SICAK PARA için KÖRFEZ TURU (DOSYA)

 


Erdoğan'dan Körfez ziyareti öncesi açıklama: "Neyin satılıp neyin satılmayacağını çok iyi biliriz" (Evrensel)

Erdoğan, Körfez ülkelerine para arayışı ziyareti öncesi yaptığı açıklamada, BOTAŞ'ın satılacağı iddiasına dair "Biz neyin satılıp neyin satılmayacağını çok iyi biliriz" dedi.

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, para arayışı için Körfez ülkelerine gerçekleştireceği ziyaret öncesi açıklamalarda bulundu. Ziyaretin öncelikli amacının "yatırım ve ticaret faaliyetleri" olduğunu söyleyen Erdoğan, BOTAŞ'ın satılacağı iddiası için "Böyle bir şey yok. Biz neyin satılıp neyin satılmayacağını çok iyi biliriz" dedi.

Erdoğan, Rusya'nın sona erdiğini açıkladığı "tahıl koridoru anlaşması" için “Temennimiz anlaşmanın devam etmesi. Dostum Putin’in bu insani köprünün devamını istediğine inanıyorum” dedi. Erdoğan, konuya dair Putin ile görüşmeyi planladığını söyledi.

Suriye ile ilişkilere de değinen Erdoğan, "Esed maalesef Türkiye’nin Kuzey Suriye’den çıkmasını istiyor. Böyle bir şey olamaz, çünkü biz orada terörle mücadele ediyoruz" diye konuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"İLİŞKİLERDE SON DÖNEMDE ÖNEMLİ MESAFELER KAYDETTİK"

“Körfez ülkeleri ile ilişkilerimizde son dönemde önemli mesafeler kaydettik. Deprem felaketi sonrasında bu kardeşlerimizin maddi manevi her türlü desteğini yanımızda gördük. Bir kez daha kardeşlerimize teşekkür ediyorum. Bu sene hem Katar hem de BAE ile diplomatik ilişkilerimizin tesisinin 50. yıl dönümünü kutluyoruz. Suudi Arabistan'la diplomatik ilişkilerimiz de malum 1929'da tesis edilmişti. İlişkilerimizin dayandığı sağlam temmelleri geniş bir işbirliği alanına yaymayı hedefliyoruz."

ÖNCELİKLİ GÜNDEM PARA

"Ziyaretlerimiz esnasında öncelikli gündemimiz, bu ülkelerle önümüzdeki dönemde yürüteceğimiz ortak yatırım ve ticari faaliyetler olacak. Kazan-kazan anlayışıyla neler yapabileceğimizi değerlendireceğiz. Körfez ülkeleri ile ikili ticaret hacmimiz son 20 yılda 1,6 milyar dolardan yaklaşık 22 milyar dolara yükseldi. Düzenlenecek iş forumlarıyla bu rakamı çok daha ileri taşımanın yollarını arayacağız."

SUUDİ ARABİSTAN'DA HEDEF MÜTEAHHİTLERE DAHA FAZLA RANT KAPISI

"Bölgemizin en önemli ülkelerinden biri olan Suudi Arabistan, ticaret, yatırımlar ve müteahhitlik hizmetleri gibi alanlarda özel bir konuma sahip. Müteahhitlerimizin son 20 yılda Suudi Arabistan'da üstlendiği projelerinin toplam rakamı yaklaşık 25 milyar dolardır. Suudi Arabistan'ın büyük projelerinde Türk firmalarının daha fazla rol oynamasını arzu ediyoruz."

"KATAR İLE İLİŞKİLERİMİZ MÜKEMMEL"

"Cidde'nin ardından stratejik ortağımız ve yakın iş birliği içinde olduğumuz dost ve kardeş Katar'ı ziyaret edeceğiz. Katar ile ilişkilerimiz her düzeyde mükemmel seyrediyor."

BEA İLE TİCARETİ ARTIRMA HEDEFİ

"Körfez turumuzun son durağı, ilişkilerimizin her alanda gelişme gösterdiği Birleşik Arap Emirlikleri olacak. BAE, Körfez bölgesinde ticaretimizin son dönemde en yüksek seyrettiği ülkedir. Bu rakamı, iki ülkenin gerçek potansiyeline yaraşır bir seviyeye çıkarmak istiyoruz.

Bu üç ülkeyi ziyaretimizde ayrıca TOGG’un muhataplarımıza hediye olarak verilmesi teşkil edilecek."

TAHIL KORİDORU: "DOSTUM PUTİN'İN DEVAMINI İSTEDİĞİNİ İNANIYORUM"

"(Tahıl koridoru) Kardeniz girişiminin devamı için diplomatik gayretlerimizi son günlerde yoğunlaştırdık. Bugün yapılan açıklamaya rağmen Rusya Federasyonu Devlet Başkanı dostum Putin’in, bu insani köprünün devamını istediğine inanıyorum. Bu arada Dışişleri Bakanım muhatabıyla görüşmelerini yapacak. Seyahatten döner dönmez Sayın Putin ile ben de görüşmelerimi yapacağım. Kendisiyle ağustos ayında ülkemizde bir araya geldiğimizde tüm bu hususları görüşme fırsatını da bulacağız. Ayrıca Rus tahıl ve gübresinin önünün açılması noktasında nasıl hareket edebileceğimizi de istişare edeceğiz.

İstanbul’da tahıl koridoruyla ilgili çalışmaları yürüten bir heyet var fakat bugün gerek Dışişleri Bakanım muhatabıyla bir görüşme yapacak. Bu görüşmeyle birlikte temenni ediyorum ki süratle bir mesafe alırız ve aralık vermeden yolumuza devam ederiz. Belki bu arada bizler ağustosu beklemeden Sayın Putin’le de bir telefon görüşmesiyle adımlarımızı atarız."

ORMAN YANGINLARI İÇİN RUSYA'DAN UÇAK TEMİNİ

"(Orman yangınları) Tabii bu arada maalesef yangınlar ülkemizi şu anda yine sarmış durumda. Rusya ile görüşme yapıp, onlardan yangın söndürmede büyük gövdeli uçaklardan temin etme yoluna gideceğiz."

BOTAŞ AÇIKLAMASI: "BİZ NEYİN SATILIP NEYİN SATILMAYACAĞINI İYİ BİLİRİZ"

"Ziyaretin yatırımlar ve finans boyutu var. Her ikisinden de umudumuz çok çok var. Oralarda yatırım söz konusu, tabii ülkemizde yatırım söz konusu. Savunma sanayisinde, altyapı üstyapı yatırımlarında bu üç ülkeye Türkiye'nin ciddi bir inşallah yatırım imkanı olacak. Bunun yanında da bu ülkelerin Türkiye'den belli asetleri satın alma durumu da olacak. Ama bazı cambazların söylediği gibi BOTAŞ’ı satıyorlar, şu oluyor bu oluyor, böyle bir şey yok. Biz neyin satılıp neyin satılmayacağını çok iyi biliriz."

