TARİHTE BUGÜN (14 TEMMUZ)

   

     OLAYLAR:

  • 1223 - II. Filip'in ölümüyle, VIII. Louis Fransa Kralı oldu.
  • 1683 - Osmanlı Orduları, Viyana’yı ikinci kez kuşattı. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasındaki kuşatma 7 Eylül 1683’e kadar devam etti. 
  • 1700 - Osmanlı Devleti, Rusya Çarlığı ile İstanbul Antlaşması'nı imzaladı.
  • 1789 - Fransızlar, krallığa karşı ayaklandılar. Halk, Paris'te Bastille Hapishanesi'ndeki siyasi tutukluları serbest bıraktırdı. Cumhuriyetin başlangıcı olan 14 Temmuz, Fransızların ulusal bayramı.
  • 1884 - Kamerun, Almanya'nın sömürgesi oldu.
  • 1893- Dünyada ilk kez Fransa’da otomobillere plaka takıldı.
  • 1919- İngiliz yüzbaşı Willey, Duhok’a bağlı Amadiye kasabasında öldürüldü. İngiliz güçleri olayla ilgili olarak Berwari ve Amadiye kasabalarında tutukladığı çok sayıda Kürt aşiret liderini idam etti.
  • 1926 - Mustafa Kemal Paşa'ya yönelik İzmir Suikastı girişimi sebebiyle Ziya Hurşit ve arkadaşları idam edildi.
  • 1932- Diyanet İşleri ezanın Türkçe okunmasına karar verdi.
  • 1933- Almanya’da Naziler muhalefet hareketlerini yasakladı.
  • 1936 - Türkiye, olimpiyatlarda ilk altın madalyayı aldı. Yaşar Erkan, Berlin Olimpiyatları'nda, güreşte 61 kiloda birinci geldi.
  • 1937- Yeni ithalat rejimi başladı. İthalatın yüzde 90’ı serbest rejime tabi olacak.
  • 1938- İtalya Yahudi karşıtı Nazi modelini kabul etti.
  • 1942 - Atılay faciası: "Atılay" denizaltısı eğitim dalışı yaptı, bir daha su yüzüne çıkamadı. 37 subay ve er öldü.
  • 1948 -Kapatılan Türkiye Emekçi ve Köylü Partisi lideri Dr. Şefik Hüsnü Değmer 5 yıl hapse mahkum edildi; 45 parti üyesi de çeşitli hapis cezalarına mahkum oldu.
  • 1948 - İtalya Komünist Partisi lideri Palmiro Togliatti parlamentodan çıkarken bir faşistin silahlı saldırısında ağır yaralandı.
  • 1948 - Yerli Film Yapanlar Cemiyeti’nce düzenlenen ilk film festivali açıklandı. Şakir Sırmalı’nın yönettiği “Unutulan Sır” en iyi film, Turgut Demirağ’ın yönettiği “Bir Dağ Masalı” en iyi ikinci film seçildi. Nevin Aypar en iyi kadın, Kadir Eroğan en iyi erkek oyuncu, Cahide Sonku ve Talat Artemel en iyi karakter oyuncusu dallarında ödüllendirildiler.
  • 1950 - Türkiye'de Genel Af çıktı.
  • 1955- Hükümet aldığı kararla birçok ihtiyaç maddesinin satışını yarın akşama kadar yasakladı. Satışı yasaklanan mallar arasında her çeşit oto lastiği, kalay, demir, boru, çivi, levha teneke, nal mıhı ve kauçuk var. Bu maddeleri ellerinde bulunduranlar 15 Temmuz Cuma akşamına kadar mülki amirlere stok bildiriminde bulunacak. İkinci bir emre kadar beyannamede gösterilen malların satışı, nakli, devri yasaklandı.
  • 1958- Irak’ta General Abdülkerim Kasım yönetimindeki ihtilalci ordu birlikleri, kanlı bir darbeyle yönetimi ele geçirdi. Kral Faysal, Kral Naibi Prens Abdulilah ile Başbakan Nuri Said öldürüldü. Irak’ta Krallık devrilerek yerine Cumhuriyet rejimi ilan edildi ve General Abdülkerim Kasım,  Irak Cumhuriyeti’nin Devrim Komuta Konseyi’nin başkanlığına getirildi. Yapılan ilk açıklamada, Irak’ın 3 asli unsurdan meydana geldiği, bunların Arap, Kürt ve Türkmenlerin olduğu ifade edildi. İhtilal öncesinde bir kısım Arap güçlerinin yanı sıra, Kürtlerin de desteğini alan General Kasım, iktidara geldikten sonra, Kürtleri önemli mevkilere getirir.
  • 1958 - ABD’nin uzay aracı Mariner-4 Mars’a ulaştı ve gezegenin yakın plan 24 fotoğrafını yolladı.
  • 1959 - Kerkükte, üç gün üç gece sürecek, Türkmen katliamı başladı.
  • 1960- Eski Konya Valisi Cemil Keleşoğlu, Yassıada’da intihar etti.
  • 1966- Meclis, Yassıada mahkumları ile siyasi firarileri affetti.
  • 1968 - Tuluat sanatçısı İsmail Dümbüllü, bir jübile gecesiyle sahnelerden ayrıldı.
  • 1969 - ABD'de, $500, $1.000, $5.000 ve $10.000 değerindeki kâğıt paralar resmen tedavülden çekildi.
  • 1970 - Askerlik 20, yedek subaylık 18 aya indirildi.
  • 1971 - Kültür Bakanlığı kuruldu; ilk Bakan Talat Halman.
  • 1972- Askeri Yargıtay Daireler Kurulu, Askeri Mahkeme’ce yeniden 6 yıl 8 ay hapis ve 2 yıl 2 ay sürgün cezalarına çarptırılan SBF eski Dekanı Mümtaz Soysal’ın cezasını “eksik soruşturma” gerekçesiyle bozdu. Askeri Mahkeme bilirkişi tayin edip yeniden inceleme yapacak.
  • 1973- Sinematek’te ilk bölümü 19 Ağustos’a kadar sürecek “Canlandırma Sineması Şenliği” başladı. Şenlikte ABD, F.Almanya, Danimarka, Bulgaristan, Çekoslovakya, Fransa, Kanada, Polonya, SSCB ve Türkiye’den filmler gösterilecek. İkinci bölüm 4-20 Eylül tarihleri arasında.
  • 1977- Grevde 45. günü tamamlayan MESS üyesi işyerlerinde çalışan DİSK/ Maden-İş üyesi işçiler, işverenlerin kendilerine gönderdiği broşürleri yaktı.
  • 1977 - Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Halit Çelenk: “Gözaltı süresinin 24 saatten 15 güne kadar uzatılması işkenceye olanak sağladı.”
  • 1978- Kırşehir’de sabah güvenlik güçleri koruması altında okullarına gitmekte olan Eğitim Enstitüsü’nün devrimci öğrencilerinin üzerine Ankara Caddesi üzerindeki bir binadan ülkücülerce patlayıcı madde atıldı, 2’si ağır 18 öğrenci,1 polis ve 1 jandarma astsubayı yaralandı.
  • 1978 - Öğrencilerin üzerine dinamit atılma olayından sonra öğlen Cuma namazının ardından Kapıcı Camii’nden çıkarken kışkırtılarak yürüyüşe başlayan cemaat, olay yerine gelen 3.Şube Şefi ve POL-DER eski Şube Başkanı A.Pamuk ve ekibindeki bir polisi döverek hastanelik etti.
  • 1978 - CHP hükümeti İçişleri Bakanlığı’nın Polis Derneği’ni (POL-DER) kapatma kararına karşı Türkiye Barolar Birliği, İstanbul Barosu, Ankara Barosu ve Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanları’nca kapatma kararının iptali talebiyle Danıştay’a başvuru yapıldı.
  • 1978 - Çanakkale’deki öğrenci olaylarında güvenlik güçlerinin “yanlı ve katı tutumu” yürüyüşle protesto edildi. 
  • 1980- CHP Genel Başkanı Ecevit Fatsa’daki”Nokta Operasyonu”nda maskeli ülkücülerin kullanılmasına karşı konuştu: ”Fatsa’da iktidarın maskesi inmiş ve bu maskenin altından faşizm çirkin yüzü ile ortaya çıkmıştır.”
  • 1980 - CHP, AP’li İçişleri Bakanı hakkında gensoru önergesi verecek.
  • 1980 - DİSK Genel Sekreteri Fehmi Işıklar: “Demirel-Türkeş ikilisi faşizmi en açık biçimde gerçekleştirmek için son derece kararlılar.”
  • 1981- TRT eski Genel Müdürü Doğan Kasaroğlu ile Ankara Radyosu eski Müdürü Gökçen Solok, Ankara Radyosu Dinsel Programlar eski Prodüktörü Turan Dursun’a 15’er bin TL tazminat ödemeye mahkum oldu.
  • 1982- Banker Kastelli olayının patlak vermesinden sonra, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Turgut Özal, Maliye Bakanı Kaya Erdem ve İmar ve İskan Bakanı Şerif Tüten istifa etti. Özal’ın yerine Sermet Refik Pasin; Erdem’in yerine Adnan Başer Kafaoğlu ve Tüten’in yerine de Ahmet Samsunlu atandı.
  • 1982 - Diyarbakır Cezaevi’nde kalan PKK davasından 6 tutuklu duruşma için götürüldükleri mahkemede ölüm orucuna başladıklarını ilan ettiler. Bu eyleme daha sonra cezaevinden de katılımlar oldu. Ölüm Orucu’nda PKK davasından Kemal Pir 9 Eylül’de, M. Hayri Durmuş 12 Eylül’de, Akif Yılmaz 15 Eylül’de ve Ali Çiçek 17 Eylül 1982’de hayatını kaybettiler.
  • 1983 - Türkiye'nin Brüksel Büyükelçiliği'nde görevli Dursun Aksoy, silahlı saldırıda öldürüldü. Olayı, üç ayrı Ermeni örgütü üstlendi.
