Savaşta 1 yıl geride kaldı: Ne oldu, ne olacak? + Kazanan ölüm baronları - Yaren Çolak /BİRGÜN

 


Savaşta 1 yıl geride kaldı: Ne oldu, ne olacak?

Bundan bir yıl önce, 24 Şubat 2022’de dünya, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Donbass’a ‘özel operasyon’ emriyle uyandı. Moskova’nın ‘özel askeri operasyon’ olarak tanımladığı İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa topraklarında yaşanan bu en kanlı savaş şimdiden büyük bir yıkıma, acıya ve trajediye yol açtı. ABD emperyalizminin öncülüğündeki Batı ittifakı ile Rusya arasında kanlı bir hesaplaşmaya sahne olan Ukrayna’daki çatışma tüm yıkıcılığıyla sürüyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre savaş nedeniyle 5,9 milyon Ukraynalı ülke içinde yerinden edilirken 8 milyon kişi sığınmacı oldu. Kentler yakıldı, yıkıldı. 17,6 milyon civarında Ukraynalı insani desteğe ihtiyaç duyuyor. 7 binin üzerinde sivilin yanı sıra her iki taraftan on binlerce asker öldü.

Küresel denklemde de büyük bir kırılmaya yol açan savaşta Rusya tarihin gördüğü en büyük yaptırım ve kuşatmasıyla karşı karşıya. ABD’sinden NATO’suna Batı dünyası; Kiev’e büyük bir askeri, lojistik yığınak yaparken savaşın uzun yıllara yayılması için her türlü yola başvuruyorlar.

İkinci yılına giren savaşta nükleer silah tehditleri havada uçuşurken bu kapışmanın üçüncü dünya savaşına evrilebileceğine dair endişeler her geçen gün büyüyor. Dünya bir kez daha egemenlerin emperyalist, yayılmacı, hegemonik çıkarları uğruna bir felakete sürüklenirken olan yine halklara oluyor.

                                                                            ***

savasta-1-yil-geride-kaldi-ne-oldu-ne-olacak-1130381-1.

Kırılma noktaları:

24 Şubat 2022

Donbass Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıyan Putin, Ukrayna’ya ‘özel operasyon’ emri vererek savaşı başlattı.

28 Şubat 2022

Rusya’nın çağrısıyla müzakerede ilk adımlar atıldı. Heyetler, daha sonra aynı masa etrafına defalarca kez otursa da müzakereler zaman içerisinde rafa kalktı.

30 Mart 2022

İstanbul Dolmabahçe’de gerçekleştirilen müzakerenin ardından Rus ordusu askerlerini Donbass’a çekti. Çatışmalar bu bölgede yoğunlaştı.

23 Temmuz 2022

İstanbul Dolmabahçe’de AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in eşliğinde taraflar arasında Tahıl Koridoru Anlaşması’na imza atıldı.

17 Ağustos 2022

Putin, “Tek kutuplu dünya düzeninin geçmişte kaldığını” belirterek, “Çok kutuplu bir dünya düzeninin ana hatlarının şekillendiğini” söyledi.

5 Eylül 2022

Rusya’ya uygulanan yaptırımlar ve silaha yapılan yatırımlar krizi tetikledi. Batı’da yaşanan enerji krizi ve yüksek enflasyon pek çok ülkede protesto edildi.

30 Eylül 2022

Putin, Ukrayna’nın Herson, Zaporijya, Donetsk ve Luhansk bölgelerinin resmen ilhakını açıkladı ve buraları Rusya Federasyonu’nun dört yeni bölgesi oldu.

16 Aralık 2022

AB ülkeleri, yaklaşık 200 kişi ve kurum ile 3 Rus bankasının yaptırım listesine eklenmesini içeren, Rusya'ya 9'uncu yaptırım paketinde anlaşma sağladı.

21 Şubat 2023

Putin, Yeni Stratejik Saldırı Silahlarının Azaltılması Anlaşması’nı (START) askıya aldıklarını açıkladı.

                                                                   ***

Kazanan ölüm baronları 

Rusya’ya bedeli ne olursa olsun Ukrayna’nın bu savaşı kazanması imkânsız. Rusya için bu savaş hayati önem taşıyor. Ukrayna için de öyle. Ancak ABD için öyle değil. Bu savaşla ulaşmak istediği hedeflere büyük oranda ulaştı. Washington, yine bir savaştan cepleri dolu ayrılacak.
                Savaşın birinci yılı geride kalırken çatışmalar Donbass’ta yoğunlaşmış durumda.

Savaşın birinci yılı geride kalırken Ukrayna’nın Donbass bölgesinde şiddetli çatışmalar sürüyor. Moskova Devlet Üniversitesi’nden Doç. Dr. İkbal Dürre, bir yılda yaşananları değerlendirdi, olası senaryoları BirGün’e anlattı.

Bugün savaşın yıldönümü. Silahların susması mümkün mü?
Savaş bir yılını doldururken ne Rusya ne de Ukrayna/Batı ittifakı hedeflerine ulaşabilmiş değiller ve ulaşmaktan da uzaklar. Görünen o ki kimse geri adım atmak niyetinde de değil. Bu şartlarda taraflardan birinin savaş sahasındaki üstünlüğü diğeri tarafından kabul edilmediği sürece barış masası kurulmayacak gibi. Moskova’dan ve en son Münih Güvenlik Konferansı’ndan gelen mesajlar da bu yönde.

SOSYAL ASANSÖR ÇÖKTÜ

Peki, geçen bir yıl bize neler gösterdi?
Rusya savaşta (ki Rusya’da hâlâ savaş kelimesi yerine özel operasyon ifadesi kullanılıyor) beklenildiği gibi birkaç gün ya da hafta içerisinde zafer kazanamadı ve bu durum hem içerde hem dışarda, Moskova’nın tutumunu destekleyen, desteklemeyen birçok kesimde şaşkınlık yarattı.
Bir süre sonra Rusya’nın askeri olarak bekleneni başaramamasının nedenleri netleşmeye başladı. Kısaca özetlemek gerekirse şu tespiti yapmak mümkün; özellikle doksanlı yıllardan itibaren siyasi ve ekonomik alanlarda sağlıklı işlemeyen liyakat sistemi, ki Ruslar buna sosyal asansör der, başta askeriye olmak üzere güvenlikle ilgili diğer kurumlarda da ciddi sekteye uğramış ve bunun sebep olduğu dezenformasyon gerçekliği kabaca sorunun ana kaynağı olarak ortaya çıkıyor.

Batı’nın bu savaşla ilgili beklentileri gerçekleşti mi?
Hayır. Ne Biden’ın dediği gibi bir dolar iki yüz ruble oldu ne de birçok kez dile getirildiği şekliyle roketler tükendi. Tersine öyle ya da böyle Rusya bugün savaşın başladığı günle kıyaslandığında daha fazla toprak kontrol ediyor ve gelgitlerle de olsa süreç bu yönde devam ediyor. Demek ki onlar da bir dezenformasyon yani yanlış bilgilendirme süreci yasamış. Genelde Batı’nın Rusya’ya dair beklenti ve kanaatlerinin oluşmasında, ellerindeki teknik ve istihbarat imkânlarının yanında oralara yerleşmiş eski Rus siyasetçi, iş ve bilim insanlarının büyük etkisi var. Bu yönüyle Rusya’ya göre daha avantajlı olmalarına rağmen olaylar açıkladıkları öngörülerinden farklı gelişti.

Ayrıca Kiev ve müttefikleri, Rusya-Çin arasındaki çelişkileri gözlerinde büyütmüş, Hindistan, Türkiye, Körfez ülkeleri ve Latin Amerika ülkelerinin Rusya ile ticaretlerinde var olan duruşlarını da önceden iyi hesaplayamamış görünüyor. Kısacası her ne kadar Moskova’nın hesap hataları daha çok gündemde olsa da, Ukrayna meselesinde yanılmayan yok.

Rusya’nın bu savaşın tek suçlusu ilan edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Olayın çok önemli bir ayağı olan enformasyon savaşlarında Rusya özellikle savaş öncesi dönemde yetersiz kaldı. Şöyle ki Ukrayna üzerinden Rusya’ya karşı yıllardır geliştirilen provokasyon süreci tam olarak dünya kamuoyuna yansıtılmadı ve sonuçta olayın hiçbir geçmişi yokmuşçasına sanki durup dururken Rusya Ukrayna’ya saldırmışçasına bir hava oluştu. Savaşın ilk günlerinden itibaren dünya basınına düşen yıkım görüntülerinden sonra ok yaydan çıkmış, ağzıyla kuş da tutsa olan olmuştu bir kere. Artık kimse Ukrayna’da Batılı uzmanların uzun yıllardır askeri eğitim verdiklerine ve askeri altyapıyı güçlendirdiklerine ya da Avrupalı siyasetçilerinin bazılarının "Minsk anlaşmaları oyalama süreciydi" itiraflarına veyahut eski İsrail başbakanının, "Ben şahidim başlangıçta Rusya barışa hazırdı, Batı istemedi" itirafına vb. kulak verecek durumda değildi.

BELARUS DAHİL OLABİLİR

İkinci yılda çatışmaların seyri nasıl ilerler?

Geldiğimiz noktada sahada tarafların birbirlerine karşı kazandığı çok önemli bir zafer söz konusu olmasa da son dönemlerde inisiyatif yavaş da olsa ilerleyen Rus güçlerinde. Belli ki Ukrayna gelecek olan yeni tank ve diğer modern silahlarla bu tabloyu değiştirme hazırlığı yapıyor. Diğer taraftan Rusya’nın sınıra yakın bölgelerdeki savaş uçaklarının sayısını artırdığı da gelen haberler arasında. Seferberlik sonucu askere alınan resmi rakamlara göre üç yüz bin resmi olmayan bazı kaynaklara göre de beş yüz bin kişilik güç de kademeli olarak savaş bölgelerine gönderiliyor. Bir mucize olmazsa maalesef önümüzdeki dönemde çatışmalar büyüyecek gibi. Sahadaki gelişmelere göre Belarus’un da müdahil olması hiç de ihtimal dışı değil. Her ne kadar Lukaşenko istemese de ‘şartlar’ zorlayabilir. Rusya, Ukrayna ya gelecek yeni Leopard-2 tanklarını, Brimstone füzelerini cephe hattına ulaşmadan imha etme planları yapıyor. Ukrayna hava savunma sistemi ise hala etkili olduğundan bunu başarabilmek için Belarus topraklarını kullanmak durumunda kalabilir.

EL YÜKSELTİYORLAR

Taraflar hedeflerine ulaşabilecek mi?

Kesin zaferi hedef olarak koyan tarafların kesin zaferden neyi kastettikleri konusunda da belirsizlik var. Anlaşılan her halükârda başlayacak olan görüşmelerde ellerini güçlü tutabilmek için başlangıçta maksimum talepler sıralanmış. Halbuki hiç kimsenin ilk başta koyduğu hedeflere tamamen ulaşamayacakları şimdiden belli oldu. Örneğin; NATO’nun genişlemesine engel olmak isteyen Moskova’nın hamleleri Baltık Denizi’nin neredeyse bir NATO ‘gölüne’ dönüşmesine yol açtı. Diğer taraftan da Azak Denizi de Rusya’nın iç denizi oldu. Değil sadece Donbass’ı, Kırım’ı da geri almayı hedef olarak koyan Ukrayna’nın bu amaçlarına ulaşması, hele hele Kırım’ı geri alabilmesi imkânsız. Batı Rusya’yı zaman içeresinde zayıflatmak için sadece eşi benzeri görülmemiş ekonomik baskılar ve Ukrayna’ya askeri, ekonomik yardımlar yapmakla kalmıyor aynı zamanda Rusya içindeki muhalefeti güçlendirmek, bazı cumhuriyetlerdeki merkez karşıtı güçlere destek vermek için adımlar atıyor. Yani Rusya askeri, ekonomik ve siyasi anlamda topyekûn bir saldırı altında. O yüzden içerde de bu alanlardaki tedbirler artırılıyor. Moskova bu yönüyle 6 dikkatli politika yürütüyor. Örneğin seferberlik döneminde bile, birçok yorumcu ve muhalif siyasetçinin öngördüğü gibi olmadı, sınırlar kapatılmadı, evet hayat pahalandı ama ekonomik bir çöküntü söz konusu değil ve yaşam olağan akışı içerisinde devam ediyor. Bir yandan muhalefet ve muhalif basın yayın organlarına baskı artarken diğer taraftan federal kanallarda Rusya’nın Ukrayna siyasetini ciddi şekilde eleştiren yorumcular var.

Bütün bunlara yazdıklarına şu argümanlarla karşı çıkanlar olacaktır: Daha ekonomik yaptırımlar etkisini göstermedi, zamanla gösterecek daha sahadaki durum belli değil yeni gelecek yardımlar tabloyu değiştirecek tek adam sistemlerinin başarılı olma şansı yok, Rusya muhakkak kaybedecek vb.

Cevap olarak sunu söyleyebilirim; ekonomik ve siyasi gelişmeleri öngörebilme sürecinde, var olan teoriler hiçbir zaman tam anlamıyla yeterli olmaz, real şartlar ve öngörülemeyen birtakım gelişmeler bütün teorilerden daha belirleyici olabilir. Unutmayalım SSCB yıkılmadan kısa bir süre öncesine kadar, sistemin kısa sürede yıkılmasının imkânsız olduğu ve uzun vadeli mücadele planları konusunda tezler hazırlayan ve daha sonra da aktif siyaset içerisinde yer almaya devam eden önemli bazı ABD’li siyasetçiler var. Şimdi de tersi olabilir. O yüzden bazı şeyler dışarıdan daha iyi görülse de içerideki dengeleri ve genel havayı iyi izlemek ayrıca dünyanın değişik noktalarında ortaya çıkabilecek gelişmelerin etkisini hesaba katmak gerekir. Bu yönüyle zamanın kimin lehine ya da aleyhine işlediğini öngörmek çok zordur. Ben bütün bunları hesaba katarak şu anki gidişatı anlatmaya çalışıyorum.

KİEV KAZANAMAZ

Savaşın kazananı kim olacak?
Rusya’ya bedeli ne olursa olsun Ukrayna’nın bu savaşı kazanması imkânsız. Çünkü kendisi için hayati önemde. Tabii ki Ukrayna için de. Ama ABD için öyle değil. Çin meselesi çok daha önemli mesela. Zaten Washington bu savaşla ulaşmak istediği hedeflere büyük oranda ulaştı. “Beyin ölümü gerçekleşmiş” NATO’yu canlandırarak Avrupa’yı tekrar kontrolü altına aldı ve enerji kaynakları anlamında Moskova’ya olan bağımlılıklarını ciddi oranda azalttı. Rusya’yı uzun vadeli ve çok zorlanacağı ciddi bir sürecin içine sürükledi. Daha fazlasının yani Ukrayna’nın kesin zaferine oynamanın bütün bu kazanımları ve genelde bölgeyi hatta dünyayı daha global negatif sonuçlara sürükleyebileceğinin farkında. Bu yüzden olsa gerek geçen bir yıl içerisinde tarafların birbirlerine karşı kırmızı çizgileri aştıkları söylenemez.

Her ne kadar kamuoyuna yansıtılmasa da görüşmeler bence şu anda da devam ediyor ama olaya nihai nokta konulacak masaya oturmak için gereken aşama Rusya’ya karşı cephede kazanılacak kesin bir zafer değil, müttefiklerinin, özellikle AB ülkelerinin Kiev’e verdikleri yardımlardan yoruldukları an kaydedilecek.

O saatten itibaren de bu savaş yüzünden askeri kaynaklarını büyük ölçüde yitirmiş ve ‘artık tartışılmaz Rusya tehlikesi’ karşısında savunma desteğine ihtiyaç duyan bir AB çıkacak karşımıza. Tabii ki enerji kaynakları bakımından savaş öncesine göre ABD’ye çok daha bağımlı. Herhalde Ekim 2022’de Kuzey Akım Boru Hattı’na yapılan sabotaj eyleminin kimin tarafından yapıldığına dair kimsenin şüphesi yoktur. Olanlar Amerikalı insan hakları aktivisti Seymour Hersh’in konuyla ilgili makalesinden okunabilir.

***

Uzun vadeli bir sorun ancak diyalog kapıları açık

Son günlerde peş peşe yapılan açıklamalar ve ziyaretleri nasıl yorumluyorsunuz?

Biden’ın Kiev ziyareti Putin’in ise geleneksel halka hitap konuşması tekrar gösteriyor ki; Ukrayna meselesinin uzun vadeli bir sorun. Ama tarafların anlaşmak için diyalog kapılarını açık tuttuklarını teyit eder nitelikte.

Sadece dikkate değer bir gelişme Putin in Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması’na (Yeni START) katılımını askıya alması. Bilindiği gibi bu anlaşma SSCB’nin son dönemlerinde, ABD’nin hazırladığı bir metin. Neredeyse hiç değiştirilmeden ve sadece ABD ve SSCB’nin elindeki nükleer potansiyel üzerinden hareketle imzalanmıştı. NATO üyesi İngiltere ve Fransa’nın elindekiler ise yok sayılmıştı. Ayrıca yok sayılan Çin faktörü de önemli. Rusya’nın yeniden bu anlaşmaya dönmesi için o masada sadece Moskova ve Washington değil Pekin’in de olması gerekecek ve tabii ki Paris ve Londra’nın kontrolündeki nükleer potansiyellerin de bu anlaşmaya dâhil edilmesi şart. Bu arada Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Dış İlişkiler Bakanı’nın, Biden’ın Kiev ziyaretiyle eşzamanda Moskova’yı ziyaret etmesi manidar.

Yaren Çolak /BİRGÜN

Depremden sonra bin çocuk kayboldu. Enkazdan ne dirileri ne cansız bedenleri çıktı + Depremzede çocuklar annelerinden alınıp İsmailağa Cemaati'ne teslim edildi. Çocukları müftü cemaate teslim etmiş! (YENİÇAĞ)

 


Depremden sonra bin çocuk kayboldu. Enkazdan ne dirileri ne cansız bedenleri çıktı 

Depremlerin ardından on binlerce vatandaşımız hayatını kaybederken, sayıları bine varan çocuğun da kayıp olduğu iddia edildi.

Kahramanmaraş'ta meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin ardından on binlerce vatandaşımız hayatını kaybederken, on binlerce vatandaşımız da evini kaybetti. Depremlerin ardından büyük kayıplar yaşanırken, sayısı bine varan çocuğun da ne dirisine ne de cansız bedenine ulaşılabildi.

Cumhuriyet'ten Tuluğhan Tekelioğlu, depremin ardından kayıp olan çocukları kaleme aldı.

Tekelioğlu'nun konuya ilişkin yazısı şöyle:

Çocuklarının akıbetini bilmeyen aileler perişan... Gitmedikleri hastane, çalmadıkları kapı kalmadı. Ama çocukları ortada yok... İlk günden beri kayıp çocuklar için gönüllü olan Ankaralı bir hekim, kayıp çocuk sayısının bine yaklaştığını öne sürdü.

Büyük yıkımın acısı, gün geçtikçe, bir kara bulut gibi çöküyor üzerimize. Vefat edenlerin, yaralıların sayıları açıklanıyor ama kayıp listeleri tutulmuyor. Ne ölü, ne diri... Enkazda bulunamayan insanlarımızın adları, fotoğrafları, “kayıp” olarak sosyal medyada, whatsapp gruplarında listeler halinde akıp gidiyor. Çocuklarına ulaşamayan anneler, babalar, aileleriyle buluşamayan çocuklar. Kayıplar! Hepsinin bir adı, soyadı, kimlik numarası varken, bugün “kayıp” listelerinin satırları onlar... 

DOKTORLAR SEFERBER 

Depremin kayıp çocuklarını bulmak için seferber olan grupların içindeyim. Özellikle kadın hekimler, sağlıkçılar, canla başla kişisel davaları edinmişler. WhatsApp’ta “Kayıp Çocuklar” grubunu kuran bir hastanenin idari direktörü Rukiye Numanoğlu, Bilkent Şehir Hastanesi’nde tedavi gören 65 çocuğun 38’inin kimliğinin belirlendiği, aileleriyle irtibat kurulduğu haberini veriyor... Etlik Şehir Hastanesi’ne getirilen, kimliği belli olmayan, yoğun bakımda yatan çocuklar olduğunu anlatıyor. 53 çocuğun isminin olduğu bir liste var elinde.. Çocukların durumları, isimlerinin yanında işaretli: “vefat”, “taburcu”, “yok”. Listelerdeki “yok” ibaresi, depremin kayıp çocuklarının diğer adı! 

CENAZESİNİ BULMAK ÜMİDİYLE ADLİ TIPA BAŞVURUYORLAR

Hatay Antakya’dan çok kayıp var. Onlarca aileden ihbar yağıyor. Adli Tıp kayıtlarında 2 bin 700 kimliği belirlenememiş “hüviyetsiz cenaze” bulunuyor. Ankara’dan bir hekim, kayıp çocuk sayısının bine yaklaştığını belirtiyor. Kayıp çocuklarını önce hastanelerde arayan aileler, “belki cenazesini buluruz” umuduyla,  artık Adli Tıp’a başvuruyor.

BERKCAN’DAN 6 ŞUBAT’TAN BERİ HABER ALINAMIYOR 

Kader Akdağ (26) Hatay Antakyalı. 6 Şubat’ta yaşanan depremde evleri yıkıldı. Enkazdan 36 saat sonra sağ olarak kurtarıldı. İstanbul Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi’nde kangren ihtimaline karşı ikinci ameliyatına alındı. Hayatta kaldığına sevinemiyor. Sürekli uyumak istiyor. Uyandığında kollarının arasında iki çocuğunu görmek en büyük ümidi. Eşi ve 6 yaşındaki kızı Lavin’in vefat ettiği henüz kendisine söylenmedi. 9 yaşındaki oğlu Berkcan’ın ise akıbeti belli değil. 

"KORKUNÇ BİR ACI"

Berkcan, depremin kayıp olarak kaydedilen binlerce çocuğundan sadece biri. Kader Akdağ’ın teyzesi Gül Özcan Berkcan’ı her yerde aradıklarını söylerek şöyle dedi: “Berkcan 19 Aralık 2013 doğumlu. Kendisiyle barışık, sosyal bir çocuktur. Her yeri aradık. AFAD’a sorduk, Alo 183’ü defalarca aradım. Adana, Mersin, Ankara’daki tüm şehir hastanelerini aradık. 9 yaşındaki oğlumuzu ölü de diri de bulamıyoruz. Cenazesi de çıkmadı enkazdan. Kız kardeşim sinir krizleri geçiriyor. Korkunç bir acı. Çaresizce bekliyoruz.”

ERVA’NIN HASTANEYE GİRİŞİ YAPILMIŞ AMA ORADA YOK 

Günlerdir aranan çocuklardan biri de 10 yaşındaki Mukaddes Erva Aktaş. Kahramanmaraş’ın  Onikişubat ilçesinde Serdar Bey Apartmanı’nda yaşıyordu. Babası Abdullah Aktaş’la 7 saat enkaz altında kurtarılmayı bekledi. Günlerdir her yerde kızını arayan baba Aktaş yaşadıklarını şöyle anlattı:  “Çocuğumun yanında suyu bile vardı. ‘Bizi kurtaracaklar, suyunu hesaplı kullan kızım’ dedim. Onu uyanık tuttum. 

EŞLEŞTİRME BEKLİYOR

‘Baba geldiklerinde ilk beni çıkarsınlar, ayağımı kımıldatamıyorum’ diyordu.Ekip geldi. Önce kızımı kurtarmalarını istedim. ‘Abi kızın iyi, bilinci açık’ dediler. Ambulansa bindirmişler. Beni de 6 saat sonra enkazdan çıkarabildiler. Kızımı aramadığım yer kalmadı. Kayseri Şehir Hastanesi’ne girişi yapılmış. Ama yok. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne, Necip Fazıl Şehir Hastanesi’ne gittik, kaydını bulamadık. Ankara’ya gittim. Bilkent Şehir Hastanesi’nde de kaydı yok. Ankara Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne gittim. Fotoğraf eşleştirme yapılacağını söylediler. Fotoğraflarını istediler. Bekliyorum.”

"KORKUMUZ, ÇOCUKLARIN TARİKATLARA VERİLMESİ"

“Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği” refakatsiz çocukların tarikatlar tarafından kaçırıldığı iddiasını gündeme getirip suç duyurusunda bulunmuştu. Şimdi de Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ve Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında suç duyurusunda bulunan Dernek Başkanı Müjde Tozbey, deprem bölgesinde kaybolan çocukların cemaat ve tarikatlara verilmesinden korktuklarını söyledi. 

Beykoz Çavuşlu Mahallesi’nde 60 kadar refakatsiz çocuğun kaçırıldığı iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulundunuz. Bir gelişme var mı?
Adresi savcılığa verdik, suç duyurusunda bulunduk. Onların Suriyeli çocuklar olduğunu, çocukların yanında annelerinin olduğunu gördüklerini söylediler. Evin resmi bir kurum olmadığı da apaçık ortada. Elimizde video var. Kadıköy’de bir evden 1-4 yaş arası, 20 kadar çocuğun çıkarıldığı, apartmanın önünde bir süre bekledikten sonra, bu çocukların BMW marka araçlara sıra sıra bindirildiği konusunda ihbar aldık. Çengelköy’de bir muhtardan ihbar aldık. 20’ye yakın çocuğun böyle bir evde, kaldığına dair... Onunla ilgili de suç duyurusunda bulunuyoruz. Refakatçisi olmayan çocukları evlerinde barındıranlar suç işliyorlar ve bunlar tutukluluk gerektiren çok ağır suçlar. Kayıp çocukların aileleriyle irtibat kuruyoruz. Onlardan vekâlet toplayacağız. Kaybolan çocukların fotoğraflarından DNA testlerine kadar her aşamasında olacağız. 

"SARIKLILAR BAŞVURDU"

Korunmaya muhtaç çocuklar konusunda devlet gereken tedbirleri alıyor mu sizce? 

Çocuk Koruma Kanunu’na göre korunmaya muhtaç çocuklar, devlet korumasına özel bakımları yapılarak alınır. Devlet başkasının koruması altına veremez. Koruyucu aile olmak isteyenler özenle seçilmeli.

Refakatsiz çocuklarla ilgili en büyük kaygınız nedir?
Van depreminde oradaydım. Hastanelere koruyucu aile olmak için birçok sarıklı cübbeli insan başvurdu ve onlar “koruyucu aile olabilir” raporları aldılar. Korkumuz, çocukların cemaatlere tarikatlara verilme olasılığı. Bize gelen ihbarların olduğu Beykoz, Çengelköy, Çavuşoğlu mahallesi, Tuzla, tarikatların yoğun olduğu bölgeler. 

"DİYANET, TARİKATLAR KADAR TEHLİKELİ"

Diyanet İşleri hakkında, suç duyurusunda bulundunuz. Neden? 

Diyanet İşler Başkanı “Evlatlık fetvasıyla” suç işlemiştir. Medeni kanunumuzca, kişinin evlat edindiği ile evlenmesi açıkça medeni kanunca yasaklanmıştır. Bunun aksini tavsiye etmek, kamu barışını bozmaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk Medeni Kanunu’na muhalefet ederek evlat edinme diye bir kurumun var olmadığını ve kişinin evlat edindiği çocuğa kendi çocuğu gibi değil “din kardeşi” gibi yaklaşmayı salık vermektedir. Suç duyurumuzda bulunduk. Tarikatlar ne kadar tehlikeli ise Diyanet İşleri başkanlığı da o kadar tehlikelidir!

                                                        /././

Depremzede çocuklar annelerinden alınıp İsmailağa Cemaati'ne teslim edildi. Çocukları müftü cemaate teslim etmiş!

Sakarya'da 9 depremzede çocuğun, annelerinin yanından alınarak İsmailağa Cemaati'ne bağlı vakıf tarafından yürütülen bir yatılı Kur'an kursuna verildiği iddia edildi. İsmailağa Cemaati son olarak 6 yaşındaki çocuğun bir tarikat müridi ile evlendirilmesi skandalı ile gündeme gelmişti...

Kahramanmaraş merkezli depremde babalarını yitiren ve Gaziantep'ten Sakarya'ya getirilen dokuz yetim çocuğun Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı olan ancak işletmesi İsmailağa Cemaati'ne yakın Sakarya Erenler İlme Hizmet Vakfı tarafından yürütülen Mekke Mescidi-Hanife Akın Kuran Kursu'na yatılı olarak verildiği iddia etti. 

"MÜFTÜ BİZE YÖNLENDİRDİ"

DW Türkçe'den Alican Uludağ'ın haberine göre, bir vakıf yöneticisi, "Mahmut Ustaosmanoğlu'nun müridiyim" diyerek "Kurs binası bize ait. Bu çocukları, kalacak yerleri olmadığı için Sakarya Müftüsü bize yönlendirdi. Biz de çocukları koruma altına aldık. Eğitimini Diyanet ile biz veriyoruz" dedi. İl Müftüsü Hasan Başiş ise kursun Diyanet'in kontrolünde olduğunu, eğitimini kendilerinin verdiğini ancak kursun yemek ve temizlik işlemlerini bu vakfın yürüttüğünü kaydetti. 

Çocukların Kur'an kursunda geçici olarak kalacağını savunan Adem adlı görevli, "Zannedersem Antep'e dönecek bu çocuklar" dedi. "Çocuklar neden annelerinin yanında kalmıyor" sorusuna Adem adlı tarikat üyesi, "Annelerinin yanında yer olmadığı için bize gönderildiler" yanıtını verdi. Deprem 15-20 kişiyle bölgesine gittiklerini belirten Adem, burada yemek dahil birçok hizmet verdiklerini söyledi.

YAZIŞMALAR ORTAYA ÇIKTI

Söz konusu çocuklar için tarikat mensuplarının yardım toplama çalışmasına ilişkin yazışmaları da yayınlan. 

Adem adlı kişinin, eski asker arkadaşlarıyla birlikte oluşturduğu "Özel Ulaştırma" adlı Whatsapp grubuna "Selamünaleyküm arkadaşlar, Antep depremzede kardeşlerimizden dokuz tane yetim çocukları hafızlık kursumuza aldık, ihtiyaçlarına yardımcı olmak isteyen arkadaşlar derneğimizin resmi hesap numarasından olabilir" diye yazdı. Mesajın devamında Sakarya Erenler İlme Hizmet Derneği'nin hesap numarası paylaşıldı. 

"ÇOCUKLAR TARİKAT YURTLARINA YERLEŞTİRİLDİ"

Geçen hafta da bazı depremzede ve refakatsiz çocukların tarikat yurtlarına yerleştirildiği iddiaları gündeme gelmiş, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, "Çocuklarla ilgili çözüm önerilerinin sunulmasını, eleştiri ve öneri gelmesini önemli buluyorum. Ancak çocuk hassasiyeti üzerinden toplumu kışkırtmaya ihtiyaç yok. Devlet ve kamu olarak refakatsiz çocuğu derneğe, vakfa, herhangi bir yere teslim etmemiz, denetimi kişi ya da kuruluşa vermemiz söz konusu değil. O bahsi geçen haberle ilgili hemen gittik ilgili adreste inceleme yaptık. Çocuklar anneleri yanında" açıklamasını yapmıştı. (YENİÇAĞ)

 

Deprem bölgelerinde 19 ülke 22 sahra hastanesi kurdu - BİRGÜN

 

Dışişleri Bakanlığı, merkez üssü Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan depremlerin ardından 19 ülkenin 22 sahra hastanesinin kurulduğunu açıkladı.

Dışişleri Bakanlığı, merkez üssü Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan depremlerin ardından Türkiye'ye ulaştırılan ayni yardımlara ilişkin son verileri paylaştı.

Bakanlık, Twitter hesabından ayni yardımların yer aldığı grafikli bir paylaşım yaptı.

Buna göre, deprem bölgelerinde 19 ülke 22 sahra hastanesi kurarken, şu ana kadar 90 bin 15 çadır, 167 yaşam konteyneri ve 999 mobil hijyen ünitesi Türkiye'ye getirildi.

Ayni yardımlar kapsamında ise 1 milyon 344 bin 234 battaniye, 196 bin 538 uyku tulumu, 74 bin 750 yatak, 26 bin 622 jeneratör, 5 bin 722 ton giyecek, 3 bin 65 ton hijyen tıbbi malzemesi ve 5 bin 678 ton gıda Türkiye'ye ulaştı.

Otel, siyaset ve ölüm - Timur Soykan / BİRGÜN

 

Malatya’da voleybol ve ampute futbol takımı oyuncularına da mezar olan Kırçuval Otel’in sahibi, AKP’li Battalgazi Belediyesi’nin başkan yardımcısı ve Büyükşehir’in meclis üyesi. 2020 depreminden sonra binaya hasarsız raporu verildiğini söyleyen Zafer Kırçuval “Allah’ın afeti kardeşim” dedi. İşte depremde yıkılan oteller ve bazılarının siyasi bağlantıları.

               1997 yılında yapılan 52 odalı Kırçuval Otel, saat 04.17’deki ilk depremde yerle bir oldu. (Fotoğraf: AA)

Depremin yarattığı yıkım altından müteahhitler ve iş insanlarının siyasi bağlantıları fışkırıyor. Yıkılan binanın müteahhidinin AKP’nin eski il başkanı olduğu ortaya çıkıyor. Depremde ağır hasar görmüş yeni binaların müteahhidi ile AKP’li belediye başkanının ortaklığı gündeme geliyor. Yıkılan otoyollar ile hasar gören havalimanlarının müteahhitlerinin iktidara yakınlığı ise malum. Deprem felaketinin acısını yaşarken iktidarın çürümüş rant düzeniyle yüzleşiyoruz.

Depremde yüzlerce insana mezar olan otellerin sahipleri de iktidarın kanatları altında çürük binalarda işlerini yürütmüş. Eski apartmanlar dış cephesi süslenip içleri, odaları makyajlanıp otele dönüştürülmüş. Kolonların kesildiği iddialarının da sonu gelmiyor.

Malatya’nın Battalgazi İlçesi’ndeki Kırçuval Otel dışarıdan bakıldığında büyük bir apartmandan farksızdı. 52 odalı otelin binası 1997 yılında yapılmıştı. 3 yıldızlı, 8 katlı otel, saat 04.17’deki ilk depremde yerle bir oldu. Bu otelin sahibi de AKP’li bir isim: Zafer Kırçuval. 2014 yılındaki yerel seçimlerde Malatya’nın Battalgazi İlçesi’nin belediye meclisine seçildi. Kısa süre sonra Battalgazi Belediye Başkan Yardımcısı oldu ve halen bu görevde. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde ise Malatya Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi seçildi. Geçen haziran ayında oğlunun düğününde nikah şahitleri arasında AKP Milletvekili Öznur Çalık ve Malatya Valisi Hulusi Şahin de vardı.

Zafer KırçuvalZafer Kırçuval


Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin takımları, belediyenin meclis üyesi olan Zafer Kırçuval’ın otelinde konaklıyordu. Malatya Büyükşehir Belediyesi Ampute Futbol Takımı’nın üçü İranlı (Mehdi Saedavi, M. Reza Mir Ahmadi, Hamed Matrouidi), biri Kamerunlu (Elvis Nkam Teneng) 4 oyuncusu hayatını kaybetti.

İkinci ligde mücadele eden Malatya Büyükşehir Belediyesi Erkek Voleybol takımının 6 oyuncusu da otelde kalıyordu. Mehmet Can Ağırbaş, Murat Çiloğulları, Resul Gül, Görkem Can Gündüz, Emircan Kocabaş ve Tunahan Yıldız enkaz altında kalarak yaşamını yitirdi.

Otelin 2020’deki Elazığ Sivrice depreminde hasar gördüğü ve hakkında yıkım kararı olduğu iddiaları gündeme geldi.

Otelin sahibi Zafer Kırçuval’a bunu sordum. “Hayır. Hasarsızlık raporu var. Elazığ depreminden sonra bina incelendi ve sağlam raporu verildi” diye yanıt verdi. Acaba Zafer Kırçuval, Battalgazi Belediye Başkan Yardımcısı ve Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin AKP’li üyesi olmasaydı, aynı rapor verilir miydi?

Zafer Kırçuval, 1997’de yapılan binayı daha sonra aldıklarını belirterek “Biz binada hiçbir değişiklik yapmadık. Ne çatlak ne de kolon kesimi vardı” diye konuştu.

Otelin bulunduğu Turgut Temelli Caddesi’nde ilk depremde Kırçuval Otel yıkılırken diğer çok sayıda binanın ikinci depremde yıkıldığı iddia ediliyor. Zafer Kırçuval, “Tek otel yıkılmadı, çevredeki, caddedeki tüm binalar yıkıldı. Bütün binalar üst üste. Hepsi ilk depremde yıkıldı” dedi. Binanın hasarsız raporu olduğunu tekrarlayıp “Güvenli bir oteldi” diye konuşunca “Ama o binada insanlar öldü” diye karşılık verdim. Sesi çok sakinken öfkelendi: “Allah’ın afeti kardeşim. Tek bir otel yıkılmadı, tüm Malatya yıkıldı.”

otel-siyaset-ve-olum-1129521-1.


Ne otel sahibi ne de belediye başkan yardımcısı olarak bu yıkımda hiçbir sorumluluk hissetmediği belliydi. Hatta otel binasındaki konuk ve enkazda yaşamını yitiren insan sayısı hakkında bilgisi olmadığını, henüz netleşmediğini ifade etti. Ancak sporcular dışında otel personeli ve çok sayıda müşterinin hayatını kaybettiği biliniyor.

“Hakkınızda bir soruşturma var mı” diye sordum. “Hayır öyle bir şey yok. Bakacağız, artık. Mimar ve mühendis hakkında öyle bir durum varmış” diye konuştu.

Yıkılan pek çok otelin sahibinin siyasi bağlantıları dikkat çekiyor.

YİMPAŞ’TAN ÖLÜM OTELİNE

Kahramanmaraş’ta yıkılan Saffron Otel markasının sahibi ise Yimpaş Holding kurucusu Dursun Uyar. Yimpaş vurgunu nedeniyle hapis yatan Dursun Uyar’ın AKP’nin kuruluşunda maddi kaynak sağladığı iddia edilmişti. Otelde onlarca kişi hayatını kaybetti ancak kesin sayı halen açıklanmadı. Dursun Uyar hakkında bir soruşturma açılıp açılmadığı da bilinmiyor. Ancak Maraş’ta 2019’da yapılan deprem tatbikatı senaryosunda bu otel yıkılıyor ve ekipler müdahale ediyordu.

Depremde kaç otelin yıkıldığı ve kaç insanın bu otellerde yaşamını yitirdiği halen açıklanmadı. Yaptığım araştırmada Malatya, Maraş, Adıyaman, Hatay, Antep’te 18 yıkılan otel belirleyebildim.

Malatya’da Avşar Otel, Kırçuval Otel, Büyük Otel, Özlem Otel, Palancı Otel yıkıldı.

