EĞİTİM (DOSYA)

 


Kabine ve Meclis sağcılık yarışında: İlk hedef karma eğitim (soL)

Yeni Milli Eğitim Bakanı laik ve bilimsel eğitimin son kırıntılarına göz dikti, destek son seçimlerle daha da sağcılaşan Meclis'ten geldi.

Seçimlerin ardından sağcıların ezici çoğunlukta olduğu bir Meclis bileşimi oluştu. Yenilenen kabine ise bu yeni bileşimle adeta gericilik yarışına soyundu. İlk adımlardan biri Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'den geldi. Karma eğitimi hedef alan çıkışını 'kız okulları' önerisiyle yineleyen bakan, Meclis'te taraftar bulmakta zorlanmadı. 'Halkın hassasiyetleri'ni kılıf yapanlar kadın üniversiteleri, kadın hastaneleri ve laikliğin kaldırılmasını istedi.

10 yıl önce de karma eğitimi hedef almıştı

İmam hatipleşmeden cemaat ve tarikatlarla imzalan protokollere dek birçok gerici uygulamada imzası bulunan Yusuf Tekin, AKP'nin vazgeçemediği isimlerden.

Rektör olabilmesi için kişiye özel kararname dahi çıkarılan Tekin, 6 Haziran'da Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturdu.

Tekin'e ilişkin ilk uyarı soL'dan geldi. Atama kararının hemen ardından yapılan yapılan haberde 10 yıl önce karma eğitimi hedef alan sözleri hatırlatıldı.

'Hassasiyet' siyaseti

19. Milli Eğitim Şurası'nda karma eğitimin masaya yatırılmasını değerlendiren Tekin, mevcut yasal düzenlemelerde eğitimin karma olmasını zorunlu kılan bir hüküm bulunmadığını söylemişti. 'Halkın değerlerinin' belirleyici olduğunu söyleyen Tekin, "Halkın istediği şekilde Milli Eğitim Bakanlığı gerekli düzenlemeleri yapar" demişti.

Tepki çeken açıklama bir ay sonra A Haber'de katıldığı yayında 'eski dostum' dediği Melih Altınok tarafından bakana soruldu. Eleştirileri gülümseyerek karşılayan Yusuf Tekin, 'kız okulları' konusunda ilk adımı attı.

Kız çocuklarını okula göndermeyen ailelerin "Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum" dediğini iddia eden Tekin, "Şimdi benim Milli Eğitim olarak birincil hedefim ne? Kız çocuklarının okullaşmasını sağlamak. O zaman veliyi ikna etmek için biz, gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz, veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli, isterse erkeklerin gittiği okullara gönderebilmeli" dedi.

Karma eğitimin esas olduğunu ifade etti ancak "Ama bu tür gerekçelerle, yani eğitimin, okullaşma oranının artması anlamında bu tür tedbirleri almak gerekiyorsa beraber alalım" diye ekledi.

'Cumhur' el yükseltti: Kadın üniversiteleri, kadın hastaneleri

Cemaatler ve tarikatların hasretle beklediği açıklama gerici koroyu harekete geçirdi. İlk destek Cumhur İttifakı'nın küçük ortağından geldi. 

"Çocuklarımızın hangi okula gideceğine de aileleri ve kendileri karar verir" diyen Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici el artırarak, "Japonya'daki gibi kadın üniversiteleri de açmalıyız. Şehir hastanelerinden başlayarak her ile en az bir kadın hastanesi de planlamalıyız" dedi.

'Kız okulları' çıkışı Meclis'te de destek buldu. HÜDA PAR Antep Milletvekili Şahzade Demir, "Kimse çocuklarını karma eğitim veren kurumlara göndermeye zorlanmasın" dedi.

Karma eğitimi 'dayatma' olarak niteleyen Demir, "İnsanımız çocuğunu hangi okula göndermek istiyorsa baskı katında kalmadan kendi değerleri doğrultusunda göndersin" ifadeleri kullandı.

Açık hedef: Laiklik

'Kız okulları'nın önündeki engeli ise Ayasofya'nın eski imamı Mehmet Boynukalın fark etti.

Bakana desteğini ilan eden Boynukalın, "Laiklik, kız çocukları için ayrı okul açılmasına engelse, o laikliği kaldırmak gerekir" dedi.

Öte yandan Tekin’in açıklamaları bakanlık personeli arasında tedirginlik yarattı. Halihazırda kız imam hatip okulu ile kız meslek lisesi olduğuna işaret eden bakanlık personeli, Tekin’in asıl niyetinin “ilkokuldan itibaren kız okulu açmak ve bu şekilde karma eğitimi delmek olduğunu, bakanlığın üst kadrolarının da bunu kabul ederek, destek olacak kişilerden seçildiğini” kaydediyor.

                                                               /././ 

'Kız çocuklarının eğitimi terk etmesinin sebebi karma eğitim değil, yoksulluk' (soL)

CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi, 'Araştırmalar, kız çocukların okullaşamaması ve bir aşamadan sonra eğitimi terk etmelerinin en önemli nedeninin 'yoksulluk' olduğunu gösteriyor' açıklamasında bulundu.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, 10 Temmuz’da katıldığı bir TV yayınında, kız çocuklarını okula göndermeyen ailelerin, "Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum" dediğini öne süre sürdü.

CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi, yayımladığı raporla kız çocuklarının eğitimden yoksulluk sebebiyle uzak kaldığına dikkat çekti.

Raporda, "Yapılan tüm araştırmalar, kız çocukların okullaşamaması ve bir aşamadan sonra eğitimi terk etmelerinin en önemli nedeninin 'yoksulluk' olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla 'çocuk işçiliği' ve 'toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri' nedeniyle 'çocuk evliliklerinin' sayısı her geçen gün artıyor. Ayrıca köy okullarının kapatılması, taşımalı eğitime geçilmesi ve 4+4+4 sistemi kırsalda kız çocukların eğitime erişimden yoksun kalmasının en önemli nedenlerinden biridir" denildi.

Yayımlanan rapor şöyle:

"Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, 'Kız çocuklarını okula göndermeyen velilerin argümanlarından biri de 'Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum.'' açıklamasıyla kız çocukların okula devam etmemesinin nedenini 'karma eğitime' bağladı. Oysa, araştırmalar kız çocuklarının okul devamsızlığının ve okul terkinin en önemli nedeninin 'yoksulluk' olduğunu gösteriyor.

'1,5 milyonu aşkın kız eğitim dışı kalmıştır'

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2021- 2022 eğitim öğretim yılı okullaşma istatistiklerine göre ilkokulda 195 bin, ortaokulda 298 bin, lisede 373 bin kız çocuğu eğitimin dışındadır. Açık öğretimde okuyan kız çocuğu sayısı ise 636 bin 270’tir. Yani, 1,5 milyonu aşkın kız çocuğu artık eğitim dışı kalmıştır. 2020/21 eğitim-öğretim döneminde, ilkokul çağında her 100 kız çocuğundan yaklaşık 7'si okula gidemedi. 2019 yılında 5-14 yaş aralığındaki 53 bin kız çocuğunun eğitime devam etmeme sebebi eğitim masraflarının karşılanamamasıdır. 2019 yılında 15-17 yaş aralığındaki 80 bin kız çocuğunun eğitime devam etmeme sebebi eğitim masraflarının karşılanamamasıdır. 2021’de yayımlanan TÜİK verilerine göre 15-17 yaş arasındaki çocukların yüzde 16,4’ü işgücünde, yani her yüz çocuktan 16’sı halihazırda çalışıyor ya da aktif olarak iş arıyor. Cinsiyete göre bakıldığında; oğlan çocuklarda işgücüne katılım oranı yüzde 22,9’ken kız çocuklarda bu oran yüzde 9,5’tir.

'Son 10 yılda evlendirilen kız çocuk sayısı 300 bini geçmiştir'

TÜİK’in verilerine göre 2021 yılında 7 bin 190 çocuk doğum yaptı. Doğum yapanların 117’si 15 yaşının altındaki çocuklar oldu. 2020 yılında 17 yaşının altında 8 bin 271 kız çocuğu doğum yapmıştır. Yine TÜİK verilerinden yola çıkarak söyleyebiliriz ki, yılda 13 binden fazla kız çocuk aile baskısıyla evlendirilmektedir. Son 10 yılda evlendirilen kız çocuk sayısı 300 bini geçmiştir. 2021 yılında 16-17 yaş grubundaki evlenen kız çocuklarının toplam evlenmeler içindeki oranı yüzde 2,3'tür. Okulda kendini dışlanmış hissettiğini belirten 13-17 yaş grubu kız çocukların oranı yüzde 57,6 oldu. UNICEF'in raporuna göre, Türkiye'de 15 yaşındaki çocukların neredeyse yarısı yaşamından memnun değil. 2019 yılında 5-14 yaş arası kız çocuklarının yüzde 79,6'sı, 15-17 yaş arasındaki kız çocuklarının yüzde 25,4'ü tarım sektöründe çalışmıştır. 2020 yılında güvenlik birimlerine ulaşan 77 bin 831 olayın mağduru kız çocuklarıdır.”

'4+4+4 sistemi kız çocuklarını eğitimden yoksun bırakıyor'

Yapılan tüm araştırmalar, kız çocukların okullaşamaması ve bir aşamadan sonra eğitimi terk etmelerinin en önemli nedeninin 'yoksulluk' olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla 'çocuk işçiliği' ve 'toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri' nedeniyle 'çocuk evliliklerinin' sayısı her geçen gün artıyor. Ayrıca köy okullarının kapatılması, taşımalı eğitime geçilmesi ve 4+4+4 sistemi kırsalda kız çocukların eğitime erişimden yoksun kalmasının en önemli nedenlerinden biridir. Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin’in bir an önce 'argümanlardan' değil de kanıta dayalı bu araştırmalardan yola çıkarak kız çocuklarına yönelik ihmal ve istismarın önüne geçen erken çocukluk eğitiminden başlayarak üniversiteye kadar eğitimlerini devam ettirecek projeleri hayata geçirmesini heyecanla bekliyor ve önerilerimizi sunuyoruz:

  • Okul masraflarını karşılayamayan ailelerin okul masraflarının süresiz karşılanması,
  • Köy okullarının açılması,
  • Karma eğitimin yaygınlaştırılması,
  • Her okulda 'Okul Sosyal Hizmeti' projesinin hayata geçirilmesi,
  • Okullarda hem çocuklara hem de okulda çalışanlara yönelim 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği' eğitimlerinin verilmesi,
  • Okula devam etmeyen ve okulu terk eden çocukların ailelerinin takip edilmesi,
  • Okul kaydı olan ve okula gelmeyen kız çocuklarının yeniden okullaştırılması için seferbelik ilan edilmesi,
  • Her devlet okulunda ücretsiz Okul Beslenme Programı uygulanması,
  • Her devlet okulunda zorluk yaşayan ailelere Ücretsiz Okul Servisi Programı uygulanması,
  • Her devlet okulunda kız çocuklarının pede ücretsiz erişiminin sağlanması,
  • Suça sürüklenen ya da mağdur olan çocukların okulda ve evde sürekli takibinin yapılması psikodestek sağlanması,
  • Küçük yaşta evlendirmelere karşı cezai yaptırımların artırılması,
  • Çocuk işçiliğine hemen son verilmesi gerekmektedir." 
                                                             /././
'15-19 yaş aralığında 565 bin kız çocuğu eğitim sisteminin dışında' (soL)

CHP'li İlgezdi, Bakan Tekin’e, 'Kız çocukları çocuk anne yapılırken ses çıkarmayanlar neden karma eğitimi hedef almaktadır?' diyerek tepki gösterdi.

CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in karma eğitimi hedef alan açıklamalarına tepki gösterdi. TÜİK’in 2022 verilerini hatırlatan İlgezdi, "15-19 yaş aralığında 565 bin kız çocuğumuzun eğitim sisteminin dışında kaldığına işaret ediyor. Kız çocuklarımız okuldan alınıp çalışmak zorunda bırakılırken, çocuk anne yapılırken ses çıkarmayanlar neden karma eğitimi hedef almaktadırlar” dedi.

'Kız çocuklar okuldan alınıp çalışmak zorunda bırakılıyor'

Yazılı açıklama yapan İlgezdi, AKP iktidarının eğitim sistemindeki sorunları çözmek yerine 100 yıl önce sonuca bağlanıp kapatılmış konuları gündeme getirdiğini belirtti. İlgezdi şunları kaydetti:

"Kanunlarla belirlenmiş eğitim sistemini ileriye taşımak yerine yüzlerce yıl öncesinin mantığıyla ele almak boş bir çabadır. Bu mantığa göre Meclisimizdeki kadın ve erkek vekilleri de ayrı ayrı mı oturtalım? İş dünyamızdaki çalışma ortamlarını haremlik-selamlık diye mi ayıralım? AKP, 96 yıldır sorunsuzca uygulanan karma eğitimi tartışıp diğer alanlardaki başarısızlıklarını örtmeye çalışmasın, gerçek sorunlara odaklanıp çözüp üretsin.

Öğrenci Veli Derneği’nin (Veli-Der) 2022-2023 Değerlendirme Raporu’na göre 1998’de eğitim yatırımlarına ayrılan bütçe yüzde 30,03 iken 2023’te, AKP iktidarının 22. yılında sadece yüzde 9,18. Yine aynı rapora göre TÜİK’in 2022 verileri, 15-19 yaş aralığında 565 bin kız çocuğumuzun eğitim sisteminin dışında kaldığına işaret ediyor. Kız çocuklarımız okuldan alınıp çalışmak zorunda bırakılırken, çocuk anne yapılırken ses çıkarmayanlar neden karma eğitimi hedef almaktadırlar? Eğitim sistemimizin öncelikli görevi tüm çocuklarımıza bir dünyanın iki yarısı ve tamamlayıcısı olduklarını kavratmak, iyi birer insan olmaları için yetiştirmek, bilimsel ve çağdaş eğitim almalarını sağlamaktır."

                                                           /././

Yeni Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin: 'Karma eğitim zorunlu değil' (soL)

Yeni kabinede Milli Eğitim Bakanlığı'na atanan Yusuf Tekin, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nü bitirdi. Lisansüstü eğitiminin ardından aynı alanda öğretim üyesi oldu.

2011 yılında Gençlik ve Spor Bakanlığına Bakan Yardımcısı olarak atandı. 28 Mayıs 2013 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı olarak atananan Tekin, 2018'de profesör olduktan sonra görevinen istifa etti ve Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi rektörü olarak atandı. Tekin’in atama süreci tartışmalara neden olmuştu. Rektörlük için gereken 3 yıl profesörlük şartı, Tekin’in rektör atanabilmesi için kaldırılmıştı. 

'Karma eğitim zorunlu değil'

Yusuf Tekin, 12 yılı aşan bürokratlığı süresinde tartışma birçok açıklama ile gündeme gelmişti.

2013 yılında 19. Milli Eğitim Şurası'ndan karma eğitimin masaya yatırılması üzerine Yeni Akit'e konuşan Tekin, karma eğitimle ilgili mevcut yasal düzenlemelerde eğitimin karma olmasını zorunlu kılan bir hüküm bulunmadığını söylemişti. "Halk siyasal iktidara egemen olduğu gibi, burada da halkın değerleri belirleyici olmaya başladı" ifadelerini kullanan Tekin, "Halkın istediği şekilde Milli Eğitim Bakanlığı gerekli düzenlemeleri yapar" demişti.

Yusuf Tekin, Milli Eğitim Bakanlığı'nda Müsteşar görevini sürdürdüğü 2013'te İmam Hatip Liseleri Uluslararası Sempozyumu’nda ''1930'lar bir daha yaşanmasın'' demiş ve şöyle konuşmuştu: "1930'lu yıllar Türkiye coğrafyanın bir daha asla yaşamasını istemediği dönem. Bu dönemin başında dini referans kaynaklarının diliyle oynanmış, bu kurumlar siyaset malzemesi haline gelmiş.''

                                                                  /././

MHP'den 'kız okulları'na destek: 'Laiklik elden gidiyor falan, bu teraneleri çok dinledik' (soL)

MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, karma eğitimini hedef alan Milli Eğitim Bakanı Tekin'in 'kız okulları' çıkışına destek verdi, 'Laikliğe bir şey olmaz' ifadesini kullandı.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, karma eğitimi hedef alarak kız okulları açılabileceğini söyleyen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e destek verdi.

Haber7'ye konuşan Yıldız, “Karma okullarla birlikte kız okullarının da olması zenginliktir. Kız öğrencilerin hem karma okullarda hem kız okullarında okumalarının bir sakıncası yok. Bunun laiklikle de bir alakası yok” dedi.

“Laikliğin ortadan kaldırılacağı iddiası gerçek dışı bir iddiadır. Laikliğe bir şey olmaz” diyen Yıldız şu ifadeleri kullandı:

“Bunlar laikliği, demokrasiyi bilmiyorlar. İnançlı ve inançsız olmanın ne olduğu bilmiyor. Milletin üzerinde ‘Demokles’in kılıcı’ gibi “Laiklik elden gidiyor” falan... Biz bu teraneleri çok dinledik. Bizim ülkemizde Anayasa’nın ilk 4 maddesi belli. Bunu da Cumhur İttifakı sıkı sıkıya sahipleniyor. Laiklik öyle tehlikede falan değil."

                                                                 /././

'Kız lisesinin mucidi' bakan yardımcısı olarak atanmıştı: 'Bu bir tesadüf olabilir mi?' (soL)

Cumhurbaşkanı’nın 'kız lisesinin mucidi' Ömer Faruk Yelkenci’yi Milli Eğitim Bakan Yardımcısı olarak ataması sonrası Yusuf Tekin’in karma eğitimi hedef alması soru işaretlerine neden oldu.

CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “Kız okulları açalım” sözleri ve Milli Eğitim Bakan Yardımcılığı’na Ömer Faruk Yelkenci’nin atanmasıyla ilgili açıklama yaptı.

Cumhurbaşkanı’nın 22 Haziran’da bakan yardımcılığına atadığı isme dikkat çeken Sevda Erdan Kılıç, "Bu atamadan sadece 20 gün sonra Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin A Haber’e çıkıp ‘kız okullarından’ bahsetti. Bu bir tesadüf olabilir mi? Tabii ki olamaz" dedi.

'Kız okulları projesi uzun zamandır AKP’nin ajandasında'

Kılıç, şunları söyledi:

"10 yıldır bıkmadan usanmadan, 'dindar nesil yetiştireceğiz' diyenler bugün laik eğitimi kalbine bıçak saplamak için harekete geçerek, kız okullarından bahsetmeye başladılar. Kız okulları projesi uzun zamandır AKP’nin eğitim sistemi ajandasında yer alan bir konu. Bu projeyi hayata geçirmek için önce özel eğitim alanlarında bazı denemeler yaptılar. Birikim Özel Okulları bu proje için pilot okul olarak seçildi ve okulun içinde bir kız lisesi açıldı. Bu projeyi hayata geçirmesi için de İstanbul İl Milli Eğitim eski Müdürü Ömer Faruk Yelkenci’yi genel müdür olarak atadılar. Bu okulda kızlarımıza uygun buldukları müfredat ise içler acısı. Temel eğitim alanları, fen, matematik ve sosyal dersler yerine, adabı muaşeret eğitimi, din ve hayat programı, kişisel gelişim programlarından ibaret.

28 Mayıs seçimlerinde tekrar iktidar olan Cumhurbaşkanı’nın ilk işi ise 22 Haziran’da 'kız lisesinin mucidi' Ömer Faruk Yelkenci’yi Milli Eğitim Bakan Yardımcısı olarak atamak oldu. Bu atamadan sadece 20 gün sonra da tam da yeni eğitim ve öğretim yılı hazırlıkları yapılırken Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin A Haber’e çıkıp ‘kız okullarından’ bahsetti. Bu bir tesadüf olabilir mi? Tabii ki olamaz.”

Samsun’daki 'Külliyat Kız Okulu': 'Hedeflerini baştan bu yana gizlemediler'

Türkiye’de başka kız okulları olduğunu da ifade eden Kılıç, bu okullardan birinin Samsun’daki Külliyat Kız Okulu olduğunu dile getirerek, “Külliyat Kız Okulu’nun Arapça ağırlıklı dersler vermesi ve kayıtlarını 5’inci sınıftan almaya başlaması da bu okulların eğitim sistemine dair aslında birer gösterge. Hedefleri baştan bu yana, haremlik selamlık eğitim sistemini kurmak. Zaten bunu da hiçbir zaman gizlemediler. Karma sistemin tartışmaya açılması tabii ki tesadüf değil… Bu proje Erdoğan’ın dindar nesil yetiştirme projesinin son halkasıdır. Özel okullar eliyle provası yapılan dindar eğitim sisteminin, resmi sisteme dahil edilme projesidir. Bu başlı başına laik rejimin kalbine saplanan bir bıçaktır!” dedi.

                                                                  /././

HKP'den Bakan Yusuf Tekin hakkında suç duyurusu (Cumhuriyet)

Halkın Kurtuluş Partisi (HKP), “Gerekirse kız okulları açabilmeliyiz” diyen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin hakkında suç duyurusunda bulundu. HKP avukatı Doğan Zafer Çıngı “Atatürk ve Birinci Kuvayimilliyecilerin bizlere miras bırakmış olduğu laiklik ilkemize her alanda ve her yerde sahip çıkmaya devam edeceğiz” dedi.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, geçen günlerde katıldığı bir televizyon programında yaptığı “Veliyi ikna etmek için gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz. Veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli, isterse erkeklerin gittiği okullara gönderebilmeli” açıklamasına karşı tepkiler sürüyor.

Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) avukatları; Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama”, “kanunlara uymamaya tahrik”, “görevi kötüye kullanma”, “Anayasa’yı ihlal” ile “Anayasa m. 24 ve m. 174’e aykırılık” suçlarını işlediğini belirterek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. 

Öte yandan Bakan Tekin hakkında soruşturma yürütülerek kamu davası açılması talep edildi.

“YUSUF TEKİN LAİK EĞİTİMİ HEDEF ALMIŞTIR”

Suç duyurusuna ilişkin açıklama yapan HKP avukatı Doğan Zafer Çıngı, “Ülkemizde her geçen gün laiklik karşıtı, ortaçağcı gericilerin saldırıları artarak devam etmektedir. Ülkemize ekmek ve su gibi gerekli olan laiklik ilkemiz ve onun getirisi olan laik eğitim şimdi de Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin tarafından hedef alınmıştır” dedi. 

(Doğan Zafer Çıngı)

Bakan Tekin’in, ‘gerekirse kız okulları açabilmeliyiz’ sözünü anımsatan Çıngı, “Yusuf Tekin bir Milli Eğitim Bakanı olarak aileleri tarafından okula gönderilmeyen kız çocuklarının aileleri hakkında soruşturmalar, engellemeler ve gerekli gördüğü tatbikatları yapmak zorundadır. Ancak Yusuf Tekin’in aklına ilk olarak erkek ve kız çocuklarının ayrı okullarda okuması gerektiği, ayrı kız okulları kurulması gerektiği gelmişse bunun sebebi laiklik karşıtı temel düşüncelerinden dolayıdır ki Yusuf Tekin’in yaptığı bu açıklamaya ilk destek de yine HÜDA PAR tarafından gelmiştir” ifadelerini kullandı. 

“LAİKLİĞE SAHİP ÇIKMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

Çıngı açıklamasının devamında şunları kaydetti:

“HKP olarak, Yusuf Tekin’in yaptığı anayasamızın temel ilkelerinden biri olan laiklik ilkesine aykırı açıklamaya karşı hakkında suç duyurusunda bulunduk. HKP olarak, Mustafa Kemal Atatürk ve Birinci Kuvayimilliyecilerin bizlere miras bırakmış olduğu laiklik ilkemize her alanda ve her yerde sahip çıkmaya devam edeceğiz. Her kim ki laiklik ilkesine karşı olursa, her kim ki laiklik ilkemizi çiğneyen açıklamalarda bulunursa karşısında HKP’yi bulacaktır.”

                                                     /././

Karma eğitime saldırıda gaza basıldı, kadınlar tepki gösterdi: Karma eğitime sahip çıkmak herkesin sorumluluğu (Özlem Songül ABAYOĞLU-Evrensel)

Milli Eğitim Bakanının karma eğitimi hedef almasından sonra kadın hastanesi ve kadın üniversitesinin gündeme gelmesine tepki gösteren kadınlar "Karma eğitime sahip çıkmak herkesin sorumluluğu" dedi.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, “Kız okulları kurmak gerekiyorsa kurulur” sözleri üzerine Cumhur İttifakının diğer bileşenleri HÜDA-PAR ve Büyük Birlik Partisi (BBP) el artırdı. Geçtiğimiz gün Menzil Cemaati liderinin cenaze törenine katılan BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ve HÜDAPAR’lı Şehzade Demir Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in “çocuğunu okula göndermeyen veliyi ikna etmek için” kız okulları kurulmasını önerisini destekledi.

EMEP Milletvekili Sevda Karaca, CHP Milletvekili Gökçe Gökçen, Havle Kadın Derneği Başkanı Rümeysa Çamdereli karma eğitim üzerinden başlayan tartışmaları Evrensel’e değerlendirdi.

BBP: ‘KADIN HASTANELERİ VE KADIN ÜNİVERSİTELERİ DE KURULSUN’

Sosyal medya hesabından Milli Eğitim Bakanına destek veren BBP Genel Başkanı Destici, “Laiklik adı altında buna karşı çıkanların asıl niyetlerinin inanç-din düşmanlığı olduğunu biliyoruz. Binaenaleyh onların zırvalarına aldırmadan çalışmalar süratle başlatılarak önümüzdeki eğitim öğretim yılında hayata geçirilmelidir” dedi. Destici, kadın üniversiteleri açılması, kadın hastanesi yapılması planlarını da ekledi.

HÜDAPAR: ‘BAKANA KATILIYORUZ’

Meclis Genel Kurulunda, HÜDAPAR Milletvekili Şehzade Demir ise “Kimse çocuklarını karma eğitim veren kurumlara göndermeye zorlanmasın. Kız okulları da olsun erkek okulları da. Aynı şekilde karma eğitim veren okullar da. İnsanımız çocuğunu hangi okula göndermek istiyorsa baskı katında kalmadan kendi değerleri doğrultusunda göndersin. İstediği hassasiyet ve anlayışla yetiştirsin. Bu tercih hakkı bütün anne ve babaların en doğal hakkıdır. Karma eğitim dayatılması bu hakkın zorla elinden alınmasıdır” dedi.

EMEP: ‘EĞİTİMDEN KOPUŞUN NEDENİ KARMA EĞİTİM DEĞİL’

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, Milli Eğitim Bakanlığının eğitimin her çocuk için eşit, bilimsel, parasız olması için çalışması gerekirken, kız okullarının tartışmaya açılmasının kabul edilemez olduğunu ifade etti. Kız çocuklarının örgün eğitime devam etmesinin iktidar politikaları ile zorlaştırıldığını hatırlatan Karaca, “Milli Eğitim Bakanının kız çocuklarının eğitim hakkı için bu tartışmayı başlatmadığının da farkındayız. Çocuk yaşta evlendirilen, eğitimine devam etmesine izin verilmeyen çocukların haberleri geliyor her gün ülkenin dört bir yanından. Bu karanlık, cinsiyet eşitliğinden uzak bir fikirden buluyor kaynağını” dedi. Kız çocuklarının eğitim hakkından yoksun kalmasının nedeninin karma eğitim değil, AKP iktidarının uyguladığı ayrımcı ve kadın düşmanı politikalar olduğuna dikkat çeken Karaca, tüm çocukların ayrımsız ve eşit eğitim alma hakkına sahip çıkmanın bugün ülkedeki herkesin sorumluluğu olduğunu ifade etti.

Kadınları ve çocukları kamusal alandan yok etme noktasında tartışmanın sürdüğünü belirten Karaca, “AKP'nin ittifakları HÜDA PAR ve BBP'nin kadın hastaneleri, kadın üniversitelerine kadar meseleyi götürmesi büyük bir tehlikeye işaret ediyor. Meclis'te yer bulan kadın düşmanı odakların kız çocuklarımızın hayatlarını bu büyük karanlığa sokmalarına izin vermeyeceğiz. Eşit, kamusal, bilimsel, parasız eğitim bu ülkenin tüm çocuklarının ihtiyacı olan şey. Bunun aksi ayrımcılıktır, eşitliğe aykırıdır, kız çocuklarının eğitim hakkından yoksun kalması anlamına gelecektir” diye konuştu.

CHP: ‘KAMUCU, BİLİMSEL, LAİK EĞİTİMİ SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ’

CHP İzmir Milletvekili Gökçe Gökçen, “Milli Eğitim Bakanına sormak lazım, kendi elleriyle 6 yaşındaki kız çocuğunu tarikat şeyhine teslim eden babayla mı bu pazarlığı yapacaksınız? Karma eğitim ve laiklik bizim kırmızı çizgimizdir. Dokunmaya kalkmasınlar, eğitim sisteminde saymakla bitmeyecek sorunlarla, öğretmen atamasıyla ilgilensinler” dedi. Eğitim sistemi söz konusu olduğunda uzmanların, öğrencilerin, öğretmenlerin görüşlerine başvurulmasının bir zorunluluk olduğunu dile getiren Gökçen, “Karma eğitim, kız ve erkek çocuklarının eşit koşullarda, birbirini cinsiyetleriyle değil, ‘insan’ olarak görerek eğitim almasını sağlar. Ancak neredeyse her gün kız çocuğunun cinsel olgunluğu gibi iğrenç ifadeler, çocuk istismarına af talepleri, kadınların sahiplendirilmesi gibi çağdışı vaatler duyuyoruz. Bunların hepsini birlikte düşününce ‘Biz de aslında okusunlar istiyoruz, sadece kız kıza kendi aralarında olsunlar’ gibi cümlelerin hiç de masum olmadığını görüyoruz. Bir Taliban rejimi inşa ediliyor” ifadelerini kullandı. Eğitimin niteliğinin de önemine değinen Gökçen, “Müfredatın bilimsel olması, eğitimin erişilebilir olması, çocuklara bir öğün yemeğin devlet tarafından verilmesi ve eğitimin gerçek anlamda parasız olması gerekiyor. Eğitimde kamucu, bilimsel ve eşitlikçi anlayışı; laik eğitimi savunmaya devam edeceğiz” dedi.

HAVLE KADIN DERNEĞİ: ‘AYRIMLAR CİNSİYETE DAYALI ŞİDDETİ ARTIRIR’

Havle Kadın Derneği Başkanı Rümeysa Çamdereli, “2 bin 300’ün üzerinde kişi ile yaptığımız anketler gösteriyor ki çocuğunu 18 yaşının altında evlendirmek isteyen, okuldan almak isteyenlerin yüzdesi çok az. Müslüman bir kadın olarak söylüyorum ki bu söylemler bizi temsil etmiyor” dedi. Karma eğitimin öneminden bahseden Çamdereli, “Karma eğitim kadınların ve erkeklerin zihinsel, duygusal ve kişisel gelişimleri için önemli. Bir arada yaşamak ise ayrımcılıkla mücadele için önemli. Eğitimde böyle ayrımlar yapıldığında hem kadına yönelik ayrımcılık ve cinsiyetler arasındaki şiddetin artacağını düşünüyoruz” şeklinde konuştu. Kadınlara çağrıda bulunan Çamdereli, “İnançlı kadınlara sesleniyorum. İktidarın dinimizde karar verecek mercii olarak kendisini görmesi çok tehlikeli. Bunun karşısında durmamız gerekiyor. İnanmayan kadınlara da diyebilirim ki kamusal alanda bu sekülerliği birlikte inşa etmeliyiz” ifadelerini kullandı.

                                                           /././

Mustafa Destici el artırdı: Kadın üniversiteleri ve kadın hastaneleri de açılsın (Evrensel)

Milli Eğitim Bakanı'nın 'Kız okulları açabiliriz' açıklamasına destek veren BBP’nin lideri Mustafa Destici, sadece kadınların gidebildiği üniversite ve hastanelerin de kurulması gerektiğini söyledi.

Cumhur İttifakı çatısı altında seçime giren BBP’nin Genel Başkanı Mustafa Destici, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in karma eğitimi tartışmaya açan Yusuf Tekin’in “Gerekirse kız okulları açılabilir” açıklamasına 'tereddütsüz' destek verdiğini söyleyerek karma eğitimi savunanları da din düşmanlığıyla suçladı. Destici sadece kadınların gidebildiği üniversiteler ile her ilde sadece kadınlara hizmet veren şehir hastanelerinin de açılması gerektiğini söyledi.

Destici'nin açıklaması şöyle:

"Milli Eğitim Bakanımızın kız çocuklarımız için müstakil okullar açılmasıyla ilgili önerisine tereddütsüz katılıyor ve destekliyorum. Laiklik adı altında buna karşı çıkanların asıl niyetlerinin inanç-din düşmanlığı olduğunu biliyoruz. Binaenaleyh onların zırvalarına aldırmadan çalışmalar süratle başlatılarak önümüzdeki eğitim öğretim yılında hayata geçirilmelidir. Okullarımızın hangi türde ve ne şekilde olacağına TBMM, seçilmiş Cumhurbaşkanı ve hükümet, Çocuklarımızın hangi okula gideceğine de aileleri ve kendileri karar verir. Gerisi lafügüzaf…

Japonya’daki gibi kadın üniversiteleri de açmalıyız. Şehir hastanelerinden başlayarak her ile en az bir kadın hastanesi de planlamalıyız. Hayatımızı, eğitim sistemimizi, üniversitelerimizi ya da hastanelerimizi emperyalist batıya ya da sola göre dizayn etmek zorunda değiliz. İlim nerede ise gidip alırız. Lâkin, yöntemi kendi inanç ve kültür değerlerimize göre kurgulayıp uygulamalıyız."

(derleyen: mstfkrc)

Fokların yuvasına demir kazık çaktılar + Heybeliada Asaf Bey Plajı'nda deniz doldurulmaya devam ediliyor! (soL)

 Fokların yuvasına demir kazık çaktılar (soL)

İzmir Karaburun Mordoğan'da fok balıklarının yaşam alanı olan Ayıbalığı Koyu'na bir işletmenin kurduğu demir iskele tepkiye neden oldu.

İzmir'de 2019 yılında Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilen Karaburun'un doğal güzellikleri arasında yer alan Mordoğan Ayıbalığı Koyu'ndaki 'For You Otuz Beş' isimli işletmenin kurmuş olduğu demir platform tepkilere neden oldu.

Egedesonsöz'den Metehan Ud'un haberine göre koya ve denize yerleştirilen demir kazıklar üzerine oturtulan platformla birlikte mekan genişletilmiş durumda. Üzerinde şezlongların olduğu platformdan aynı zamanda denize girilmekte de kullanılıyor.

Nisan ayında açılan işletmenin sosyal medya hesaplarındaki ilk fotoğraflarında söz konusu iskele yer almazken Haziran ayında paylaşılan fotoğraflarda iskelenin yer aldığı görülüyor. İşletmenin açılışında Hande Yener'in de yer alması dikkat çekti.

Akdeniz foklarının üreme alanı olan koya çakılan demir kazıklar ise vatandaşların tepkilerine neden oldu. İskele ilgili CIMER'e şikayette bulunuldu.

Belediye Başkanı Erdoğan: Bakanlık işlem yapacak

Açıklama yapan Karaburun Belediye Başkanı İlkay Girgin Erdoğan, işletmenin bulunduğu alanın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın yetkisinde olduğunu belirterek "Konu şikayetle gelir gelmez Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İzmir Müdürlüğü yetki alanında için ilgili kurumlarla görüşmeler yaptık. Öğrendiğimiz, bir ekip bu kaçak uygulama konusunda Karaburun'a gelip işlem yapacak. Konu yetki alanımızda olmasa da, foklara karşı sorumluluğumuz ve borcumuz olduğu için, Karaburun Belediyesi olarak kaçak uygulamayı genişlemeyi, ilgili ve sorumlu devlet kurumumuzla paylaşmak üzere not edip kayda geçiriyoruz. Ayrıca konunun yine CIMER şikayetiyle Sayın Mehmet Özhaseki'ye ulaştırılmış anladığımız kadarıyla. Teşekkürler uyarı ve duyarlılığınız için" ifadelerini kullandı. 

Kent Konseyi de müdahil olacak

Egedesonsöz'e açıklamada bulunan Karaburun Kent Konseyi Başkanı Mustafa Özer de bölgede incelemede bulunarak çalışma başlatacaklarını bilgisini verdi. Özer "Orası Akdeniz foklarının dinlenip, ürediği bir alan. Karaburun Yerel Fok Komitesi o bölgede fokları izlemek için çalışma yaptı. Doğal yapıya ne derece zarar verildiğini belirleyebilmek için Karaburun Kent Konseyi alanda inceleme yapacak" dedi.

                                                                      /././

Heybeliada Asaf Bey Plajı'nda deniz doldurulmaya devam ediliyor! (soL)


Heybeliada'da bulunan Asaf Bey Plajı’nda 4 yıldır yaşananlar ada sakinlerini isyan ettirdi. Doğal sit alanı olan plaja beton dökülerek denizin doldurulurken, plaja yakın orman alanı çöplüğe döndü.

İstanbul Heybeliada'da bulunan Asaf Bey Plajı’nda doğal sit alanına beton dökülerek deniz dolduruluyor.

Sözcü'nün haberine göre, 12 Nisan 2019'da Kanlıca Orman Müdürlüğü'nün Aslan Turizm adlı şirkete 29 yıllığına işletme hakkı verdiği 4.7 hektarlık alanın kıyısındaki inşa faaliyetleri sürüyor. Konuyla ilgili ada sakinlerinin gönderdiği görüntülerde plaja yeni şezlong koyarak rantı büyütmek isteyen şirketin iş makinelerini çalıştırıp plajı doldurmaya devam ettiği görülüyor.

Başkan 'düzeltecekler' demişti

Adalar Belediye Başkanı CHP’li Erdem Gül 2020 yılında yaptığı açıklamada “Belediyeden izin almadan yapılan kaçak işleme müdahale ettik ve tutanak tuttuk. Durdurduk. Şu an yaptıklarını bozuyorlar. Düzeltecekler” demişti. Ancak uydu görüntülerinde bakıldığında Asaf Bey Plajı’nın düzeltilmediği aksine sonradan yapılan eklemelerle daha da büyüdüğü görülüyor.

Uydu görüntüleri ortada

Plaj doldurulmaya devam ediliyor

Haberde yer alan görüntülere göre, plajdaki genişleme çalışmaları hâlâ devam ediyor. Konuyla ilgili kamu kuruluşlarına şikayette bulunan Heybeliada sakinleri, yazdıkları dilekçede Asaf Plajı İşletmesi’nin uzun süredir inşaat yasağına rağmen geceli gündüzlü inşai faaliyette bulunduğunu, kıyıya tanker yanaştırdığını, plajda iş makineleri kullandığını, deniz dolgusu yaptığını ve ormanlık alanı çöplük olarak kullanıldığını ifade etti.

'İnşaat kalıntılarının ve çöplerin derhal kaldırılmasını talep ediyoruz'

Dilekçede şöyle denildi:

"Son 4 senede Asaf Plajı İşletmesi, tankerler aracılığıyla kum getirerek deniz alanını doldurmaktadır. Öncelikle beton döküp daha sonra üzerine kum doldurarak plaj alanını yüzlerce metrekare büyütmüş ve hala büyütmeye devam etmektedirler. Defalarca yaptığımız sözlü şikayetler sonuçsuz kalmıştır. Kum getirme işlemi tankerlerle sabaha karşı yapılmaktadır, bu nedenle zabıta müdahale edememektedir.

Şikayetlerimizi polise, zabıtaya, Sahil Güvenlik Komutanlığı’na ve Milli Emlak Müdürlüğü’ne ilettik ve kum dökme izinlerinin belediye tarafından verildiği bilgisini aldık. Bu konuda tarafınızca bir izin verilmiş midir? Eğer izin verildiyse, izin kapsamı nedir?

Verilen izin, deniz alanının kumla doldurularak plaj alanının büyütülmesi amacıyla mı verilmiştir? Denizlerin kumla veya herhangi bir şekilde doldurularak kıyı şeridinin değiştirilmesi, kıyı kanununa ve diğer yasalara aykırı değil midir? Eğer böyle bir izin verilmişse, bu iznin uygulanma hakkı sınırsız mıdır?

Asaf Bey Plajı mevkiindeki ormanlık alanda, plajın askeriye tarafına doğru, çöp depolama alanı olarak kullanılmaktadır. Bu alana yaklaşık 3-4 kamyon dolusu inşaat molozu, ahşap, kalas, paslı çiviler, kimyasal ve yanıcı maddeler, palet kalıntıları ve yüzlerce sandalye ile şezlong atılmakta ve atılmaya devam etmektedir.

Bu ahşap ve çöp yığını, içinde bulunduğumuz yaz döneminde değerli orman alanları için ciddi bir yangın tehlikesi oluşturmaktadır. Bu durum, yangın riskinin en yüksek olduğu Heybeliada ormanları için büyük bir tehdittir. Ayrıca, paslı çivilerle dolu tahtalar, yoldan geçenler için güvenlik tehdidi oluşturmaktadır. Duruma ilişkin görselleri ekte bulabilirsiniz. Bu büyük miktardaki inşaat kalıntılarının ve çöplerin derhal kaldırılmasını talep ediyoruz.”

(soL)

NATO zirvesini nasıl yorumlayalım? - Erhan Nalçacı - soL

 

Batı emperyalizminin Ukrayna halkını ileri sürerek yürüttüğü vekâlet savaşının aslında Çin’deki birikmiş sermayeyi değersizleştirme operasyonunun bir aşaması olduğunu görüyoruz.

