmesi ideolojik olduğu gibi köy enstitüleri de ideolojiktir. Bu ideoloji konusunda önemli olan, hangi ideolojinin geçerli ve çağdaş olmasının yanı sıra insan, toplum ve doğa yararına olduğudur; hangisinin insan haklarına, barışa, toplumsal cinsiyet eşitliğine öncelik verdiğidir. Eğitim sistemini imamhatipleştirmenin ideolojisi özetle “dinin ve kininin davacısı olacak” öğrenci yetiştirmek, köy enstitülerinin ideolojisi ise ‘fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür” öğrenci yetiştirmektir. 

RIFAT OKÇABOL / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder