T-24 "Gündem + Köşebaşı" -19 Aralık 2025-

 Gözü yaşlı annenin HSK’ya şikâyeti: "Organize şekilde çalışarak adalete engel oldular"-Tolga Şardan- 

Sisli Vadi'deki sel felaketinde kızı ve damadını kaybeden Yaşa Ailesi, geçtiğimiz günlerde Hakimler ve Savcılar Kurulu’na 17 sayfadan oluşan şikâyet dilekçesi ile başvuru yaptı. Başvurudaki ‘Hüseyin Gedik, Hazım Aslancı ve Muzaffer Lekesiz, organize şekilde çalışarak davanın adaletli sonuçlanmasına engel oldular’ cümlesi dikkat çekici. Yaşa Ailesi, İstinaf’tan dönen dosyanın yeniden gerçekleştirilen yargılamasında mahkeme heyetinin yaklaşımı için ‘aile samimiyetinde yargılama’ nitelemesi yaptı. Aile, mahkeme heyetinin sanık Bülent Bayrak’a yönelik ‘müsamahalı davranış’ sergilediğini iddia etti.

sisli vadi

Büyüteç’in takipçilerinin yakından bildiği dosyalardan birisidir; Kırklareli’nin İğneada bölgesindeki longoz ormanlarının içindeki Foggy Valley (Sisli Vadi) adlı turistik tesiste yaşanan sel felaketi ve sonrasındaki gelişmeler.

Bölgedeki aşırı yağışla birlikte 5 Eylül 2023’te gerçekleşen faciada, yeni evlenmiş Mihriban ve Selman Bağışlar’ın aralarında yer aldığı altı kişi, sel sularına kapılarak hayatlarını kaybetti.

Faciada kusuru bulundukları gerekçesiyle başta tesis sahibi Bülent Bayrak olmak üzere sanıklara ‘taksirli ölüme sebebiyet vermekten’ ceza verildi. Oysa, savcılık esas hakkındaki görüşünde, daha fazla ceza almalarını sağlayacak ‘olası kastla ölüme neden olmak’ suçundan ceza istemişti.

Tabii olayın bir de kamu görevlileri tarafı var. İçişleri Bakanlığı müfettişleri raporu doğrultusunda, ruhsatsız biçimde faaliyet gösteren tesisin çalışmasına göz yumdukları ve görevi ihmal ettikleri gerekçesiyle dönemin Kırklareli valileri Osman Bilgin ve Birol Ekici hakkında adli yargılama yolu açıldı.

Ayrıca, yine aynı sebeple İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Bilal Kuşoğlu ve personeli ile denetim yapmaktan sorumlu yerel jandarma personeli de adli soruşturma kapsamına alındı. Jandarma personelinin yargılamasına başlandı.

Ancak her ne hikmetse İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Bilal Kuşoğlu hem halen görevi başında hem de kendisi ve ekibinin yargılamasına başlanamadı! Haklarındaki adli soruşturma devam ediyor. İddianamenin ne zaman ve ne şekilde çıkacağı henüz belli değil!

Bu arada olayın sonrasında üç Cumhuriyet Başsavcısı göreve geldi. İki önceki Başsavcı Hazım Aslancı HSK tarafından Yargıtay’a savcı yapıldı. 2024’te gelen ve adaletin yerini bulması amacıyla kayıp yakınlarına destek veren Başsavcı Enver Eroğlu, HSK’nın beklenmedik kararıyla Batman Cumhuriyet Başsavcısı oldu. HSK’nın 2025 atamalarında ise Tekirdağ Adliyesi’nde savcılık yapan Özkan Levent Taşkoparan, Kırklareli Başsavcılığı koltuğuna oturdu.

Yaşa Ailesi’nin adalet arayışı

Selde yaşamını yitiren yeni evli Mihriban ve Selman Bağışlar çiftinin ailesi, olayın yaşandığı dakikalardan itibaren ellerini bir an olsun süreçten çekmedi.

Hem kızı ve damadını kaybeden Yaşa Ailesi, hem de diğer kayıp yakınları soruşturma ve kovuşturma sürecinde adaletin sağlanması amacıyla hakikaten insan üstü bir çaba sarf ettiler. Halen de devam ediyorlar mücadeleye.

Gelişmeleri yakından takip edenler acılı anne Safiye Yaşa’yı hatırlayacaktır. Hani, İstinaf’tan dönen dosyanın yeniden yargılaması sırasında mahkeme başkanı tarafından verilen ‘iki günlük tutuklama’ sonrasında sedye ile adliyeden çıkartılarak cezaevine götürülmeye çalışılan acılı anne.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un devreye girmesiyle cezası kaldırılan ve cezaevi yerine tedavi amacıyla hastaneye ulaştırılan acılı anne.

Adalet peşinde koşan Safiye Yaşa, daha önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile TBMM’de, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’la da makamında görüştü. Hatta yakın zamanda Bilal Erdoğan ile görüşüp hem adli süreci anlattı hem de bizzat yaşadıklarını aktardı.

Yaşa Ailesi, geçtiğimiz günlerde Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) tam 17 sayfadan oluşan şikâyet dilekçesi ile başvuru yaptı.

Aile, 5 Eylül 2023’ten, yani olayın gerçekleştiği günden itibaren yargı sistemi içinde yaşadıklarını tek tek bu dilekçede yeni HSK yönetimine aktardı.

Bu arada, Yaşa Ailesi daha önce de dönemin Kırklareli Adliyesi’nde görevli savcı ve hakimlerle ilgili HSK’ya şikâyette bulundu, ancak bir sonuç çıkmadı.

Çıkan tek sonuç, şikayetlerde adı geçen dönemin Başsavcısı Hazım Aslancı, soruşturma savcısı Muzaffer Lekesiz, davaya bakan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ve aynı zamanda Adalet Komisyonu Başkanı Hüseyin Gedik ile heyet üyesi hâkim Merve Lekesiz’in, Kırklareli Adliyesi’nden alınması oldu.

Ailenin 3 Aralık’ta yaptığı başvurudaki ‘Hüseyin Gedik, Hazım Aslancı ve Muzaffer Lekesiz, organize şekilde çalışarak davanın adaletli sonuçlanmasına engel oldular’ cümlesi dikkat çekici.

Aile, yürütülen soruşturma ve kovuşturma sırasında delillerin karartılarak saklandığı görüşünde ısrarcı. Bu ısrarın belgeleri ve bilgilerine başvuru dilekçesinde yer verdi.

Yaşa Ailesi, HSK başvurusunda Ulusal Kriminal’den gelen rapordaki ‘sel sularından ve çamurdan zarar görmeyen kamera kayıtları ve hard disklerin, maalesef daha önce açılmış olmalarından dolayı zarar gördüğü’ görüşünü bir kez daha ortaya koydu.

HSK dilekçesindeki ağır iddialar

İlk derece mahkemenin kararının İstinaf’ta bozulmasıyla birlikte yeniden Kırklareli Adliyesi’nde başlayan yargılama sırasında Yaşa Ailesi, adalet mücadelesinde başa döndü.