NATO emekçi halkımızın ilgisi pek çekmez genellikle. Gündelik ekmek kavgasında “karşı-devrim örgütü”, “emperyalizmin savaş makinesi”, “emekçilere karşı tekellerin haydutluk teşkilatı” ne deseniz boşa düşer.

Ancak bu sefer Vilnius’ta geçtiğimiz hafta gerçekleşen zirve Türkiye’de iç gündem oldu.

Bunun bir nedeni İsveç’in NATO’ya katılımının AKP tarafından iç politika malzemesi yapılmasıydı. İddiaya göre Türkiye’nin veto hakkının geri çekilmesi karşılığında “ulusal çıkarları” korunuyor, pazarlık masası kuruluyordu.

İkincisi ise, Ukrayna’nın Batı emperyalizminin kuklası olan ve vatansever rolü oynayan Zelenski’nin NATO toplantısının hemen öncesinde Türkiye’yi ziyaretinde Erdoğan’ın “Ukrayna NATO üyeliğini çoktan hak etti” yolundaki açıklamasıydı. Bu da mı bir pazarlıktı, bilemiyoruz ama Ukrayna’nın NATO’ya alınması, pratik olarak NATO ile Rusya’nın o gün itibariyle topyekûn savaşa girmesi anlamına geliyordu.

Sonuçta beklenmedik bir şey olmadı.

İsveç’in üyeliğinin Türkiye’nin NATO’ya daha fazla angaje olması dışında somut bir başlığa bağlanmadan parlamentoda oylamaya götürülmesi kararı alındığı görüldü. Bu zaten fiili olarak Batı emperyalizminin askeri ittifak sistemi içinde olan İsveç’in NATO’ya kabul edildiği anlamında yorumlandı. Çünkü Finlandiya oylamasında olduğu gibi NATO karşıtı olan düzen içi bir parti bulunmuyor Türkiye’de.

Ukrayna’yı ise hukuken NATO dışında bıraktılar, çünkü hemen şu anda savaşa hazır değiller. Barışsever olduklarından değil, kamuoylarını hazırlamak, olası Pasifik savaşı ile senkronizasyonunu gözetmek, iç çelişkilerini halletmek vb. nedenlerle durdular bir süre daha. Bu karar, Ukrayna’nın NATO tarafından yönetildiği ve Ukrayna halkının bilinçli bir şekilde kırıma uğratıldığı gerçeğini değiştirmedi.

Öte yandan emperyalizmin kurumlarında konuşulan ve karara bağlanan anlaşmalar halkla paylaşılmaz, gizli tutulur.

Muhtemelen bu NATO zirvesinde, Rusya’ya karşı savaş hazırlıkları gözden geçirildi, yüz binlerce emekçi çocuğunun asker olarak kısa bir zaman dilimi içinde nasıl doğu cephesine gönderileceği konuşuldu. Baltık, Orta Avrupa ve Balkanlar-Karadeniz bölgelerinde savaş hazırlıkları yapıldı.

Türkiye’nin bu hazırlıklarda nasıl bir rol alacağı, özellikle Karadeniz’de rolünün ne olacağı, Boğazların NATO gemilerinin açılıp açılmayacağına ilişkin gizli görüşmelerden haberimiz olmadı.

Son bir hafta içinde anlayabildiğimiz tek şey bu haydutlar örgütünde sermaye sınıfının sefil çıkarları dışında hiçbir ilkenin olmadığıydı.

Örneğin hemen bütün ülkelerin yasaklanması için imza attığı misket bombaları ABD’nin Ukrayna’ya gönderdiği silahlar arasına eklendi.

ABD’nin Ukrayna’ya verdiği misket bombası havada infilak ederek çok sayıda küçük bombanın geniş çaplı bir alana yayılmasını sağlıyor. ABD’nin Laos’tan Vietnam’a, Irak’tan Afganistan’a kadar işgal ettiği birçok ülkede kullandığı bu bomba saklı mayınlara dönüşerek onlarca yıl sivillerin ve çocukların ölümüne neden oluyor. Bu bombanın Ukrayna’ya verilişi ABD’nin dünya halklarına karşı işlediği binlerce savaş suçuna yeni bir kalem ekleyecek.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov NATO zirvesiyle ilişkili olarak “savaşın Batı’nın Rusya’yı yenme arzusu bitene kadar süreceğini” söyledikten sonra esasa dikkat çekti: “Mesele farklı bir şey, yani çok kutuplu bir uluslararası düzenin kurulması... Avrasya, Asya-Pasifik bölgesi, Orta Doğu, Afrika ve Latin Amerika'da yeni küresel anlamlı karar alma merkezlerinin güçlendiğini herkes görebilir.”

Batı emperyalizminin Ukrayna halkını ileri sürerek yürüttüğü ve Rusya’yı savaşamayacak hale getirmeyi amaçlayan vekâlet savaşının aslında Çin’deki birikmiş sermayeyi değersizleştirme operasyonunun bir aşaması olduğunu görüyoruz.

Günümüz hegemonya krizinde her iki taraf da diğer tarafı savaşa kışkırtıyor. ABD’nin dünyanın fabrikası haline gelmiş Çin’e gelişkin çip satışını yasaklamasının büyük bir kışkırtma olabileceğini daha önce tartışmıştık.

ŞİÖ ve BRICS’in sürekli büyümesi ve etkinlik alanlarını geliştirmelerinin ise ABD için zamanı daralttığından bahsetmiştik.

İran geçenlerde ŞİÖ’ye katıldı ve böylece NATO üyesi olan Türkiye ŞİÖ ile komşu haline geldi. Belarus ise 2024’de ŞİÖ’ye üye olacak, böylece Şangay İşbirliği Örgütü Avrupa’nın ortasına kadar yerleşecek. BRICS’in Ağustos zirvesinde üyeliğe kabul edilecekler içinde ise dünyanın hemen bütün büyük petrol üreticileri bulunuyor. Bu zirvede ele alınacak Dolara alternatif bir rezerv paranın ve ülkeler arasında para transferinde kullanılan SWIFT sistemine alternatif bir dolaşım sisteminin konuşulacak olması ABD hegemonyasının doğrudan hedef alınacağını gösteriyor.

Buna karşılık zaten son NATO zirvesine Japonya, Avustralya ve Güney Kore’nin de katıldığını hatırlatalım.

Bu gerilimin masum tarafı bulunmuyor.

Her ülkede ve bütün dünyada emekçi sınıfların sermayenin bu insanlık dışı saldırısı karşısında kendi geleceklerini nasıl belirleyeceklerine ilişkin bir irade koyması gerekiyor.

Erhan Nalçacı - soL

Ak-Koçlar 2: Laik değil dinci, Cumhuriyetçi değil Osmanlıcı - Orhan Gökdemir /soL

 Mustafa ölünce özel müzelerinden birinden bir Osmanlı sancağı getirdiler, tabutuna örttüler. Bu sancak daha önce de hala Sevgi Gönül'ün tabutu üzerine konulmuştu, Osmanlıya bağlılık gösterisidir...

Geçen haftaki “Ak-Koçlar” yazısında eksik bıraktıklarım oldu. Çok uzatmıştım ve haliyle bir kısmını dışarıda bıraktım. Ömer Koç dışarıda bıraktıklarım arasındadır. Ancak ortanca oğul Ömer, Koç ailesinin güncel halidir, görmezden gelemeyiz ve yazmayı ihmal edemeyiz.

Rahmi'nin oğlu, Mustafa’nın kardeşi, Ali’nin ağabeyi olan Ömer Koç, Robert Kolej'de lise eğitimini tamamladıktan sonra yükseköğrenimi için ABD’ye gitti. Georgetown Üniversitesi’ne, ardından Columbia College’a yazıldı. Yetenek sorunu yoktur. Bu üniversitede Antik Yunan Tarihi ve kültürü alanında lisans eğitimini tamamladı. Aynı üniversitede işletme fakültesinden yüksek lisans derecesi aldı. Halen Londra ve İstanbul'da yaşıyor. İstanbul'da iki yalısı, bir de şehrin merkezinde daha çok sosyete partileri için kullandığı bir dairesi var. Parayı verimli harcamanın bir yolunu bulmuş; koleksiyonculuğa merak salmış. Fransız Edebiyatı koleksiyonunun yanı sıra büyük bir İznik çinisi koleksiyonuna sahip. Denildiğine göre yalısının her yeri gergedan figürleriyle kaplı. Seks ve ölüm kavramları onu çok etkiliyormuş, topladığı sanat eserlerinin ortak teması da bu olmuş haliyle. Ölümden korkan bir hedonist, diyebiliriz.

Tutkusu sadece gergedanla sınırlı değil, Asya fillerini korumak gibi fantezileri de var. Bu amaçla herkesin hayvan maskeleriyle katıldığı davetler düzenliyor, İngiliz kraliyet ailesi ve yüksek sermayesinin temsilcilerini konuk ediyor. Hepsini birden “yüksek sosyete” tabir ediyoruz.

Para ezmekten başka uğraşı olmayan “seks ve ölüm tutkunu” bu ortanca evlat, ağabeyi ölünce ummadığı bir pozisyonda buldu kendini. Erken göçen Mustafa’nın koltuğuna daha “yerli ve milli” Ali’nin oturacağı tahmin ediliyordu. Ancak baba Rahmi Koç, Mustafa'nın yerini, Ali'ye vermedi, Ömer’i tercih etti. Şaşırtıcı ve belli ki politik bir karardır. Tahmin edebiliyoruz, Ali'nin kaybı çok büyük olmuştur.

Şanslı evlat Ömer, 2016 yılından bu yana Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı haliyle. Aynı zamanda Koç Üniversitesi ve Türk Eğitim Vakfı Mütevelli Heyet üyeliklerini sürdürüyor. Başta TÜPRAŞ ve Tofaş olmak üzere Koç Holding'in tüm şirketlerinde Yönetim Kurulu başkanlığı, Aygaz ve Arçelik’te Yönetim Kurulu başkan vekilliği yapıyor. Şöyle özetleyeyim, Türkiye ekonomisinin yüzde onuna hükmeden bir krallığın başındadır.

Bir de Osmanlı merakı ve hayranlığı ile biliniyor. Osmanlı tarihi kitap koleksiyonu eşsiz. İstanbul, Osmanlı, Türkiye ve Ortadoğu konulu seyahatname, hatırat, atlas, gravür ve fotoğraflardan oluşan koleksiyonu, alanındaki en kapsamlı koleksiyonlardan biri olarak niteleniyor. Cumhuriyetle ilgili bir merakı var mı, bilgi sahibi değiliz.