"ESAD TÜRKİYE'NİN SURİYE'DEN ÇIKMASINI İSTİYOR, BÖYLE BİR ŞEY OLAMAZ"

"Bizim Suriye ile kapıyı kapama gibi bir durumumuz söz konusu değil. Kapı açık. Dörtlü zirveler yapılsın ama biz Beşar Esad’la da görüşme noktasında kapalı değiliz, görüşürüz. Bütün mesele, onların bize yaklaşım tarzı. Suriye’de Esed maalesef Türkiye’nin Kuzey Suriye’den çıkmasını istiyor. Böyle bir şey olamaz, çünkü biz orada terörle mücadele ediyoruz. Aynı ifadeyi farklı ülkere kullanabiliyor mu? Kullanamıyor. Adil yaklaşım arıyoruz. Bu adil yaklaşım olduktan sonra mesele yok, bunların hepsini aşarız."

                                                                /././

Batı’ya jeopolitik, Körfez’e ekonomik satış! (İbrahim Varlı-Birgün)

Ekonomi iflasta. Gün aşırı zam yağıyor. Hayat pahalılığının, yüksek enflasyonun halkın belini büktüğü, paranın değerinin tarihin en düşük seviyelerine gerilediği, bütçe açığının devasa boyuta ulaştığı bir dönemde Saray rejimi dört bir koldan ekonomik ve politik destek arayışında. Seçimin ardından hem Batı’dan hem de Doğu’dan para arayışına giren Saray rejimi, bu kapsamda peş peşe adımlar atıyor.

YENİ OSMANLICILAR KÖRFEZ’DE NE ARIYOR?

Küresel finans çevrelerinden ve Ortadoğu’nun petrodolar zengini monarşilerinden para dilenen Erdoğan yönetimi, Mehmet Şimşek’i bu kapsamda yollara düşürürken “sultan” da üç gün sürecek Körfez turu için Arap Yarımadası’nda. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki çok yönlü trafiğin nedeni para musluklarının açılması.

Körfez turu sırasında milyarlarca dolarlık yatırım anlaşmaları yapmayı planlayan rejimin gündeminde devlet varlıklarının özelleştirilmesinden doğrudan yatırımlara kadar pek çok plan var.

Erdoğan yönetimi iki farklı strateji izliyor: Ekonomik varlıkların ve jeopolitiğin satışı.

1) Batı’ya jeopolitiğin satışı

Küresel güçler arasındaki kapışma, artan hegemonya çatışması, Ukrayna Savaşı, Ortadoğu’daki gelişmeler ve Avrasya hattındaki planlar jeopolitiği hiç olmadığı kadar değerli hale getirdi. Türkiye de Batı ve Doğu cepheleri arasındaki “köprü” konumu dolayısıyla paha biçilmez önemde. Seçimin ardından Batı’ya yönelme izlenimi veren tek adam rejimi de bunun pekâlâ farkında ve haliyle jeopolitik satıyor. Bu satışa Litvanya’daki NATO Zirvesi’nde bir kez daha tanık olduk.

NATO’nun güney ucundaki ileri karakol olmanın gereklerini yerine getiren iktidar, İsveç’in üyeliğine onay vererek karşılığında "meşruiyet" satın aldı. Batı dünyası ile ilişkileri yeniden kuran Erdoğan, uluslararası politik arenada da kendisine yer buldu.

2) Körfez’e varlıkların satışı

Jeopolitiğin yanında ekonomik bir satış da söz konusu. Saray rejiminin yoğunlaşan Körfez çıkarmasının arka planında para arayışı söz konusu. Kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan Körfez ülkelerine sefer düzenlemişti. Erdoğan’ın hafta başındaki Körfez Monarşilerine -Katar, BAE ve Suudi Arabistan- yaptığı çıkarma da finansman amaçlı.

Körfez ziyaretinden beklentiler yüksek. Siyasal İslamcı rejim Körfez Arap ülkelerinden gelecek petrodolarlar sayesinde kısmen de olsa nefes almanın peşinde.

Yetkililerin, yaklaşık 10 milyar dolar değerindeki doğrudan yatırımların kısa süre içinde gelmesinin önemine vurgu yapması bu tabloyu tamamlıyor.

PETRODOLARLAR NE KARŞILIĞI GELECEK?

Arap Yarımadası’ndan gelmesi planlanan petrodolarların ne karşılığında geleceği ise muamma. Arap monarşilerinin kasadaki paraları öylesine vermeyecekleri aşikâr. Erdoğan giderken “Kazan kazan anlayışı ile neler yapabileceğimizi değerlendireceğiz” sözleriyle toplu çıkarmanın niyetini ortaya sermişti.

Limanlardan doğa harikası varlıklara, Devlet Demir Yolları’ndan savunma sanayiinde ortaklıklara ve Varlık Fonu şirketlerine pek çok şeyin satışının çantada olduğu rivayetleri ortalıkta dolanıyor. Erdoğan “biz neyin satılması gerektiğini iyi biliriz” sözleriyle bunu pek de gizlemiyor.

Hayri Kozanoğlu Hoca dün belirtmişti: Döviz kurlarında bir istikrar sağlanması, faizlerin kademeli artışının sürmesi sonucu sonunda Londra’dan sıcak paranın sökün etmesi planlanıyor.

VILNIUS’TAN KÖRFEZ’E FATURA AĞIR OLACAK

Vilnius’tan Körfez’e yaşanan gelişmeler bir bütünlük içerisinde değerlendirilmeli. Erdoğan yönetiminin Batı ve Ortadoğu ile ilişkileri normalleşme sürecinde yollar oldukça engebeli. Yana yakıla para arayan Erdoğan’ın günübirlik gelgitlerinin ülkeye faturası hem askeri hem de ekonomik olarak ağır olacak. Körfez Arap Monarşilerinin petrodolarları ve Batı emperyalizminin “politik ambargoyu kaldırma” karşılığında neler aldığı, milyonların geleceğiyle doğrudan orantılı. Nelerin ipotek edildiği kısa süre içinde ortaya çıkacak. 

                                                              /././

Çöküşe çare arıyor (Havva GÜMÜŞKAYA / Hande ÖZTÜRK-Birgün)

Sıcak para arayışı için Körfez turuna çıkan Erdoğan, 5 anlaşma imzaladı. Stratejik varlıkların satılacağı iddia edilirken Prof. Babuşçu, “Güveni sağlamak için fazla zamanları yok, bu yüzden kısa yolu tercih ediyorlar” dedi.

Ekonomiyi uçuruma sürükleyen iktidar, ek bütçe ile krizin faturasını halka kesen düzenlemelerin ardından acil kaynak bulmak için Körfez ülkelerinin kapılarını çalıyor. Seçimlerin ardından sıcak para arayışını sürdüren AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Körfez ülkelerini ziyaret etti.

‘Rasyonel politikalarla ülkeyi krizden çıkarmak' iddiasıyla ekonomi yönetiminin başına geçen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın ön ziyaretlerinin ardından gündeme gelen "Ülke varlıklarını satacaklar" iddialarının gölgesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyaretleri dikkat çekti.

ERDOĞAN YALANLAMADI

Aralarında BOTAŞ'ın da bulunduğu stratejik kurumların ve taşınmazların satılacağı yönündeki iddialara yanıt veren Erdoğan, "Bu ülkelerin Türkiye'den belirli varlıkları alma durumları olacak. Ancak 'BOTAŞ'ı satıyorlar' gibi bir şey yok, neyin satılacağını neyin satılmayacağını çok iyi biliriz" ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın Körfez turu ile ilgili dış basında yer alan değerlendirmelerde analistler, Türkiye’deki ekonomi politikaları nedeniyle birçok Batılı yatırımcının ülkeden uzaklaştığını ve Körfez ülkelerinin yatırım açığını kapattığını vurguladı.

10 MİLYAR DOLAR YATIRIM

İngiliz haber ajansı Reuters daha önce servis ettiği bir haberde iki üst düzey Türk yetkiliye dayandırarak Körfez ülkelerinden  yaklaşık 10 milyar dolarlık doğrudan yatırım yapılmasının beklendiğini yazdı.

ABD’li finans ajansı Bloomberg’de yer alan analizde ise Erdoğan’ın seçim sonrası yaşam maliyeti krizini sona erdirmek amacıyla bazı ekonomi politikalarını değiştirdiği ve Arap dünyasının petrol zengini devletleriyle ilişkileri iyileştirmeye çalıştığı belirtildi. Haberde Körfez ziyaretinin, Ankara’nın kamu maliyesini istikrara kavuşturmaya ve rekor düzeydeki cari işlemler açığını azaltmaya çalıştığı bir zamanda geldiği belirtildi.

Financial Times ise Erdoğan’ın döviz girişini artırmak için varlık satışı yapmak amacıyla bölgeye gittiğini yazdı. Haberde görüşlerine yer verilen uluslararası bir bankacı, “Satış için aktif bir program var ve çoğu bu bölgeye yönelik. Körfez’de kesinlikle iştah var” dedi. Varlıkların tüm sektörleri kapsadığını söyleyen bankacı, “Daha önce olması gerekirdi ama ülkenin gidişatı konusunda netlik yoktu” dedi.

SUUDİLERLE 5 ANLAŞMA

Üç günlük Körfez turu bugün sona eriyor. İlk durak olan Suudi Arabistan ziyaretinde iki ülke arasında enerji, savunma sanayi ve iletişim alanlarında beş anlaşmaya imza atıldı.

Fransız haber ajansı AFP, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyaretiyle ilgili haberinde Suudi Savunma Bakanlığı ile Baykar arasında imzalanan anlaşmayı ön plana çekti. 

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Salman,  Erdoğan'ın damadı Selçuk Bayraktar'ın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Baykar ile anlaşmaya ilişkin, "Savunma Bakanlığı ile Baykar arasında, Krallığın silahlı kuvvetlerinin hazırlığını artırmak ve savunma ve üretim kabiliyetlerini güçlendirmek amacıyla bakanlığın insansız hava araçları alacağı iki satın alma sözleşmesi imzalandı" ifadelerini kullandı. Erdoğan, Sudi Arabistan ziyaretinin ardından Katar’a geçti. 

VARLIK FONU’NDAN SATIŞ

Öte yandan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun "terörist yetiştiren bir kurum" olarak nitelendirdiği SADAT’ın CEO’su Melih Tanrıverdi’nin de Erdoğan’ın gezisine katılması dikkat çekti. 

Eski Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Şenol Babuşçu, daha önce dile getirdiği Körfez ülkelerine yapılan ziyaretlerin sonucunda Varlık Fonu’ndaki bazı kuruluşların satılabileceği yönündeki görüşünü yineledi. Babuşçu, özel sektördeki bazı şirketlerin de satılabileceğini ve bu sayede ülkeye döviz girmesinin hedeflendiğini belirtirken Varlık Fonu'ndaki şirketlerin satışıyla ülkeyi yönetenlerin hem ülkeye döviz girmesini hem de bütçe açığını da kapatmayı amaçladıklarını söyledi. Babuşçu sözlerine şöyle devam etti:

"Ülkenin en önemli sorunu enflasyon. Fakat ülkeyi yönetenler bunun döviz olduğunu söylüyor. Bahsedilen ‘rasyonel politikalar’a geçiş de bu yüzden aslında. Fakat Türkiye'ye dövizin girmesi için yabancı sermaye, yabancı sermaye için de güven gerekiyor. Ülkeyi yönetenlerin bu güveni sağlamak için fazla zamanı yok bu yüzden kısa yolu tercih ediyorlar. Yapısal reformları yapmak istemiyorlar. "

Babuşçu, 100 milyar dolarlık yabancı sermayenin altı ayda ülkeye girmesi yönündeki iddianın da bir algı yönetimi olduğunu ve AKP'nin en iyi yaptığı şeyin bu algı yönetimi olduğunu da ekledi.

                                                                   /././

Türkiye ve Katar'dan ortak bildiri (Birgün)

Türkiye ve Katar, iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin 50’nci yıl dönümü dolayısıyla ortak bir bildiri yayınladı. Bildiride, “İki ülke arasındaki ekonomik ve ticari alanlardaki iş birliği, ticaret ve yatırım hacmi açısından geçtiğimiz birkaç yıl içinde istikrarlı bir büyümeye tanık oldu. İki kardeş ülke ve halkımızın çıkarlarına hizmet edecek ekonomik ve ticari ilişkileri ilerletmeyi içtenlikle arzuluyoruz” denildi.

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Körfez ülkelerine ziyaretler kapsamında bugün, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Katar Devleti Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdulrahman bin Jassim Al-Thani arasında, Türkiye ile Katar arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 50’nci yıl dönümü dolayısıyla ortak bildiri imzalandı.

Bildiride şunlar kaydedildi:

“2023 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile Katar devleti arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 50. yıl dönümünü kutlamaktan mutluluk duyuyoruz. Türkiye-Katar ilişkileri, kurulduğu 1973 yılından itibaren stratejik ortaklık aşamasına gelene kadar niteliksel bir dönüşüm geçirmiştir. İki kardeş ülke arasındaki mevcut iş birliği, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Katar Emiri Altesleri Şeyh Tamim bin Hamad Al-Thani’nin bilge liderliklerinde her geçen gün güçlenmeye devam etmektedir.

Türkiye-Katar ilişkileri, iki ülkenin kardeşlik ve dayanışma ruhu içinde, tarihlerinin birçok önemli dönemecinde birbirlerine tereddütsüz destek sağlamaları ve iki ülkenin çeşitli alanlarda karşılıklı desteğini sürdürmesi nedeniyle siyasi ve sosyal temeller üzerine inşa edilmiş köklü tarihi bağları yansıtmaktadır. Bunlardan sonuncusu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Şubat 2023’te yaşadığı deprem felaketinde sağlanan destekte görülmüştür.

Bu dayanışma, Katar devletinin depremin ilk anından itibaren yardımları ulaştırmak için askeri uçaklarla oluşturduğu hava koridoru aracılığıyla sağladığı ve binlerce Türk'ün acısını dindirmeye katkı sağlayan eşsiz insani yardımda da kendini göstermiştir.

“2015’TEN BU YANA YAKLAŞIK 100 BELGE İMZALANMIŞTIR”

Türkiye Cumhuriyeti ile Katar devleti arasındaki mevcut stratejik ortaklık bütün düzeylerde verimli olup, çoğu bölgesel ve uluslararası konularda iki ülke benzer yaklaşım sergilemektedir. İkili bağlamda, Yüksek Stratejik Komite mekanizması, üyeleri 2015’ten bu yana her yıl bir araya gelen iki kardeş ülke arasındaki ortaklığın en somut göstergelerinden biridir. Bu stratejik komite aracılığıyla çeşitli sektörlerde ve alanlarda ikili iş birliği düzeyini geliştirmeyi amaçlayan yaklaşık 100 belge imzalanmıştır.

