İBB’den ‘hızlı tarama’ sonuçları: Çökecek bina sayısı açıklandı - Özlem Güvemli / SÖZCÜ

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), kentte bina dayanıklılığının ölçümüyle ilgili yapılarda gerçekleştirilen 'Hızlı Tarama Yöntemi' hizmeti ile ilgili bilgi veren İBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökçe, "Analizlerimize göre 318 binamız durduğu yerde çökebilecek durumda" dedi.


İBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökçe, 10 kenti yıkan Kahramanmaraş depremlerinin ardından İstanbul'da talep patlaması yaşanan ücretsiz hızlı bina taraması çalışmaları hakkında Bahçelievler'deki İSTON Yapı Laboratuvarı'nda bilgilendirme toplantısı düzenledi.

Gökçe, “İstanbul’da yoğun bir başvuru yağmuruna tutulmuş vaziyetteyiz. İBB 2019 yılından bu yana hızlı bina taraması adı altında İTÜ akademisyenleriyle birlikte yürüttüğü bir bilimsel analiz çalışması yapıyor. Ülkemizdeki riskli yapıların belirlenmesine ilişkin mevzuata göre vatandaşa riskli yapının belirlenmesinden sonra 90 gün içinde yapının tahliyesini ve yıkımına ilişkin bir süreci tarif ediyor. Dolayısıyla 6306 sayılı yasa kapsamında başvuruda bulunan vatandaşlar riskli yapı raporu aldıktan sonra evlerini boşaltmak durumunda kalacakları için çoğunlukla bu başvuruda bulunmaktan imtina ediyorlar. Ancak bizim hızlı bina tarama yöntemimizde bundan bir önceki adım. Binayı direkt riskli yapı olarak kodlamadığımızdan vatandaşlarımız açısından fikir veren, öğüt veren, vatandaşa yol gösteren bir harita koyuyoruz” dedi.

“10 BİN KİŞİ HER AN YIKILABİLECEK BİNALARDA YAŞIYOR”

İBB'nin 3.5 yılda hızla tarama için 107 bin binaya gittiğini ve sadece 29 bin 700 binaya girebildiklerini belirten Gökçe “Binaların yüzde 70'inden fazlası, İBB'nin binasının depreme mukavemeti yönünde bir hızlı tarama yapmasına müsaade etmedi. Yüzde 30'a yakın kısmından analiz aldık. Hiçbir mühendislik hizmeti almamış 318 binamız bu analize göre durduğu yerde çökebilir durumda. Bin 525 tane binamız da yüksek risk içeren binalar olarak kodlanmış vaziyette.  26 ilçeye dağılan 318 binada 10 binin üzerinde nüfus yaşıyor. Bin 525 riskli bina da hesaba katıldığında 40-50 bin kişiyi aşan insan riskli yapılarda yaşıyor” dedi.

“6 GÜNDE 40 BİN BAŞVURU”

Gökçe “6 Şubat'taki depremden sonra internet sayfamız dakikada 10 bin kez tıklandı ve bir süre sayfamız çöktü. İstanbul haricinde yurtdışından, ülkemizin muhtelif kentlerinden binaların durumu tespiti için başvuru aldık.  3.5 yılda 29 bin 700 civarında başvuru almışken son 6 günde 40 bin 379 başvuru aldık. Bu sayı her dakikada artıyor. 3. 5 yılda ulaştığımız rakamdan çok daha fazlasına 6 günde ulaştık. Durumun aciliyetini, vahametini de ortaya koyan çok büyük bir öncelik taşıyor” dedi. Gökçe, bugüne dek hızlı taramaya sadece mal sahiplerinin başvurduğunu ancak gelen talepler doğrultusunda kiracılardan da artık başvuru almaya başlayacaklarını belirtti. Başvuruların “binatespiti.ibb.istanbul' sitesi üzerinden yapılabileceğini, ayrıca belediye gelinmesine gerek olmadığını da söyledi.

KİRA YARDIMI KİRACILARI DA KAPSAYACAK

Bu rakamlar üzerinden bir eylem planı yaptıklarını anlatan Gökçe kira yardımı ve İBB Meclisi'nde bekleyen faiz düzenlemesi hakkında bilgi verdi. Mevzuata göre bin 500 lira olan kira yardımı ile İstanbul'da vatandaşı evinden çıkarmanın mümkün olmadığına dikkat çeken Gökçe İBB'nin kira yardımını 3 katına yani 4 bin 500 TL'ye çıkardığını söyledi.

Gökçe “Artık İBB, kendi kendine yıkılacak durumda olan 318 binadan başlayarak ikinci aşamada bin 525 binayı koyarak 4 bin 500 lira kira yardımı verecek. Mevzuatımız bu yardımı sadece ev sahibine vermeyi öngörüyor. Kiracıya tek seferlik taşınma yardımı veriliyor. Biz İBB olarak kiracıya da 4 bin 500 liralık yardımı vereceğiz. En riskli yapılardan başlayarak uygulayacağız” dedi. İBB Meclisi'nde bekleyen faiz desteği uygulaması hakkında da bilgi veren Gökçe “Yapısını yenilemek isteyenler için bu enflasyonist ortamda finansman olanaklarını kullanmak çok yüklü faizlerle mümkün olabiliyor. Eğer İBB, faiz sarmalından vatandaşlarımızın çıkmasına ilişkin bir garantör rol oynayabilir ise bu karar meclisimizden çıkarsa da faiz desteği sağlayan yapıların dönüşümü anlamında bir iş yapacağız. Bu da iki ay önceki meclisimize takdim edildi” diye konuştu.

“2000 YILINDAN SONRAKİ BİNALAR DA İNCELENECEK”

Kahramanmaraş depremlerinde, 2000 yılından sonra yapılmış yeni binaların da yıkıldığını hatırlatan Gökçe “2000 yılı sonrasında yapılan bina başvurularını bugüne kadar değerlendirmeye almamıştık. Ancak ülkemizin içinde bulunduğu  şartlar ve en son yaşadığımız depremler bize 2000 sonrasındaki yapılara ilişkin de başvurulara  almak için hazırlık yapmayı ödev olarak verdi. Bu hazırlığı yapıyoruz çünkü 1999 öncesi yapılan yapılarla, 2000 sonrası  yapılan yapılar arasında teknik olarak da bazı beton kalitesi açısından farklılık var. Yeni bir analiz sürecini, teknik üniversiteyle beraber çalışıyoruz ve çok kısa bir süre sonra 2000 sonrasındaki yapılara ilişkin de hızlı taramaya başlayacağız” dedi.

“AYDA 3500 BİNA İNCELENECEK”

Hızlı tarama sürecinin takvimini şöyle anlattı:

“Bugüne dek analizlerimiz yaklaşık 10 gün sürüyordu. Şu aşamada tabii sürecimiz bir miktar uzayacak. Çünkü çok yoğun ve zamana sıkışmış bir talep var. Önümüzdeki günlerde hızlıca 50 ekiple sahaya çıkmış olacağız. Bir ekibimiz günde 3 binayı inceleyebiliyor. Ayda yaklaşık 3 bin 500 binayı hemen incelemeye başlayacağız.  Şu an ekiplerimizin önemli bir bölümü Gaziantep’te Çevre Şehircilik Bakanlığı emrinde hasar tespit için görev yapıyor. Oradaki görevleri bitip İstanbul'a döndüklerinde ekip sayımızı 100'e çıkaracağız. Talep  stoğunu böyle eriteceğiz.”

317 BİN YAPI AFFEDİLDİ

İstanbul'da imar barışı kapsamında 317 bin binaya yani 1 milyonu aşkın bağımsız birime yapı kayıt belgesi verildiğini açıklayan Gökçe “Çok üzülerek söyleyeyim. Şu anda herkes ‘binamı analiz et, imar affı keşke çıkmasaydı' diyor ama her bağımsız birimde 4 kişi yaşadığını düşünürsek her 6-7 haneden birisinde  imar affına başvuru da yapılmış anlamına geliyor” dedi.

HİZMET BİNALARINDA RİSK YOK

İBB'nin Saraçhane, Kasımpaşa ve Bakırköy'deki hizmet binalarının riskli yapı olmadığını, küçük hizmet birimlerinin bir bölümünün riskli olması nedeniyle taşınması gerekeceğini söyledi.

MARMARA DENİZİNE YAKIN İLÇELER RİSK ALTINDA

İstanbul'da deprem yaratacağı tahmin edilen Kuzey Anadolu fay hattının, Marmara Denizi’nin ortasından geçtiğini hatırlatan Gökçe şunları söyledi:

“Marmara Denizi’ne daha yakın, zemini Antakya'daki gibi çökelti-graben olan alanlarımız risk altında. Bunun bir bölümü Anadolu yakasından Maltepe- Pendik hattında, ağırlıkla da Çekmece Göl Sistemi’nden başlayarak Bakırköy -Zeytinburnu hattından tarihi yarımadaya gelen kısmında zemin özelliklerinden kaynaklı risk olduğu söylenebilir. İstanbul’un kuzeyinin daha güvenli olduğunu, tepelerine çıktıkça daha fazla güvenli olduğunu biliyoruz.

Ama sadece zemin üstünden risk analizi yapmak doğru olmaz. Sağlam zemine, sağlam yapı yapmazsanız çöker. Biz fay hattına daha yakın ve zemini daha problemli olan yerleri biliyoruz. Ama buradan daha uzakta olup toplanma alanı dahi olmayan, yeşil alana dahi olmayan Bağcılar’da, Esenler’de, Esenyurt’ta mahalle ölçeklerinde de çok riskli yapı toplulukları var.

Risk İstanbul genelinde var.  Marmara Denizi’ne yakın ilçelerimizde riskin daha fazla olduğunu, kuzeye gittikçe daha azaldığını ifade edebiliriz. Ama şu ilçe çok tehlikeli, bu ilçe yıkım olacak, bu ilçede bu kadar, kayıp olacak, biçimindeki spekülasyonlara çok rağbet etmeyelim.”

“BÖLGESEL FELAKET” UYARISI

Riskin sadece İstanbul'da da olmadığını vurgulayan Gökçe “Marmara Denizi’nin ortasında olan bir fay hattı geçiyor. İstanbul etkiliyor da Bursa’yı, Balıkesir’i etkilemiyor mu? Tekirdağ’ı etkilemiyor. Bölgesel bir felaket olabilecek bir  potansiyelden bahsediyoruz. Bu bölgede olacak bir deprem sadece İstanbul’u değil, Bursa’yı da, Tekirdağ’ı da, Balıkesir’i de, Kocaeli’yi de, Yalova’yı da ağır biçimde etkileyebilir” dedi. Gökçe yaptıkları analize göre İstanbul'da 90 bin yapının ağır risk altında olduğunu birinci derece deprem riski taşıdığını da  yineledi.

YÜZDE 73 1999 ÖNCESİNDE YAPILDI

İstanbul'da 1 milyon 100 binin üzerinde bina bulunduğuna dikkat çeken Buğra, bütün yapı stoğunun dönüşümü için kamu ve özel sektörün birlikte hareket etmesi gerektiğini vurguladı. İstanbul'daki yapıların yüzde 73 kadarının 1999 öncesi yapıldığına dikkat çeken Gökçe “Hızlıca bu eski yapı stoğumuzun yenilenmesi gerekiyor. Artık bu denizin gidilecek yeri yok, bitti. Biz gerçekle yüzleşelim ve bu yapımızı yenileyelim diyen bir yere gitmesi gerekiyor” dedi.

“METREKAREM AZALIYOR, DAİREM KÜÇÜLÜYOR”

Gökçe şöyle devam etti:

“Vatandaşlarımızın deprem sıcaklığında çok büyük bir hararetle yapma heyecanı oluyor ama deprem sıcaklığı geçtikten sonra, candan sonra mal geliyor. Mal canın yongası oluyor. ‘Metrekarem azalıyor. Dairem küçülüyor. Ben bunun üstüne nasıl para vereceğim' sorularını sormaya başlıyor ve şu anda büyük hassasiyetle ‘canımı koru, malımı koru' diyen vatandaşlarımız bir süre sonra ‘malımın da bedelini ver' diyor.

Hiç kimse yaşamına ilişkin standarttan fedakarlık etmek istemiyor. Ya cebinden müteahhite bir miktar para verecek. Ya da bir miktar borçlanacak. Bu fedakarlığı yapmadığınız zaman  hem candan hem maldan oluyorsunuz. Onun için canımızı ve malımızı koruyabilmek için yeri geldiğinde bir miktar yaşam standardından fedakarlık etmek gerekir.

Bu fedakarlığın tamamını vatandaştan da beklemiyoruz. ‘İstanbul yenileniyor' platform üzerinden bir dönüşüm süreci  hayata geçiriyoruz.  Tek yapı ölçeğinde eğer bu tespitleri önümüze koyarsanız Kiptaş, piyasa koşullarından daha makul bir çerçevede yapısını dönüştürme sürecine başlayabiliyor. Ya da 4 bin 500 lira kira yardımı alabiliyorsunuz.”

10 KATA KADAR OLAN BİNALAR

Hızlı tarama analizini teknik olarak 10 kata kadar binalarda yapabildiklerini kaydeden Gökçe, 10 kattan yüksek yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığının akredite olmuş kurum kuruluş ve laboratuvarın yaptığını söyledi. Hızlı tarama yönteminin ardından, İSTON gibi bakanlığa akredite kuruluşların karot numunesi alınarak basınçlı deneylerle analiz yapılabileceğini söyledi. Karot numunesi alınarak yapılan analizin ücretli olduğunu belirten Gökçe “Eğer ‘İstanbul Yenileniyor' platformuyla Kiptaş üstünden vatandaşlarımız yenileme sürecine gitmek isterlerse İBB bunun ücretini almayacak” dedi.

“UZMANLAR ZARAR VERECEKSE ALMAZ”

Karot alımının riskli olduğu tartışmasıyla ilgili de Gökçe “Sağlam binaya karot almak zarar vermez. Uzmanımız doğru yerden alırsa zarar vermez. Bina zaten taşıyıcı sistemin problemli ve riskliyse kanıt numunesi alırken zarar verebilirsiniz. Uzmanlar, zarar verecekse almaz” dedi.

Özlem Güvemli / SÖZCÜ


Ressam ve akademisyen Turan Erol ve eşi Türken Erol yaşamını yitirdi - Evrensel

 

Ressam ve akademisyen Turan Erol ile eşi Türken Erol yaşamını yitirdi.

                                                             Fotoğraf: Wikimedia Commons 

Ankara'da bir süredir hastanede tedavi gören ressam ve akademisyen Turan Erol, bugün akşam saatlerinde 96 yaşında yaşamını yitirdi. Ressamın eşi Türkan Erol'un da bugün sabah saatlerinde yaşamını yitirdiği öğrenildi.

Turan Erol çalışmalarını Ankara’da sürdürüyordu. Çankaya Belediyesi, geçen yıl sanatçının adını verdiği Turan Erol Sanat Atölyesi’ni hizmete sunmuştu.

Gazeteci Yazar, Şükrü Küçükşahin sosyal medya hesabından "Sanatımız için acı bir gün. Ustalar ustası, hocaların hocası, Türkiye’nin sanat abidesi Turan Erol ile eşi Türken Erol’u bugün art arda kaybettik. Kızları sevgili Elif Erol başta tüm aile fertlerine ve sanat dünyamızın başı sağ olsun. Bıraktığın eserlerinle hep yaşayacaksın Hocam" dedi.

TURAN EROL KİMDİR?

Milas’ta 1927 yılında doğan Turan Erol, 1944 yılında yetenek sınavını kazanarak girdiği İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin resim bölümünü 1951 yılında Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi'nden mezun olarak tamamladı.

Türkiye'nin değişik illerinde, orta öğretim okullarında 8 yıl resim ve sanat tarihi öğretmenliği yaptı.

Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nde görevli iken 1960 yılında Fransız hükûmetinin bursu ile gittiği Paris'te üç yıl resimle ilgili araştırma ve incelemelerde bulundu. Louvre Müzesi'nde Francisco Goya'nın "Marquise de la Solana" başlıklı tablosunu kopya etti. Paris'ten 1964 yılında döndükten sonra 1973 yılına kadar Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.

"Türk Resminde İnsan ve Hayvan Figürü" adlı tezi ile 1974 yılında doktorasını tamamladı. Doçentlik unvanını ise 1978'de "Günümüz Türk Resminin Oluşum Süreci ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu" başlıklı tezi ile aldı. Bir yıl süre ile Kültür Bakanlığı Plastik Sanatlar Kurulu'nun başkanlığını yaptı. 1980'de Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü’nü ressam Adnan Varınca ile paylaştı.

Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi resim bölümünde 1983 yılından itibaren 4 yıl öğretmenlik yapan sanatçı, 1987 yılında profesör unvanını aldıktan sonra Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ne atandı. Turan Erol, 1990 yılında emekli olana kadar bu fakültede görev yaptı.

Turan Erol, Yaşar Kemal'in "Demirciler Çarşısı Cinayeti" başlıklı kitabının kapağını da tasarladı. 1991 yılında "devlet sanatçısı" unvanı verilen sanatçı, On'lar Grubu'nun kurucu üyelerinden biriydi. Turan Erol, son olarak Ankara ve Bodrum'daki atölyelerinde çalışmalarını sürdürüyordu.

(Evrensel)

Bağış kampanyası bir aklanma şovu: 'Gelir adaletsizliğinin çarpıcı bir fotoğrafı' - BAHADIR BATUR/SOL

 İktisatçı Özgür Orhangazi, bağış kampanyası hakkında 'bir cepten diğer cebe koyuluyor' derken, 'bağış şovunun' aynı zamanda ülkede gelir dağılımı eşitsizliğini gözler önüne serdiğini vurguluyor.

Maraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler, 11 kentte büyük yıkıma yol açtı. Depremlerin ardından bölgeye yardımların gecikmesi, arama-kurtarma çalışmalarındaki koordinasyonsuzluk dikkat çekerken; iktidar depremin yol açtığı yıkımdan çok, bölgeye yapılan yardımların “hangi kurumlar” tarafından toplanması gerektiğine ilişkin  açıklamalarda bulundu.

Maraş merkezli 11 ili etkileyen deprem için, dün ortak yayınla televizyonlarda ve radyolarda başlatılan "Türkiye Tek Yürek" kampanyasında 115,1 milyar liralık bağış tutarına ulaştığı açıklandı. Ancak kamuoyunda yapılan bağışlardan çok, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve kamu bankalarının bağışları konuşuldu. 

Öte yandan iktidar her yıl “vergi affı” adı altında patronların devlete ödemesi gereken milyarlarca liralık vergiyi silerken, patronların yapacakları bağışların da vergi matrahından düşüleceği bildirildi. Şirketler de zaten ödemeyecekleri vergilerin bir bölümünü bağış adı altında göndermeyi taahhüt etti.

Merkez Bankası, deprem için düzenlenen bağış kampanyasında, 30 milyar lirayla en yüksek bağışçı konumunda. Merkez Bankası’nın ‘bağış’ açıklamasından sonra, TCMB’nin bağışının kaynağının 2022’ye ait bilanço kârı olacağı bildirildi.

Diğer dikkat çeken bağışçılar olan kamu bankalarınaysa Aralık 2022’de Türkiye Varlık Fonu üzerinden her biri için 20 milyar liralık sermaye aktarımı gerçekleşmişti. Söz konusu kamu bankaları olan  Ziraat Bankası 20 milyar lira, VakıfBank 12 milyar lira, Halkbank 7 milyar lira deprem kampanyasına bağışta bulunduğunu açıkladı.

Bağış kampanyasının ardından sosyal medya hesabından açıklamada bulunan İktisatçı Prof. Dr. Özgür Orhangazi, “Peki izleyenler neyi izlediler? Gerçek ve saf neoliberalizmi izlediler. Bir yandan kamunun tüm gücü ve kapasitesi zayıflatılırken bir yandan da her şeyin 'zengin hayırseverler'in insafına bırakıldığı bir aklanma şovunu” yorumunda bulundu.

Prof. Dr. Orhangazi paylaşımında bağışların kaynağını şu şekilde sıraladı:

  1. Şimdiye kadar kaçırılan, ödenmeyen, affedilen vergiler. 
  2. İmar, arsa, ihale, kent vs. rantları
  3. Düşük ücret yüksek sömürüye dayanan birikim rejiminin yarattığı karlar.

'Bir cepten çıkarıp, diğer cebe koymak'

soL’a açıklamalarda bulunan İktisatçı Özgür Orhangazi, kamu bankaları ve Merkez Bankası'nın yaptığı bağışları "bir cepten çıkarıp, diğer cebe koymak" olarak yorumladı. Özgür Orhangazi, "yarın alacağınız şeyi, bugün almış oldunuz" diyerek, şirketlerin yapacakları bağışların ödeyecekleri vergilerin daha önce aktarılması olduğunu ifade etti.

İktisatçı Orhangazi, şirketlerin yaptıkları bağış açıklamalarının Türkiye'deki gelir dağılımındaki eşitsizliği gözler önüne serdiğini vurguladı. Orhangazi bu konu hakkında, "Nereden kazanılıyor bu paralar, nasıl kazanılıyor? Bağışların kazandıklarının çok çok küçük bir miktarı olduğunu tahmin edersek, bu soruların da açık açık sorulması gerekiyor. Bu kadar bağış yapılabiliyorsa, Türkiye’de en basitinden acilen gelir ve servet adaletsizliğinin düzeltilmesi gerektiğini gösteriyor. Milyonluk bağışlar yapılabiliyorsa, niye asgari ücret azıcık artırıldığında maliyetler çok arttı, bunu taşıyamaz şirketler falan deniliyor?" değerlendirmesinde bulundu.

'Kamu tarafından yapılması gerekenlerin sermayenin hayırseverliğine bırakılması'

Bağış kampanyasının ardından sosyal medya hesabınızdan yaptığını paylaşımınızda ‘ne izledik?’ sorusuna, “Gerçek ve saf neoliberalizm izlendi” yorumunda bulundunuz. Bağış kampanyası konusunda görüşleriniz nedir, hem kamu kurumlarının yaptığı bağışlar hem de yapılacak bağışların şirketlerin vergi matrahından düşülmesi hususunda?

İzlediğimizin "neoliberalizm" olduğunu söylüyorum: Kamunun yapması gereken adımları atmadığı, kamunun küçültüldüğü ve kamu tarafından yapılması gereken işlerin de özel sermayenin hayırseverliğine bırakılması anlamında. Bu durum Türkiye’ye özgü değil, dünya çapında karşımızda.

Bunun en net ve en açık örneğini gördük.

İktidarın bağış kampanyasında şirketlerin yapacağı bağışları vergi matrahından düşmesi, aslında vergi ödemelerini erken toplayıp, bunu dolaylı olarak ‘bağış’ olarak gösterip aktarmak olarak mı görmeliyiz?

Benim anladığım, bu yapılan bağışları vergi kanunlarına vergi matrahından düşebiliyorsunuz. Bunun dışında bir açıklama görmedim, yine aynı şeye tabi olacağını tahmin ediyorum. 

Şu anda bu bağışı yaparak vergiden düşecek olmanız, ileride toplayacağınız – eğer toplayacaklarsa o vergileri – vergilerin düşmesi anlamına gelecek. Nihayetinde yarın alacağınız şeyi, bugün almış oldunuz. Bunun dışında herhangi bir özelliği yok. 

'Hazine’ye aktarılacak paranın zamanlamasını öne çekmiş olabilirler'

Merkez Bankası bağış yapabilir mi? Ancak daha önce de TCMB’nin ‘bağış’ olarak aktarımda bulunduğu da kaydedildi. Merkez Bankası’nın 2022 yılı için açıklayacağı bilanço kârından 30 milyar lirayı bağış olarak aktaracağı da bildirildi. Yoksa bu durum bir para genişlemesi mi, basılacak parayı şimdiden vaat etmek midir?

Bu durumda iki şey var. Birincisi, zaten kapanmış olan 2022 yılının kârından bu sene nasıl bağış yaptıklarını, nasıl bilançolayacaklarını anlayamıyorum. Bağışı şu anda yapıyorlar çünkü.

Bunu bir kenara bırakırsak, Merkez Bankası’nın elde ettiği kârların üzerine Kurumlar Vergisi öder, bu zaten Hazine’ye giden bir para. Kurumlar Vergisi ödendikten sonra kalan para da Merkez Bankası’nın ortaklarına dağıtılır. Merkez Bankası’nın en büyük ortağı Hazine olduğu için, bunun da büyük kısmı Hazine’ye gidecek. Dolayısıyla bu şartlar altında değişen hiçbir şey yok. Sadece zamanlamaya göre biraz öne çekmiş olabilirler Hazine’ye aktarılacak paranın. 