                                                                         ***

Haliyle bu devasa krallığı yönetmek ancak destek kuvvetlerle mümkün. Bankanız ve üniversiteniz olacak, finans ve kültür alanını yönlendireceksiniz. TÜSİAD türü örgütler üzerinde gölgenizi eksik etmeyeceksiniz. Bir de tabii, işçi sınıfını kontrol altında tutacaksınız.

Peki nasıl olacak bu iş? Tek şartı var; patron sendikalarının yanında işçi sendikalarını da kontrol etmek. TİSK, MESS ve tabii Türk-Metal’den söz ediyoruz.

TİSK’in, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’dur, çatısı altında 21 üye işveren sendikası bulunuyor. Ulusal düzeyde sosyal taraf olarak üçlü temsil esasının, kamu-işveren-işçi, geçerli olduğu tüm platformlarda, patron sınıfını temsil ediyor. “Azılı” bir patron örgütünden söz ediyoruz anlayacağınız. Bu sendikanın başında Özgür Burak Akkol var. Endüstri Mühendisi. 2011 yılında Koç Üniversitesi Executive MBA programından yüksek lisans derecesini almış, Koç’ta işe başlamış. O sırada Harvard Business School ile Columbia Üniversitesi’ndeki “Yönetici ve Lider Geliştirme” programlarına dahil olmuş. Belli ki bir Koç projesidir. Koç Holding’e 2003 yılında İnsan Kaynakları Uzman Yardımcısı olarak katılmış, 2022’den itibaren Holdingin Turizm, Gıda ve Perakende Grubu Başkanı. Bunun yanında Otokoç Otomotiv ve Türk Traktör şirketlerinde Yönetim Kurulu Üyesi. İki önemli görevi daha var; TİSK ve MESS Yönetim Kurulu Başkanlığı. Yani ülkenin iki önemli işveren örgütü Koç Holding'in bir CEO’su tarafından yönetiliyor. Akkol, TİSK’i temsilen İŞKUR Yönetim Kurulu Üyesi olarak da görev yapıyor. Bir de Asgari Ücret Tespit Komisyonu üyesi, o komisyonda patronları ve tabii Koç Holding'i temsil ediyor. Yani işçi sınıfının taban ücretinin belirlenmesinde ağırlıklı söz sahibi.

Şöyle açalım söylediğimizi; Türkiye’de “asgari ücret” üçlü bir mekanizma olan “Asgari Ücret Tespit Komisyonu” tarafından belirleniyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın ev sahipliğindeki toplantıya, işçi sınıfını temsilen Türk-İş, işveren sınıfını temsilen TİSK heyeti katılıyor. Komisyonda beş hükümet, beş işveren ve beş işçi temsilcisi yer alıyor. Ağırlık iktidar ve patron koalisyonunda. Bir tahmin değil bu. 2000-2017 arasında 18 kez toplanmış komisyon. Asgari ücret miktarı 13 kez işveren ve hükümet ittifakı ile belirlenmiş. Sadece üç toplantı tarafların uzlaşmasıyla sonuçlanmış. Taraf dediğimiz de Türk-İş’tir. Bir not daha; Komisyonu kararları oy çokluğu ile alınıyor ve kesin nitelik taşıyor. Dolayısıyla hükümet ve işveren tarafı aynı doğrultuda oy kullandığında işçi tarafı azınlıktadır. Demek ki hep patronların kazandığı bir masadan söz ediyoruz.

                                                                   ***

Rastlantılara yer olmayan bir düzlemdeyiz. TİSK taban ücreti belirlerken bu konfederasyonun üyesi olan MESS de tavan ücreti belirliyor. Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası, açılımı bu. Üyeleri otomotiv, dayanıklı tüketim, demir-çelik gibi sektörlerde faaliyet gösteren 260 sanayi şirketinden oluşuyor. Bu üyeler Türkiye imalat sanayi ihracatının yüzde 40'ını gerçekleştiriyor; doğrudan 200 bin, dolaylı olarak 1 milyondan fazla kişinin hayatına yön veriyor. Haliyle MESS’in işçi sendikasıyla yaptığı grup sözleşmesi sadece metal işçilerinin değil, bütün işçilerin yaşam ve çalışma koşullarına etki yapıyor. Unutulmasın, MESS demek neredeyse Koç Holding demek.

Bir parantez daha açalım. MESS Türkiye sınıf mücadeleleri tarihinde özel bir yere sahip. 1959’da kuruldu, 1960-1980 arasında yükselen işçi hareketine karşı en uzlaşmaz, en sert tutumu gösteren sermaye örgütü oldu. Militan, ideolojik olarak donanımlı bir patronlar gurubunu içinde barındırıyordu. Nedeni basit; MESS’in karşısındaki Maden-İş, işçi sınıfının en güçlü, en militan işçi sendikasıydı. Bu güçlü işçi sendikası ile mücadele güçlü bir patron örgütlenmesini zorunlu kılıyordu. Metal işkolunda patronların da işçilerin de sınıf bilinci yüksektir haliyle. Maden-İş’in MESS’le mücadelesinin doruğu 1977’deki MESS Grevi, bilinen adıyla “Büyük Grev”, dönemiydi. Aziz Nesin aynı adla bir kitap yazmış, grevde sendikanın tavrına kuşkuyla yaklaşmıştı, hâlâ günceldir. 30 Mayıs 1977’de başlayan ve toplamda 63 fabrikayı kapsayan grev sekiz aydan fazla sürdü. Bu grevin meşhur sloganı “DGM’yi ezdik, sıra MESS’te”ydi. İşçiler sadece MESS’i değil, düzenin vurucu gücü DGM’yi, Devlet Güvenlik Mahkemesi, ezme niyetindeydi. İşçiler DGM’yi ezmeden MESS’i ezemeyeceklerinin bilincindeydi. MESS greve dayanabilmek için seferberlik ilan etti, Maden-İş’e karşı bilindik anti-komünist propaganda yöntemlerine başvurdu ve sonunda galip gelmeyi başardı.

“Büyük Grev”in kaybedilmesi bugünkü karanlığı oluşturan kırılma anlarından biridir. MESS’in üyesi olduğu TİSK’in o dönemki başkanı Halit Narin, 1983’te yeni İş Yasası’nın görüşmeleri sırasında “Bugüne kadar onlar (işçiler) güldü, şimdi gülme sırası bizde” diyerek özetlemişti durumu. Cunta sınıfı bastırmak, örgütlerini dağıtmak için iş üstündeydi. Bir süre sonra DGM’ler de solcu ve aydın öğütmeye koyulacaktı. Sınıfın yenilmesinin bedelidir.

Durum şimdi şudur; MESS, avucunda tuttuğu Türk-Metal yönetimiyle kapalı kapılar ardında anlaşır. Anlaşmaya direnen işçiler mafyatik yöntemlerle sindirilir. Türk Metal, Türk İş’e bağlıdır, başında Pevrul Kavlak bulunmaktadır. Sonra Türk Metal’le yapılan antlaşma DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş’e de dayatılır. Böylece, TİSK taban ücreti belirlerken MESS de tavan ücreti belirlemiş olur. MESS’in imza attığı toplu sözleşmeler ülkede işçilere en fazla ne kadar ücret verileceğinin de ölçüsüdür. Demek ki Koç-TİSK-MESS üçlüsünden oluşan bir öğütme mekanizma ile karşı karşıyayız. 

                                                                 ***

Peki aileyle ilgili bu laik duyarlılık ve cumhuriyete bağlılık lafları nereden kaynaklanıyor? Kurucu Vehbi Koç Cumhuriyetin kuruluşunda ürkütülen “ekalliyetin” mallarını yağmalayarak semirmişti. Devletin desteğiyle büyük bir sermaye devinin temellerini o attı. Ama denildiği gibi zengin olduğunda bile halktan biriydi. Oğlu Rahmi bolluk içinde büyüdü, zevk ve kültürde son derece Avrupai’ydi, elitti. Haliyle babası gibi halktan görünmeyi beceremiyordu. Bu aşırılığı Mustafa’nın imanı ve Ömer’in Osmanlıcılığı ile telafi ettiler. Koç ailesinin AKP’ye uyum sağlama hikayesidir.

Tuhaf gösterilere de neden oldu bu uyum çabası. Mustafa ölünce özel müzelerinden birinden bir Osmanlı sancağı getirdiler, tabutuna örttüler. Bu sancak daha önce de hala Sevgi Gönül'ün tabutu üzerine konulmuştu, Osmanlıya bağlılık gösterisidir. Bordo kumaştan sancak üzerine altın sarısı sırma iplikle boydan boya şunlar yazılıdır: “Allah'tan başka tanrı yoktur; O, kâinatın gerçek sahibidir / Muhammed, O'nun elçisidir, o güvenilir ve doğrudur.” Çok Osmanlıcı ve çok dindar bir işarettir. 
Dikkat ederseniz göreceksiniz, bu “laik” ve “cumhuriyetçi” ailenin erkeklerinin isimleri ile neredeyse eksiksiz bir İslam tarihi yazmak mümkündür. Rahmi, “merhametli, acıyan, koruyan, esirgeyen” anlamındadır. Bunlar Allah’ın vasıflarıdır. Mustafa, Muhammed’in isimlerindendir. Ömer, malum, halifedir. Ali ise bu tarihinin daimî mağdurlarındandır. Adına uygun olarak Ali’ye Ali rolü düşmüştür, ailenin ezilmişi olma rolünü halen sürdürüyor. Fenerbahçe’yi alıp oynasın diye vermeseler adını anan olmazdı. Koçların en mazlumudur!

                                                                   ***

Bizim mağdurumuz ve mazlumumuz ise Boji’dir. Boji, İstanbul’da birçok toplu ulaşım aracında dolaşmasıyla ünlenmişti. Yobazlar rahatsız oldu, tramvayın koltuğuna pislediğini ve yolcuları ısırdığını iddia ettiler. Sordular soruşturdular, itin birinin suçu Boji’ye atmak üzere koltuğu dışkı bıraktığı görüntülere ulaştılar. Sonra Boji görünmez oldu. Akıbetini Ekrem İmamoğlu müjdeledi, Ömer Koç sahiplenmişti.

İlişkileri ve sevinçleri Boji ile sınırlı değil. Hatırlayacaksınız Ömer Koç, Ekrem İmamoğlu seçilir seçilmez makamında ziyaret etmişti. Çok sevinmişti. Sonra mazbatayı İmamoğlu’ndan aldılar, yeniden seçime gittiler. İmamoğlu yeniden seçilince Ömer Koç da yeniden ziyaret etti. Açık bir destek mesajdır, not ettik, geçtik. 