İki ülke arasındaki ekonomik ve ticari alanlardaki iş birliği, ticaret ve yatırım hacmi açısından geçtiğimiz birkaç yıl içinde istikrarlı bir büyümeye tanık oldu. İki kardeş ülke ve halkımızın çıkarlarına hizmet edecek ekonomik ve ticari ilişkileri ilerletmeyi içtenlikle arzuluyoruz.

“ORTAK ÇABALARIMIZI SÜRDÜRME KARARLILIĞINDAYIZ”

Bunun yanı sıra, gücünü tarihin derinliklerinden alan köklü kültürel, sosyal ve dini bağlar, iki ülke halklarını da bir araya getirmektedir. Katar devleti tarafından benzeri görülmemiş bir başarıyla düzenlenen FIFA Dünya Kupası Katar 2022 ile ilgili olarak Türkiye Cumhuriyeti, güvenlik desteği sağlamanın yanı sıra başta müteahhitlik ve otelcilik olmak üzere çeşitli alanlardaki şirketleri ve uzmanları aracılığıyla turnuvanın başarısına değerli katkılar sağlamıştır.

Siyasi, diplomatik, ekonomik ve ticari alanlardaki stratejik ilişkilerimiz ve ikili iş birliğimiz temelinde ve iki ülkenin bilge liderlerinin direktifleri doğrultusunda, iki kardeş ülke ve halkların yararına ikili ilişkilerin güçlendirilmesinin sürekliliğini sağlamak için çeşitli alanlarda koordinasyon sağlamak üzere ortak çabalarımızı sürdürme kararlılığındayız.”

                                                            /././


Devletin uçağıyla gidilen umrenin sevabı bize de yazılıyor mu? - Tolga ŞAHİN / Yeniçağ

 Cumhurbaşkanı Erdoğan’la beraber Körfez Turu’na çıkan gazeteciler arasında yer alan Fulya Öztürk Umre yaptı!


Umre’den fotoğraf paylaşan Öztürk, paylaşımına, “Allah bana da nasip etti” notunu ekledi.

Allah isteyen herkese nasip etsin!

Ancak burada şöyle bir sorun var!

Fulya Öztürk oraya cumhurbaşkanlığı uçağıyla gitti, yani sizin bizim vergilerimizle deposu dolan uçakla!

Bunu nereden biliyoruz?


Öztürk, yolculuk öncesi aprondan mavi halının önünden “yolculuk başlıyor”  paylaşımı yaptı.

Gazetecilerin devlet başkanlarıyla yurtdışı seyahatlere gitmesi olağandır!

Personelin masrafını, kalacağı otelin parasını genellikle çalıştıkları kurumlar öder!

Genellikle seyahat ise resmi uçakla yapılır, bu ne kadar etik ayrı bir tartışma konusu ancak geçmişten günümüze gelen bir uygulama bu!

Gerçi artık o da değişti, o uçağa binmek için artık iktidar yandaşı olmak gerekiyor!

Bir tane muhalif gazeteci yer alamıyor cumhurbaşkanlığı uçağında!

Neyse konumuza dönelim!

Bir gazetecinin artık cumhurbaşkanlığı uçağıyla seyahat yapması tartışılmıyor bile!

Ancak bir gazeteci sırf iktidara yaranma uğruna, meslekte yükselme uğruna herkesin kestiği pozları kesmeye kalkınca abest oluyor!

Üstüne üstlük bu gazeteci kamu kaynaklarıyla yani sizin benim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergileriyle deposu dolan bir uçakla Suudi Arabistan’a gidip, üstüne “Umre yaptım. Allah nasip etti” deyince iğreti duruyor!

Üstüne “Hamdolsun. Nasip işi” diye de ekleyince tadından yenmiyor!

Bu nasıl bir nasiptir ki arkadaş, sırf iktidar yandaşlarına uğruyor!

Fulya Öztürk’ün bu tutumu bugün sosyal medyada çok eleştirildi.

Eleştiren ilk kişilerden biri de benim.

Sosyal medyada Öztürk’e tepki gösterirken aynen şu ifadeleri kullandım:

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Körfez Turu'nda eşlik eden gazeteciler arasında, Cumhurbaşkanlığı uçağındaydınız!

Kamu kaynaklarıyla gittiğiniz ve eda ettiğiniz umrenizin sevabı bize de yazılıyor mu acaba?

Allah’ım bu eleştirime ne yorumlar ne yorumlar!

İnsanların gözleri nasıl kör, kulakları nasıl sağır olmuş!

Yok ‘Avrupa’da bara gitseymiş’ sesimiz çıkmazmış.

Yok, pavyona gitse ses etmezmişiz!

Yok, bir fırsat doğmuşken değerlendirmiş, bundan ne olacakmış!

Kabe’yi ziyaret etmesinde ne gibi bir olumsuzluk varmışta bilmem ne?

Hakaret edenler de cabası zaten!

Sözü olmayanların, beyni yetmeyenlerin, algılama yetileri gelişmeyenlerin başvurduğu küfürlerini aynen kendilerine iade ederim!

Diğer taraftan bu insanların hakkını da savunuyor olmak gerçekten çok zor!

Arkadaşlar anlamadığınız şey şu; kendi parasıyla, harcırahıyla her nereye giderse gidebilir bir gazeteci.

İsten pavyona gider, ister diskoya gider, tercih eden de Arabistan gezisindeyse Kabe’yi ziyaret edebilir

Biner tarifeli uçağına, gider cumhurbaşkanını takip eder.

İşi dışında gidip Kabe’yi de ziyaret edebilir elbet, buna kimsenin laf söylemek haddi değil!

Ancak,

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergisiyle deposu dolan bir uçakla seyahati bedavaya getirip, sonra da “Allah nasip etti. Nasip işi” gibi laflarla edebiyat parçalayamaz!

Parçalarsa biz de eleştiri yağmuruna tutarız elbette bu kim olursa olsun!

Bize bunu eleştirdik diye ateist diyenler, dönüp Müslümanlıklarını sorgulasın!

Biz devlet işi için ayrı kendi işi ayrı mum yakan Hazreti Ömer’in adaleti arıyoruz!

En başta sorduğumu tekrar soruyorum:


Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Körfez Turu'nda eşlik eden gazeteciler arasında, Cumhurbaşkanlığı uçağındaydınız!

Kamu kaynaklarıyla gittiğiniz ve eda ettiğiniz umrenizin sevabı bize de yazılıyor mu acaba?

Tolga ŞAHİN / Yeniçağ

Şimşek'in tasarruf genelgesi - Çiğdem Toker / T24

 


Türkiye'de kamu yönetiminin rüşvetten, zimmetten, ihale başta olmak üzere usulsüzlüklerden arınmış olduğunu, bu alanda etkili ve caydırıcı yaptırımların uygulandığını Sayın Şimşek iddia edebilir mi?