Aslancı’dan sonra başsavcılık makamına getirilen Enver Eroğlu’nun bir yıl sonunda 2025 atamaları çerçevesinde HSK’ca görevden alınıp Batman’a gönderilmesi ve yeni Başsavcı Özkan Levent Taşkoparan’ın göreve başlamasıyla farklı bir bakış açısı ortaya çıktı.

Ailenin verdiği dilekçeye yansıyanlar açıkçası ağır iddialar.

Örneğin; Yaşa Ailesi, İstinaf’tan dönen dosyanın yeniden gerçekleştirilen yargılamasında mahkeme heyetinin yaklaşımı için ‘aile samimiyetinde yargılama’ nitelemesi yaptı. Aile, mahkeme heyetinin sanık Bülent Bayrak’a yönelik ‘müsamahalı davranış’ sergilediğini iddia etti.

Diğer bir detay; aile, Başsavcı Taşkoparan’ın kendilerine yönelik tavırlarını sert üslupla eleştirdi.

Özellikle Safiye Yaşa’nın diğer kayıp yakını Çiçek Dinç’le birlikte 24 Kasım günü Başsavcı Taşkoparan ile görüşmesinde yaşananlar dikkat çekici.

Yaşa Ailesi, dilekçede Başsavcı Taşkoparan ile aralarında geçen tartışmanın diyaloglarına yer verdi. Dilekçedeki diyalogların okunmasıyla Taşkoparan ile Yaşa ve Dinç arasındaki tartışmanın boyutlarını ve yükselen tansiyonu görmek mümkün.

Başsavcı Taşkoparan’ın görüşme sırasında ’33 yıllık savcıyım. Savcılık hayatımda böyle saygısızlık yapan birisi karşıma çıksaydı, onu çekip vururdum’ dediği iddiası dilekçede yer aldı.

Taşkoparan ile Yaşa arasında şöyle bir diyalog yaşandığı dilekçede aktarılıyor:

‘ (…) Yaşa: Başsavcım ben adalet istiyorum. Suçum buysa çekip vurun beni.

Taşkoparan: Başsavcı ‘beni vururum dedi’ dersin. Böyle psikopatça konuşan biri karşıma çıkmadı.

Yaşa: Psikopatça bir konuşma yapmıyoruz. Mevzu çok net. Adaletle alakalı haklı taleplerimizi dile getiriyorum.

Taşkoparan: Bu konuda en günahsız benim. Bir kusurum varsa Allah benim belamı versin. Benim de bir kusurum yoksa, Allah sizin bin belanızı versin.

Yaşa: Bu sözler size yakışmıyor. Yakınlarını kaybeden bizler bu muameleyi hak etmiyoruz. (…)’

Dilekçede, Safiye Yaşa’nın, ‘Ben bu dava Mihriban Yaşa’nın annesi olarak varım. Bu söylediğiniz sözler psikolojik şiddet içeriyor’ yanıtını verdiğini belirtti.

İmkân olsa, Yaşa Ailesi’nin yaptığı 17 sayfalık başvurunun tamamı yayımlanabilse… Yaşananlar bütünüyle görülür.

Aile, Bolu’nun Kartalkaya bölgesinde yaşanan yangın faciasıyla ilgili verilen kararı emsal göstererek, Sisli Vadi dosyası için de bu karardaki gibi hareket edilmesi talebinde bulundu.

Yaşa Ailesi, HSK başvurusunda Başsavcı Taşkoparan, mahkeme heyeti başkanı Serdar Aslan ile heyet üyesi İrem Aydın’dan şikayetçi oldu.

Başsavcı: ‘Elimden geleni yaptım, müsterihim’

Yaşa Ailesi’nce yapılan şikâyet başvuru sonrasında hakkında ağır eleştirilerde bulunulan Kırklareli Cumhuriyet Başsavcısı Özkan Levent Taşkoparan ile telefonla görüştüm.

Başsavcı Taşkoparan, aile tarafından dile getirilen şikâyet konuları çerçevesinde özetle şu değerlendirmeyi yaptı:

“‘Ben bu dosya ile ilgili müsterihim. Elimden geleni yaptım. Yargılama süreci, hukukun içinde götürüldü. Her tasarrufun arkasındayım. Dosya ile ilgili Kırklareli Adliyesi’nde her şey rayında ilerledi. Ben aile ile teması kesecek değilim. Görüşmelerim devam eder. Dosya artık İstinaf’a gitti.’”

/././

Torba yasada vergiyle ilgili neler var?-Murat Batı- 

Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'u yayımlandı. Torba Yasa olarak bilinen bu kanunda vergiyle ilgili bazı değişiklikler yapıldı. Bunlardan bazıları konut alırken ödenen faizlerin gider yazılamayacak olması, ikinci el araçlarda harç alınması, emlak vergisine geçici süreliğine üst sınır getirilmesi...

meclis yasa

Torba Yasa olarak bilinen 7566 sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 19 Aralık Cuma günü sabaha karşı saat 03:00 sularında Resmi Gazete’de yayımlandı.

Bir yürürlük tarihi, bir yetki olmak üzere toplam 39 maddeden oluşan torba yasa teklifi 3 maddeyle Gelir Vergisi Kanunu’nda, 1 maddeyle Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nda, 5 maddeyle Harçlar Kanunu’nda, 2 maddeyle Emlak Vergisi Kanunu’nda, 2 maddeyle Katma Değer Vergisi Kanunu’nda, 8 maddeyle 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda, 2 maddeyle Kurumlar Vergisi Kanunu’nda ve diğer bazı kanunlarda değişiklikler içermektedir.

7566 sayılı Kanunda vergiyle alakalı neler var, gelin birlikte bakalım…

1-Konut alırken ödenen faizler gider yazılamayacak

Konutu banka kredisiyle alanlar kredi için ödediği faizi belli oranlarda bu konuttan sağlanan kira gelirlerinin beyanında gider olarak yazabilmekteydi. Ancak Torba Kanun’un 1’nci maddesi uyarınca bu artık mümkün olamayacak.

Hatta yürürlük tarihi “2025 yılı gelir ve kazançlarına uygulanmak üzere yayımı tarihinde” denildiğinden 2025 yılında kira geliri elde edenler, bunu 2026 yılında beyan ettiklerinde faizleri indirim konusu yapamayacaktır.

Diğer taraftan konut kira gelirlerine uygulanacak istisna düzenlemesine devam edilecek.

2-Geçici vergi tekrardan dört döneme çıktı

Geçici vergi uygulaması 2022 yılında yapılan düzenlemeyle dört dönemden üç döneme düşürülmüştü. Tekrardan dört döneme çıkarıldı. Torba Kanunda geçici vergiyi düzenleyen 2’inci maddenin yürürlük tarihi “2025 yılı gelir ve kazançlarına uygulanmak üzere yayımı tarihinde” denildiğinden 2025 yılı için de dördüncü dönem geçici vergi ödenecek.

3-Harçlar kanunu m.63 uyarınca yüzde 25 oranında uygulanan vergi ziyaı cezası yüzde 100 yani bir kat uygulanacak

Gayrimenkul alım ve satımında belediyede kayıtlı bedelin altında beyan edilen gayrimenkuller için aradaki farktan harç alınırken bu harç tutarı üzerinden normalde yüzde 25 yani dörtte bir alınan vergi ziyaı cezası artık bir kat olacak yani harç kadar olacak. Bu uygulama Kanun’un yayımlanma tarihi olan 19 Aralık 2025 itibariyle yürürlüğe girdi.

4-İkinci el araçlarda harç

Sıfır olarak adlandırılan yani trafiğe ilk defa kayıt ve tescil edilen araçların ilk tescil işlemleri ile tescil edilmiş araçların (ikinci el) satış ve devirlerinde, noterler tarafından satış ve devir bedeli üzerinden binde 2 oranında nispi noter harcı alınacak. Ancak bu tutar bin liradan az ise bin lira alınacak. Tescil edilmiş araçların ikinci el motorlu kara taşıtı ticareti yetki belgesi bulunanlara yapılan satış ve devirlerinde bu harç alınmaz. Bu madde, 1 Ocak 2026’da yürürlüğe girecek.

5- Yetki belgelerinden her yıl harç alınacak

Mehmet Şimşek özellikle bazı mesleklerin gelir vergilerini düşük gösterdiği o nedenle de gelir vergisi alamadığı yönünde serzenişlerinin bir tezahürü olan bu uygulama ile özellikle yetki belgesiyle iş yapan meslek grupları bu yetki belgelerinden dolayı her yıl 20-30 bin civarında -ki bu tutar da her yıl yeniden değerleme oranı kadar artacak- harç ödeyecek.

Kanun’un gerekçesinde “mevcut durumda harca tabi olmayan ayakta teşhis ve tedavi yapılan özel sağlık kuruluşları ile ağız ve diş sağlığı hizmeti sunulan özel sağlık kuruluşlarına ait belgeler, veteriner hekim muayenehane ve poliklinikleri ile hayvan hastanelerine verilen ruhsatlar ve kıymetli madenler kuruluş ve faaliyet izin belgeleri, kuyum, ikinci el motorlu kara taşıtı ve taşınmaz ticareti yetki belgeleri ile ticari havayolu ve genel havacılık işletme ruhsatlarından yıllık harç alınması sağlanmaktadır. Ayrıca mevcut durumda sadece ruhsat alımında harca tabi hususi hastaneleri ve laboratuvarları açmak için düzenlenen ruhsatnameler ile turizm müessesesi işletme belgelerine ilişkin harç yıllık hale getirilmektedir." şeklinde açıklanmıştır.

Buna göre yetki belgeleri için emlakçılar 20 bin lira, kuyumcular ise 30 bin lira her yıl ödeyecek. Daha da önemlisi bu harçlar, büyükşehir belediyesi olan illerde, bir önceki takvim yılının son günü itibarıyla Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanmış son verilere göre nüfusu 30.000’i geçmeyen ilçeler hariç olmak üzere, bir kat artırımlı uygulanacak.

Özel sağlık kuruluşlarına ait ruhsatnameleri için her yıl 20 bin ila 50 bin lira arası harç ödenecek. Bu harçlar da büyükşehir belediyesi olan illerde, bir önceki takvim yılının son günü itibarıyla Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanmış son verilere göre nüfusu 30.000’i geçmeyen ilçeler hariç olmak üzere, bir kat artırımlı uygulanacak.

Ağız ve diş sağlığı hizmeti sunulan özel sağlık kuruluşlarına ait ruhsatnameler için de her yıl 20 bin ila 40 bin lira arası harç ödenecek. Bu harçlar da büyükşehir belediyesi olan illerde, bir önceki takvim yılının son günü itibarıyla Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanmış son verilere göre nüfusu 30.000’i geçmeyen ilçeler hariç olmak üzere, bir kat artırımlı uygulanacak.

Hayvanların muayene edildiği, hastalıklarının teşhis ve tedavilerinin yapıldığı muayenehane ve poliklinikler ile hastanelere verilen ruhsatnameler için 10 bin ila 40 bin lira arası her yıl harç alınacak.

Kıymetli madenler kuruluş ve faaliyet izin belgeleri için her yıl 5 milyon ile 7 buçuk milyon lira harç alınacak.

Havayolu ve genel havacılık işletme ruhsatları için her yıl 100 bin ila 2 milyon lira harç alınacak.

Harçlarla alakalı bu madde, 1 Ocak 2026’da yürürlüğe girecek.

6- Taşıtların satış ve devrine noter harcı uygulanacak

Sıfır olarak adlandırılan yani trafiğe ilk defa kayıt ve tescil edilen araçların ilk tescil işlemleri ile tescil edilmiş araçların (ikinci el) satış ve devirlerinde, noterler tarafından satış ve devir bedeli üzerinden binde 2 oranında nispi noter harcı alınacak. Ancak bu tutar bin liradan az ise bin lira alınacak.

7- 2026 UEFA organizasyonlarına KDV ve kurumlar vergisi istisnası uygulanacak

2026 UEFA Avrupa Ligi Finali, 2027 UEFA Konferans Ligi Finali ve 2032 UEFA Avrupa Futbol Şampiyonası organizasyonuna ilişkin mal teslimleri ve hizmet ifaları, için hem KDV istisnası uygulanacak hem de UEFA ile Türkiye’de işyeri ve kanuni merkezi bulunmayan katılımcı takımlar ve görevli tüzel kişiler, bu organizasyonlara ilişkin Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve iratlardan gelir ve kurumlar vergisinden muaf tutulacak.

8-Emlak vergisine geçici süreliğine üst sınır geldi

Torba Kanunla Emlak Vergisi Kanunu’nun geçici 23’üncü maddesi değiştirildi. Böylece madde “2025 yılında 2026 yılı için takdir edilen asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerleri dikkate alınarak Kanunun 29 uncu maddesine göre 2026 yılı için hesaplanan bina ve arazi vergi değerleri, 2025 yılına ait vergi değerlerinin iki kat fazlasını geçemez.” Şekline dönüştü.

Buna göre 2025 yılında 2026 için yapılan takdir tespitleri 2025’in iki katından fazlasını aşamaz. Örneğin 2025 yılında hesaplanan vergi değeri 10 lira ise 2026 yılında 30 lirayı aşamayacak.

Bu madde hükmü geçici süre için getirildi ve maalesef dört yılda bir takdir edildiğinden 2029 yılında 2030 yılı için yapılacak değerlemede aynı sorun tekrardan ortaya çıkacaktır.

9-Emlak vergisinde yeniden değerleme oranının uygulanma şekli de değişti

Emlak vergisine ilişkin vergi değeri her yıl yeniden değerleme oranının yarısı kadar hesaplanırdı. Ancak Torba Kanun m.11 ile Emlak Vergisi Kanunu’nun 29’uncu maddesinde yer alan “yeniden değerleme oranının yarısı nispetinde” ibareleri “yeniden değerleme oranında” şeklinde değiştirildi. Böylece önümüzdeki yıldan itibaren emlak vergileri yeniden değerleme oranının yarısı kadar değil bir katı kadar artacak.

Örneğin 2026 yılında vergi değeri 100 lira ve yeniden değerleme oranı da yüzde 40 açıklandıysa 10 liralık vergi değeri 2027 yılı için normalde yüzde 40’ın yarısı kadar artması gerekirken Torba Yasayla yapılan düzenleme nedeniyle yeniden değerleme oranı kadar yani örneğe göre yüzde 40 artacak ve 2027 yılında 140 lira üzerinden emlak vergisi ödenmesi gerekecektir.

/././

Yunanistan'ın iki yüzü: Atina bayramlıklarını giydi, tarımcılar pes etmiyor -Stelyo Berbarakis- 

Atina ve diğer kentlerde Noel/Yılbaşı hazırlıkları furyası devam ederken, Yunan çiftçiler hükümetin vadettiği teşvik/destek ödemelerini geciktirdiği için başlattıkları “traktör eylemleri”ni aynı şiddette sürdürüyorlar

stelyo 19 aralıkSolda devam eden Noel hazırlıkları, sağda çiftçilerin sürdürdüğü "traktör eylemleri"

Yunanistan bugünlerde Noel ve Yılbaşı kutlamalarına hazırlanıyor. Başta Başkent Atina olmak üzere her bir kent ve köyde Noel ağaçları dikiliyor, vitrinler süsleniyor, alışveriş merkezleri dolup taşıyor.

Atina’nın Syntagma (Anayasa) Meydanı bu hazırlıkların başını çekiyor. Yunan Parlamentosu’nun önündeki geniş alana dikilen büyük Noel ağacı, tam karşısındaki, İstanbul’daki İstiklal Caddesi'nin bir benzeri olan süslü püslü Ermou Caddesi'ne bakıyor.

Genç, yaşlı, kadın, erkek Ermou’ya ve etrafındaki keza süslü sokaklara akın ediyor ve alışverişten yorulanlar yol üstündeki cafe’lere yığılıyor.

Aynı uzun caddede yerli, yabancı çeşitli müzisyenler, kimseyi rahatsız etmeden gitar, piyano, davul, zurna resitalleri veriyor… Kendilerini izleyenler çalınan şarkıları mırıldanıyor. Uzun soluklu bayram havası yaşanıyor.

Yollarda gezenler ve alışveriş çantalarıyla dolaşanlar Yunancadan başka çeşitli diller konuşuyor. Türkçe konuşanların sayısı oldukça fazla.

Tevekkelli değil; Yunanistan’ın en büyük gazetesi Kathimerini Türk turistlerin yurt dışı destinasyonlarına Atina’yı eklediklerini; hatta sık sık gidip gelenlerin gittikçe çoğaldıklarını tespit etmiş.

T24’te de yayınlanan Kathimerini gazetesindeki bu röportajda Türklerin Atina’yı tercih etmelerinin nedenlerinin başında “Atina’da kendilerini yabancı hissetmedikleri; üstelik yeme-içme, eğlence alanlarında İstanbul’dan daha ucuz buldukları” geliyor.

Gerçekten de yalnız Atina değil, üç hafta önce İstanbul’dan Atina’ya karayolundan gelirken uğradığım sınır kenti Aleksandropolis (Dedeağaç) ve Selanik kentlerinde de Türk turistlerin sayıca fazla olması şaşırtıcı boyutlarda.

“Samsun’a benden selam söyle!”

Türk turistlerin kendi ifadeleriyle Yunanistan’da kendilerini “rahat” hissetmesi kadar, Türkiye’ye gelen Yunanlar da aynı rahatlığı hissediyor olsa gerek.

Mesela Atina’yı bilen Türk turistlerin de sıkça ziyaret ettiği ve hafta sonları Rebetiko müziği yapan Tivoli tavernasının sahibi Stratos, 11 Aralık’ta Samsunspor - AEK futbol maçını izlemek için binden fazla AEK taraftarıyla birlikte Samsun’a gitmiş.

Sağda Stratos ve solda Mikele

Yunan taraftarlar, Samsun’da nasıl karşılanacaklarını merak ediyorlarmış biraz da kaygılıymışlar. Dayak yeriz diye!

Ancak AEK’nin 1 sıfırlık galibiyetine rağmen Samsun’lular Yunan taraftarları yalnız çok iyi karşılamakla kalmamışlar; üstelik kendilerine samimiyet ve sevgi ile yaklaştıklarını; birçok konuda kendilerine yardımcı olduklarına tanık olmuşlar.

Stratos, Samsun ziyaretini ballandıra ballandıra anlatırken “yolun düşerse Samsun’a benden selam söyle! Çok sevdim” dediği için Stratos’u bu yazıma ekleme mecburiyetini hissettim…

Çiftçiler pes etmiyor...

Yunanistan’daki madalyonun bir de diğer yüzü var. Atina ve diğer kentlerde Noel/Yılbaşı hazırlıkları furyası devam ederken, Yunan çiftçiler hükümetin vadettiği teşvik/destek ödemelerini geciktirdiği için başlattıkları “traktör eylemleri”ni aynı şiddette sürdürüyorlar.

Her şey, bundan 2-3 ay önce Avrupa Birliği savcılığının açtığı bir araştırma /soruşturma ile başladı.

Bu araştırmalarda bazı Yunan çiftçi ve hayvan yetiştiricileri kendilerine ait olmadığı halde ülkenin çeşitli yerlerinde “otlaklıkar” beyan ederek ve olmayan hayvanlarının beslenmesi için AB’den gelen teşvik paralarını, gerçek çiftçi ve hayvan yetiştiricileri aleyhine haksız yere ceplerine indirdikleri anlaşıldı...

Bu yolsuzlukların 400 milyon Euro’yu bulduğu gün yüzüne çıkınca hükümet, bütün tarımcıları ve hayvan yetiştiricilerini mercek altına aldı. Masum tarımcılar dahil, her bir üreticinin ödemelerini askıya aldı ve kıyamet o zaman koptu.

Tarımcılar ucu açık eylemlere başladılar. Traktörlerin ilk önce karayollarına dizdiler. Hükümete bildirdikleri manifestolarında ödeneklerin derhal ödenmesinden başka, tarımcılara mazot ve elektriğe indirim yapılmasına, KDV vergilerinin indirilmesine ve tarlalarda üretilen ürünlerinin yok pahasına alındığına ancak aynı ürünlerin market raflarında 10 misli fiyata satılmasına karşı ciddi tedbirler alınmasını talep ettiler.