  • 1987 - Olağanüstü Hal Bölge Valiliği kuruldu.
  • 1987 - 117 işyerinde 21 gündür grevde olan Kazlıçeşme deri işçiler için bugün de Belediye-İş şubeleri yardım yaptı. 
  • 1990- “SHP’nin Doğu ve Güneydoğu Sorunlarına Bakışı ve Çözüm Önerileri” başlıklı 36 sayfalık Rapor açıklandı. 
  • 1991- Kamu İşverenleri Sendikası (TÜHİS), 11 Temmuz’da greve giden kamuya ait 27 yem fabrikasında lokavt ilan etti. TÜHİS, 7 Temmuz tarihinde greve giden Et ve Balık Kurumu’nda da lokavt ilan etmişti.
  • 1991 - SHP Genel Başkanı Erdal İnönü Vedat Aydın’ın cenazesinde ağır biçimde dövülen HEP Milletvekillerinden Adnan Ekmen’i ziyaret etti.
  • 1993 - Memur aylıklarına üçer aylık dilimler halinde zam yapılması kararlaştırıldı, ilk dilimlik zam oranı yüzde 12 olarak belirlendi. Ancak zam oranını protesto eden memurlar, TBMM’ye yürüyüş yaptı.
  • 1993 - Anayasa Mahkemesi, Halkın Emek Partisi'nin (HEP) faaliyetlerinin Anayasa ile Siyasi Partiler Yasası'na aykırı olduğu gerekçesiyle kapatılmasına karar verdi.
  • 1994 - ANAP'ın, Başbakan Tansu Çiller hakkında mal varlığını araştırma önergesi Meclis'te reddedildi. Buna karşılık, 1983'ten o güne dek Meclis'te yer alan partilerin lider ve yakınlarının mal varlıklarının araştırılmasıyla ilgili önerge kabul edildi.
  • 1994 -  İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ATV’de Cansu Akbel ile yaptığı söyleşide: ”Bir balerinin neler yaptığı, neler ortaya koyduğu ortada. Ben insanın bu noktada duyarlılığını belden aşağı indirecek olanın karşısındayım.”
  • 1995- “Gözaltında kayıpları ve yargısız infazları” protesto için Galata Kulesi’ni 3 saat süreyle işgal ederek 19 kişiyi rehin alan, kuleye “Devrimci Halk Güçleri” yazılı bir pankart asan 9 kişi polisçe tanınan sürenin bitiminde eylemi sonlandırarak teslim oldu.
  • 1995 - Kapatılan Ortaköy Kültür Merkezi’nin çalışanları ve Grup Yorum üyeleri Merkez’in açılmasını istedi.
  • 1997- İstanbul Harbiye Orduevi’ne lav silahı ile ateş açıldı.
  • 1998- Zammı yetersiz bulan kamu çalışanları Türkiye genelinde iş bıraktı.
  • 2001- F Tipi cezaevlerine karşı devam eden ölüm orucunda 266 gündür devam ettiren Sevgi Erdoğan yaşamını yitirdi. Erdoğan, 1 Haziran 2001 tarihinde cezası ertelenerek tahliye edilmişti. Sevgi Erdoğan’la birlikte ölüm orucunda ölenlerin sayısı 29’a, Adalet Bakanlığı’nın “Hayata Dönüş” adını verdiği operasyonun ardından ölenlerin toplam sayısı 62’ye yükseldi.
  • 2001 - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Resmi Gazete’de “Bitki Çeşitlerinin Tescil Edilmesine İlişkin Yönetmelik” yayımladı. Bitki tohumlarına ad verildi. Ekmeklik buğdaya ‘Alparslan’, ‘Altay 2000′ ,’Turan’ isimleri; mercimeğe ‘Malazgirt’, nohuta ‘Çağatay’ isimleri verildi. Tarım ve Köyişleri Bakanı MHP’li Hüsnü Yusuf Gökalp.
  • 2002- F tipi cezaevlerinde tecritin kaldırılması için 100 bini aşkın imza toplayan TAYAD’lılar 10 otobüsle İstanbul’dan Ankara’ya hareket etti.
  • 2002 -  İspanya’da Yüksek Mahkeme Yargıcı Baltazar Garzon, Bask ülkesinin kendi kaderini tayin hakkını savunan Batasuna partisinin mal varlığına el koyma kararı verdi.
  • 2003 - ABD Hükûmeti, üzerinde UFO teorileri de üretilmiş olan "51. Bölge"nin varlığını kabul etti.
  • 2003- Uluslarası çevre örgütü Green Peace üyesi bir grup İZAYTAŞ (İzmit Atık ve Artıkları Arıtma Yakma ve Değerlendirme A.Ş) tesislerinde eylem yaptı. Tesislerin kapatılmasını isteyen ikisi İngiliz 21 kişi gözaltına alındı.
  • 2003 - Başbakanlık önünde YÖK’ü ve AKP iktidarını protesto etmek isteyen öğrenciler dövülerek gözaltına alındı. 
  • 2004- ‘9.uyum paketi’ TBMM’de kabul edildi. Anayasa’da yapılan değişikliklere uyum sağlamak amacıyla hazırlanmıştı. Yasalardaki ölüm ve idam ibareleri “ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis” olarak değiştirildi.
  • 2004 - Organize suç örgütü elebaşı Alaattin Çakıcı, Avusturya’nın Granz kentinde, eski MİT mensubu Faik Meral adına düzenlenmiş pasaportla yakalandı.
  • 2004 - Yargıtay, Demokrasi Partisi (DEP) davasındaki mahkumiyet kararını sanıklar lehine bozdu, dava 3.kez görülecek.
  • 2005- Nablus’ta El Aksa Şehitleri Tugayı’nın yerel lideri 24 yaşındaki Muhammed Elasi, bir Britanyalı gazeteciyle görüşürken evini basan İsrail askerlerince öldürüldü.
  • 2005 - Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Yücel Aşkın’ın kampüs içindeki lojmanında polis 13 saat süren arama yaptı. Çok sayıda evrakla pek çok tarihi esere el konuldu
  • 2006- TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın “Türkçe Olimpiyatları” töreninde F.Gülen’i övüp Türkiye’ye davet eden konuşmasıyla ilgili olarak CHP Milletvekili Mehmet Kesimoğlu’nun verdiği soru önergesi işleme konulmadan iade edildi. 
  • 2007- Amerikan Kongresi’nde ilk Müslüman olan Demokrat Parti Minnesota milletvekili Keith Ellison,11 Eylül’le ilgili “Reichtag yangınını hatırlatıyor. Reichtag yakıldıktan sonra Komünistler suçlanmış ve ardından Hitler istediğini yapabilecek yetkiyle donatılmıştı” dedi.
  • 2008- İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, “Ergenekon Soruşturması”na ilişkin iddianamenin tamamlanarak mahkemeye sunulduğunu bildirdi. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün ve Barbaros Hayrettin Altıntaş’ın serbest bırakılmasına karar verildi.
  • 2009- 1 Mayıs 2008’de Şişli’deki DİSK Genel Merkezi önünde sendikacı ve işçilere yöneltilen polis şiddetiyle ilgili olarak “takipsizlik” kararı verildi.
  • 2009 - Uluslararası Engelli Hakları Sözleşmesi’nin onaylandığına dair Bakanlar Kurulu kararı Resmi Gazete’de yayımlandı.
  • 2012- Santral İstanbul’da yapılan 11. One Love Festivali’nde konser alanında içki satışı yasaklandı.
  • 2013- 1 aydır hastanede yoğun bakımda olan Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan: “Adalete, bu devlete güvenmiyorsak neden yaşıyoruz, kime güveneceğiz?”
  • 2013 - Hatay’da Abdullah Cömert’in katlinin 40.gününde Uğur Mumcu Parkı’ndan yürümek isteyenler polisçe engellendi, çatışma çıktı. Bodrum/Gümüşlük’te Gezi Direnişi’ne destek için yaklaşık 500 kişi “durup duru eylemi” yaptı, eyleme Nejat İşler de katıldı.
  • 2015- HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Habertürk TV’de, karakollar ve askeri amaçlı baraj yapımları nedeniyle ateşkesin bittiğini ilan eden KCK’nin “aceleci davranmaması ve hükümet görüşmelerine fırsat vermesini” isterken PKK’ye de silah bırakma çağrısı yaptı.
  • 2015 -  TBMM Başkanlığı seçiminde MHP’nin AKP adayını seçtirmesinin ardından, RTÜK’teki “artık üye” seçiminde bu kez AKP’li üyeler HDP adayına karşı MHP’nin adayına oy verdi ve MHP adayı RTÜK’e seçildi.
  • 2015 - New Horizons (Yeni Ufuklar) adlı uzay aracı Plüton'a vardı.
  • 2016 - Nice Saldırısı: Fransa'nın Nice kentindeki Bastille Günü kutlamalarının yapıldığı sırada bir saldırgan tarafından kalabalığın içine kamyon sürülerek terör saldırısı gerçekleştirildi. Saldırıyı, Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) üstlendi.
  • 2017- Tutuklandıktan sonra dava dosyası güvenlik gerekçesiyle Hakkari’den Diyarbakır’a gönderilen HDP Hakkari Milletvekili Abdullah Zeydan’a, “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla 8 yıl hapis cezası verildi.