İSİAS OTEL’İN SİYASİ ENKAZI

Henüz 12-14 yaşındaki 25 voleybolcu çocuğun, uygulamalı eğitim için Adıyaman’a gelen 30 rehberin hayatını kaybettiği İsias Otel, tamamen çürümüş bir binaydı. Otelin ortaklarından Mehmet Fatih Bozkurt, 2014-2019 arasında Adıyaman Belediyesi’nin AKP’li üyesiydi. Oteli işleten kardeşi Ahmet Bozkurt ise Adıyaman TÜGVA’nın Yüksek İstişare Kurulu üyesi.

BÜYÜK OTEL

Malatya Büyük Otel, şehir merkezindeki Bakırcılar Çarşısı’nda 4 katlı devasa bir dikdörtgen binaydı. Zafer İş Hanı’yla iç içe kazulet binanın 1960’larda inşa edildiği öne sürülüyor. Alt katında dükkanlar bulunun otel 52 odalı ve 3 suiti var. Yatak sayısı 107’ydi. Enkazdan çok sayıda cansız beden çıkarıldı.

AVŞAR OTEL

Malatya Yeşilyurt’taki Avşar Otel’in çevresindeki bazı apartmanlar ayakta kaldı. 135 yataklıydı. 700 kişilik restoran, 600 kişilik çok amaçlı salon ve 700 kişilik kapalı terası vardı. Otelin sahibi Osman Avşar, 2020 yılındaki Elazığ Sivrice merkezli depremden sonra Malatya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ekiplerinin binayı incelediğini ve sağlam raporu verdiklerini öne sürdü. Deprem sırasında otelin 10 odası doluydu.

Antakya’daki Otel Divan, 1963 yılında hizmete girmişti. Yeni restore edilmişti ancak yorgun bina depreme dayanıklı değildi ve güçlendirilmemişti. Bina enkazında çok sayıda kişi hayatını kaybetti. Güney Otel ise Antakya’da dikdörtgen kazulet bir yapıydı. Güney Otel’de çok sayıda insan enkaz altında kaldı. Özhan Otel ilk iki katının üzerine çöktü ve arka bölümü yıkıldı. Enkaz altında insanlar kaldı. Reyhanlı’da ise Alice Otel yerle bir oldu. 6 katlıyken sadece bir kat seviyesine indiği görülen binada hayatını kaybeden insan sayısı bilinmiyor.

Antep’te ise Nurdağı Otel depremde yıkıldı ve enkaz altında çok sayıda kişi hayatını kaybetti.

Timur Soykan / BİRGÜN



Kızılay’ın suyu yok bolca müdürü var - İsmail Arı / BİRGÜN


Erdoğan, depremde yetersiz kalan Kızılay’ı eleştirenlere “Be ahlaksız, be namussuz, be adi” derken kurum, yıllardır hayata geçiremediği ‘Kızılay Su’ projesi için işe aldığı müdürlere uzun süredir maaş ödüyor.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, dün yaptığı açıklamada “Kızılay nerede?” diye soranlara “Çıkmış bir tanesi 'Kızılay nerede' diyor. Be ahlaksız, be namussuz, be adi” diye seslenmesi tepki çekti. Depremzedelere çadır ve gıda yardımı ulaştıramaması nedeniyle eleştirilen 155 yıllık Kızılay’da tartışma yaratacak bir skandal daha ortaya çıktı.

Özellikle son yıllarda liyakatsiz yöneticileri ve ortaya çıkan harcamaları ile yöneticilere ödenen maaşlarla gündem olan Kızılay’ın 2016 yılından beri hayata geçiremediği “Kızılay Su” isimli bir projesi bulunuyor. Sadece projeden ibaret olan, üretim yapılmayan ve üretim yapılacak tesisi dahi olmayan “Kızılay Su” için kurum uzun süredir yüksek maaşlarla yöneticiler çalıştırıyor. Ayrıca Kızılay, bu yöneticilere birçok araç tahsis etti.

MÜDÜRLER İŞE ALINMIŞ

Kızılay’a bağlı ve iki maden suyu üretim fabrikası olan Kızılay İçecek Şirketi’nin isimlerinin açıklanmasını istemeyen çalışanları, BirGün’e yaptıkları açıklamada, “Kızılay Su için çok sayıda yönetici işe alındı ve aylardır çalışmadan maaş alıyorlar. İşe alınacak herkesin sosyal medya hesaplarına bakılıyor. Muhalif paylaşımlar yapanları işe almıyorlar. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın köylüsü haftada iki gün işe geliyor. Kurum tam anlamıyla akrabalarla ve yandaşlarla dolduruldu. Bu kişiler oturdukları koltuklar için yeterli isimler değil elbette. İmam Hatipliler Derneği, Ensar Vakfı gibi kurumlara reklam adı altında bir dünya paralar ödeniyor. Kızılay şirketleri içerisinde neredeyse ‘müdür’den daha alt bir pozisyon ya da kadro yok. Tüm pozisyonlar müdür, direktör, genel müdür yardımcısı ve genel müdür gibi çok yüksek ücretli pozisyonlar. Altlarında kadroları olmayan bir dünya üst düzey pozisyon uydurulmuş durumda” ifadelerini kullandı.

Kızılay İçecek çalışanları şunları da anlattı: “Kızılay Su isimli bir ürün yok, tesis yok… Kızılay Su’ya ait sadece projelendirilmiş altyapı ve fizibilite çalışmaları var. Yani örneğin ‘satış direktörü pozisyonu’ ürün sahaya çıktıktan sonra doldurulması gereken bir pozisyonken 2 yıldır boş oturan ve yüklü maaşlar, primler alan bir kişi bu pozisyonda bulunuyor.”

                                                                      ***

Borsa’ya girecekler

Kızılay uzun süredir Borsa’ya girme hazırlığı yapıyor. Kurumun en büyük gelir kapısı olan Kızılay İçecek’in halka arzı için reklam filmlerinin bile çekildiği öğrenilirken bu girişimin de kurum içerisinde ciddi rahatsızlık yarattığı ifade ediliyor. BirGün’ün edindiği bilgilere göre bazı Kızılay yöneticileri ile iktidar temsilcileri, Kızılay’ın Borsa’ya girmesinin halkın tepkisini çekçeğini savunuyor. Saray’dan da bu yönde bir itiraz olduğu ve bu nedenle Borsa sürecinin bir süreliğine askıya alındığı iddia ediliyor.

İsmail Arı / BİRGÜN


O kentler artık yok - BİRGÜN

 Deprem 11 ili etkiledi ama 5 ili neredeyse yerle bir etti. Evini kaybeden milyonlarca insan yurdundan göç etmek zorunda kaldı. Yaşamın aktığı kent merkezleri moloz yığını, şehirler şantiye haline geldi.


Önce Maraş merkezli iki, ardından Samandağ ve Defne’de meydana gelen iki ayrı depremde 42 binden fazla can kaybı ve 11 kentte büyük yıkım yaşandı. Sağ kalmayı başaranlar için de yaşam çok kalay değil artık. Kentlerin tüm altyapısı çöktü. Temiz su, enerji ve barınma büyük sorun. Çadır ve konteynerler yetmeyince halk çareyi göç etmekte buldu. 10 ilde yaklaşık 5 milyon insanın şehir ya da ilçe değiştirdiği tahmin ediliyor. Tarım ve hayvancılığın merkezi olan illerde çiftçiler ne yapacağını bilmez durumda. Barınma sorunu çözülemeyenler nasıl üretecek, ekecek ve yaşamaya devam edecek?

o-kentler-artik-yok-1129460-1.

Depremden en büyük zarar gören şehirlerin başında geliyor. Kent merkezi neredeyse tamamen yıkıldı. Enkaz kaldırma ve yıkım çalışmaları başladı. Şehrin nüfusu 2/3 oranında azaldı, merkezde neredeyse kimse yaşamıyor. Bunun en önemli nedeni şu ana kadar yeterli çadır ve konteynerin gelmemesi. Temiz su ve enerji problemi sürüyor. Göç edenlerin ilk uğrak yeri köyler ya da depremden daha az zarar gören ilçe merkezleri oldu.

o-kentler-artik-yok-1129461-1.