Hükümetin bu talepleri kısmen kabul etmesine rağmen çiftçiler, bu kez traktörlerini Atina- Selanik, Mora yarımadası ve Kuzey Yunanistan'daki kentlere giden ana arterleri traktörleriyle trafiğe kapattılar. Yolları açmak isteyen polis kuvvetleri ile yer yer arbedeler yaşandı, bazı durumlarda eylemciler polisi kovaladı... Polisin, şiddette başvurmaktan çekindiği gözlendi.

Çiftçiler polisle çatışıyor

Türk kamyoncuların da nasibini aldıkları bu eylemlerde ülkenin bütün sınır kapılarını (Türkiye, Bulgaristan, Arnavutluk, Kıuzey makedonya sınır kapıları) abluka altına aldılar.

Tarımcıların traktör eylemlerine Yunan Devlet Memurları Sendikası 24 saatlik grev ilan ederek destek verdi. Aynı şekilde balıkçılar, vapur işletmeleri hatta ve hatta Cenaze levazımatçıları bile bu eylemlere destek verdiler.

İktidardaki Muhafazakar Yeni Demokrasi Partisi (YDP) ve Başbakan Kiryakos Miçotakis’i zor duruma düşüren bu traktör eylemleri kamuoyunda nasıl mı karşılanıyor?

Cevabı yeni yayınlanan anketlerde:

Halkın yüzde 79’u tarımcıların taleplerini haklı buluyor.

Halkın da desteğini alan tarımcılar, hükümetten olumlu cevaplar almadıkça Noel yortularını kapattıkları karayollarındaki traktörlerinde kutlayacaklarını açıklıyor.

/././

Türkiye’nin göreli artık nüfusu ve mesleki eğitim işsizliği: Ne eğitimde ne istihdamda olan 2,9 milyon genç -Kansu Yıldırım/Evrensel-

Türkiye kapitalizmi, ucuz emek üzerinden şekillenen düşük ve orta teknolojili ucuz meta üretimiyle büyümeye odaklanmış durumda. Bu tarzdaki agresif büyüme modelinin dinamosu ise düşük ücretlerle, formel ve enformel sektörlerde çalışacak işçi sınıfı kitlesinin, nüfusun tüm yaş gruplarını kapsayacak şekilde büyütülmesidir. 

Son yıllarda çalışmak zorunda kalan ve çalışırken ölen 6-18 yaş grubundaki çocuk işçileri, 18-25 yaş grubundaki genç işçileri, 60 ve üzeri yaş grubundaki yaşlı işçileri daha çok konuşmamızın nedenlerinden biri, bu bağımlı agresif büyüme modeli.

Türkiye’de nüfusun tüm katmanlarının işçileştirilmesinde çok katmanlı bir strateji izlenirken, sermaye sınıfı en fazla 15-24 yaş aralığındaki çocuk ve genç işçilerden oluşan nüfus grubunu işgücü piyasasına dahil etmeye odaklanmış durumda.

Çalışma hayatına katılmasında hukuki bir engel bulunmayan, artık-değer üretiminde bedensel ve fizyolojik gereksinimleri karşılayabilecek 15-24 yaş grubundaki herkes “genç işçi” olarak sömürü sistemine çekilmek isteniyor. TÜİK’in “İstatistiklerle Gençlik 2024” araştırmasına göre 15-24 yaş grubundaki genç nüfus 12 milyon 763 bin 159. Bunun toplam nüfusa oranı ise yüzde 14,9.

15-24 yaş aralığını hedef alan işçileştirme stratejisi, gençlerin bir bölümünü eğitimde ve/veya istihdamda tutarken, bir bölümünü de işgücü piyasası ve ücretler üzerinde baskı kurmak amacıyla “göreli artık-nüfus” olarak istikrarsız ve düzensiz bir pozisyona hapsediyor. Burjuva iktisadında olumsuz bir gösterge olarak kullanılan “işsizlik” veya “işgücüne dahil olmayanlar” gibi kategoriler ise aslında istihdamdaki işçileri işsizlikle tehdit etmek ve ücretlerin genel seviyesini belli bir seviyede tutmak amacıyla kullanılıyor.

Karl Marx, sermaye birikim sürecinden bahsederken “emek talebi ile sermayedeki büyümenin, emek arzı ile işçi sınıfındaki büyümenin özdeş olmadığını”, işçilerin “kendi aralarındaki rekabetin yoğunluk derecesinin göreli artık-nüfusun yarattığı baskıya bağlı” olduğunu, çalışanlar ile çalışmayanlar arasındaki birlikteliğin sermaye birikimi açısından risk teşkil ettiğini ifade eder. Yarı ya da tam işsiz durumda olan her işçi göreli artık-nüfusun içerisinde yer alır. İşgücü piyasasına dahil olmayan ve eğitimde yer almayan, “Ne Eğitimde Ne İstihdamda” (NEET) olarak anılan genç nüfus, göreli artık-nüfusu büyüterek sermaye birikimindeki dinamolardan biri haline gelir.

15-24 yaş grubundaki NEET, eğitimini tamamlamış ancak bir işte çalışmayan ya da eğitimine devam etmeyen gençlerden oluşur. Bir ülkedeki NEET oranı, üretimden ve eğitimden kopan, toplumsal yaşamda dezavantajlı bir pozisyonda bulunan genç nüfusu tanımlar. TÜİK’in verilerine göre herhangi bir işte çalışmayan, herhangi bir eğitim programında bulunmayan NEET gençlerin oranı 2023’te yüzde 22,5 iken 2024’te yüzde 22,9 oldu. Genç erkeklerde NEET oranı 2023’te yüzde 15,6 iken 2024’te yüzde 16,2’ye, genç kadınlarda yüzde 29,8 iken 2024’te yüzde 30,1’e yükseldi. Halihazırda toplam NEET genç sayısı 2 milyon 922 bin. NEET genç nüfus, kapitalist emek piyasasının şiddetini gösteren en net olgudur ve göreli artık-nüfusu büyütmenin yöntemlerinden biri olarak işlevselleştirilir.

Türkiye, OECD verilerine göre Avrupa’da en yüksek NEET genç oranına sahip ülke konumunda. 2024 itibarıyla 15-24 yaş grubunda NEET genç oranı yüzde 22,9. Avrupa Birliği ülkelerinde NEET işsizlik oranı genç işsizlik oranına kıyasla düşük seyrederken, Türkiye’de NEET genç işsizliği, genç işsizlik verisinin çok üzerinde.