DOĞUMLAR - ÖLÜMLER

Huzurlu huzursuzluk - Kaan Sezyum /BİRGÜN

 

Bayram zamanı akıllara daha çok gelen bir kavram. Hep aranan ama az bulunan ilginç bir olgu. 

Huzur…

İnsanlar hayatlarını onu bulmak, ona ulaşmak için geçiriyor. Yıllarca mal gibi işe gidip geliyorlar. Sevmedikleri, hoşlanmadıkları insanlarla zaman geçiriyorlar. Neymiş, yılda bir, hadi bilemedin iki hafta tatil yapmak huzur bulmak için. 

E geri kalan 350 küsur gün ne olacak? 

Nerede senin parayla satın aldığın huzur?

Yani böyle bir şeyi öncelikle bilgisayara parça toplayanlar sevmez. Sistem pek verimli değil sanırım. Yani fiyat performans oranı olarak. Tüm yıl çalış delicesine sonra bir hafta ne olduğu belirsiz bir şekilde ‘Huzur’u ara. Zaten huzur da bu değil…

Bilgi arttıkça huzur da artar mı yoksa azalır mı? 

Bu ikilemden nasıl çıkacağız? 

Tek yol evrim mi? 

Sanmam… Hayatta ve fotoşopta tek bir doğru olmadığı gibi, tek bir huzur da yok bence. Huzur kavramına böyle bakarsak işleri daha kolaylaştırabiliriz sanki.

Bundan yıllar önce bir hükümdar, ülkesindeki en işinin ehli, en güvenilir, en korkusuz, en çekingen, en sıkıntılı, en inançlı, en mutlu, en tatsız, en eğlenceli insanları ülkenin dört bin yanından toplayıp bir ay boyunca bir toplantı düzenlemiş… Amacı kafasına çocukluğundan beri takılan bir sorunun cevabını bulmakmış. İlginçtir ki bu yöneticinin anası babası, onu çok iyi yetiştirmiş. Hiç dövmemiş, hep desteklemiş, hırsından gelen gücünü kötüye kullanmaması gerektiğini, herkesi bir insan, bir canlı olarak görmeyi çok iyi öğretmiş. Aynı zamanda çocuklarına her zaman kendi verdikleri derslerin ya da öğütlerin bile yanlış olabileceğini, ona öğütledikleri ya da önerdikleri her şeyi tekrar kendi aklında sorgulamasını öğütlemiş bu anne baba. Normalde biliyorsunuz böyle yöneticiler olmaz. O yüzden sadece masallarda böylesi sağduyulu, böylesi aklı başında yöneticiler olabiliyor. Onlar da masal bitene kadar hükümdar zaten. Diğerlerinin masalları ise daha uzun sürüyor ama illa ki bir günde ya da bir sayfada bitiveriyor.

***

Aynı Kara Panter filmindeki saçma durum gibi. Düşünsene, en ileri medeniyetsin dünyadaki, elinde dış güçlerin çıkartmana izin verdiği vibranyum diye acayip bir maden var. Aynı hamsi gibi neyini yapsan süper oluyor ama gel gör ki monarşiyle yönetiliyorsun. Ha bir de seçimler olmuyor, seçimler yerine dayak var. Kralı kim dövebilirse, yeni kral o oluyor. Stan Lee’nin beyninin sulandığı dakikalar… Sonuçta Stan Lee’ye de kızamayız, adam Marvel evreniyle günümüz insanları için yeni bir mitoloji yarattı. Yeni yalanlar, yeni inançlar, bir şekilde eski inançlar kadar da para kazandırıyor… 

Neyse meselemiz Marvel ya da DC evrenleri ve bunların mitolojik yapısı ya da gelir modeli değil. Konumuza geri dönelim.

Hükümdar ülkesindeki en aklı başında, en marjinal, en şuursuz, en çılgın, en sıkıcı, en munis tipleri sarayına çağırmış. Onlara tek bir soru sormuş: 

Huzur nedir?

Hepsi kendi kendine, kendisinin doğasına göre açıklamaya çalışmış. Kimi demiş ki “Geçmiş bir güne asla geri dönemeyiz. Geleceğe de sahip olamayız, şu anda olmak huzurdur…” (Sonra bunun Bojack Horseman dizisinde kullanılacağını biliyor muydu acaba?)

Bi tanesi (saç yoksunluğu çeken) “Acı kaçınılmazdır, ama acı çekmek size kalmıştır, bunu kabullenmek huzuru getirir” demiş.