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, harcamalarda tasarruf sağlansın diye bütün kamu kurumlarına genelge göndermiş. Daha doğrusu, 2021 tarihli Tasarruf Tedbirleri konulu Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile bakanlığın yasal yetkisini hatırlatarak tasarruf içeriğini güncellemiş.

Şimşek, sosyal medya hesabından duyurduğu gibi kamu harcamalarında da rasyonelliğin sağlanması taahhüdünü gerçekleştirebilir mi bilmiyorum ama bu alanda bildiğim somut şey, Türkiye'de siyasi iktidarlar tarafından yayımlanan tasarruf genelgelerinin, o ülkede gazetecilik yapan bir ekonomi muhabirini en az iki kez emekli edebileceğidir.

Nereden bildiğimi sormayın, -sosyal medyada da paylaştım- şahsen ben ikinci turun içindeyim. Şaka yaptığım düşünülmesin. Turgut Özal'ın, Süleyman Demirel'in, Tansu Çiller'in, Mesut Yılmaz'ın, Bülent Ecevit'in başbakanlık yaptığı dönemlerde, muhabir olarak kaç kez tasarruf genelgesi haberi yazdığımı inanın hatırlamam mümkün değil.

Tasarruf genelgeleri içinde, sözü en çok edilen başlıklardan biri makam araçlarıdır ki yine öyle olmuş. Araç satın alma ve kiralama konularında kamudan hassasiyet isteniyor. Pek eğlenceli değil doğrusu.

Dahası asıl genelge gereği kurumların formları doldurarak, tasarruf edilmesi istenen sahalarda yapılacak harcamaların gerekçeleriyle birlikte 28 Temmuz'a kadar belgelenmesi talep ediliyor.

Bir ay sonra karşılaştırma yapmayı mümkün kılacak bir kayıt düşmek açısından ilgili harcama kalemlerini, 2023 yılı Haziran ayı bütçe gerçekleşmeleri üzerinden aşağıda paylaşacağım.

Ama önce şu notu belirtmekte yarar var:

Bugünün Türkiyesi açısından durumun daha vahim bir yönü var ki o da Türkiye'nin, -sıkça hatırlattığım- kara para ile mücadele için kurulmuş ve faaliyet gösteren OECD bünyesindeki Mali Eylem Görev Grubu'nun "gri liste'sinden çıkamamış oluşu. Bu listede kalmaya yol açan başlıklar bir günün değil, bir sürecin konusudur. Konuyla ne ilgisi var derseniz, bütün mal ve hizmet alımlarını, yapım işlerini kurallara uygun yapan bir ekonomi yönetimi olsa, Türkiye gri listeye girmezdi.

Peki Türkiye'de kamu yönetiminin rüşvetten, zimmetten, ihale başta olmak üzere usulsüzlüklerden arınmış olduğunu, bu alanda etkili ve caydırıcı yaptırımların uygulandığını Sayın Şimşek iddia edebilir mi?

Harcama kalemleri

Tasarruf genelgesi konulu Cumhurbaşkanlığı genelgesinde, bütçede ek yüke yol açacak faaliyet ve işlemlere girişilmemesi harcama yapılmaması, ihale şartname ve sözleşmelerine ilgisiz unsurların dahil edilmemesi istenmişti.

AA'ya göre Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek imzalı genelgede, harcama alanındaki görev ve yetkilerin Bakanlıkta olduğunu hatırlatıldı. Deprem kaynaklı maliyet dışında bütün harcamaların gözden geçirilmesi istendi.

Şimşek'in genelgesinde, harcamalar konusunda ana ilkelerin yanı sıra altı çizilen listelenen başlıca harcama kalemleri şöyle:

"taşınmaz edinimi ve kiralanması, resmi taşıt edinimi ve kullanımı, haberleşme giderleri, personel görevlendirmeleri, basın ve yayın giderleri, kırtasiye ve demirbaş alımları, temsil, tören, ağırlama, tanıtım ve personel giderleri, enerji ve su alımları, personel servisi hizmetine ilişkin giderler."

Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın yeni yayımladığı Haziran ayı bütçe gerçekleşmeleri verilerinden hareketle, son tasarruf genelgesinde anılan başlıkların haziran ayı harcamalarını çıkardım. Haziran ayı ve Ocak-Haziran dönemi verisini de ekledim.

* * *

Önümüzdeki ay, yani ağustos ortasında Temmuz ayı harcamaları yayımlandığında bu kalemlerde azalma yönünde bir değişiklik olup olmadığına birlikte bakarız. Tasarruf genelgesi mi yoksa "dostların alışverişi" miydi diye… Tabii bir ay sonra daha da katlanılmaz hale gelecek zamların içinde okumaya takatiniz kalırsa.

Çiğdem Toker / T24

İngiltere, mültecileri Türkiye’ye göndermeye hazırlanıyor - Çağdaş Gökbel / soL

Herkes şaşırıyor, savaş yok ama Türkiye’den gelen ve mülteciliğe başvuran sayısı artıyor. Anlamadıkları şey, Türkiye’de sosyal savaş artık kontrolden çıkmış durumda...

Türkiye, dünyadaki diğer toplumlarda olduğu gibi gerçeğe alerjik bir ülke. Sömürgeci mantığa müptela insanımız, yeni kavramların ve düşüncelerin üretilmesini Godot’yu bekler gibi İngilizce dünyadan bekliyor. Gerçek ötesi (post-truth) çağı deyiverdiler bu çağın adına, sanki bu çağı kendileri yaratmıyormuş gibi. Hayır, tam olarak böyle değil, gerçeğe alerjik kitleler yarattılar. Cehaleti, bilgi kılıfına sokup medya aracılığıyla öyle yaygınlaştırdılar ve bunu öylesine sürekli hale getirdiler ki bazen net bildiğim doğruları sorgularken buluyorum kendimi.

Öyle ya gazete olduğunu sandığımız aslında bir twitter trolüne dönüşen hesapların ürettiği pisliğe maruz kalıyoruz. Kitleler artık gerçekler karşısında histerik davranıyor. Kimsenin gerçekle ilgilendiği falan yok. Herkes kendi kişisel çıkarları (ferdiyetçiliği) uğruna bilgiyi eğip büküyor. YouTube şu an ABD’ye sığınma başvurusunun nasıl yapılacağı, Meksika sınırından nasıl geçileceği videolarıyla dolup taşıyor. Televizyonlar ne zaman izin verirse o zaman bu meseleyi konuşacağız; elbette bol hamaset ve bol milliyetçi hezeyanlarla. Gerçeğe bu kadar düşman bir toplum çöküşe ve yıkıma yazgılıdır. Tıpkı Almanya’da olduğu gibi bir sürüklenme yaşıyoruz. Bir yurtsever için acı verici olan şey bu. Türkiye, Nazi Almanyasının kaderini paylaşabilir. Ülke bu sürüklenmeden ancak yüzünü sola dönerek kurtulabilir.