'Varlık Fonu da paralel bir hazine gibi görünüyor zaten'

Aralık ayında Türkiye Varlık Fonu, kamu bankalarına yönelik sermaye aktarımı kararı almıştı, her biri için 20 milyar liranın üzerinde olduğu bildirilmişti. Kamu bankaları da bağış kampanyasında toplamda 39 milyar lira bağışlayacaklarını açıkladılar. Bu durum hakkındaki yorumunuz nedir?

Nihayetinde bir cepten çıkarıp, diğer cebe koymaktan kastettiğim o.

Dahası bu kamu bankaları zaten, Varlık Fonu’nun altındalar; Varlık Fonu’na ait bu bankalar. Varlık Fonu da paralel bir hazine gibi görünüyor zaten. Bir anlamda dolaylı olarak o paranın bir hazineden diğer bir hazineye aktarımını yapmış oluyorsunuz.

'Gelir ve servet eşitsizliğinin ne kadar muazzam bir seviyeye ulaştığını gösteriyor'

Daha önce de dediğim gibi, birincisi kendi cebindeki parayı sağdan sola koydular. İkincisi de alınacak vergiler, biraz daha erken tahsil edildi.


Nihayetinde bu kampanyanın gösterdiği diğer şey de, Türkiye’deki bu gelir ve servet eşitsizliğinin ne kadar muazzam bir seviyeye ulaştığını gösteriyor. Telaffuz edilen rakamların büyüklüğünü düşündüğünüzde idrak bile edemiyorsunuz.

Arayıp da ‘Ben şu kadar milyon bağışlıyorum, bu kadar milyon bağışlıyorum’ diyebilecek, bunu yapabilecek insanlar var demek ki Türkiye’de. Burada da başka bir şeyden daha söz etmemiz gerekiyor. 

'Nereden kazanılıyor bu paralar, nasıl kazanılıyor?'

Belki depremden, felaketten dolayı erken, belki de tam zamanı; bilmiyorum. Nereden kazanılıyor bu paralar, nasıl kazanılıyor? Bağışların kazandıklarının çok çok küçük bir miktarı olduğunu tahmin edersek, bu soruların da açık açık sorulması gerekiyor.

Bu kadar bağış yapılabiliyorsa, bu durum Türkiye’de en basitinden gelir ve servet adaletsizliğinin acilen düzeltilmesi gerektiğini gösteriyor. Bu kadar milyonluk bağışlar yapılabiliyorsa, niye asgari ücret azıcık artırıldığında "Maliyetler çok arttı, bunu taşıyamaz şirketler falan deniliyor?" Bu sorular da geçiyor akıldan.

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın bağış açıklamasına baktığımızda ve mevzuatta yapılan bağışların vergi matrahının yüzde 5’inden düşülebileceği görülüyor. Bağışların tutarlarını da incelediğimizde, şirketlerin bu yüzde 5’lik dilime düşecek bağışlar yaptığını görüyoruz.

Buradan hesap edebiliriz bir anlamda. Bir yerden sonra aşırı rahatsız edici bir tablo...

BAHADIR BATUR/SOL


Diyanet İşleri Başkanı’na Bakan yetkisi geliyor! - Yusuf Yavuz (SOL) + Diyanet'te yönetmelik değişikliği: Depremzedelerin bilgileri paylaşılabilecek (SOL)

 Diyanet İşleri Başkanı’na Bakan yetkisi geliyor! - Yusuf Yavuz (SOL) 

'Bu Yönetmelik hükümlerini Diyanet İşleri Başkanlığının bağlı bulunduğu Bakan yürütür' ifadeleri, 'Bu Yönetmelik hükümlerini Diyanet İşleri Başkanı yürütür' şeklinde değiştirildi.

Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nde yapılan köklü değişiklikler  16/02/2023 tarihli  Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Yönetmeliğin 51. Maddesinde yer alanBu Yönetmelik hükümlerini Diyanet İşleri Başkanlığının bağlı bulunduğu Bakan yürütürifadeleri, Bu Yönetmelik hükümlerini Diyanet İşleri Başkanı yürütür şeklinde değiştirilirken, "FETÖ"cü Mümtaer Türköne’nin “biz uydurduk” dediği Kutlu Doğum Haftası ise ‘Mevlid-i Nebi’ şeklinde değiştirildi.

Yeni düzenlemeyle Türkiye’ye sığınan yabancılar ile depremin yarattığı iç göçten etkilenen vatandaşlara Diyanet manevi danışmanlık hizmeti verebilecek, Diyanet gerekli görülen yerlerde gençlik merkezleri, gençlik ofisleri açabilecek. Emekli Diyanet personeline vaaz verme yetkisi tanıyan düzenlemeye göre Türkiye’ye sığınan yabancılar ile depremin yarattığı iç göçten etkilenen vatandaşlara Diyanet tarafından manevi danışmanlık hizmeti verilecek. Gençliğin "dini ve milli değerlerle barışık, vatanına ve milletine bağlı ve faydalı bireyler" olarak yetişmesi için gerekli çalışmaları yürütülecek.

Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle depremin vurduğu Türkiye’de Diyanet’in görev alanı genişletilerek toplum üzerindeki etkisini artıracak bir dizi yeni düzenleme getirildi.

'Olağanüstü hallerde manevi danışmanlık hizmeti'

Bugünkü (16 Şubat 2023) Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmelik değişikliğine göre Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, cami ve mescit dışında dini programlar ve ilmi toplantılar düzenleyebilecek, Diyanet tarafından uygun görülen yerlere vaaz ve irşat ekipleri gönderilebilecek. Diyanet, olağanüstü haller ile afet ve acil durumlarda sunulacak din hizmetleri ile manevi danışmanlık ve rehberlik hizmetlerini ilgili kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği içerisinde planlayıp uygulayabilecek.

Kutlu doğum haftası gitti, Mevlid-i Nebi geldi

Önceki yönetmelikte yer alan, FETÖ’den yargılanan Mümtazer Türköne’nin “biz uydurduk” dediği ‘Kutlu Doğum’ ibaresi ‘Mevlid-i Nebi’ şeklinde değiştirildi.

'Gençliğin dini ve milli değerlerle barışık yetişmesi'

26 Haziran 2014 tarihinde yayımlanan eski yönetmeliğin 12. Maddesinde yapılan değişiklikle (12. Madde (ıı) fıkrası) “Gençliğin dini ve milli değerlerle barışık, vatanına ve milletine bağlı ve faydalı bireyler olarak yetişmesi için gerekli çalışmaları yürütmek” ifadeleri eklendi.

Sığınmacılara manevi danışmanlık hizmeti

Aynı maddenin (jj) fıkrası eski yönetmelikte “Görev alanıyla ilgili verilen diğer görevleri yapmak” şeklinde iken, “Ülkemize sığınan yabancılara, her hangi bir sebepten dolayı yurt içinde göç etmek durumunda kalmış vatandaşlarımıza ve mevsimlik işçilere yönelik manevi danışmanlık hizmetlerini planlamak ve takip etmek” şeklinde değiştirildi.

Diyanet gençlik merkezleri ve ofisleri açacak

Yeni yönetmelikle Diyanet’e verilen yetki ve sorumluluklar arasında “Diyanet gençlik merkezleri, Diyanet okuma salonları ve Diyanet genç ofislerde; ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde olmak kaydıyla öğrenci yurtları, gençlik merkezleri ve benzeri yerlerde manevi danışmanlık ve rehberlik hizmeti sunulmasını sağlamak” da eklenirken aynı birimlerin gerekli görülen yerlerde açılmasını sağlanacak.

Aile ve dini rehberlik bürolarının alanı genişletildi

Eski yönetmeliğin 32. Maddesinin c bendinde yer alan “Aile ve dini rehberlik bürosunda, fetva hattında ve irşat programlarıyla ilgili çalışmalarda görev almak” ifadesinin kapsamı genişletilerek, “Aile ve dini rehberlik büro veya merkezlerinde” şeklinde değiştirildi.

Eğitim kurumları ve medya kuruluşlarına 'vaaz ve irşat' hizmeti

Yönetmeliğin 32. Maddesinde yer alan “Ceza infaz kurumu ve tutukevleri, çocuk eğitim evleri, huzurevleri, sevgi evleri, sağlık kuruluşları, öğrenci yurdu, fabrika ve benzeri yerlerde vaaz ve irşat hizmetinde bulunmak” ifadelerinin de kapsamı genişletilerek, “denetimli serbestlik müdürlükleri, eğitim kurumları, gençlik merkezleri ve kampları, medya kuruluşları, sosyal hizmet kurumları ve benzeri yerlerde” ifadeleri eklendi.