Kaynak: OECD

BETAM’ın “Genç Kuşakta Ne Eğitimde Ne İstihdamda Olanların Çok Boyutlu Analizi” raporuna göre NEET verileri eğitim ve istihdamda bölgesel eşitsizlikle ilişkili yapıyı gözler önüne seriyor. “İstatistiki bölge sınıflandırması sistemi”ne göre NEET genç nüfusta en yüksek oran yüzde 31,5 ile Güneydoğu Anadolu bölgesine ait; bunu yüzde 28,3 ile Ortadoğu Anadolu izliyor. Bu iki bölgede toplam 745 bin genç NEET durumunda ve ülke genelindeki NEET genç nüfusun yaklaşık yüzde 28’ini oluşturuyor. Türkiye ortalamasını yüzde 20 civarında tutan da büyük ölçüde bu iki bölge. Diğer bölgelerde NEET oranları daha düşük: Kuzeydoğu Anadolu yüzde 20,9; Doğu Marmara yüzde 15,6; İstanbul yüzde 12,8 ile en düşük NEET oranlarına sahip.

Kaynak: TÜİK, Betam Hesaplamaları

NEET nüfus, göreli artık-nüfusun iki kategorisi olan “durgun artık-nüfus” ve Marx’ın “en dipteki tortu” dediği yoksul artık-nüfusu oluşturur. Durgun artık-nüfus, faal işgücü ordusunun bir bölümünü oluşturur ancak tümüyle düzensiz ve kuralsız bir şekilde çalıştırılır, ücret pazarlığı imkanı yoktur. Yaşam koşulları işçi sınıfının ortalama düzeyinin altına düşer ve maksimum çalışma süresi-minimum ücret ayırt edici özellikleridir. Yoksul artık-nüfus sefalet alanının sakinlerinden oluşur ve Marx’ın tarifinde üç alt kategoriye ayrılır: a) çalışabilecek durumda olanlar b) yetim ve yoksul çocuklar c) lümpen proletarya, çalışabilecek halleri kalmamış, iş aramaktan vazgeçenler, yaşlılar, iş kazası geçirip hasta ve sakat kalanlar. “Sefalet, faal sanayi ordusunun hastanesi ve yedek sanayi ordusunun safrasıdır.”

‘Bitip tükenmeyen emek gücü kaynağı’

NEET genç nüfusun herhangi bir eğitim programında yer almaması veya istihdama dahil olmaması bireysel tercihlerden ziyade toplumsal yapının ve sınıfsal işbölümünün belirlediği bir durum. NEET genç nüfusun bir bölümü günlük harcamalarını ve maddi gereksinimlerini karşılamak için düzensiz şekilde, işe gir-çık yaparak veya yevmiye usulü çalışarak hayatta kalmaya çalışır ancak hiçbir zaman formel istihdamın parçası olmaz. Bu nedenle durgun göreli artık-nüfusun parçası olarak emek yoğun sektörlerde ve alt kademe hizmet sektörlerinde –Marx’ın ifadesiyle– patronlara “bitip tükenmek bilmeyen kullanılabilir emek gücü kaynağı sağlar”.

NEET genç nüfusun başka bir bölümü, ülkenin sosyo-ekonomik koşullarının gün geçtikçe kötüleşmesi, bireysel koşulların değişmemesi, ücretsiz ve nitelikli kamu hizmetlerine erişemediği için geleceğe dair beklentilerinin azalması gibi faktörlerin etkisiyle kapitalist işgücü piyasasına ve eğitim sistemine karşı olumsuz bakış geliştirir. Bu nedenle Marx’ın “işbölümü yüzünden hareket yeteneklerinden yoksun, çaresizlik içinde kıvrananlar” dediği nüfusu oluşturur. Geleceksizlik duygusu, eğitim ve/veya işle toplumsal sınıfsal konumun iyileşmeyeceği düşüncesinden beslenir ve genel olarak kayıtsızlığa yol açar.

Meslek lisesi mezunlarında işsizlik

TÜİK verilerinden NEET genç nüfusun eğitim durumunu incelediğimizde ise başka bir tablo ortaya çıkıyor. 2021-2025 (ilk üç çeyrek) dönemi verilerine göre NEET nüfusun büyük çoğunluğu lise ve lise-altı eğitim programlarından mezun. 4+4+4 eğitim sistemi NEET genç nüfusu düşürmemiş, lise mezunu olan NEET genç nüfus 2021’in ilk çeyreğindeki yüzde 21 seviyesinden 2025 üçüncü çeyreğinde yüzde 30’a yükselmiş.

En dikkat çekici nokta ise, mesleki veya teknik lise mezunlarındaki işsizlik. Mesleki veya teknik lise programlarının herhangi birinden mezun olup halihazırda NEET genç nüfusa dahil olanların sayısı artıyor. Son yıllarda MESEM programındaki düşük ücretler ve iş cinayetleriyle gündeme gelen ve tepki toplayan mesleki eğitim sistemi, meslek edindirmekten ziyade işsizlik üreten bir yapıya dönüşüyor. NEET genç nüfus içinde mesleki veya teknik lise mezunlarının oranı 2024 son çeyreğinden itibaren artıyor: 2024 son çeyrek ile 2025 üçüncü çeyrek arasında yüzde 24,8’den yüzde 28’e yükseliyor.

“Mesleki beceri kazandırmak”, “meslek edindirmek”, “altın bilezik” gibi söylemlerle makyajlanan, gerçekte Türkiye kapitalizminin emek yoğun sektörlerini ayakta tutmayı amaçlayan mesleki eğitim programları, uzun vadede işgücü piyasasına bir ‘karakter’ kazandırma peşinde. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in bütçe görüşmesinde “Hem iktisadi hem ahlaki omurga” diye savunduğu mesleki eğitim programları, öğrenci-işçileri 6 ila 11 bin TL karşılığında uzun saatler boyunca, tehlikeli işlerde çalıştırmakla kalmıyor, bu gençleri uzun vadede durgun ve yoksul artık-nüfusun bileşenlerine dönüştürecek yolun taşlarını döşüyor. Nitekim NEET genç nüfusta mesleki eğitim programlarından mezun olanların sayısındaki artış bunun kanıtı niteliğinde.

MESEM kapsamında çalıştırılan öğrenci-işçilerin herhangi bir iş güvencesinin bulunmaması, onları patronlar tarafından “kullan-at” işçi olarak işten çıkarılıp yenisiyle ikame edilecek birer nesneye dönüştürüyor. MESEM’deki öğrenci-işçiler asgari ücretin altında belli süre istihdam edilseler bile potansiyel olarak her an dahil olabilecekleri artık-nüfus kategorisinde yer alıyorlar.

NEET genç nüfus, iş aramayan, işte çalışmayan, eğitim hayatından uzaklaşmış veya okumak istemeyen genç kitlesi değildir; bu memleketin geleceğine dair en kritik sorunlardan biridir. Nüfusun tüm katmanları ne ölçüde proleterleşirse göreli artık-nüfus da o ölçüde büyür ve böylece sermaye, bir yandan istihdamdakileri ve ücretleri baskılarken, bir yandan da düzensiz çalıştırabileceği, gerektiğinde işten atabileceği emek gücüne kavuşur. Sermaye bu strateji için NEET genç nüfusu kullanıp işlevselleştirirken, bu genç kitle üzerinden “sosyal sorumluluk” duyarlılığına soyunacak kadar da riyakârdır.