İki büyük depremin de merkezi olan Maraş, çok fazla yıkımın ve kaybın olduğu şehirlerden biri oldu. Kent merkezi yaşanmaz hale geldi. Tüm kamu binaları yerle bir oldu. Kent sil baştan kurulmak zorunda. Öte yandan ilçeler de en az kent merkezi kadar sorunlu. Birinci depremin merkez üssü Pazarcık ikinci depremin ise Elbistan oldu. Yardımlar ya çok geç ulaştı ya da hiç ulaşmadı. Gönüllü çabalar kamu otoritesi tarafından engellendi..

o-kentler-artik-yok-1129462-1.

Depremin en büyük zarar verdiği kent Hatay oldu. Ölü sayısının 20 binin üzerine çıkması bekleniyor. Antakya, Defne ve Samandağ neredeyse yok oldu. Hem kurtarma hem de sonrasında devletin unuttuğu yer oldu. Dayanışmayla ayakta kaldı. Çadır en büyük sorun olmaya devam ediyor. Soğuktan korunmak için insanlar hasarlı evlere girmeyi göze alıyor. 20 Şubat akşamı yaşanan iki deprem Hatay’a son darbeyi vurdu.

o-kentler-artik-yok-1129463-1.

Depremin büyük zarar verdiği kentlerden biri de Malatya. Oteller, kamu binaları yıkıldı. Kent yarı yarıya boşaldı. Göçün ilk merkezi yakın ilçeler oldu. 8-10 bin civarında nüfusa sahip Arguvan gibi yerleşim yerleri 50 binler gördü. Belediyelerin altyapısı ve teknik gücü böyle büyük rakamların yarattığı sorunları çözmeye yetmiyor. Hem depremin yıktığı merkezlerde hem de çevre ilçe merkezleri acil destek bekliyor.

o-kentler-artik-yok-1129464-1.

Gaziantep’te Nurdağı ve İslahiye ilçelerinde büyük yıkım yaşandı. İki ilçe neredeyse haritadan silindi. Köyler de büyük zarar gördü. Ciddi insan kaybı var. Öte yandan başta tarım ve hayvancılık olmak üzere yurttaşın geleceği için çözülmesi gereken çok fazla sorun var.

    (BİRGÜN)

Depremde kullanılacak askeri alanlar lüks konutlarla dolduruluyor - SÖZCÜ

 


İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün, İstanbul'daki askeri alanların deprem anında müdahale ve barınma açısından büyük önem taşıdığını ancak yıllar içinde lüks konut projeleri için bu alanların teker teker imara açıldığını söyledi.


İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün, sosyal medya hesabından kentteki askeri alanlarla ilgili açıklama yaptı.  İstanbul'daki askeri alanların deprem anında müdahale, lojistik ve barınma açısından çok önemli bir potansiyel taşıdığına dikkat çeken Gürkan “Maalesef yıllar itibariyle askeri alanlar teker teker, hem de lüks konut projeleri için imara açıldı” dedi.

YÜZDE 21'İNİN ASKERİ ALAN STATÜSÜ KALDIRILDI

2009 yılından bugüne dek 15 bin 304 hektar olan askeri alanların yüzde 21'inin bu statüsünün kaldırıldığını belirten Gürkan “2009 yılında onaylanan Çevre Düzeni Planında bu alanlara ilişkin; ‘MSB'nin programı dahilinde askeri alan dışına çıkarılması halinde sosyal ve teknik altyapı (eğitim, sağlık, yeşil alan vb.) alanları olarak kullanılacaktır…' denildi. Peki öyle mi oldu? Tabi ki, hayır. Askeri alandan çıkan yerlerin; yüzde 10,4'ü konut, yüzde 6,4'ü ticaret-konut-turizm, yüzde 1'i ise sanayi olarak planlandı” bilgilerini paylaştı.

20 BİN DAİRE YAPILDI YARIYA YAKINA BOŞ

Bu alanlarda yapımı tamamlanan inşaatların yüzde 96.5'inin yani 20 bin 818 birimin konut olduğuna vurgu yapan Gürkan, bu yeni konutların yüzde 40.5'inin adres verilerine göre boş olduğunu ifade etti. Gürkan “Yani bu alanlar, dönüşüm için değil lüks konutlar için heba edildi” dedi.

              İstanbul Sancaktepe’deki kışla parsel parsel yapılaşmaya açıldı.

TEK TEK SIRALADI

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yapılan planlarla imara açılmış, konut-ticaret gibi fonksiyonlarla planlanmış eski askeri alanlardan örnekler veren Gürkan “Sarıyer Zekeriyaköy Füze Üssü, 2010'da MSB'den TOKİ'ye devredildi. Arsa gelir paylaşımı modeliyle Emlak Konut'a satıldı. 2012'de bakanlık planlarını yaptı. Sonrası villa…

Maslak 1453, Zeytinburnu Tank Fabrikası, Çekmeköy Kışlası, Beşiktaş  Dikimevi ve niceleri. Son 3,5 yıldır bakanlık tarafından yapılan bu planları yargıya taşıyor ve kamu kaynaklarını-arazilerini korumak için mücadele veriyoruz. Depreme hazırlıklı bir İstanbul için askeri alanların ve diğer kamu arazilerinin afet odaklı, bütüncül olarak planlanması ve ona uyulması şart” dedi.

(SÖZCÜ)

Çadır kentte 4-6 yaş Kuran kursu açıldı - BİRGÜN

 


Gaziantep İl Müftülüğü tarafından Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremler nedeniyle kurulan çadır kentte 4-6 yaş Kuran ‘kursu’ açıldı. Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay, Kuran ‘kursunun’ açılmasına tepki göstererek “O çocukların belki de en çok ihtiyacı olduğu şey onlara nasıl yaklaşacağını bilen kişilerin olmasıdır. Diyanet, deprem vergilerinin nereye gittiğine ve alınmayan tedbirlere ilişkin bir şey söylemiyor” dedi.

6 Şubat'ta merkez üssü Kahramanmaraş olan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler nedeniyle Gaziantep'in Nurdağı ilçesinde kurulan çadır kentte, İl Müftülüğü tarafından 4-6 yaş arası Kuran ‘kursu’ açıldı.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Kuran ‘kursunun’ görüntülerini sosyal medya hesabından paylaşarak “Yüreklerimizdeki umudu hep birlikte yeşerteceğiz İnşallah Deprem’den en fazla etkilenen yerlerden biri olan Gaziantep Nurdağı’nda kurulan çadır kentte çocuklarımız için hizmete açtığımız Kur’an Kursumuz vesilesiyle evlatlarımızın yüzlerindeki tebessüm oluyoruz” ifadelerine yer verdi.

"DİYANET VAZİFE ÇIKARMASIN"

Cumhuriyet’ten Cengiz Karagöz’ün haberine göre, depremzedeler için kurulan çadır kentte Kuran ‘kursu’ açılmasına tepki gösteren Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, “O çocukların belki de en çok ihtiyacı olduğu şey onlara nasıl yaklaşacağını bilen kişilerin olmasıdır. Diyanet, deprem vergilerinin nereye gittiğine ve alınmayan tedbirlere ilişkin bir şey söylemiyor. Ancak söz konusu eğitim olduğunda kendine vazife çıkarıyor” dedi.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Eğitimde feda edilecek tek bir fert yoktur” sözünü anımsatan Özbay, “Bugün bir neslin liyakat sahibi olmayan kişilerce, sırf kendi nesil yetiştirme projelerine feda edildiğini görüyoruz” diye konuştu.

Erbaş'ın paylaşımı şöyle:

Koordinatör vali Bilgin: Memurlar, işçiler bir aylık maaşlarını almasınlar, ne olacak? - BİRGÜN

 

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Gaziantep’in Nurdağı ilçesine ‘Koordinatör Vali’ pozisyonuyla atanan Şırnak Valisi Osman Bilgin, memurlara ve işçilere bir aylık maaşlarını bağışlama çağrısında bulundu.