Başka bir saç kısıtlamalı olan –nedense ilkinin de tıpatıp aynısı bir tipi varmış- “Dolu bir hayat yaşamak için daha fazla şeye ihtiyacınız olduğunu düşünmekten kaçının. Hastalık, acı çekme ve ölüm, hayatın içindedir. Bunları kabul etmeyi ve şu anda, burada ve şimdi var olmayı öğrenmeliyiz. Mükemmel hayatı elde etmek için uğraşmayın. Güçlüklerimizi aşmanın, öğrenmekle gerçekleşeceğini unutmayın. Hayatın kusurlarını kabullendiğinizde daha az hayal kırıklığı yaşarsınız. İçinizdeki açıklığı özgür bırakırsınız ve günlük stres ve sıkıntılardan daha az etkilenirsiniz. Değişikliklerden mutlu olun ve bunların tadını çıkarın. Alıştığınız şeylerin bir gün yok olabileceği gerçeği sizi korkutmasın. Hayatımızdaki bütün olumsuzlukların bir gün yok olacağını ve hissetmesini bildiğimiz takdirde güzel şeylerin kalbimizde kalacağını unutmayın.  Kişiliğiniz ve varlığınız, kendinize verebileceğiniz en iyi hediyedir. Tadını çıkarın ve hayatınızın her günü kendiniz olmayı öğrenin. Olmak istedigin yerde, yapmak istediğin seyi yapabilmek ve bunun farkında olarak bundan mutlu olmaktır”  demiş.

***

Huzur nedir? 

Rahatlık mı, sağlık mı, sevdiklerinin seni sevmesini, sevmek mi sevilmek mi yoksa yavru bir hayvanın senin yanında karnı tok bir şekilde mırlayarak uyuması mı, inanç mı, yapacak işinin olmaması mı, sorumluluk sahibi olmak mı yoksa sorumluluksuzluk mu? 

Birilerine, bir şeylere bağlı olmak mı yoksa kimseye bağlanmadan bir ağaç gibi tek başına yoksa bir orman gibi hep birlikte olmak mı, koskoca evrende var olup onun bir parçası olduğunu hissetmen yoksa o evrende hiçbir anlamının olmadığını farketmen mi? 

Belki de hepsinin bir sandöviç gibi yan yana olduğu bir hal midir?

Yine huzuru ararken huzurunun kaçması mı yoksa? 

Bu rahatsızlık mı sana huzur verecek? 

Tam bilemiyorum ama belki siz bunu bulabilirsiniz.

Kaybettiğiniz şeyler, en son nereye koyduysanız oradadır.

Kaan Sezyum / BİRGÜN

Teşvik yetmedi bir de alım garantisi verildi - Nurcan Gökdemir / BİRGÜN

 Enerji şirketlerine kamunun elinde kalan kısıtlı kaynakları aktarmakla yetinmeyen iktidar elektriğin pahalı satılmasının koşullarını yaratmak için tüm altyapıyı da hazırlıyor. Elektrik alım garantisi, fazladan ödeme, maliyetinin altında gaz verme, çevre mevzuatına uymayanlara göz yumma... Şirketlere verilen ayrıcalıkların listesi böyle uzayıp gidiyor.

Yap-İşlet, Yap-İşlet-Devret, İşletme Hakkı Devri, Varlık Satışı gibi özelleştirme modelleri ile özel şirketlerin hakim olduğu enerji sektörü, iktidar eliyle yurttaşların sınırlı kazançlarının aktarıldığı kara deliğe dönüştü. İktidar, bir yandan kamu kurumlarının yeni üretim yatırımları yapmasını engellerken diğer yandan akla gelmeyecek yöntemlerle servet aktarıyor. Özel elektrik üretim ve dağıtım şirketlerine sunulan olanaklar arasında “doğrudan transferler, maliyet sübvansiyonları, vergi muafiyetleri, satış fiyatı ve yatırım destekleri, arazi ve şebeke bağlantısı gibi kıt kaynaklara erişim konusunda sağlanan imtiyaz ve öncelikler, kamu varlıklarının tahsisi” gibi yöntemler var. Yurttaşlar enerjiye her gün daha pahalıya ulaşırken şirketler de kârlarına kâr katıyor. Sektörde şeffaflık olmadığı için teşviklerin faturasının en az 500 milyar TL olduğu tahmin ediliyor.

1980 sonrası Özal Hükümetleri döneminde başlayan 2002 sonrası AKP iktidarları döneminde kamuculuktan uzaklaşan devlet, en temel tüketim kalemlerinin arzını özel şirketlere peşkeş çekti. 

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Üyesi Orhan Aytaç'ın bu konuyla ilgili yaptığı çalışmada yer alan bilgilere göre, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğe ABD doları bazında ve yerli kömürden elektrik üreten santralların üretimlerinin bir bölümüne TL üzerinden sabit fiyat ile alım garantisi verildi. Ayrıca bazı elektrik üreticilerinin piyasa ortalama satış fiyatından daha yüksek fiyatlarla elektrik satmalarını sağladı. Yine bazı santrallara da üretimlerinden bağımsız olarak Kapasite Mekanizması adı altında ödeme yapıldı. Doğalgaz yakıtlı santrallara maliyetinin altında bedel ile gaz satışı, yerli kömür santrallarına çevre izni teşviki ve özelleştirilen yerli kömür yakıtlı santralların çevre mevzuatına uyum tarihinin sürekli ötelenmesinin yanı sıra çevre mevzuatına aykırılıklara da göz yumuldu.

İktidarın çevrenin katledilmesi, halkın cebinden daha fazla elektrik bedeli almasını sağlayan ve yıllarca adım adım inşa edilen sistemin enstrümanları özetle şöyle:

FAZLA ÖDEME YAPILDI

Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminin ciddi oranda artmasını sağlayan YEKDEM (Elektrik Piyasası Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması) çerçevesinde 2010 yılında belirlenen enerji alım fiyatları, başlangıçta o günün maliyetleri ile uyumlu seyretti. Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretim teknolojilerindeki gelişme eğilimi ve bu gelişmelerin getirisi olarak yatırım maliyetlerinde büyük düşüşler olacağı öngörülmesine rağmen, 2013 yılındaki Bakanlar Kurulu Kararı ile 2016-2020 döneminde de YEKDEM’e önceki şartlarla devam edilmesi kararlaştırıldı. Böylece, maliyetler düşerken yüksek alım fiyatları uygulandı. Sonuçta, özel firmalarca üretilen elektrik enerjisine yüksek fiyatla alım garantisi verilmesi, çok büyük santralların bu uygulamadan yararlandırılmaları ve denetimsizlik yatırımcının iştahını kabarttı. Böylelikle bir yandan doğayı-çevreyi olumsuz yönde etkileyen birçok yatırıma yol açıldı, diğer yandan da yurttaşların elektrik faturalarının tutarı yükseldi.

    Yüksek faturalar nedeniyle yüz binlerce abonenin elektriği kesildi.

Özel sektöre ait akarsu HES, rüzgâr, jeotermal ve güneş santrallarının neredeyse tamamı, ayrıca bazı büyük barajlı HES’ler de YEKDEM desteğinden yararlandı. 2020 ve 2021 yıllarında Türkiye toplam elektrik tüketiminin yaklaşık dörtte biri YEKDEM kapsamındaki tesislerden alındı. 2016-2020 döneminde bu yolla aktarılan sermaye tutarı 95,5 milyar TL olarak hesaplandı. 
Şirketlere verilen teşviklerin bedelini yine yurttaş ödedi. Yüksek faturalar nedeniyle yüz binlerce abonenin elektriği kesildi.

RANT MEKANİZMASI

Elektrik Piyasası Kapasite Mekanizması Yönetmeliği de 20 Ocak 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yeni bir rant yolu yaratıldı. Bu yönetmelik şirketlerin gereksinimlerine göre bir yıl geçmeden iki kez değiştirildi, sonra da değiştirilmeye devam edildi.