Boji, İstanbul’un Boğaz kenarı yalılarından birinde esarette, çile dolduruyor şimdi. İşçi sınıfı TİSK’i, MESS’i, Türk-İş’i yıkıp bu utanılası düzenin acılarına son verince o da kurtulmuş olacak. Köpeğin, kedinin, doğanın, börtü böceğin kurtuluşu ile sınıfın kurtuluşu birbirine bağlıdır artık.

İşte düzen, işte sermaye, işte sınıf. Mümkün değil böyle gitmesi. Devrim kapıyı çalacak, her şey kızıla çalacak, mecbur!

Orhan Gökdemir /soL

Menzilcilerin lüks hayatına dair yeni görüntüler - Yeniçağ

 Menzil tarikatının şeyhinin ölümünün ardından yeni şeyhin kim olacağı konusunda tartışmalar devam ederken, tövbe yetkisi 3 çocuğuna paylaştırıldı. Yaşanan tartışmalar dışında lüks hayat tarzlarıyla da gündeme gelen tarikat mensuplarının bu hayata dair fotoğrafları ortaya çıktı.

Şeyhin üç oğluna Menzil'de birer camii ve 'tövbe yetkisi' verildiği hatta önceki tövbelerin iptal edildiği haberi çok konuşuldu.

Şimdi ise tarikatın “kurtarılmış bölge” olarak kullandığı köyün içinden fotoğraflar ortaya çıktı.

Fotoğrafları çeken DW Türkçe muhabiri Alican Uludağ, bir caminin üstünün mevsimlere göre açılıp kapanabildiğini yazdı.

Otomatik olarak açılıp kapanan cami çatısının yanı sıra köyde tarikatın halifelerinin kaldığı ultra lüks villalar da ortaya çıktı.




    YENİÇAĞ

KISA KISA GÜNDEM ( 14 TEMMUZ 2023)

 


Zam beklentisi kartları patlattı (Havva Gümüşkaya-Birgün)

Faiz artışı, zorunlu gereksinimlerini bile kredi kartı ile yapmak zorunda olan halkın harcamalarını azaltmadı. Yüksek enflasyon ve ‘zam gelecek’ beklentisi ile de bazı harcamalar öne çekildi. Yurttaşın banka borcu 2,2 trilyon liraya ulaştı. (https://www.birgun.net/haber/zam-beklentisi-kartlari-patlatti-452823)

Çaya bir zam daha (soL)

Haziran başında yapılan yüzde 43 zammın ardından çaya bir zam daha geldi. Çaykur, kuru çay fiyatına yüzde 9,5 zam yaptı. Bloomberg HT'nin haberine göre; kuru çay fiyatlarına 8 Haziran'dan bu yana toplam yüzde 56,6 zam yapılmış oldu. Yeni fiyat listeleri, toptan satış yapan şirketlere gönderilmeye başlandı. Seçim öncesi AKP'li Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan, 3 Mayıs'ta Rize'de gerçekleştirdiği mitingde yaş çay alım fiyatını açıklamıştı. Erdoğan, “Biliyorsunuz, geçtiğimiz yıl destek ödemesi ile birlikte yaş çaya kilo başına 7 lira alım vermiştik. Bu yıl için destek ödemesi ile birlikte yaş çay alım fiyatını kilo başına yüzde 64 arttırarak 11 lira 30 kuruşa çıkartıyoruz" açıklamasında bulunmuştu. Bu açıklamaların ardından kuru çay fiyatlarına art arda zam geldi.

                                                         /././

Benzine büyük zam yolda (Birgün)

Benzine, 15 Temmuz gününden itibaren geçerli olmak üzere 1 lira 32 kuruş zam bekleniyor.

Akaryakıt fiyatlarına zam sürüyor. Benzine 15 Temmuz Cumartesi gününden itibaren geçerli olmak üzere 1 lira 32 kuruş zam geliyor. Benzine 12 Temmuz tarihinde 1 lira 7 kuruşluk zam gelmişti. Motorin fiyatlarında ise herhangi bir fiyat değişikliği beklenmiyor.Güncel akaryakıt pompa fiyatlarına göre; İstanbul'da motorin litre fiyatı 26,37 liradan satılıyor.Benzinin litresi ise ortalama 26.65 liradan satılıyor.

                                                         /././

Akaryakıtta zam devam edecek: 6 ila 8 liralık vergi artışı olabilir (Birgün)

Vergi uzmanı Dr. Ozan Bingöl, akaryakıtta zam furyasının süreceğini ve pompaya yansıyacak vergi artışının 6 ila 8 lira içinde olmasını beklediğini ifade etti.

Akaryakıtta katma değer vergisi (KDV) oranı yüzde 18’den yüzde 20’ye yükseltildi. Böylece, dolar kurundaki artış nedeniyle hızla değişen akaryakıt fiyatlarına bir de çifte vergi zammı yansıması bekleniyor. Vergi uzmanı Dr. Ozan Bingöl, "Akaryakıt ürünlerinde pompaya yansıyacak vergi artışının 6 ila 8 lira arasında olmasını bekliyorum" değerlendirmesini yaptı.Kendi blog hesabında "Vergi zamlarında turpun büyüğü heybede" başlıklı yazı yayımlayan Bingöl, geçen hafta çarşamba günü Meclis'e gelen kanun teklifi ve cuma günü AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kararı ile Resmi Gazete'de yayımlanan vergilerin "başlangıç" olduğunu belirterek, devamının geleceğini yazdı.('ÖTV ARTIŞININ POMPA FİYATINA YANSIMASI 6-8 LİRA OLACAK') Bingöl, akaryakıt ürünlerindeki vergi artışı beklediğini kaydederek, şu ifadeleri kullandı: "Mevcut durumda bir litre 95 Oktan kurşunsuz benzinde 2.5265 lira olan maktu ÖTV’yi Cumhurbaşkanının 3,5647 TL’ye çıkarma yetkisi bulunmaktadır. Torba Kanunla yeni yetki alınması, 1 lira civarında bir ÖTV artışının çok üzerinde bir artış yapılmak istendiğini göstermektedir. 2023 yılı bütçesinde yer alan 510 milyarlık ÖTV hedefinin üzerine %60 ÖTV tahsilat ilavesi yapılmıştır. Bu tahsilat beş buçuk ayda yapılacağı için %60’ı en az ikiyle çarpmanız gerekir. Yani 306 milyarlık ÖTV hedefi için tüm ÖTV kalemlerinin en az 1,2 kat artırılması gerekir. Önceki bölümlerde yer verdiğimiz ÖTV tahsilat gelişmeleri dikkate alındığında en büyük artışın akaryakıt ürünlerinde olacağı beklenmelidir. Dolayısıyla 95 oktan kurşunsuz benzinde bugün için litre başına 2,5265 lira olan maktu ÖTV’nin yıl sonuna kadar yaklaşık 5 liralık bir artışla 7,5-8 lira seviyesine çıkması söz konusu olacaktır. Artan bu tutar üzerinden %20 oranında KDV alınacağını da düşündüğünüzde maktu ÖTV artışının pompa fiyatına yansıması 6-8 lira seviyesinde olacaktır."

                                                                 /././

Okuyan: Tarikat ve cemaatleri vergilendirilmeyen şirketler olarak görmeliyiz (soL)
Tarikat ve cemaatlerin devlet içindeki gücüne dikkat çeken Okuyan, 'Para aynı zamanda iktidar demek. Türkiye'de tarikat ve cemaatlerin vergilendirilmeyen şirketler olarak görülmesinde fayda var' dedi.(https://haber.sol.org.tr/haber/okuyan-tarikat-ve-cemaatleri-vergilendirilmeyen-sirketler-olarak-gormeliyiz-380217)

Yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelen EÜAŞ Genel Müdürü İzzet Alagöz görevinden ayrıldı (soL)

Hakkında yolsuzluk ve usulsüzlükle ilgili iddiaların bulunduğu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Elektrik Üretim AŞ’nin (EÜAŞ) başında bulunan İzzet Alagöz, görevinden ayrıldı. Halk TV'nin haberine göre, Alagöz, "Selamlar sevgili arkadaşlar, Enerji Bakanlığı'ndaki Elektrik Üretim AŞ Genel Müdürlüğü'nden ve ilgili yurt içi yurt dışı tüm görevlerimden ayrıldım. İş dünyasına ve sivil hayata geri dönmenin hazırlıklarını yapıyorum. Muhabbetimize istinaden duyurayım dedim" mesajıyla mesai arkadaşlarını bilgilendirdi.(Yolsuzluk iddiaları) Öte yandan Elektrik Üretim AŞ’nin başına 2018 yılında getirilen İzzet Alagöz'ün konumunu kendi şirketine çıkar sağlamak için kullandığı iddia edilmişti. BirGün yazarı Timur Soykan mayıs ayındaki yazısında EÜAŞ'nin 2018 yılından bu yana açtığı ihaleleri ve dışarıya verdiği işleri yazmıştı. Soykan, 56,5 milyon dolara alınan elektrik santrallerinin kabulü yapılmadığı halde kumanda ve kontrol sistemlerinin yenilenmesi için 33 milyon liralık iş çıkarmaya çalışan Alagöz'ün şirketi Nice Mühendislik ile uzun yıllar yöneticiliğini yaptığı ABD merkezli Emerson Elektrik Şirketi’ni sahaya sürdüğünü belirtti.

                                                               /././

Pentagon, Ukrayna’ya misket bombalarını teslim ettiğini teyit etti (soL)

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Ukrayna ordusuna verme kararı alınan misket bombalarının Kiev’e teslim edildiğini belirtti. Pentagon Müşterek Kurmay Operasyon Direktörü Douglas Sims, bugünkü basın toplantısında, misket bombalarının Ukrayna’ya teslim edilip edilmediği sorusuna, “Misket bombalarımız artık orada" ifadelerini kullandı. Sims, diğer ülkelerin de Ukrayna’ya misket bombalarını verdiğini iddia etti. Yetkili,  “Orada, daha önce üçüncü ülkelerin teslim ettiği misket bombalarının bulunduğunu biliyoruz” dedi.('Ukrayna'nın karşı taarruzu istediğimiz hızda ilerlemiyor') Ukrayna ordusunun karşı taarruzunun sonuçları sorulan Sims, “Tercih ettiğimiz hızla ilerlemeyebilir” diyerek Ukrayna ordusunun taarruz kapsamında 'oldukça sert çatışmalar' yaşadığını söyledi. ABD Başkanı Joe Biden, 7 Temmuz’da, Ukrayna’ya misket bombalarını sağlayacaklarını duyurmuştu. Rusya, bu tür sevkiyatların siviller için risk oluşturduğunu ve krizi uzatmayı amaçladığını bildirmişti.