Gelelim gerçeğimize. Ekonomik kriz artık kontrolden çıkmış durumda. Mucizeler yaratması beklenen, finans kapitalin sevimli çocuğu İngiltere’nin göz bebeği Mehmet Şimşek, mucizeleri tersinden yaratmaya başlamış gibi görünüyor. Şimşek, patronlar için mucizeler yaratırken Türkiye’deki yoksullara ekonomik krizi fatura etmeye devam ediyor. Türkiye’deki iktisatçılar ekonomik bölüşüm dengesizliğini, işsizliğin geçmişteki krizlere nazaran artmadığını belirterek çeşitli çıkarımlarda bulunuyor. Bu çıkarımlar eksiktir ve toplumdaki diğer eğilimleri gözardı etmektedir. Bu değişimler, dünyadaki emekçi kitlelerin eğilimleriyle paraleldir. Yoksulluktan ve savaşlardan bıkan insanlar, artık eline silah almak istemiyor. Bu gerçek, vatan kurtaran şabanlar tarafından algılanabilecek bir gerçek değil. Türkiye, ülkeyi değiştirme potansiyeli olan bir akımı hızla yitiriyor. Ülkenin genç nüfusu artan bir ivmeyle göç ediyor. Elbette medya bol gösteri ve şovla bu meseleyi karanlık bölgede tutmaya ve burjuvaziye kol kanat germeye devam ediyor. 90 milyonluk bir ülkenin ekonomisi bazı temel paradigmalara bağlı kalınarak anlaşılamaz. Enflasyon tam da Avrupalı iktisatçıların korktuğu eşiği çoktan geçmiş durumda. Evet, kaba bir alegori yaparsak eğer bir insan sırf iphone alamadığı için bile ülkesini terk etmek için kendisinde çılgınca bir potansiyel hissedebilir. Uzun lafın kısası, Türkiye’den gelen göç artık savaş bölgeleriyle yarışıyor. Herkes şaşırıyor, savaş yok ama Türkiye’den gelen ve mülteciliğe başvuran sayısı artıyor. Anlamadıkları şey, Türkiye’de sosyal savaş artık kontrolden çıkmış durumda ve sosyal savaşın etkileri bazen diğer savaşlardan daha fazla olabiliyor. 

İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman, bu krizin farkında ve acilen Ankara’ya gelip çeşitli anlaşmalar yapmak istiyor.1 Burada şunu not etmek gerek, kısa ömürlü başbakan Liz Truss’ın dediği gibi bir durum yok. Yani Türkiye, şimdilik Ruanda olmayacak. Peki, ne olacak? Türkiye, yapılması öngörülen anlaşmayla birlikte Arnavutluk ile aynı pozisyonda olacak. İngiltere, daha önce bu ülkeyle yaptığı anlaşmayla bu ülkeden İngiltere’ye gelip mültecilik başvurusu yapan insanların tüm başvurularını askıya aldı ve sınır dışı işlemlerine başladı. Bu anlaşma, ilgili ülkeden gelen mültecilerin derhal geldikleri ülkeye geri gönderilmelerini sağlıyor. İnsan haklarına aykırı değil, kabaca iki ülke anlaşıyor işte, alan razı veren razı durumu.

Elbette İngiltere şanlı tarihine yakışanı yaparak tüm evrensel değerleri çiğnemeye bir bir devam ediyor. Göç Bakanı Robert Jenrick, Türkiye’den gelen ve Manş denizini bir şekilde aşan Türklerin sayısından endişe ettiklerini söylüyor. Endişe öyle bir boyutta ki Suella Braverman, derhal uçağa atlayıp anlaşma önerme telaşında. Türkiye’nin böyle bir dayatma karşısında ‘kem küm’ etme seçeneği elbette var. Belki reis bir iki gürler ve gelecek seçimler için kendisine puan toplar. Filmin sonunu merak mı ediyorsunuz? İsveç’in NATO’ya muhtemel katılma hikâyesine ve Türkiye’nin pozisyonuna bakmanız yeterli. İçişleri Bakanlığı kaynaklarına göre, göçteki artışta depremin etkisi büyükmüş. Doğru kabul edilebilir ama esas büyük depremi perdelemektedir. Erdoğan’ın seçim zaferi göç üzerindeki etkiyi arttırmıştır ve Avrupalı büyük iktisatçılarımızın bakış açısıyla söyleyecek olursak hiper enflasyon bu ivmeyle giderse eğer 90 milyonluk bir ülke gerçeğiyle yüzleşmeleri an meselesi. Kapitalizmin paradoksu burada Türkiye’yi batmaktan kim kurtaracak? Herkes tüm parasını Ukrayna sahasına savaşa yatırmışken, kim büyük bir cesaretle elini cebine atacak? Bu sorunun yanıtı belli gibi. İngiltere, daha fazla barbarlık seçeneğine eğiliyor. Türkiye’den gelen ve bir umut kendisini refahın ve demokrasinin kucağına atmaya çalışan insanları faşist Toryler elde silah bekliyor olacaklar. İşte o zaman gerçek demokrasinin sert yüzüyle karşılaşabilirler. Hatta kendilerini bir anda Ruanda’da bile bulabilirler. Gelelim genel gerçekliğimize, 2022'de Avrupa Birliği ülkelerine en çok iltica edenler listesinde Türk vatandaşları üçüncü sıraya geldi. 2022 yılında 58.000 Türk vatandaşı AB ülkelerine ilk kez iltica başvurusu yaptı. Türk vatandaşları 2021 listesinde beşinci sırada yer almıştır. Muhtemeldir ki 2023 verileri bu listedeki sıramızın yükselmesiyle sonuçlanabilir. 

Türkiye, emperyalist müdahalelerle çökertilen bir sömürge görünümünde, medyanın büyüttüğü hezeyanlarla sosyal darvinist bir tepki hızla büyütüldü. Bu yaratılan vahşi dünyada kimin gücü kime yeterse. Göçmenlerin kapitalistlerin elinde kölece çalışmasına karşı mücadele geliştirmek yerine dehümanizasyona dayalı klasik ırkçı mantık hızla işletiliyor. Artık güçlünün güçsüzü ezdiği bir dünyadayız. Bu gerçek Avrupa için de geçerli. Yakın gelecekte Türkler de diğer uluslardan insanlarla birlikte göç ettikleri ülkelerde bu ırkçılıkla yüzleşecekler. Keşke hayatın gösterdiği bu pratiklik içerisinde bir şeyler öğrenilebilse, öğrenilemediğini çok iyi biliyoruz.

Geçtiğimiz gün İngilizlerin işgali altında olan ülkemizin en güzel köşelerinden Marmaris’te mülk sahibi İngilizler bir yürüyüş gerçekleştirdi. Bu yürüşün ne anlama geldiğini uzun uzadıya yazmayacağım. Merak edenler kaynakça bölümüne bıraktığım bilgiyi inceleyebilirler.2 Aşağıda göreceğiniz twitter hesabı görünümlü gazete paçavrasına göre bu yürüyüşü İngilizler ve İrlandalılar organize etmiş. Sanırım mevzu Kuzey İrlanda olunca videodaki bayrakların desenlerine bakma zahmetine bile girmemişler. Böyle bir enformasyon ağında cehalet yayılmasın da ne yayılsın?