NEET nüfusun suça sürüklenme potansiyeli ve olası sonuçları ise ayrı ve daha detaylı bir inceleme gerektiriyor. 

Genel liselerin iş gücüne katılımı meslek liselerinden yüksek mi?-Adnan Gümüş/EVRENSEL-

Bütçenin komisyonlarda ve Mecliste görüşülmesi sırasında eğitim bütçesi ile ilgili iki öne çıkan konu okul beslenmesi ile MESEM ve mesleki teknik öğretim konusunda yoğunlaştı. MESEM ve mesleki teknik okulların yaygınlaştırılmasını savunanların temel argümanı iş/istihdam ve işsizlik oranlarına dayanıyor. Bu sava göre, mesleki teknik lise mezunlarının iş gücüne katılımı ve istihdam oranları daha yüksekmiş.

Diğer tüm nitel gerekçeleri bir yana bıraksak sadece bu savı dikkate alsak bile, gerçekten mesleki teknik okul mezunlarının iş gücüne katılımı ve istihdam oranları genel liselerden yüksek mi?

Ya böyle değilse?

Tabloları doğru okumak: İki temel gösterge ‘iş gücüne katılım’ ve ‘istihdam oranı’

İş istihdam tabloları doğru okunursa en temel veri iş gücüne katılımdır. Bunu istihdam oranı izler. 2024 itibarıyla erkeklerin yüzde 72’si iş gücüne katılırken kadınlarda bu oran 36.8. 100 erkekten 49.5’i istihdam edilirken kadınların sadece 32.5’i istihdam ediliyor.

TÜİK, iş gücü göstergeleri

Erkekler için iş gücünde gözüküp iş bulamayanların oranı 3.1 iken kadınlarda bu oran 4.3. Ancak bunu işsizlik olarak hesapladığımızda toplam nüfus değil iş gücüne katılan nüfus üzerinden hesaplanıyor. Böyle bir hesapla erkeklerde işsizlik oranı 7.1 kadınlarda 11.8 çıkıyor.

Bu tablonun son satırında yer alan 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı 2024 yılında yüzde 16.3. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 13.1, kadınlarda ise yüzde 22.3 olarak tahmin ediliyor.

Tabloya dikkat edersek, en kritik iki veri İŞ GÜCÜNE KATILIM ve İSTİHDAM oranıdır, işsizlik ancak üçüncü sırada gelir.

Lise mezunları ve MTAL mezunları arasında istihdam farkı aynı: 6.4

Genel lise ile mesleki teknik kıyaslanırken hep iş bulup bulamama durumu üzerinden genel lise mezunlarının aylak boş kaldıkları ileri sürülüyor. Ancak veriler dikkatle okunursa bunun böyle olmadığını gösteriyor. 

Lise mezunlarının iş gücüne katılımı ile istihdam edilen arasındaki fark yüzd 6.4, mesleki teknik liseler için de yüzde 6.4. Yani ikisinin de lise mezunu olarak iş bulamama oranları 6.4.

TÜİK

Dahası sadece bu veri gerçeğin bütününü yansıtmıyor.  Aslında genel lise mezunları yükseköğretime daha çok devam ettiklerinden mesleki teknik lise mezunlarına göre daha yüksek istihdam ediliyor. Aşağıdaki tablolarda bunlar veriliyor.

Ne eğitimde ne istihdamda olan MTAL mezunları genel lise mezunlarından daha fazla

15-24 yaş grubunda ne eğitimde ne istihdamda olan 15-24 yaş genç nüfus göstergesidir. Tabloya dikkatle bakılırsa ne eğitimde ne işte olan 15-24 yaş nüfusta genel lise mezunlarına (yüzde 25.4) göre mesleki teknik lise mezunları (yüzde 26.6) daha yüksek bulunuyor.

TÜİK

Yükseköğretim mezunları (yüzde 70.4) MTAL mezunlarından (yüzde 61.0) çok daha fazla istihdamda

Bir başka sav da genel lise mezunlarının daha fazla yükseköğretime gittiği ve sonuçta yükseköğretim mezunlarının da daha fazla işsiz kaldığı yönünde. 

Genel lise mezunlarının daha fazla yükseköğretime gittiği doğru da yükseköğretim mezunlarının mesleki teknik lise mezunlarına göre daha işten güçten yoksun kaldığı savı yanlış.

Eğitim durumuna göre genel nüfusun istihdam oranlarına bakılırsa, mesleki teknik okul mezunları yüzde 61 istihdamda iken yükseköğretim mezunlarının yüzde 70.4’ü istihdamda yer alıyor.

TÜİK

Ortaöğretimden yükseköğretime geçişte genel lise mezunları (yüzde 36.43) mesleki teknik okullara (yüzde 24.77) göre daha fazla yükseköğretime geçiş yapıyor. Yükseköğretim mezunlarının iş gücüne katılımı daha yüksek olduğundan genel lise mezunlarının uzun erimde iş gücüne katılımları daha yüksek bulunuyor.

ÖSYM Yerleştirme Sonuçları 2025

Kaldı ki mesleki teknik lise mezunlarının sınav başvurusunda bulunan sayıları ve yerleştirmeye yeterli puan alma durumları bu tabloda tam gözükmüyor, yükseköğretime yerleşme durumları bu tablodakinden de daha düşük bir oranda olabilir.

MTAL’lerde devamsızlık ve boşta kalma çok daha yüksek

Yukarıdaki veriler dışında bir temel veri de okuldan kopmalar. Mesleki teknik okullarda devamsızlıkla okuldan kopanlar sonuçta lise altı eğitimli grubunda yer almış oluyor, bunların da lise mezunlarına göre iş gücüne katılımları ve istihdam oranı daha düşük bulunuyor.

Okullara göre devamsızlık, tablo Adnan Gümüş

Yukarıdaki eğitim durumuna göre temel iş gücü göstergesi tablosuna bakılırsa lise altı eğitimlilerin iş gücüne katılımı yüzde 46.3 iken lise ve üstü eğitimlilerin çok daha yüksek bulunuyor. Yani mesleki teknik okullardaki okuldan kopuşlar/devamsızlıklar genel liselerden daha yüksek ve dolayısıyla uzun erimli istihdamdan da daha uzak kalıyorlar.

Aşağıdaki tablo okuldan kopanların üçte birinin çalışma hayatında da olmadığını gösteriyor.

TÜİK, İşgücü İstatistikleri

Anne babanın eğitim düzeyi arttıkça çocuğun eğitim düzeyi artıyor: MESEM ve mesleki tekniklerde kuşaklar boyu kayıp

Anne babaların eğitim düzeyi ne kadar yüksekse çocukların ileride eğitim düzeyi de o kadar yüksek oluyor. Bu durumda MESEM ve mesleki teknik lise öğrencileri hem okuldan koptuklarından hem de mezun olanlar yükseköğretime daha az devam ettiklerinden ileri de çocukları da dezavantajlı konuma gelecektir.