Bazı ülkelerde arz eksikliği riski durumunda uygulanan bu sistem Türkiye’de arz fazlası olmasına karşın şirketleri zenginleştirme aracına dönüştü. Yönetmeliğin 2018 yılında uygulanan ilk halindeki kriterlere göre; bu sisteme yerli kömür, doğalgaz ve yerli kömür yakması halinde ithal kömür santralları dahil edildi. Kamu, YEKDEM, YİD, Yİ, İHD kapsamındaki santrallar ile hidroelektrik, rüzgâr ve güneş santralları kapsam dışında tutuldu Özel sektör santrallarına, maliyetleri piyasada oluşan fiyatın altında kalması koşuluyla TEİAŞ tarafından ilave ödeme yapılması imkanı getirildi.

Yönetmelik’te 2019 yılında yapılan değişiklikle, başlangıçta kapsam dışı olan hidroelektrik santralları da kapsam içine alındı, diğer bazı kriterler de şirketler lehine esnetildi. Ödeme parametreleri de değiştirilerek; sisteme kayıtlı santrallar için piyasa takas fiyatından ve süreden bağımsız olarak, kaynak tipine göre aylık bütçeden faydalanma oranı saptanması, santralın kurulu gücünün o kaynak tipinin toplam kurulu gücü oranına göre ödeme yapılması benimsendi.

Mayıs 2021’de gerçekleştirilen yönetmelik değişikliği ile kapsam bir kez daha genişletilerek daha önce kapsam dışı olan Yİ (Yap İşlet) santralları ve 13 yıldan eski olan ithal yakıtlı santralların da Kapasite Mekanizmasından faydalanmaları sağlandı. 2021 bütçesi 2,6 milyar TL olarak açıklanmasına rağmen, Yönetmelik’te yapılan değişiklikler nedeniyle yılsonu ödemeler toplamı 2,85 milyar TL oldu.

Aralık 2021’de şirketler lehine bir değişiklik daha yapıldı. Önceki yıllarda bu ödemelerden en büyük payı yerli kömür santralları alırken 2022’de en büyük pay doğalgaz santrallarına gitti.

GARANTİLİ ELEKTRİK ALIMI

EÜAŞ’ın kömür santrallarının özeleştirilmesiyle santralları satın alan özel şirketler ve 2014-2016 arasında yeni yerli kömür santralları kuran özel yatırımcıların istemiyle bu santralların üretimlerinin bir kısmının, piyasa fiyatından daha yüksek bedel ile alınması kararlaştırıldı.

TETAŞ yerli kömür santrallarından Eylül-Aralık 2016’da 6 milyar kWh elektrik enerjisini 185 TL/MWh birim fiyatıyla satın aldı. Bu uygulamaya 2017 yılında aynı birim fiyat ile devam edildi ve TETAŞ 18 milyar kWh enerji satın aldı.

2018 ve daha sonrasına yönelik olarak ise, birim fiyatın her yıl tekrar belirlenmesi yerine enflasyona göre artış öngörüldü. 2018 yılı ikinci çeyrek döneminden itibaren 2024 yılı sonuna kadar her çeyrek dönem için birim fiyatın ÜFE/TÜFE’ye göre artırılması kararlaştırıldı. Fiyat güncelleme formülü 2020 yılbaşından itibaren TÜFE ve ÜFE’nin yanı sıra ABD doları kurunu da içerecek şekilde değiştirildi.

2016-2021 döneminde bu yolla yapılan ödemenin yaklaşık 12,27 milyar TL olduğu tahmin ediliyor.

UCUZA DOĞALGAZ

Özel elektrik üreticilerine sübvansiyonlu doğalgaz satışı da yapılıyor. BOTAŞ, konutlara ve ticari tüketicilere olduğu gibi, doğalgaz yakıtlı elektrik santrallarına da maliyetinin altında satış fiyatı uyguluyor.

BOTAŞ’ın ithalat bedelleri ilan edilmediği için uzmanların yaptığı tahmini hesaplamalara göre, 2018 yılında doğalgazdan elektrik üretimine yaklaşık 2 milyar TL sübvansiyon sağladı. 2019 yılında doğalgazdan elektrik üretimi yıllık ortalamaların çok altında gerçekleşince destek verilmedi.

2020 yılında Covid-19 salgınının etkisiyle petrol fiyatlarında yaşanan gerileme nedeniyle doğalgaz ithalat fiyatında düşüş devam edince BOTAŞ satış fiyatında da indirimler yapıldı. Sonuçta şyine yaklaşık 230 milyon TL yakıt desteği verildi.

2021 yılında ise, doğalgaz ithalat fiyatlarının artması, TL’nin değer kaybı ve doğalgaz santrallarının çok yüksek düzeyde çalıştırılması nedeniyle 13,1 milyar TL yakıt maliyeti desteği sağlandı. Bu da maliyetin yaklaşık yüzde 25’i oldu.

ÇEVRE İZNİ TEŞVİKİ

Bütün bu desteklerin yanısıra çevre izni olmayan santrallar halk sağlığı ve doğa hiçe sayılarak çalışmayı sürdürdü. Çevre izni alanlar ise uymak zorunda oldukları çevre mevzuatına uyum sağladıkları için oluşan maliyeti gerekçe göstererek ek ödeme aldı.

Çevre mevzuatına uyum yükümlülükleri defalarca ertelendi. Son sürenin dolmasına yaklaşık bir ay kala, 21 Kasım 2019’da, bir torba yasa ile süre 30 Haziran 2022’ye uzatıldı ancak Recep Taypip Erdoğan bu düzenlemeyi veto etti. Ardından 13 santraldan 5’i yükümlülüklerini yerine getirene kadar kapatıldı, birine kısmi olarak çalışma izni, 4’üne geçici çalışma izni verildi ve 3 santralın ise yükümlülüklerini yerine getirdiği bildirildi.

YÜZDE 35’İ TEŞVİK

2018-2021 döneminde üretilen elektrik enerjisinin Piyasa Takas Fiyatı (PTF) ile hesaplanan ederi 338,65 milyar TL, aynı dönemde PTF üzeri ödemelerin, Kapasite Mekanizması ödemelerinin ve doğalgaz santrallarına yakıt maliyeti desteğinin karşılığı 150 milyar TL'ye yaklaştı. Bu tutar, üretilen elektrik enerjisinin toplam piyasa ederinin yaklaşık yüzde 35’ine denk geldi.

ŞİRKETLER TANIDIK

Özelleştirmeler sonucu elektrik sektöründe söz sahibi olan şirketler kamunun diğer yatırımlarında da isimleri geçen bilindik şirketlerden oluşuyor. Toplam sayıları 300'e yakın olan şirketlerden kurulu gücü itibarıyla ilk otuzda yer alanların isimleri sırasıyla şöyle:

Elektrik Üretim AŞ, Cengiz Enerji, Enka Enerji Elektrik Üretim, Enerjisa Enerji Üretim AŞ, Limak Enerji AŞ,Eren Holding Enerji Grubu, Çelikler Holding Enerji Grubu, Özaltın İnşaat Enerji AŞ, OYAK - Ordu Yardımlaşma Kurumu, Bilgin Enerji Yatırım Holding AŞ, İÇDAŞ Elektrik Enerjisi Üretim AŞ, Aksa Enerji AŞ, Altek Alarko Enerji Elektrik Santralleri AŞ, IC İçtaş Enerji Üretim ve Ticaret AŞ, Konya Şeker Enerji, Steag GmbH, Diler Holding Enerji Grubu, Akenerji, Kolin İnşaat Enerji Grubu, Gama Enerji AŞ, Habaş Sınai ve Tıbbi Gazlar, Aydem Yenilenebilir Enerji AŞ, Kalyon Holding Enerji Grubu, Aydem Enerji, Güriş Holding Enerji Grubu, Sanko Enerji Sanayi ve Ticaret AŞ, Acwa Power, Unit Elektrik Üretim, Ansaldo Enerji, Ciner Enerji Grubu.