Gaziantep’in Nurdağı ilçesinde koordinatör vali olarak görevlendirilen Şırnak Valisi Osman Bilgin, deprem yardımı için ‘memurlar ve işçilerin bir aylık maaşlarını bağışlamasını’ istedi.

Daha önce yaptığı "Kusura bakmayın belki geç geldim ama durum gördüğünüzden bildiğinizden çok daha vahim. Açıklanan rakamlardan en az 3-4 belki 5 kat daha kötü" açıklamasıyla dikkat çeken Gaziantep Koordinatör Valisi Osman Bilgin, bugün de, "Hepimiz malımızın yüzde 10’unu bağışlayalım. Buradaki memurlar ve işçiler de bir aylık maaşlarını almasınlar" dedi.

Bilgin, pazartesi akşamı ilçedeki koordinasyon merkezindeki açıklamasında şu sözlere yer verdi:

“Çağrıda bulunuyorum, özellikle de şunu söylüyorum: Yaşadığımız felaket normal bir felaket değil. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, Türkiye Cumhuriyeti halkına şöyle diyorum, diyorum ki: Hepimiz malının yüzde 10’unu bu süreç için bağışlasınlar.

Vatandaşlarımız gönül rızasıyla… 10 liramız varsa 1 lirasını mutlaka sürece bağışlayalım… Hep beraber bu süreci ayağa kaldıralım. 10 liramız 5 liraya düşmesin, 10 liramız 20 lira olsun. Memurlar, işçiler bir aylık maaşlarını almasınlar ne olacak? Yani aç kalmayız.”

BİRGÜN

Kaymakamlık yardımların organize edildiği binaya el koydu: 'Kurumların istekleri halkın önünde' - BAHADIR BATUR / SOL

 Defne Kaymakamlığı yardımların organize edildiği binadan gönüllüleri zorla çıkarttı. ODTÜ İzci Grubu, 'kurumların isteklerinin halkın ihtiyaçlarından önce geldiğinin kanıtı' diyerek tepki gösterdi.

Maraş merkezli 11 ilde yıkıma neden olan depremlerin ardından, bölgeye Türkiye’nin birçok noktadan gönüllüler gitti. 

Depremlerin en çok yıkıma yol açtığı kentlerin başında gelen Hatay’a, depremin ilk 3 günü boyunca devlet kurumlarından arama kurtarma ekipleri gitmedi, yardımlar ulaşmadı, depremzedeler terk edildi. Bölgeye ilk giden ekipler, gönüllülerden oluştu. Gelen bilgilere göre, bölgede halen yardımlar düzgün bir şekilde organize edilebilmiş değil.

Hatay’ın Defne ilçesinde bulunan Selim Tevfik Eskiocak Anadolu Lisesi, gönüllüler ve yurttaşlar tarafından yardım organizyonlarının ve diğer çalışmaların yürütüldüğü bir merkez haline getirildi. Ancak Defne Kaymakamlığı’nın kararıyla, okuldaki yardım organizasyonları durdurularak, bina boşaltıldı ve Kaymakamlığa tahsis edildi.

Kaymakamlık binaya ihtiyaç duymuş, bunun için yardım merkezini seçmiş

ODTÜ İzci Grubu’nun sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, ODTÜ Mezunlar Birliği Derneği’nin organizasyonu ile gönüllü olan öğrenci topluluklarının ve öğrencilerin 10 Şubat günü depremzedelere yardım için bölgeye gittiği ve depremzedelere yardımların ulaşılması için kısıtlı imkanlar dahilinde Selim Tevfik Eskiocak Anadolu Lisesi’nin “yardım merkezi” olarak kullanılmaya başlandığı bildirildi.

Söz konusu okul binasının sadece ODTÜ’den gelen gönüllüler tarafından değil, Türkiye’nin dört bir yanından gelenler tarafından koordinasyon merkezi olarak kullanıldığı bildirilirken; 17 Şubat’ta Defne Kaymakamlığı’nın kararıyla “yeni bir binaya ihtiyaç duyulması” sebebiyle, yardım ekiplerinin binadan çıkarıldığı ve binadaki yardım çalışmalarının durdurulduğu ortaya çıktı.

Yardım merkezi olarak kullanan yapı, depremde hasar almadığı için, hem bölgeye gelen yardımların depolandığı ve ayrıştırıldığı, hem de depremzede yurttaşlara gıda yardımının yapılması işlevini yürüyordu. 

'Tek bir merkezden bölgeye yardım sağlayabiliyorduk'

soL’a açıklamada bulunan yardım ekiplerinden bir gönüllü, binanın bölgedeki yardım çalışmalarının devamlılığı için önemini vurguladı. Deprem bölgesinde bulundukları süre boyunca, Jandarma ve Defne Belediyesi ekiplerinin de kendilerine yardım ettiğini belirten gönüllü, gelen yardımların depolanması, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması, gıda yardımlarının yapılması gibi konularda binanın merkez haline getirildiğini, ancak bu süreçte Kaymakamlığın kendileriyle direkt olarak koordinasyon içerisinde olmadıklarını aktardı.

Görüştüğümüz gönüllü, "Orayı tüm Türkiye'den gelen yardım ekipleri kullanıyordu. Sadece Defne için değil, daha geniş bir bölge için yardımların koordinasyonu ve organizasyonu için kullanıyorduk. Her ekibin bir sorumluluğu vardı, kimisi gelen yardımları sınıflandırıyor, kimisi lojistiğini sağlıyor, kimisi de ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya çalışıyordu. Bunun dışında herkesin önemli bir rolü vardı. Tek bir merkezden bölgeye yardım sağlayabiliyorduk" dedi.

Jandarma ekiplerinin de yardım koordinasyon merkezi olarak kullanılan binanın güvenliğini sağladığını ve yardımcı olduğunu belirten deprem yardım gönüllüsü, "Biz gittiğimizde zaten okul boştu, daha yeni yeni yemek dağıtılıyordu. Biz de gelen yardım TIR'larını boşaltarak bir organizasyon sağladık. Bölgeye örneğin ODTÜ'den, Hopa'dan, Kocaeli'den, Türkiye'nin dört bir yanından gelen yardımların uygun şekilde depremzedelere ulaşmasını sağlıyorduk" ifadelerini kullandı.

Kaymakamlık binanın yardımlar için kullanılmasını kabul etmedi

Belediyenin de kendilerine yardımcı olduğunu belirten gönüllü, "Defne Belediyesi de sürekli geliyordu, Belediye Başkan Yardımcı da bizimle iletişimdeydi. Lojistik desteği de sağlıyorlardı. Kaymakamlık da o sırada bir iki kişiyle gelip gitti" dedi.

Okulun çok büyük olduğunu aktarılırken, yardım ekiplerinin Kaymakamlık'a binanın hem Kaymakamlık için hem de yardımlar için kullanılabileceği teklifinde bulunulduğu ancak, Defne Kaymakamlığı'nın bu teklifi kabul etmediği bildirildi.

Yardım ekiplerinin okul binasının yarısını kullanmadığı, dolayısıyla Kaymakamlığın da çalışmalarını rahatlıkla binada yapabileceği ifade edildi.

'Kurumların isteklerinin halkın ihtiyaçlarından önce geldiğinin somut bir kanıtı'

Kaymakamlık binanın yardım ekipleri ile ortak olarak kullanılması yerine, yardım ekiplerini binadan çıkarmayı tercih etti. Devletin kuramadığı "koordinasyon merkezi" gönüllüler tarafından kurulmuştu; lakin Kaymakamlık merkezin çalışmasına katılıp organize etmek yerine, binayı kendileri için kullanmayı tercih etti.

Öte yandan ODTÜ İzci Grubu tarafından yapılan açıklamada, Kaymakamlığın yardım merkezi olarak kullanılan binaya el koymasının, “kurumların isteklerinin halkın ihtiyaçlarından önce geldiğinin somut bir kanıtı” olduğu ifade edildi.

BAHADIR BATUR / SOL


Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı +Gündem" -20 Haziran 2025-

  Belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı! Meclis’te kabul edilen yasa ile belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı. ...