Diyanet emekli personeli de vaaz için sahaya çıkaracak

Yönetmeliğin 48. Maddesinde yer alan “Dini yükseköğrenim mezunu olmak şartıyla; Başkanlık personeli, dini eğitim-öğretim veren fakülte ve yüksekokulların öğretim elemanları ile imam-hatip liselerinin öğretmenleri mahalli müftülükten izin almak suretiyle vaaz edebilirler” ifadelerinde de kapsam genişletilerek Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan emekli olan personele de vaat etme yetkisi tanındı.

Diyanet İşleri Başkanına bakan yetkisi

Yönetmeliğin 51. Maddesinde yer alan “Bu Yönetmelik hükümlerini Diyanet İşleri Başkanlığının bağlı bulunduğu Bakan yürütür” ifadeleri, “Bu Yönetmelik hükümlerini Diyanet İşleri Başkanı yürütür” şeklinde değiştirildi.

Yusuf Yavuz (SOL) 

                                                                /././

Diyanet'te yönetmelik değişikliği: Depremzedelerin bilgileri paylaşılabilecek (SOL)

Resmi Gazete’de yer alan düzenlemeyle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev ve yetkileri genişletildi.

16/02/2023 tarihinde yayımlanan Resmi Gazete’de yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı  Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile Diyanet’in görev ve yetkileri genişletildi.

“Kutlu Doğum Haftası” ibaresinin “Mevlid-i Nebi Haftası” olarak değiştirildi. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne bu yönetmelik değişikliğiyle özellikle geçtiğimiz sene açılmaya başlanan Diyanet gençlik merkezleri, okuma salonları ve genç ofislerinin açılması konusunda Diyanet’e bu yönetmelikle görev verilerek “Gençliğin dini ve milli değerlerle barışık, vatanına ve milletine bağlı ve faydalı bireyler olarak yetişmesi için gerekli çalışmaları yürütmek” gibi gençlere yönelik planlamalar kapsamında mevzuat değişikliğine gidildi. 

On binlerce yurttaşın bilgileri Diyanet'le paylaşılacak

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü ayrıca, bu değişiklikle “Ülkemize sığınan yabancılara, herhangi bir sebepten dolayı yurt içinde göç etmek durumunda kalmış vatandaşlarımıza ve mevsimlik işçilere yönelik manevi danışmanlık hizmetlerini planlamak ve takip etmek” ile görevlendirildi. 6 Şubat'ta yaşanan deprem afeti sebebiyle, yaşadığı bölgeleri terk etmek zorunda kalan on binlerce yurttaşın bilgileri bu düzenlemeyle Diyanet'le paylaşılabilecek. 

Vaizlerin görevlerine ilişkin yapılan değişiklikle ise “eğitim kurumları, gençlik merkezleri ve kampları, medya kuruluşları” da vaizlerin irşat faaliyetini yerine getirebileceği yerlere eklendi. "Doğru yolu gösterme" anlamına gelen "irşat faaliyeti"nin bu değişiklikle ceza infaz kurumları, çocuk eğitim evleri, denetimli serbestlik müdürlükleri, eğitim kurumları, gençlik merkezleri ve kampları, medya kuruluşları, öğrenci yurtları, sağlık kuruluşları, sosyal hizmet kurumları, fabrika, işyeri ve benzeri yerlerde gerçekleştirileceği yerler olarak belirlenmiş olup bu faaliyetin nasıl gerçekleştirileceği ise düzenlendi.(SOL)





Vural Savaş hayatını kaybetti + Savaş: Türkiye'de İslamcı faşist yönetim var (SOL)

 


Vural Savaş hayatını kaybetti 

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 85 yaşında Ankara'da yaşamını yitirdi.

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş (85) Ankara’da tedavi gördüğü hastanede bu sabah hayatını kaybetti.

Savaş, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve HADEP'e kapatma davası açmıştı. Savaş, 2006 yılında verdiği demeçte “Ülkede irtica tehlikesinin daniskası var. Görevde olsaydım AKP'ye kapatma davası açardım” demişti.

Vural Savaş kimdir?

Ankara hakim adayı olarak 1972’de mesleğine başlayan Vural Savaş; Aralık Hakimliği, Gülnar Hakimliği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu Tetkik Hakimliği gibi görevlerde bulundu. 1987 yılında Yargıtay üyeliğine seçildi. 1990 yılında Hakimler ve Savcılar Kurulu yedek üyeliğine 1993 yılında asıl üyeliğine seçilen Vural Savaş, 1994 yılında bu görevinden istifa etti.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 1997 yılında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na seçildi. 28 Şubat sürecinde Refah Partisi ile Fazilet Partisi’ne kapatma davası açtı. Yaş haddinin dolmasına henüz iki yıl olmasına rağmen 19 Ocak 2001 tarihinde kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. 7 Eylül 2002’de DSP’ye katıldı. 3 Kasım 2002 seçimlerinde milletvekili adayı oldu. 28 Eylül 2013’te CHP üyesi oldu. Evli ve üç çocuk babasıydı. 

                                                               /././


Savaş: Türkiye'de İslamcı faşist yönetim var  

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Ergenekon kapsamında yasa ve anayasaya aykırı uygulamaların devam ettiğini belirterek, “Türkiye’de İslamcı faşist bir yönetim var” dedi.  

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Ergenekon soruşturmasıyla birlikte Türkiye'de hukuk devletinin rafa kaldırıldığını söyledi. Davanın omurgasının Tuncay Güney'in sözde 2001 yılında verdiği mülakat olduğunu belirten Savaş, "Güney'in açıklamalarına dayanarak bırakın dava açmayı, bu açıklamaları herhangi bir duruşmada delil olarak bile kullanamazsınız. Zaten iddianamenin 4'te 3'ü kanuna aykırı şekilde elde edilmiştir. İddianame, anayasamızın 38. maddesi gereğince kullanılmasına imkân olmayan delillere dayanıyor" dedi.

Ergenekon savcıları suç işliyor
Ergenekon kapsamında yasa ve anayasaya aykırı uygulamaların devam ettiğini söyleyen Savaş, Ergenekon savcılarının görevini kötüye kullanarak ve açıklanmaması gereken devlet sırlarını açıklayarak, kişilerin özel hayatlarını ihlal ederek suç işlediğini söyledi. Bu kadar kasıtlı suç işleyen savcıların meslekte bir gün bile tutulmaması gerektiğini ifade eden Savaş, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin izin vermediği için savcılar hakkında soruşturma yapılamadığını ifade etti. Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'ün birinci sınıfa ayrılmamış bir savcı olduğunu kaydeden Savaş, "AKP iktidar oluncaya kadar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) ilke kararı gereğince birinci sınıfa ayrılmamış savcılar, İstanbul gibi birinci bölgeye atanmazlardı. Üstelik birinci sınıfa ayrılmak bir liyakat göstergesidir. Bütün siciliniz incelenerek birinci sınıfa ayrılıp ayrılmamanıza karar verilir. HSYK dosyasındaki belge bilgilere göre bu savcıyı birinci sınıfa ayırmamıştır. Öz, hem liyakat, hem de kıdem bakımından böyle bir soruşturmada görevlendirilmemesi gereken bir savcıdır" dedi.

Savcılar idarenin güdümünde
Yeni dalgalarla birlikte Ergenekon'un "ucu açık bir soruşturma" değil, "ucu açık bir hukuksuzluk" olarak nitelendirmeye başladığını dile getiren Savaş, Adalet Bakanı Şahin izin vermediği için işlediği suçlar dolayısıyla haklarında soruşturma yapılamayan hâkim ve savcıların idarenin güdümünde bulunduğunu kaydetti.