Nurcan Gökdemir / BİRGÜN





Nas yönetim öğütleri - Öztin Akgüç / Cumhuriyet

Yüzlerce yıl öncesinden gelen, Çin kökenli yol gösterici, geçerliliği genel kabul görmüş politika; yönetim öğütleri, sorunların çözümüne ışık tutabileceğinden yinelenmiştir.“Zaman ufkun bir yıl ise pirinç ek, on yılsa ağaç dik, yüzyılsa insan yetiştir.” 

Özellikle AKP döneminde biz öğüdün tam tersini yaptık. Üretmedik, dikmedik, yetiştirmedik, tamamen tersini yaparak mevcudu da yitirdik, tükettik.

Ülke nüfusu 40 milyon dolayında 20 milyon ton buğday üretirken yarım asır sonra nüfus 85 milyon olduğunda, 20 milyon ton buğday dahi üretemiyoruz. Ülke için buğday, mercimek, ayçiçeği yağı ithalatı ayıptır; üretimsizlik, verimsizlik göstergesidir. Bir bakan bu ayıbı bir övünce dönüştürüyor. “Paramız var ki ithal ediyoruz” açıklaması yapıyor. Sanayi ürünü ihraç eden dış ticaret fazlası veririz de ithal ederiz. Biz dış ticaret açığı vererek borçlanarak tarım ürünü dış alımı yapıyoruz. Ülkede ekim alanları daralıyor, verim gereken şekilde artmıyor. Zaman zaman dış ülkelerde tarım için arazi kiralandığı açıklaması yapılıyor. Bilgi kirliliği var, şeffaflık yok. Açıklanan her resmi rakama, verilen bilgiye kuşku ile yaklaşılıyor.

Orman varlığımız, yangın, rant uğruna kesim, maden arama alalamasıyla yok ediliyor, çıplak tepeler oluşuyor. Çevrecilerin direnişi olmasa kayıp çok daha fazla olacak. Ekonomide dışsallıklar, sosyal maliyet kavramı vardır. Yok edilen orman, kirletilen çevre ve doğa topluma maliyet olacağı için maden şirketinin muhasebe maliyetine girmiyor ama toplum için madenin değerinden çok daha fazla maliyet oluşturuyor.

AKP’nin daha doğrusu Cumhur İttifakı’nın yıkım, tahrip gücü çok yüksek. En büyük tahribat, onarılması en zor en can alacak olanı da milli eğitim, eğitimin kalitesini düşürerek, daha beteri Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti karşıtı bir kuşak yetiştirmeye yönelerek yaptılar. 

Yeniden kalkınma için yapılması gerekenler, öğütlendiği gibi, üretimi artırmak, doğayı koruyup orman varlığını zenginleştirmek, daha önemlisi nitelikli insan yetiştirmektir. Yapılması gerekenleri gerçekleştirmek için de yönetim ilkelerine uyulması, yöneticilerin de belli niteliklere sahip olması zorunludur.

Yönetim ilkeleri, öğrenmeden, bilmeden karar vermemek; tek yanlı uygulama yapmamak, düşüncelerini savunanları engellemek, adil davranarak herkesin hakkını vermek, ayrım yapmamak, tutarlı davranmak, kamuyu doğru bilgilendirmek, hesap vermek olarak özetlenebilir.

Yöneticilerde de kişisel nitelikler olarak; her konuda dürüstlük, bilgili ve kişisel beklentileri için değil, kamuya hizmet konusunda ihtiraslı olmak, kibirli ve benmerkezli olmamak, üstünlük taslamamak, toplumun amaçlarına ulaşmada ısrarlı çalışmak, vazgeçmemek, savurganlık yapmamak, alçakgönüllü davranmak, zorlamayla, çıkar ilişkileriyle değil, davranışlarla itibar, saygı kazanmak aranmalıdır.

Başarı ancak ilkeli ve nitelikli olmakla kazanılır.

Öztin Akgüç / Cumhuriyet


CHP ve İYİ Parti’nin itirazı var + ERDOĞAN’IN DİLİNİN ALTINDAKİ - Barış Pehlivan / Cumhuriyet


CHP ve İYİ Parti’nin itirazı var 

İlk olarak şu uzun paragrafı okuyun lütfen: 

“Ad çekme işleminde kullanılan listede yer alan isimlerin, 298 sayılı yasanın 15. ve 18. maddelerinde belirtilen nitelikleri taşıyıp / taşımadığı, tarafımızca bilinmemektedir. Bu haliyle, yapılan ad çekme işleminin yasaya uygun yapılıp / yapılmadığının da tarafımızca denetlenmesi mümkün değildir. Listenin tarafımıza verilmemesi nedeniyle, yapılan ad çekme işleminin yasaya uygun yapılıp / yapılmadığını denetleme imkânımız ortadan kaldırılmıştır. Bu nedenlerle; ad çekme işlemine esas listelerin tarafımıza verilmemesi işlemine, ad çekme işleminde kullanılan listeye, ad çekme işleminden önceki tüm işlemlere ve disiplin cezası almış hâkimlerin listede olmaması gerektiğinden şayet kuraya katılmış olanlar arasında disiplin cezası almış hâkim var ise bu hususa ayrıca ve açıkça itiraz ediyoruz.” 

Peki, ne demek oluyor bu? 

Şu: 

Önce, seçim kurullarında görev alınması istenmeyen hâkimler HSK tarafından sürüldü. 

Sonra, kalan hâkimler arasından kura çekilerek yüzlerce seçim kurulu üyesi belirlendi. 

Ama işte o kura torbasına kimlerin isminin konulduğunu CHP öğrenmek istedi. Örneğin, Adalet Komisyonu’na dilekçe verdi. Ancak bir yanıt dahi alamadı. 

İşte yukarıda okuduğunuz muhalefet şerhi, Bakırköy’de yapılan seçim kurulu kurasının resmi tutanağında yazıyor. Altında CHP ve İYİ Parti temsilcilerinin imzası var. Biliyorum ki benzer itirazlar başka yerlerde de yapıldı. 

Kuradan çıkan hâkimler seçim günü kritik bir görev üstlenecek. Yılmadan fikri takip yapacağız.

ERDOĞAN’IN DİLİNİN ALTINDAKİ

Önce geçen mart ayında gerçekleşti. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan eski AKP milletvekilleriyle “vefa toplantısı” adı altında buluştu. 

Öyle ya, çok “kalp” kırılmıştı ve seçim yaklaşıyordu. Eski dava arkadaşlarına şöyle dedi Erdoğan: “Hiçbir haklı, haksız gerekçe sizlerin kendinizi AK Parti’nin ve ülkenin verdiği mücadelelerin dışında tutmanızın sebebi, bahanesi olamaz. Ülkeye hizmet etmek sadece unvanla, sadece makam, mevki ile olmaz.” 

İyi güzel de Erdoğan’ın AKP’lilerle neden Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda buluştuğu haklı olarak eleştirildi. 

Hatta ve hatta, o davete katılan eski AKP milletvekillerinden Mehmet Metiner şunu dedi: “Evvela mekân seçimi yanlıştı. Bir siyasi parti toplantısının CB Külliyesi’nde yapılması doğru değil. Parti devleti algısı oluşturacak söz ve davranışlardan kaçınmak, herkesten önce bizim dikkat etmemiz gereken hususların başında gelmeli.” 

Ve geçen hafta... 

Erdoğan bu kez eski belediye başkanlarıyla buluştu. O davete dair çok şey konuşuldu ama gözden kaçan kritik bir nokta vardı. Gariptir, sanki eleştiriler dikkate alınmış gibi, bu kez Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda gerçekleşmedi o buluşma. ATO Congresium’da bir araya gelindi. 

İkinci önemli detay ise Erdoğan’ın eski belediye başkanlarına yaptığı konuşmadaki bir bölümdü: “Sizlerden, hanenizden başlayarak oturduğunuz binada, sokakta, mahallede, işyerinde, çarşıda, pazarda, otobüste, trende, dost meclislerinde velhasıl her yerde doğrudan şahsımın temsilcisi olarak davamıza sahip çıkmanızı, kazanmadık gönül bırakmamanızı istiyorum.” 