                                                               /././

İktidar ‘sağlıkta çağ atladık’ yalanını sürdürürken... Muayene hayale dönüştü (Mustafa Bildircin-Birgün)

AKP’nin sağlık politikaları iflas etmek üzere. Tıbbi malzeme yetersizliği ve sağlıkta artan maliyetler ameliyatların ertelenmesine yol açtı. Kamu hastanelerinde ise giderek artan randevu krizi adeta kangren halini aldı. Özellikle büyükşehirlerde bu durum içler acısı halde. Aralarında göz, cildiye ve ortopedinin de olduğu bazı bölümlerde randevu bulunamıyor. Kimi bölümlerde ise en erken randevu tarihi, 10-15 gün sonraya veriliyor.(https://www.birgun.net/haber/iktidar-saglikta-cag-atladik-yalanini-surdururken-muayene-hayale-donustu-452824)

‘Ölümsüz ağacı’ iklim krizi vurdu (Aycan Karadağ-Birgün)

Halk arasında ölümsüz ağaç diye bilinen zeytin ağaçları bu yıl iklim kriziyle karşı karşıya. Zeytinin üretim merkezi Manisa’nın Akhisar ilçesinde zeytin ağaçları boş kalırken, çiftçiler durumun içler acısı olduğunu söylüyor.

Çiftçi Ekrem Kurt, “Son yıllarda yaşanan hava dengesizliği zeytinde üretimi ciddi bir şekilde etkilemişti. Bu sene ise zeytini tamamen bitirdi. Kendimi bildim bileli zeytincilik ile uğraşırım. Böyle bir dönem görmedim. Eskiden zeytin ağaçları bu dönemde dolmaya başlardı. Şimdi zeytin ağaçları bomboş” dedi. Son yıllarda zeytin üreticilerinin yaşadığı sıkıntılara değinen Kurt, “Kasım ayında hasat başlayacak. Ağaçlar boş. Borçlar çok yüksek. Bankalara ve tüccara borçlar aldı başını gidiyor. Girdi maliyetlerini artık söylemiyorum. Girdi maliyetleriyle mücadele edemiyoruz. Üretici her yıl daha çok zarar etmeye başladı. Bu sene bizim için çok kötü geçecek. Devletin bölgemizi afet bölgesi ilan etmesi gerekiyor. Borçları ötelememizi sağlaması gerekiyor. Yoksa bu sene üretim olmaz” ifadelerini kullandı.  Bir diğer çiftçi Mehmet Ali Özer’in durumu da pek farksız değil. Özer, “Zeytin ağaçlarımız boş kaldı. Bunun en büyük nedeni iklim krizi. Havaların değişkenliği ve döneme uygun hava şartı olmaması ürüne zarar verdi. Tam anlamıyla bir kış geçirmedik. Baharda da serin ve yağışlı bir süreç yaşandı. Meyveler parça parça çiçek açtı. Burada bir de zeytinden başka ürün yok. Tek ürün şartı var. Şimdi de zeytin çıkmıyor. Ne yapacağımızı şaşırdık” diye konuştu.(BİZLERİ ÇOK ZOR GÜNLER BEKLİYOR) Özer şunları dile getirdi: “Girdi maliyetlerine yetişemiyoruz. Bankalara ve tüccarlara borçlarımız artarak devam ediyor. Durum içler acısı. Burada yetişen zeytin dünyanın hiçbir yerinde yok. Böyle olursa zeytin üretemeyiz. Devletin acilen biz çiftçilere destek olması lazım. Bankalara olan borçlarımızın ötelenmesi lazım. Bu da yetmez bize desteklemeler yapılmalı. Hibelerin, kredilerin verilmesi lazım ki buradaki tarımsal faaliyet devam edebilsin. Bunlar yapılamazsa önümüzdeki yıl bizleri çok zor günler bekliyor.”

                                                                /././

2017'den bugüne dünyada kırılan sıcaklık rekorları | Listenin başında ABD var (Evrensel)

2017'den bu yana dünyanın dört bir yanında sıcaklık rekorları kırılıyor. 3-9 Temmuz 2023 kayıtlara en sıcak hafta olarak geçerken, dünya rekoru 56,7°C ile Kaliforniya çölündeki Furnace Creek'e ait.

Dünya Meteoroloji Örgütü'nün (WMO) verilerine göre, 3-9 Temmuz tarihlerinde kayıtlara geçen en sıcak haftayı yaşadık. Temmuz ayı, kayıtlara geçen en sıcak Haziran ayını takip etti. Bölgesel ölçekte, 2017'den bu yana kırılan ulusal ve/veya kıtasal rekorların bazılarını içeren haritada da görüldüğü üzere, dünyanın dört bir yanında sıcaklık rekorları kırılıyor. En son rekorlar, olağanüstü bir sıcak hava dalgasının bölgeyi vurduğu Nisan ve Mayıs 2023'te Güney Asya'da kırıldı. Tayland’da 45,4°C, Vietnam’da 44,2°C ve Laos’ta 43,5°C olmak üzere birçok ulusal rekor kırıldı.Bu arada, Avustralya ve Uruguay, sırasıyla Onslow'da 50,7°C ve Florida'da 44,0°C ile geçen yılki ulusal rekorlarını kırarken, Birleşik Krallık'ta Temmuz 2022'de 40°C bariyerini aşan dereceler tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Dünyanın en sıcak yazlarından biri olan 2021 yazında Kanada, Türkiye, İspanya ve İtalya en yüksek sıcaklıkları kaydetti. Syracuse'da 48,8°C olarak kaydedilen İtalyan rekorunun, Avrupa'da şimdiye kadar ölçülen en yüksek sıcaklık olduğu bildirildi, ancak bu rekorun WMO tarafından onaylanması birkaç yıl sürebilen bir süreç. Antarktika'da 2020 yılında, Avustralya yazında Esperanza üssünde sıcaklıkların 18°C'nin üzerine çıkmasıyla yeni bir rekor kırıldı. Bir yıl önce Vérargues'de (Hérault) 46°C'lik Fransa ulusal rekoru ölçülürken, 2019 sıcak hava dalgası Belçika (41,8°C) ve Almanya (41,2°C) gibi Avrupa'da kırılan diğer rekorlara da sahne oldu. 2017 yılında Pakistan (53,7°C) ve Kuveyt (53,9°C), WMO tarafından onaylandığı üzere, dünya üzerinde ölçülen en yüksek dördüncü ve üçüncü sıcaklıkları yaşadı. Dünya rekoru hâlâ resmi olarak 1913 yılında ulaşılan 56,7°C ile Kaliforniya çölündeki Furnace Creek'e ait.
                                                         
                                                                 /././
Muğlalılar çimento fabrikasına karşı adliye önünde oturma eylemi düzenledi (Evrensel)

Muğla Menteşe'de mahallede entegrede yapılan çimento fabrikasına karşı yöre halkı Muğla Bölge İdare Mahkemesi önünde Adalet Nöbeti başlattı.

Muğla’nın Menteşe ilçesine bağlı Bayır Mahallesi ile Yatağan’ın Deştin Mahallesi arasındaki Tekağaç mevkiinde 2021 yılında yapımı başlayan entegre çimento fabrikasına karşı köylüler Muğla Bölge İdare Mahkemesi önünde Adalet Nöbeti başlattı. Nöbet öncesi Deştin Çevre Platformu, Bayır Çevre Komitesi ve Muğla Çevre Platformu mahkeme binası önünde basın açıklaması yaptı. “Gecikmiş adalet, adalet değildir. Çimento fabrikası inşaatı derhal durdurulmalıdır”, “Köyümüze sahip çıkalım” ve “Çimento fabrikası istemiyoruz” pankartlarının açıldığı açıklama basın metnini Deştin Çevre Platformu Eş Sözcüsü Haluk Özsoy okudu.(“YÜRÜTMEYİ DURDURMA TALEBİ KABUL EDİLMEDİ”) Çimento fabrikasına karşı 2022 yılında yürütmeyi durdurma davası açıldığını hatırlatan Özsoy, davanın ilk olarak reddedildiğini ardından Danıştay kararı ile tekrar açıldığını söyledi. Özsoy, “Muğla 2 No’lu İdare Mahkemesi adalet dağıtması amacıyla kurulmuş adil bir mahkemenin yapması gerekeni yine yapmayıp çimentocu şirketin inşaat faaliyetini durdurması için verilmesi gereken yürütmeyi durdurma kararını yine vermedi ve inşaatın devam etmesini teşvik etmiş oldu. 23 Nisan 2023’te bilirkişiler tarafından sahada keşif yapıldı. Bilirkişilere önce 30 gün, sonra ilave 60 gün toplam 90 gün süre verildi. Bu süre zarfında tekrar yürütmeyi durdurma talep edildi, kabul edilmedi. Böylece çimentocu şirket 3 ay daha kazanmış oldu” dedi.(“MÜCADELEMİZ SÜRECEK”) İdare Mahkemesinin sürekli olarak köylüleri oyalayarak şirkete zaman kazandırdığını ifade eden Özsoy, “23 Haziran’da mahkemeye iletilmesi gereken bilirkişi raporu da halen mahkemeye sunulmadı. Bu raporun yanlış olduğuna dair itirazda bulunulmuş ve iptali için dava açılmış ise mahkemenin yapması gereken dava sonuçlanıp, bir karara varıncaya kadar yürütmeyi durdurma kararı vermesidir. Ama bu yapılmamıştır, mahkeme bu yanlışında direnmektedir” diye konuştu. “Bizler mahkemenin bilirkişi raporuna rağmen 1,5 yıldır yürütmeyi durdurma kararı vermemesini tarafgir buluyor ve bir an ön önce yürütmeyi durdurma kararı vermesini istiyoruz. İkinci ÇED raporu iptal edilene kadar direnişimizi mahkeme önünde sürdürmeye devam edeceğiz” diyen Özsoy, mücadelede kararlı olduklarını söyledi.

                                                               /././

Şahinbey Belediyesinden ailelere mesaj: Açılışa gelmeyen olursa antrenmana almayacağız (Evrensel)

Antep'te Şahinbey Belediyesi Akkent Spor Salonunda gerçekleşecek açılışa öğrencilerin ve ailelerin katılmaması halinde çocukların bir sonraki antrenmana alınmayacağını duyurdu. (https://www.evrensel.net/haber/494625/sahinbey-belediyesinden-ailelere-mesaj-acilisa-gelmeyen-olursa-antrenmana-almayacagiz)

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı +Gündem" -20 Haziran 2025-

  Belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı! Meclis’te kabul edilen yasa ile belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı. ...