Savaş, Ergenekon soruşturmasıyla özellikle Fethullah Gülen'i eleştiren AB ve ABD yanlısı olmayan aydınların sanık sandalyesine oturtulmaya devam edeceğini söyleyerek "Böyle bir adalet bakanı olduğu sürece, bunun önlenmesi de artık imkânsız. Ergenekon ile birlikte Türkiye'de hukuk devleti rafa kaldırılmıştır. Türkiye'de İslamcı faşist bir yönetim vardır" dedi.(29/01/2009)               


İsmailağa Cemaati 'deprem bölgesine çadır göndereceğiz' iddiasıyla çadır başına 15 bin lira istedi + Anadolu Ajansı'ndan cihatçı güzellemesi: Herkesi onlar kurtarıyormuş! (SOL)

 İsmailağa Cemaati 'deprem bölgesine çadır göndereceğiz' iddiasıyla çadır   başına 15 bin lira istedi


Çocuk istismarıyla ülke gündemine oturan İsmailağa Cemaati, afet bölgesine gönderilmek üzere çadır başına 15 bin lira istedi.

Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin toplam ilde yıkım yaratmasının ardından gerici vakıf, dernek ve cemaatler de bölgeye üşüştü.

Çocuk istismarıyla ülke gündemine oturan İsmailağa Cemaati de "çadır kent kuracağız" iddiasıyla para toplamaya başladı. Cemaatin sosyal medya hesaplarında bir çadır için 15 bin lira talep edildi.

İlanda "Afet bölgesine İsmailağa Çadır Kenti kuruyoruz" denildi.

Ne olmuştu?

İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G. babasının kendisini 6 yaşındayken imam nikahıyla "evlendirdiğini", çocukluğu boyunca her gün cinsel istismara uğradığını anlatarak şikâyetçi olmuştu.

                                              Cemaatin sosyal medya paylaşımı

                                                                                 /././

Anadolu Ajansı'ndan cihatçı güzellemesi: Herkesi onlar kurtarıyormuş!


Devletin resmi haber ajansı AKP’nin yedeğindeki bütün cihatçı, selefi, gerici kuruluşları depreme karşı mücadele eden 'Sivil Toplum Kuruluşu' olarak sıraladı.

Devletin resmi haber ajansı olan Anadolu Ajansı (AA) AKP’nin yedeğindeki bütün cihatçı, selefi, gerici kuruluşları depreme karşı mücadele eden "Sivil Toplum Kuruluşu" (STK) olarak sıraladı. “STK'ler depremzedelerin yaralarını sarmak için tek yürek oldu” başlığıyla verilen haberde, “Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen bölgelerde görev yapan sivil toplum kuruluşları (STK), depremzedelerin yaralarını sarmak için canla başla çalışıyor” denildi.

Haberde anılan bu kuruluşlar şöyle: İHH, AGD (Anadolu Gençlik Derneği), İDDEF, Deniz Feneri Derneği, IBAG, Diyanet Vakfı, Sadaka Taşı, Beşir, Hay-Der, TÜGVA, TÜRGEV, İlim Yayma Cemiyeti, Önder, Birlik Vakfı, İsmailağa Vakfı, Yedi Hilal, Hakyol… AA’nın STK diye andığı kuruluşların tamamı tarikatların uzantısı cihatçı-selefi organizasyonlar

Enkazdan canlı çıkacağı belli olunca gerici tekbir timleri geliyor

Bu haberin arkasında bir gerçek var; depremin ilk üç gününde ortalıkta görünmeyen devlet kuruluşları ağır aksak bölgeye gelmeye başlayınca, kameralı-tekbirli organizasyonlar da ortaya çıktı. Mekanizma şöyle işliyordu: enkazdan canlı çıkacağı belli olunca sivil kurtarma ekipleri enkazdan uzaklaştırılıyor, yandaş kanalın kamerası enkaza çağrılıyor, sonra bu gerici tekbir timleri gelip enkazdan canlı çıkarıyordu. AKP’nin deprem bölgesindeki işleyen tek organizasyonu STK görünümlü bu tarikatlardan oluşan tekbir timleri.

Kim bu Anadolu Ajansı onaylı STK’lar?

AA’nın STK diye sunduğu Beşir Derneği Menzil tarikatına bağlı. Türkiye’nin pek çok skandalla hatırladığı cihatçı gruplara paravan olduğu iddia edilen İHH Vakfı, Nur Cemaati'nin Yazıcılar koluna bağlı Hayrat Vakfı, yüzyılın bağış yolsuzluğuna imza atan Deniz Feneri, Nakşibendi tarikatının uzantısı Sadakataşı Derneği aralarından en bilinenleri. İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı ya da kısaca İHH, İslamcı hareketin icat ettiği sözde yardım kuruluşlarından biri. Esası cihatçı bir sivil toplum örgütü! Yüzün üzerinde ülkede faaliyet gösteriyor, büyük paralara hükmediyor. 2014’teki “MİT Tırları” krizindeki TIR’ların İHH Vakfı’na ait olduğu söylenmiş, basına sızan belgeler sayesinde TIR’ların MİT’e ait olduğu kabul edilmişti. Yani İHH aynı zamanda MİT himayesinde olan bir “STK”… 

Başkent-Gaz’ın üzerinden Ensar Vakfı’na 8 milyon dolarlık bağış yaptığı iddiasıyla gündeme gelen Türk Kızılay’ının bu kurullar arasında sayılmaması da manidar. Bu depremde Kızılay deprem bölgesinde fotoğraf bile veremedi. Yurtlarındaki tecavüz iddiaları ile gündeme gelen Ensar, TÜGVA ve TÜRGEV de AA STK’ları arasında baş sırada. 

AFAD’ın arkasına saklanarak deprem bölgesine sızan kuruluşlar arasında, Nur Cemaati’nin “Yazıcılar” kolundan Hayrat İnsani Yardım Derneği yer alıyor. Dernek, 2016’da önce Bakanlar Kurulu kararı ile kamu yararına dernek olarak kabul edildi ve İçişleri Bakanlığı’nın önerisiyle 2017’de “izin almadan yardım toplayabilen kuruluşlar” arasına dahil edildi. Dernek, faaliyetlerinin devlet tarafından desteklenmesiyle birlikte hükümetin yurt dışı politikalarına göre ülke sınırları dışına yardım kampanyaları düzenlemeye başladı.

Yine STK’lar arasında bayılan Beşir Derneği özellikle Sağlık Bakanlığı’nda örgütlenmeleri ile gündeme gelen Menzil Tarikatı’na bağlı olmasıyla biliniyor. Dernek, İçişleri Bakanlığı’nın önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca “İzin Almadan Yardım Toplama” hakkını aldı. 

Anadolu Gençlik Derneği (kısaca AGD), genel merkezi Ankara'da bulunan Milli Görüş ideolojisindeki cihatçı organizasyon. İDDEF, İsmailağa tarikatının yan kuruluşu. IBAG, İyiliğe Çağrı Derneği’ne bağlı. Selefi bir anlayış için örgütlenen, Ortadoğu'daki Sünni yapılanmalara para aktaran bir kuruluş.

Hırsızlık ve yolsuzlukla büyüdüler

Almanya’da “Yüzyılın bağış yolsuzluğu” olarak anılan Deniz Feneri e.v soruşturmasıyla gündeme gelen Deniz Feneri’nin, bağış adı altında toplanan 18 milyon Euro’yu amaç dışı kullandığı iddia edilmişti. Almanya’daki davanın iddianamesinde derneğin bazı şirketlere ortak olduğu ve paraların bir bölümü kuryeler aracılığıyla Türkiye’ye gönderildiği öne sürülmüştü. Paralarının aktarıldığı iddia edilen şirketlerin yönetim kurullarında Zekeriya Karaman ve RTÜK eski Başkanı Zahit Akman, Beşir Atalay, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eski basın danışmanı Akif Beki’nin isimleri geçmişti. Derneğin muhasebe ve mali müdürü Firdevsi Ermiş, toplanan bağışlarla ilgili yolsuzluğun başında, Türkiye’deki Kanal 7 yöneticileri Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik ve Harun Kapuyoldaş’ın olduğunu söylemişti. 

Nakşibendi tarikatı Halidi kolu üyelerince kurulmuş yüzlerce dernekten biri olan Sadakataşı Derneği de AA listesinde. Tarikat’ın bilinen diğer dernekleri arasında Verenel Derneği, İhya-Der (İlim Hizmet Yardımlaşma Araştırma Derneği), Umut-Der, Cansuyu Derneği, Garip-Der, İlim-Der, Yedi Hilal Derneği, ÖNDER (İmam Hatip Dernekleri), Mazlumder (İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği), İlim Yayma Cemiyeti de bulunuyor. Bunlardan bazıları da AA’nın STK listesinde.