Buradaki “şahsımın” kelimesi o kadar kritik ki... 

Emin olun, Erdoğan bu vurguyla kendisini partisinden ayırıyor. Partisine kırgın olan eski yol arkadaşlarına, partisine kırgın olan seçmenlere giderken “AKP adına değil benim adıma çalışın” diyor. Zira, bizzat Erdoğan da biliyor partisinin kan kaybını ve bu da diline yansıyor. 

Barış Pehlivan / Cumhuriyet 

Madenlerimizin peşkeşi ve sermaye yandaşlığı + Hayat pınarındaki ölüm çukuru… - SERDAR KIZIK / SOL

 


Madenlerimizin peşkeşi ve sermaye yandaşlığı 

AKP iktidarı, kanayan bir yara “siyanür liçi” yöntemiyle işletmeyle ilgili yıllardır sürdürülen yakınmaları hiç dikkate almadı.

Erzincan’ın İliç’te Anagold Madencilik’in sahasında yaşanan siyanür hattının patlamasına ve yarattığı çevre felaketine değinmiştim.

Büyük bir çevre felaketi yaşanması özellikle sosyal medyada geniş tepkilere yol açmıştı.

Böylece küresel sermayenin, işbirlikçileriyle birlikte Anadolu’nun altını üstüne getiren diğer altın işletmeleri gibi uyguladıkları “vahşi madenciliğin” sonuçlarından birisini daha yaşadık.

Son yıllarda Afrika’da bile görünmeyen saldırganlığın yansımasıydı sonuç.

1999 yılındaki ilk cevher arama faaliyetleri, dünya madenciliğinin en büyük şirketlerinden Rio Tinto ve ABD'li Anatolia Minerals Development Limitetin Türkiye'de faaliyet gösteren alt iştiraki Çukurdere Madencilik ortaklığında başlamıştı.

Ardından, Alacer, Anagold, Lidya Madencilik, Çalık Holding, Avoca Resources ve SSR Mining gibi şirketlere devirler oldu.

Madende adeta bir şeyler gizlenmek isteniyormuşçasına, birkaç yılda bir ya maden işletmecisi firmanın ismi değişti ya da hisseler yeni tüzel kişiliklere devredildi.

Soruyoruz niçin?

İşbirlikçiler dedik, peki neden?

AKP iktidarı yıllardır küresel sermayenin isteklerini karşılıyor. Tıpkı tarımın ve hayvancılığın bitirilmesine yol açan yasalar gibi çeşitli düzenlemelerle yeraltı kaynaklarımızı peşkeş çekiyor. Orman, tarım alanı, koruma bölgesi, sit demeden yerli ve yabancı şirketlere binlerce arama ve işletme ruhsatı verildi.

İşletmelerde ne kadar altın ve benzeri kaynağın elde edildiğine, hazineye ne kadar pay ayrıldığına ilişkin bilgiler, sürekli gizli tutuldu. Ticari sır sayıldı…

 * * *

İliç madeni, bölge ekolojisini tümüyle etkiledi. Yaban hayatını öldürdü. Astım, bronşit ve kanser benzeri sağlık sorunları tırmandı. Arıcılık ve hayvancılıkla geçimini sağlayan Sabırlı ve Yakuplu köylerinde artık hayvancılık yapılmıyor.

AKP iktidarı, kanayan bir yara “siyanür liçi” yöntemiyle  ( toprak yığınlarını siyanür kullanarak çözme yoluyla altın madenine ulaşma tekniği) işletmeyle ilgili yıllardır sürdürülen yakınmaları hiç dikkate almadı.

Bırakın almayı Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Türkiye’nin ikinci en büyük siyanür atık havuzu için 2008, 2014 ve 2021 tarihli ÇED kararlarıyla sürekli kapasite artırımına yol verdi.

Bu depoda 38 öldürücü kimyasal madde, yıllık 360 bin ton sülfürik asit, 20 ile 30 bin ton arasında siyanür kullanılıyordu oysa.

Öte yandan altın üretiminde, yer altında bulunan diğer ağır metallerin de yerüstüne çıkarılması ekolojk sorunlara yol açıyor.

Yer üstüne çıkarılan mineraller siyanür ve diğer asit çözeltileriyle ayrıştıktan sonra sadece altın ve gümüş alınıp, topraktaki toksit ağır metalleri içeren zehirler atık barajında depolanıyor.

    *     *    *

Yetmedi, cehennem çukuruna kurulan devasa pompalarla atık sular, havaya püskürtülerek çok riskli bir tutum sürdürüldü.

Ardından korkulan ve beklenen oldu. 21 Haziran’da, tıpkı geçmişte Giresun Şebinkarahisar ve Kütahya’da yaşandığı gibi atık deposu patladı.

Şirket önce sızıntıyı inkâr etti. Bakanlık ve bürokrasi dört gün sessiz kaldı.

Başta yıllardır işletmeye karşı mücadele eden Sedat Cezayirlioğlu, avukatı İsmail Hakkı Atal ve sınırlı sayıda medya kuruluşunun ortaya koyduğu delillerle inkârdan, kabule geçildi.

Bakanlık, şirketin faaliyetini geçici olarak durdururken devede kıl sayılmayacak ölçüde, 16 milyon 441 bin TL idari para cezası kesildiğini duyurdu.

Şirkete gelince, beşinci günün sonunda 20 ton siyanür iddiasının gerçeği yansıtmadığını, dökülen siyanür miktarının 8 kg olduğunu ve hemen temizlendiğini öne sürdü.

***

5 yılda 7 ayrı dava açıldı: Sonuç yok

Kamuoyunun ilgisini bu madene çekmek için her yolu deneyen Cezayirlioğlu, hukuki mücadeleyi de avukatı İsmail Hakkı Atal ile beraber yürüttü, yürütüyor.

Cezayiroğlu’nun 2017 yılından bu yana açtığı yedi ayrı davanın yanı sıra Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Genel Merkezi de dava açtı. Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve TMMOB  bu davalara müdahil oldu. Sedat Cezayirlioğlu, sürekli ölüm tehdidi aldığını ve koruma talebinde bulunduğunu açıkladı ancak herhangi bir adım atılmadı.

Patlamanın ardından bölgeye gelen bakanlık yetkilileri hakkında “görevi kötüye kullanma, suç delillerini gizleme, değiştirme veya yok etme” iddiasıyla yeni bir suç duyurusunda daha bulunuldu.

Sızıntının Fırat’a karışmadığı, kuru dereye aktığını iddia eden yetkililere yeni görüntülerle yanıt verildi.

Son olarak 27 Haziran’da yine hile, yalan devreye sokuldu. Zehirli atık sözde temizlik adına iş makinalarıyla taşınarak toprağa bulaştırıldı. Bu çaba bilgilendirilmeyen,  sağlıkları riske atılarak çalıştırılan işler tarafından kamerayla tespit edildi.

Bu arada TMMOB "felaketin tüm sorumluları yargı karşısında hesap vermeli, kapasite artırımı için verilen ÇED olumlu kararı iptal edilmeli ve işletme gecikmeden kapatılmadır" çağrısı yaptı.

TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül tarafından okunan açıklamada sömürge madenciliğine karşı bu anlayışa son verilene kadar mücadele etmeye devam edileceği belirtildi. TMMOB’un yaşanan facianın üzerinin örtülmesine ve unutturulmasına izin verilmeyeceği vurgulandı.