TÜİK, Ulusal Eğitim İstatistikleri

Genel liseler ve mezunları hem nitelik hem iş gücüne katılım olarak MTAL’lerden çok daha iyi

Süreç ve toplam realite doğru düzgün okunursa mesleki teknik öğretimin yaygınlaştırılmasını savunanların tek önemli gerekçelerinin kendi verileriyle örtüşmediği anlaşılıyor, genel liseler daha iyi durumda bulunuyor.

Genel liselerin avantajlarını sayarsak;

1.      Devamsızlık oranları çok daha düşük,

2.      Yükseköğretim kazanma oranları daha yüksek,

3.      Yükseköğrenimde daha nitelikli bir program kazanma oranları çok daha yüksek,

4.      Nitelikli uğraşıları yani bir işte veya yükseköğretimde olma durumları daha yüksek,

5.      Lise mezunu olarak kalanların iş arayıp bulamama durumları mesleki teknik lise mezunları ile birebir aynı (her ikisinde de yüzde 6.4).

6.      Yükseköğretim mezunlarının toplam istihdama katılımı çok daha yüksek, dolayısıyla genel lise mezunları yükseköğretime daha fazla devam ettiklerinden toplam istihdamları da daha yüksek,

7.      Eğitimin niteliği de -fizikleri kimyaları matematikleri sosyal bilimleri dilleri de- mesleki teknikten ve MESEM’lerden çok daha iyi.

8.      Zihinsel gelişimleri çok daha iyi.

9.      Bedensel, psişik ve sosyal gelişimleri de çok daha iyi.

Tüm bunlar ortada iken bile bile kötülüğe talim etmek kasıtlı ve örgütlü bir kötülüğü oluşturmaktadır. Bakanlığa ve yarım yamalak burjuvaziye çağrım, bu kötülükten bir an önce vazgeçmeleridir.

Bilgi, teknik ve sanat tüm okullarda, mesleki uzmanlık öğretimi yükseköğretim düzeyinde olmalı

18 yaşına kadar okul mesleğe değil hayata hazırlar. Hayata iyi hazırlanmış çocuklar daha iyi usta ve uzman olabilirler.

İyi bir mesleki ve uzmanlık eğitimi ancak 18 ve üstü yükseköğretim evresine (3. kademeye) bırakılmalıdır. İşe yönelik uyum ve uyarlanmalar ise biraz staj ve esas olarak da o işte başladıktan sonra birkaç ay içinde zaten kazanılacaktır.

Adnan Gümüş/EVRENSEL


CHP'li Yavuzyılmaz, usulsüz petrol taşıma verilerini paylaştı: 1 Milyar Doların akıbeti belirsiz! -BİRGÜN-

CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz, AKP iktidarının Irak-Türkiye ham petrol boru hattından usulsüz petrol taşıdığına yönelik araştırma sonuçlarını paylaştı. Yavuzyılmaz, raporlara dayanan açıklamalarında Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'nden şirkete gönderilen parayla BOTAŞ'a yapılan ödeme arasında güncel kurla yaklaşık 43 Milyar Türk Lirası fark olduğunu, bu paranın 'nereye gittiğinin' ise bilinmediğini belirtti.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, 2014-2018 yılları arasında Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin (IBKY) Türkiye-Irak petrol boru hattında taşınan petrole ilişkin taşıma bedellerini Jersey Adası’nda yerleşik Turkish Energy Company (TEC) adlı şirkete ödemesi ile ilgili yaptıkları araştırmaya dair paylaşımda bulundu.

Yavuzyılmaz, Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin resmi verilerinden (Deloitte Raporları), Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Raporu ve BOTAŞ’ın resmi verilerini inceleyerek 1 Miyar Doların ‘buhar olduğunu’ tespit ettiklerini açıkladı.

Deloitte Raporlarına göre IBKY’den şirkete gönderilen tutar: 2 Milyar 101 Milyon Dolar gönderildiği, BOTAŞ hesabına giren petrol taşıma tutarının ise 1 Milyar 97 Milyon Dolar olduğu açıklanan paylaşımda şunlar kaydedildi:

“AKP’nin Jersey adasındaki kirli hesapları

AKP’nin, Irak-Türkiye ham petrol boru hattındaki usulsüz petrol taşıma işinde; 1 Milyar Doların buharlaştırıldığı, Jersey adasındaki, Turkish Energy Company (TEC) adlı kamu şirketinin hesaplarına gizlilik kararı aldırdığını tespit ettik.

Kaynak: Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Raporu!

Gizlilik kararı alınmasının amacı

1. Şirket hesaplarını denetimden kaçırmak! Zira bugüne kadar Jersey TEC adına düzenlenmiş tek bir Sayıştay raporu veya bağımsız denetim raporu yok.

2. Erbil, Jersey adası ve Ankara üçgeninde: Dönen paranın, ne kadarının Jersey TEC şirketinin hesaplarına girdiği, ne kadarının çıktığı, şirketin hasılatı, kar veya zararının tespit edilmesini engellemek.

3.Paranın izinin sürülmesini imkansız hale getirmek!

Ancak bu oyunu bozduk

Buharlaştırılan paranın miktarını tespit ettik

Peki nasıl? 

Jersey TEC şirketinin finansal tablolarına gizlilik kararı alındığı için, hesaplarına ne kadar para girip, ne kadarının çıktığını göremediğimiz için,

Biz de paranın takibini en uzun yoldan yaptık!

21 Mayıs 2014-30 Eylül 2018 arasındaki usulsüz petrol taşımasıyla ilgili;

* Jersey TEC hesaplarına giren para miktarının bilgisine, parayı gönderenin hesaplarını inceleyerek ulaştık.

* Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin resmi verilerinden (Deloitte Raporları), petrol taşıması karşılığında, Jersey TEC şirketi hesabına ne kadar para gönderildiğini tespit ettik.

* IBKY’den şirkete gönderilen tutar: 2 Milyar 101 Milyon Dolar

* Ardından, Jersey TEC şirketinin bu petrol taşıma paralarının ne kadarını BOTAŞ’a gönderdiğinin bilgisine, paranın varış noktasındaki BOTAŞ’ın hesaplarını inceleyerek ulaştık.

* BOTAŞ’ın resmi verilerinden (Sayıştay Raporları) petrol taşıması karşılığında, BOTAŞ hesaplarına ne kadar para girişi olduğunu tespit ettik.

* BOTAŞ hesabına giren petrol taşıma tutarı: 1 Milyar 97 Milyon Dolar

* Aradaki fark, buharlaştırılan tutar!

* 1 Milyar Dolar kayıp

Bunun adı organize soygundur

Kaynak: Deloitte Raporları, Sayıştay Raporları, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Raporu”

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Gündem + Köşebaşı" -19 Aralık 2025-

 Gözü yaşlı annenin HSK’ya şikâyeti: "Organize şekilde çalışarak adalete engel oldular"-Tolga Şardan-  Sisli Vadi'deki sel fel...