AA ise bölgeden yaptığı yayınlarla sadece bu cihatçı-selefi grupların reklamını yapıyor. Deprem AKP’nin üzerinde durduğu gerici şebekeyi de bütün renkleriyle ortaya çıkarıyor.

(SOL-Özel)

 

Can pazarının ortasında bir garip işgal söylencesi - ÇAĞDAŞ GÖKBEL/SOL

 


Emeklisi, görevde olanı bir sürü acayip insan çıkıp Yunanistan’dan ve çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen yardımları sorgulamaya ve garip bir milliyetçilik heyulası yaymaya çalışıyorlar.

Kahramanmaraş’ta gerçekleşen 10 ili ve 13 milyon (BBC kaynaklarına göre bu sayı Suriye ile birlikte 23 milyon) yurttaşımızı etkileyen deprem felaketi, Türkiye’de bir şeyin üzerini kolay kolay kapanmayacak şekilde açık etti. Vahşi kapitalizm, insanlarımızı kibrit çöpünden evlerde yaşamaya mahkûm etmiş; hem de depreme dayanıklı konutlar yapıyoruz reklamları eşliğinde insanlarımızı bu çürük betondan tabutların içerisine sürmüştür. Bunun üzeri artık kolay kolay örtülemez. 13 milyonluk bir öfkeden bahsediyoruz ve bu öfkenin sistemde yarattığı korkudan. Öfkeyi büyüten bir diğer etken ordu dahil olmak üzere devletin tüm imkân ve kabiliyetlerinin seferber edilememesi oldu. Artık sözümüzü sakınma zamanını çoktan geçtik. Erdoğan’ın kontrol ettiği ya da etmeye çalıştığı neo-liberal faşist düzen, iskambil kağıtları gibi dağılıyor. İnsanlar can derdindeyken ve Orhan Aydın gibi binlerce depremzede vinç! diye haykırırken maalesef o vinçlerden biri, bir kuran kursunun yıkıntıları arasında kalan kasayı kurtarmaya sevk ediliyordu. Yoklar Cumhuriyeti’nde yüreği, göçük altında yatan insanlarla birlikte atan vatandaşlar haykırıyordu! Vinç geliyor, operatör yok; operatör geliyor mazot yok, hepsi tamamlanıyor arama kurtarma ekibi yok, kısacası organizasyon ve devlet yok!

Yoklar Cumhuriyeti’ndeki tüm bu vahşi kapitalizm tablosunu birileri örtebilmek için dev medya canavarını çalıştırmaya ve işletmeye çalışıyor. Emeklisi, görevde olanı bir sürü acayip insan çıkıp Yunanistan’dan ve çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen yardımları sorgulamaya ve garip bir milliyetçilik heyulası yaymaya çalışıyorlar. Bugüne kadar ülkeye yaptıkları kötülük yetmezmiş gibi ülkenin bir tek uzman arama kurtarma çalışanına ihtiyaç duyduğu bir dönemde Ermenistan’ın yardımlarını sorgulayacak kadar şuur yitimine girmiş durumdalar. Neden? Ayyuka çıkan vahşi kapitalizmin suçlarını örtmek için. Milletçe ders alamadık deniyor. Nasıl yani? Bu bireysel bir mesele mi ki yoksul insanlarımız önlem alamamış? İrlanda’da sağlık sistemi, konut sistemi çökmüş durumda. Bu işin sorumlusu kamu bütçesini yağmalayarak o bütçeyi büyük otellere veya piyasacı sağlığa peşkeş çekenler mi, yoksa milletçe İrlandalılar mı? Milletimiz yıllarca deprem vergisi ödedi. Bu millet daha ne yapsın? Kanını emdiğiniz yetmediği gibi canına kastediyorsunuz. Hiç kusura bakmayın ama milleti ve ulusal kimliğiyle alakası olmayan vahşi bir düzenle karşı karşıyayız. Aynı düzen İrlandalı yoksulu nasıl soğuk havada ölmeye terk ediyorsa, Türkiye’deki yoksul halkımızı da ölüme terk ediyor. İşte böyle bir tabloda yurt dışından gelen yardımları hedef alan bir “işgal söylencesi” yayılıyor.

Türker Ertürk ve gazetelere demeçler veren aklı başında askerlerimizi tenzih ederek söylüyorum bu tür düşmanlıkları körükleyenler ülkeye büyük kötülük yapıyor. Yardıma ihtiyacımız olan bir dönemde Yunanistan meselesiyle ilgili konuşacağımız en son konu “adalar” olmalı. Deprem olduğu an bir gazeteci olarak deniz kuvvetlerimizin amfibi çıkarma birlikleri nerede ve umarım devreye sokulurlar diye düşünmüştüm kendi kendime. Pek çok denizci asker de aynı şeyi söyledi ve duyurdular. İşte İspanya, savaş gemisi ve amfibi çıkarma birliğiyle bunu yaptı. Devletimizin bir türlü seferber edemediği şeyi yaptılar.

Örnek bir amfibi çıkarma operasyonu. Hatay’da binlerce insanımız böyle bir organizasyon yapılsaydı kurtarılabilirdi.















İspanyolların bu çalışmaları sosyal medyada yağmur gibi yağan dezenformasyonun hedefi oldu. Ülkemizi işgal etmeye geliyorlardı. Yurt dışında çalışan bir gazeteci olarak şunu tüm açık yürekliliğimle ifade etmek istiyorum: Avrupa’nın fırsat bu fırsat deyip ülkemizi işgale hazırlandığına dair hiçbir emare yok. ABD başlığına ise ayrıca değinmeye çalışacağım. İsrail ordusu sahra hastanesi kurdu, Ruslar sahra hastanesi kurdu. Bilmem farkında mıyız ama Hatay’da hastane yıkıldı. Neden? Ülkeyi tüm varlıklarıyla yağmalayan hırsız bir iktidar yüzünden. Bu yetmiyormuş gibi TSK’nın öyle bir hale getirildiği söyleniyor ki bu ülkeler sahra hastaneleri kurarken bizim ordumuz böyle bir şey inşa edemiyor. Avrupa tarafından işgal mi ediliyoruz bilmiyorum ama karşılaştığımız tablo içeriden çoktan işgal edildiğimizi zaten gösteriyor. Bu öyle bir işgal ki kendi insanına, çocuklarının yardım çığlıklarına sağır. Tüm bu vahşi kapitalist düzeni örtmeye çalışan milliyetçi ve akıldan yoksun “bari bugün susalım” bile demeyenleri bir tarafa bırakırsak 6 yaşında bir evladımızı göçük altından çıkaran Yunan arama kurtarma birliklerine, ayrıca her tür dayanışmayı organize eden Yunanistan Komünist Partisine ve sendikalarına teşekkür ediyoruz. Sadece onlara mı? Ruslara, İspanyollara, İsrail’den gelen ekiplere, Ermenistan, Azerbaycan, Vietnam ve adını sayamadığım yardım için gelen tüm uluslardan ekiplere teşekkür ediyoruz. Böyle bir zamanda konuşacağımız en son şey ulusal çekişme ve çatışmalardır. İsrail devletinin Filistin’de yaptıklarını, Yunanistan’daki faşistlerin sürekli olarak yaptıkları kışkırtmaları konuşacak gün değil. Ayrıca şunu eklemek gerekiyor. Bizler halklara düşman değiliz ve asla olamayız. Yahudilere, Ermenilere ya da Yunanlılara doğrudan kin ve nefret besleyecek olan aklını yitirmiş faşistlerdir. Maalesef bunlar bugün de sermaye düzenini nasıl aklarız çabasının içerisindedirler.