Yapılan açıklamayı özetleyeyim şimdi:

Geçmiş yıllarda, Artvin Cerattepe’de, Uşak Eşme’de, İzmir Efemçukuru’nda, Bergama Ovacık’ta, Ordu Fatsa’da ve Çanakkale Kazdağları’nda gördüğümüz bu madencilik anlayışı Erzincan İliç’de de büyük bir yıkıma neden olmaktadır. Ekosistemi yok eden, ormanlarımızı, yeraltı sularımızı ve nehirlerimizi tehdit eden, çevreye geri dönüşü mümkün olmayan zararlar veren bu anlayış, ülkemizin geleceği açısından büyük bir tehdittir. Yürütülen madencilik çalışmaları, üretim etkinliği değil bir sömürü faaliyetidir; madenlerimizi olduğu gibi, doğamızı ve halkımızı da sömürmektedir. Siyanürlü altın işletmeciliğinde hiçbir kamu yararı bulunmamaktadır. Bu madencilik anlayışının tek kazananı maden şirketleridir.

Maden Kanunu’nda 2004 yılında, Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği’nde 2005 yılında yapılan değişiklik ve düzenlemelerle madenlerimiz sömürüye açılmıştır. Bu tarihlerden itibaren, milli parklar, sit alanları, ormanlar, ağaçlandırma sahaları, özel koruma bölgeleri, meralar, su havzaları, kıyı alanları ve turizm bölgeleri madencilik faaliyetine açılmıştır. Sermayenin sınırsız sömürüsünün önündeki yasal engeller birer birer ortadan kaldırılmış ve İliç’te yaşadığımız faciaların zemini böylece hazırlanmıştır.

Bir kez daha İliç’ten sesleniyoruz; madenlerimiz ulusal ve uluslararası sermaye gruplarının yağma alanı olmaktan çıkarılmalı, İliç’te yaşanan felaketin tüm sorumluları yargı karşısında hesap vermeli, kapasite artırımı için verilen ÇED Olumlu kararı iptal edilmeli ve işletme gecikmeden kapatılmadır."

Doğamızın ve kaynaklarımızın sömürülmesine karşı mücadeleye devam…

                                                                       /././

Hayat pınarındaki ölüm çukuru…(30/06/2022)

Belgeler, kanıtlar ortaya çıkınca felaketi doğruladılar. Madeni kapatmak zorunda kaldı, yıllardır uyarılara aldırmayanlar. Kaç litre, ne oranda siyanür Fırat’a karıştı, şu anda tam olarak belli değil.

Tam da öyle, birisinin gerçeğinin anlaşılması için karşıtının gerekliliğidir ki gözümüze soktular.

İnsan olan, doğayı savunan, tüm canlıların bir arada, uyum içinde, birbirlerine gerekli olduğunu bilerek, koruyarak yaşatmaları gerektiğini savunanlar anladı.

Ya onlar?

Sömürenler, iktidar sahipleri, insanı, doğayı, kurdu, kuşu, ağacı, ormanı, hayvanları önemsemeyen, bırakın önemsemeyi kendi çıkarlarından öte hiç bir şeyi düşünmeyen, umursamayan azgınlar…

Biz onlara utanmaz, sıkılmaz, arsız diyoruz öfkemizden, tepkimizden.

Onlar tarihsel misyonlarının gereğini yapıyor oysa.

Onlar bu yaman çelişkiyi örtmek, saklamak, gizlemek isterler hep.

Ama o doymak bilmez iştah var ya o hadsizlik, o gözü karalık…

İşte bu tutum, yaşam ve ölümün arasında uzunca bir süreç olduğu sanısını alt üst edercesine, meseleyi yan yana getirir.

Tıpkı, milyonlarca canlıya hayat sağlayan Fırat’ın yaşam pınarı ile yüzde 80’i Kanada-Avusturya ortaklığındaki Alecer Gold, yüzde 20’si de Çalık Holding’e ait Lidya Madencilik’in Çöpler Altın Madeni için açılan ölüm çukuru gibi…

***

Mezopotamya’ya kadar hayat veren Fırat’ın kaynağı yaşam pınarının dibinde, 200 futbol sahası büyüklüğünde asit ve siyanür çukuru açmanın yaman çelişkisinden söz ediyorum;

Zehir dolusu atıkların havuz borusunun patlamasından;

Büyük bir çevre felaketinden…

Geçen hafta atık havuzundan doğaya karışan siyanür, ulaştığı yerleri yok etti. Daha da edecek.

Sermaye her zaman olduğu gibi inkâr etti felaketi, yalana başvurdu.

Sızıntının olmadığını söyledi önce. Ardından, 8 litre gibi “zararsız ve küçük” bir kaçak olduğu kabullendi!

İktidar yetkilileri, memurları dört gün boyunca suskun kaldı.

Belgeler, kanıtlar ortaya çıkınca felaketi doğruladılar. Madeni kapatmak zorunda kaldı, yıllardır uyarılara aldırmayanlar.

Kaç litre, ne oranda siyanür Fırat’a karıştı, şu anda tam olarak belli değil…

Gözle anlaşılan kanıtlara bakılırsa hiç öyle 8-10 litrelik bir sızındı değil, litrelerce olabilir, hatta tonlarca…

***

İşte orada, yaşam pınarı ve ölüm çukuru yan yana duruyor.

Ortaya çıkan çelişki, vahşeti sergiliyor apaçık

Tehlike bu denli yalın ve yakın, tüm çıplaklığıyla sarsıcıyken bazıları, bir kaç kişi, bir kaç yayın organı hariç, bu devasa sorunu bilmezden, görmezden geldiler yıllarca.

Bu ülkenin temel, can yakıcı diğer sorunlarındaki suskunluk hallerine tanık olduk.

Hayatın, doğanın, tüm canlıların yaşam hakkını savunanlar çırpınırken, örneğin yıllardır neredeyse tek başına mücadele eden Sedat Cezayirlioğlu, katliam karşısında isyanını altı aydır haykıran veryansıntv ve birkaç yayın organı gazeteci, sorumlu yurttaş direnirken “ bu kadar da olmaz” demekle, cılız tepkilerle geldi, geçti zaman.

Zaten yandaş medyanın hali malum, ne diyecekler ne yazacaklardı ki…

***

Felaket karşısında ülke çapında geniş bir tepki oluştu. Çok iyimser bakanlar her zaman olduğu gibi sorumluların ders alacağını belirtti.

Evet, isyan edin, karşı çıkın, direnin ama sömürgenlerden anlayış, olumlu bir adım beklemeyin.

İşin doğası böyle çünkü sermaye ve iktidar, varlığını sürdürmek için yol açtıkları felakete, vahşete aldırmayacaktır.

Onlar kör ve cahil, yaşam pınarıyla ölüm çukurunun yarattığı bu yaman çelişkinin ayrımında olmadıklarından değil, buz gibi farkındalar ve o kadar da bilerek karşımızdalar.

Varoluş gerekçeleridir bu.

Bazen sundukları bir parmak bal, küçük bir geri adım işin özünü değiştirmez.

Tarih sahnesi bunu bize milyonlarca kez gösterdi.

Bu arada “Varsın yurdun toprakları yağmalansın, talan edilsin, ormanlar kesilsin, dağlar tepeler delik deşik edilsin, aman çok uluslu şirketleri, küresel sermayeyi ürkütmeyelim, suskun ve sessiz kalalım ya da cılız ses tonuyla meseleyi geçiştirelim” yaklaşımındaki sözde muhalefetin altını da çizelim…

***

Sadece atık havuzundan değil, her yerden pislik, irin akıyor. Buna karşın kısa bir süre sonra Çöpler Madenini yeniden açmaya çalışacaklardır kuşkusuz.
Felaket ve yarattığı kirlilik, ortaya saçtığı ölümler, küresel boyutta bir soruna yol açmışken çözüm ne?

Türkiye, dünya bu siyanür kullanarak altın madenciliği işletmesini tümüyle terk etmelidir, hemen, acil…

Vahşi sömürü sistemini yıkana kadar, yaşam için mücadeleye devam.

Bu çok uluslu şirketlere, sermayeye, iktidarlarına geçit verilmemelidir.

Direnen sonunda kazanır…

SERDAR KIZIK / SOL


Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı +Gündem" -20 Haziran 2025-

  Belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı! Meclis’te kabul edilen yasa ile belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı. ...