Yoksul görünce vurun abalıya diyenler, 12 yaşında Suriyeli bir çocuğun üzerine çalışırken kocaman bir camın devrilmesini dert edinmeyenler, elbette parasıyla gelmiş ve ülkeye döviz bırakan yiğit İngiliz’in ‘god save the king’ tişörtüyle yürümesini dert edinmeyecek. Yoksul Anadolu halkının rüyasında bile göremediği Marmaris’in serin sularında ferahlayan kralcılar, ellerinde kraliyetin bayraklarıyla utanmadan gövde gösterisi yaptılar. Her yıl Çanakkale zaferi törenlerinde ülke geçilmedi, geçilmeyecek edebiyatı yapanların bu görüntülerden rahatsız olmadıklarını biliyoruz. Ülkeyi silindir gibi ezip geçtiler. Milliyetçilerin saçma sapan üfürükçülüğünü bir kenara bırakırsak resmen bir sömürge ülkesi görünümündeyiz. Sömürge olduğumuzu nereden anlarız? Doğası talan edildiği için dağlara çıkan köylüye jandarma gönderen, greve çıktığı dakika işçinin tepesine TOMA diken güçlü devletimiz kralcılara müdahale etmeye lüzum görmemiş. Ülkenin esas sahibi onlar nasılsa. Kimse parayı bastırıp mülk alan bu beyaz ve kralcı adamları tartışmıyor. Para ve mülkiyet herkesi ezdikçe eziyor. Bir ülke tam bağımsızlığın ne anlama geldiğini çoktan unutmuş gibi görünüyor. Cumhuriyet tamamen ortadan kalkınca dışarıdaki tüm kralcıların ilgi odağı oluyor. Cumhuriyet yıkıldı, artık önümüze bakmak zorundayız. Yurtseverlerin ülke içindeki padişah yanlılarıyla ve ülke dışındaki kralcılarla kavga etme zamanı! Yoksa İngiltere’nin bakanı gelir ve “çekin şu yurttaşlarınızı üzerimden, ülkenizin tüm yer üstü ve yer altı kaynaklarını sömürecek sizi fakir bırakacak ve yok edeceğim; yeter ki bana bulaşmayın” diyecek. Sizce Türkiye’deki iktidarın bu anlaşmayı reddetme olanağı var mı?

Çağdaş Gökbel / soL

 

Tarih böyle zam görmedi - BİRGÜN

Seçim öncesi “Gabar'da petrol Karadeniz'de gaz bulduk” diyen iktidar, akaryakıt fiyatlarına tarihi zamlar yaptı. ÖTV artışıyla benzin ve motorin litrede 6 lira, otogaz ise 4 lira zamlandı. Akaryakıt fiyatlarındaki artış, domino etkisiyle iğneden ipliğe tüm ürünlere zam olarak yansıyacak. Yurttaşların isyanını dile getirdiği #KontakKapat başlığı sosyal medyada günün konusu oldu.

Seçimlerden sonra sürekli artan akaryakıt fiyatlarına şimdi de tarihin en büyük zamlarından biri geldi. AKP'li  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kararı ile akaryakıtta ÖTV tutarı artırıldı. KDV ile birlikte benzin ve motorin fiyatı 6 TL birden arttı. 28 lira olan bir litre benzin 34 liraya, 26 lira olan motorin ise 32 liraya yükseldi. Otogaz ise 4 liralık artışla 16 liraya dayandı.

Bazı Mallara Uygulanan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) Tutarlarının Yeniden Belirlenmesi Hakkında Cumhurbaşkanı Kararı, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Karara göre; 95 oktan kurşunsuz benzinin litre fiyatı üzerinden alınan ÖTV tutarı toplamda 7,52 lira, 98 oktan kurşunsuz benzininin özel tüketim vergisi ise litre başına 7,99 lira olacak. Motorinin litresi üzerinden 7,05 lira, LPG otogazda da 5.77 lira ÖTV alınacak. Kararla, ÖTV tutarları motorinde ve benzinde litre başına 5 lira yükseltilmiş oldu. Düzenlemeden önce benzinden litrede 2,52 TL, motorinden 2,05 TL ÖTV alınıyordu. ÖTV zammının benzin ve motorinde pompa satış fiyatına yansıması KDV'si ile birlikte 6 lirayı buldu. LPG’deki artış ise 4 lira oldu.

SEÇİM SONRASI %70 ARTIŞ

Düzenleme öncesinde motorinin litresi İstanbul’da 26,32 lira, Ankara’da 26,80 lira, İzmir’de 26,97 liradan satılıyordu. Benzin litre fiyatı ise önceki gelen son zam ile İstanbul’da 28,05 lira, Ankara’da 28,53 lira, İzmir’de 28,63 lira olmuştu. ÖTV artışından sonra akaryakıt fiyatları dün gece geç saatlerde yeniden güncellendi. Benzinin litre fiyatı 35,90 liraya, motorin 33,18 liraya yükselirken, otogaz 15.91 lira oldu.

Seçimlerin ardından akaryakıta art arda zamlar yapıldı. Seçim sonrası dolar kurundaki artış nedeniyle hızla yükselen akaryakıt fiyatlarına bir de KDV ve ÖTV zammı eklendi. Son ÖTV zammıyla birlikte 28 Mayıs’taki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından benzine yüzde 69,20 zam geldi. 28 Mayıs’ta benzin 20,56 liradan satılırken şu an ortalama 34,94 liradan satılıyor. Seçimin ardından motorine gelen zam ise yüzde 71’i aşmış durumda. 28 Mayıs’ta 19,40 liradan satılan motorinin güncel fiyatı 33,18 lira seviyesinde. Böylelikle, 1 Ocakta 19,61 lira olan benzine yılbaşından bu yana yüzde 78 zam gelirken yıl başından bu yana motorindeki artış ise yüzde 50,61 oldu.  

DOMİNO ETKİSİ

Esnaf, çiftçi ve üretici firmalar için en büyük gider kalemlerinden biri olan akaryakıt fiyatlarının artması, domino etkisiyle iğneden ipliğe bütün ürünlere yeni zamları da beraberinde getirecek. Akaryakıt zammına tepki gösteren CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, "Akaryakıttaki bu fahiş zam; hem üretim hem de nakliye maliyetlerini artıracağı için; vatandaşlarımız bu zamdan hem doğrudan hem de çarşı, pazar ve raf fiyatlarındaki artışla dolaylı olarak etkilenecek. ÖTV artışı aynı zamanda tüm sektörlerde üretim maliyetlerini yükselteceği için enflasyonun da artmasına neden olacaktır" görüşünü dile getirdi.

Yurttaşlar akaryakıt zamlarına sosyal medyadan isyan etti. Twitter kullanıcılarının görüşlerini dile getirdiği #KontakKapat başlığı günün konusu oldu. CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak da "Sarayın rasyonel politika dediği, zulüm çıktı. Erdoğan ÖTV’yi artırma yetkisini ilk olarak akaryakıtta kullanırken ne izan ne de insaf dinledi. Bu, iğneden ipliğe her şeye misliyle yansıyacak. Enflasyon daha azacak. Çakma ekonomist millete çay kaşığıyla verdiğini kepçeyle alıyor" dedi.

TOPLU TAŞIMA MUAF OLSUN

Benzin fiyatlarına bir videoyla tepki gösteren CHP Milletvekili Mustafa Sarıgül, “Görüyorsunuz, akmakta bile zorlanıyor. Neden biliyor musunuz? Bir bardak benzin olmuş 10 TL. 10 TL ile teker nasıl dönecek” diye konuştu.

Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, akaryakıt zammının toplu ulaşımı da etkileyeceğini belirterek yerel yönetimlerin bundan muaf tutulmasını istedi. Büyükerşen Twitter’dan yaptığı açıklamada, "Toplu taşımada maliyetlerimiz inanılmaz derecede yükselmiş durumda. Bu işin A partisi, B partisi yok. Hiç bir belediye bu maliyetler karşısında direnemez. Aracı olmayan orta gelirli ve dar gelirli yurttaşlarımız ile aracı olup da bundan sonra binerken iki kez düşünecek vatandaşlarımız göz önünde bulundurularak yerel yönetimler toplu taşımada ÖTV’den muaf tutulmalıdır" dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da "Bu asil milletin kahramanlık destanı yazdığı günün gecesinde salalar okunurken iktidarın milletimize reva gördüğü bu zam kabul edilemez, yazıklar olsun" diye tepki gösterdi. 

KİRLİ OPERASYON 

Akaryakıt zammına muhalefetin yanı sıra AKP içinden de ilginç bir tepki geldi. AKP Metin Külünk, akaryakıt zammı için "kirli bir operasyon" benzetmesi yaptı. Külünk, Twitter hesabından şu mesajı paylaştı: "Akaryakıta yapılan ÖTV zammının 15 Temmuz gecesine de hem de Sala okunmasının hemen ardına denk getirilmesi kirli bir operasyona benziyor. Salalar okunurken ÖTV zammının ilan edilmesine kim veya kimler sebebiyet vermişse derhâl görevden alınmalı." Tepkiler üzerine açıklama yapan Hazine Bakanlığı deprem giderleri ve 2016’dan beri ÖTV’nin artırılmamasını zamma gerekçe olarak gösterdi. 

***

UFUKTA REFAH ARTIŞI GÖZÜKMÜYOR 

Ekonomistler, "AKP, karşısında muhalif bir güç unsuru kalmadığı için bütçe açığını kapatmak için fütursuzca zam yapıyor. Halka bir parmak bal çalan sonra kepçeye alan zihniyet devam ederse bir refah artışı ufukta görünmüyor" görüşünü dile getirdi. Bilgi Üniversitesi Ekonomi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Başlevent, ÖTV zammının sürpriz olmadığını belirterek, “Biz bunun biraz daha önümüzdeki aylara yayılacağını umuyorduk ama beklenmedik şekilde bir gecede 6 lira hem motorine hem de benzine zam geldi” dedi. ÖTV zammının yapılan maaş zamlarının erimesine neden olacağını söyleyen Başlevent, “İnsanların alım gücünü düşürerek yaşam maliyetini artıracak. Dolaylı etkileriyle bu karar enflasyonu da artıracak” ifadelerini kullandı. Başlevent,  “Muhalefetteki durumda bu konuda belirleyici olacak. İttifaklar kurulamazsa, şu andaki dağınık ve ümit vermeyen yapı devam ederse ekonomiyi çok da fazla önemsenmeyebilir. Yerel seçim öncesi ya böyle devam edecek ya da yılbaşında geçici bir ferahlık sağlamaya çalışacaklar. Seçimden seçime sabit gelirlilerin, halkın ağzına bir parmak bal çalan sonra kepçeye alan zihniyet devam ederse bir refah artışı ufukta görünmüyor" diye konuştu. 

MUHALEFET, İKTİDARA CESARET VERİYOR

Ekonomist Evren Devrim Zelyut, “Yaklaşık 1 trilyona vuracak bir açığımız var ve bu açığı zamlarla kapatacak. 2,1 trilyon Cumhurbaşkanı borçlanma yetkisi aldı. Bu zamlar borçları kapamaya yetmez. Devletin çarkını çevirmek ve açığı kapatmak için borç alınacak” dedi. Zamların enflasyon yarattığına dikkat çeken Zelyut, “Borçlara faiz ödeniyor ve bunları da hazine karşılıyor. Hazine de bunları almak için ekstra vergi koyacaktır, kurumlar vergisi ve KDV’nin de önümüzdeki dönemde tekrardan artacağını düşünüyorum” dedi.  “AKP karşısında muhalif bir güç unsuru kalmadığını gördüğü için açıkları fütursuzca kapatmak için zamlar yapıyor” diye konuşan Zelyut, "Nasıl çözeriz dersek, AKP’nin gitmesi lazım. Halkın sırtında iki oligarşi belirmiştir: muhalif oligarşi, yeşil oligarşi. İki oligarşi de müesses nizamdır ve bunun devamı için açıklar verir bu açıkları da zamlarla ve faizlerle kapatırlar.”

ÜLKEDE İTİRAZ KÜLTÜRÜ ORTADAN KALDIRILDI

Siyaset bilimciler, "Halkın talepleri-ihtiyaçları ekseninde örgütlendiği bir toplumsal mücadele hattına ihtiyacımız var" vurgusu yaptı.

Ülke genelinde itiraz kültürünün ortadan kaldırıldığı belirten Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ayşen Uysal, “İnsanlar artık sosyal medyada da seslerini çıkaramıyor, orası da kısırlaştı. Eleştiri mahiyetindeki paylaşımlar bile soruşturmalara neden oldu, bu tedirginlik ve korku yarattı. Sadece bu da değil, Twitter’daki gelişmeler o alanında çok güçlü alan olmaktan çıkardı” dedi. Sokağın boşaltılmasının bir günde olmadığına dikkat çeken Uysal, "Aslında muhalefetin tutumunu yine seçimlerle bağlantılı olarak biraz umudu ortadan kaldırması ve ‘Ne yapsam olmayacak’ anlayışının giderek yerleşmesi söz konusu. Bugün sokaktan tepki gelmemesinin tek nedeni baskı zulüm değil, ‘Mücadeleyle değiştirebilirim’ düşüncesinin giderek ortadan kalkması ve bunda siyasal muhalefetin çok önemli bir payı var.”

TOPLUMSAL MÜCADELE HATTINA İHTİYACIMIZ VAR

Siyaset Bilimci İlda Alçay, "AKP kırık bir hegemonya ile, toplumun yarısının rızasını alamadan iktidar oldu. Üstelik bu kez, ekonomik-siyasal pek çok krizle birlikte ülkeyi yönetmeye çalışıyor" görüşünü dile getirerek şöyle devam etti: "Sandıkta bir oy pusulasının başında önümüze sunulmuş başkanlardan birini seçmek ne demokratik olandır ne de kalıcı bir çözüm getirir. Köklü bir değişim için düzen dışı muhalefet yollarını aramak gerek. Bir hak arama ve mücadele alanı olarak sokak siyasetinin yeniden sol-sosyalistler tarafından, halkın talepleri ekseninde örgütlendiği bir toplumsal mücadele hattına ihtiyacımız var. İçine düştüğümüz islamcı faşist rejimden kurtulmanın yolu; bir avuç zengin azınlık karşısında, kalabalık örgütlü bir sınıf siyasetini inşa etmekten geçiyor."

(BİRGÜN)


Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı +Gündem" -20 Haziran 2025-

  Belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı! Meclis’te kabul edilen yasa ile belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı. ...