Bugün, yurt dışında yaşayan milyonlarca yurttaşımız tıpkı Türkiye’deki insanlar gibi uykusuz geceler geçirmekte. Herkes öfkeli, herkes sinirli ve herkes bir şeylerin ucundan tutmaya çalışıyor. Yakınlarını kaybeden ve Türkiye’ye gideremeyecek olan insanların acılarına tanıklık etmek gerçekten çok zor. Böyle bir şeye hiç kimsenin tanıklık etmesini istemezdim. Tüm bu fedakâr insanlarla birlikte Türkiye için elimizden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyoruz. Türkiye Komünist Partisi’nin sahadaki çalışmalarıyla güç ve moral buluyor ve sorumluluklarımıza daha sıkı sarılmaya çalışıyoruz. Olayın yaşandığı ilk andan itibaren İrlandalı dostlarımızdan yüz yüze veya telefonla iletişim kurduk. Yaşanan büyük acıların ve insanlık trajedisinin dini ve milliyeti olmamalı. Tüm bunları yazmamdaki gerekçe şu: yüreği gerçekten insanlarımız için atan insanlar dayanışmaya katkı koymaya gayret ediyor. Bahsettiğimiz bu insanlar İrlanda işçi sınıfına mensup, maddi durumu çok iyi olan insanlar değil. Yine de bizlerle iletişime geçiyor ve Türkiye’deki insanlar için ne yapmaları gerektiğini soruyorlar. Burada düşmanlık yok, burada kirli hesaplar yok! Bu pazar günü küçük kasaba halkıyla bir araya geleceğiz ve Türkiye’de yaşananları bir gazeteci olarak İrlanda halkıyla paylaşacağım. Türkiye’deki insanlarımız bilsinler ki yurt dışındaki yoksul insanlar yapabilecekleri ne varsa yapıyorlar. Tam bu noktada TKP Almanya ekibine bir parantez açmalıyım. Oradaki yoldaşlarımızın tıpkı bizler gibi uyumadan çalıştıklarını, bedenlerinin ülke dışında olsa da tüm benliklerinin Türkiye’de olduğunu adım gibi biliyorum. Çünkü, bizler de aynı durumdayız. Unutmayalım ki bu örgütlü çaba sayesinde dayanışmayı hızlıca örüp seferber olabildik.

Yazıyı son bir değerlendirmeyle bitirmek istiyorum. ABD’nin dev savaş gemileriyle ülkemize gelme niyetlerini elbette şüpheyle karşılamalıyız. Bu şüphe sonuna kadar haklı bir şüphedir. Dev bir emperyalist güç olarak ABD’nin işgal açlığını ve savaş suçları sabıkasını çok iyi biliyoruz. Yalnız burada ince bir ayrım noktasını kaçırmamalıyız. ABD’de yaşayan yurttaşlarımız ve Amerikan halkının göstereceği dayanışmaya asla gölge düşürmemeliyiz. Bizler Amerikan halkına düşman değiliz. Şu an Türkiye’ye çok ciddi bir yardım ulaşıyor. Şimdi, dert etmemiz gereken şey şu: Avrupa’dan Türkiye’ye akan milyonlarca avroluk yardımların tek bir kuruşunu bile hırsızlara, asıl yağmacılara kaptırmamak. Gönderilen yardımların her kuruşunun depremden zarar gören yurttaşlarımıza gitmesini sağlamak! Dünyadan ülkemize akan yardımların birilerinin iştahını kabarttığını kilometrelerce uzaktan net bir biçimde görebiliyoruz. Bir daha Türkiye’de hiçbir bakan kameralar karşısında utanmadan toplanan vergileri-yardımları duble yola harcadık diyememeli. Böyle bir düzeni inşa etmek zorundayız! Kemal Okuyan’ın dediği gibi artık kaybedecek zamanımız yok! İnsanlarımıza depreme dayanıklı diye betondan tabut satan sermayedarlarla ilgili hemen şimdi soruşturma açılmalı. Yurt dışına çıkış yasağı Merdan Yanardağ’a değil işte bu gerçek yağmacılara getirilmeli! Hem de derhal!

Türkiye’deki yurttaşlarımız! Nerede olursak olalım kalbimiz sizlerle atıyor. Bu yurtseverlik sınavından alnımızın akıyla çıkacağımızı biliyorum. Biliyorum, çünkü yoldaşlarımızın dünyanın her yerinde ve Türkiye’de canla başla çalıştığını görüyorum. Bu olay bize örgütlenmemiz gerektiğini, merkezi planlamanın önemini bir kez daha hatırlattı. Lütfen yaralarımızı sarmayı bir nebze olsun başarabildiğimiz gün örgütlenmeyi gündemimize alalım. Örgütlü iktidar ve suç karşısında ancak örgütlü emekçilerin gücü durabilir, bireysel olarak bununla mücadele etmek imkansız. Ancak bir araya geldiğimizde güçlüyüz. Hangi örgütte nasıl yer alacağınızı yazmak benim haddime değil. Bunun kararını sizler vereceksiniz. Sahada ter akıtan, bir insanımızın bile kurtulması için çaba sarf eden ve adlarını tek tek yazamadığım örgütlerimizin tamamına teşekkür ediyorum. Bu örgütlerimizin açıklamalarına ve yardım çağrılarına kulak verelim. Halkımıza karşı suç işleyen arsız, utanmaz dezenformasyonlara değil.

Değerli yoldaşımız Orhan Aydın, katıldığı son TV yayınında Anadolu halkının destansı bir dayanışma sergilediğine vurgu yaptı. Gerçekten halkımız şu ortamda bile yaratılmak istenen nefret dalgasına takdir edilesi bir dayanışmayla cevap veriyor. İspanyol arama kurtarma ekiplerine yiyecek sağlıyor ve ekipler tarafından teklif edilen parayı geri çeviriyor. Halklardan öğreneceğiniz çok şey var! Küba’dan doktorlar seferber oldu, madencileri gördükçe bu ülkeyi aydınlığa çıkaracak umut orda biliyoruz.

Orhan Aydın’ın kızı Eylem Şafak Aydın, günlerdir göçük altında ve bölgede olan binlerce genç kızımız gibi yardım bekliyor. Aklımız ve yüreğimiz Türkiye’de. Orhan Aydın ve onun gibi evlatlarını bekleyen binlerce endişeli ailenin yanında. Orhan yoldaşıma sabır, metanet ve direnme gücü temenni ediyorum. Asla yalnız değilsiniz unutmayın!

ÇAĞDAŞ GÖKBEL/SOL

İspanyol arama kurtarma ekibine getirilen yiyecekler ve ortaya konan örnek dayanışma




Hatay'daki Rönesans Rezidans inşaatının müteahhidi yurtdışına kaçarken yakalandı - BİRGÜN

 


İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Hatay'daki Rönesans Rezidans inşaatının müteahhidin İstanbul Havalimanı'nda yurtdışına kaçmak üzere yakalandığı açıklandı.

Hatay'daki Rönesans Rezidans İnşaat'ın müteahhidi Mehmet Yaşar Coşkun, yanına aldığı paralar ile yurtdışına kaçacağı iddiasıyla yakalanarak gözaltına alındı.

İHA'nın aktardığına göre Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, Hatay'daki Rönesans Rezidans İnşaat'ın müteahhidi olduğu iddiasıyla şüpheli Mehmet Yaşar Coşkun hakkında ihbar geldiği aktarıldı.

Şüphelinin paralarla birlikte yurtdışına kaçmak için İstanbul Havalimanı'na geldiği yönünde ihbar geldiği ve yakalanarak Karadağ'a çıkışının engellendiği belirtildi.

BirGün yazarı Bahadır Özgür ise Twitter paylaşımında, "Rönesans Rezidans'ı yapan şirketin sahibi Mehmet Y. Coşkun'un, yurtdışına çıkarken havalimanında gözaltına alındığı belirtildi. İstanbul Göztepe'de yaşıyordu. Kardeşi Karadağ'da. Oradaki şirketin sitesini dün kapattılar. Umarım bunlar 99'un Veli Göçer'i gibi sembolik kalmaz" bilgisini verdi.

TKP'nin yeni dayanışma tırları yola çıktı - SOL

 

TKP'nin çağrısıyla toplanmaya devam edilen dayanışma kolileri, İzmir ve İstanbul-Kocaeli-Gebze'den yola çıktı.

Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) çağrısıyla tüm yurtta semt evlerinde ve parti örgütlerinde toplanan dayanışma kolileri dün Ankara ve İstanbul'dan yola çıkmış, bugün ise deprem bölgesine ulaşmıştı.

TKP'nin çağrısıyla toplanmaya devam edilen dayanışma kolileri, bugün ise İzmir ve İstanbul-Kocaeli-Gebze'den yola çıktı.

Öne Çıkan Yayın

Dünyanın en pahalı evini Türk milyarder satın aldı! - Mehmet Kaya / Ekonomim

Türkiye’nin uzun süre doğrudan yabancı yatırımlarında gayrimenkul satışları önemli yer tutmuştu. 2025 itibariyle yurt dışından gayrimenkul a...