Ergin Yıldızoğlu + Mehmet Ali Güller -Cumhuriyet-


 2026’ya girerken dünya ekonomisi 

Dünya ekonomisi 2026’ya girerken resesyon sınırında (yüzde 3) yavaşlamaya devam ediyor, riskler ve büyüme önündeki engeller artıyor.

RESESYON OLASILIĞI YÜKSEK

IMF 2024’te yüzde 3.3 olan ekonomik büyüme hızının 2025’te yüzde 3.2’ye, 2026’da 3.1’e gerilemesini bekliyor. Dünya Bankası’na göre 2025’te küresel ekonomik büyüme yüzde 2.3 olacak; Banka 2026-27 ortalamasının yüzde 2.5 dolayında kalmasını bekliyor.

Birleşmiş Milletler (DESA) 2025- 26 ortalamasının yüzde 2.5 olmasını bekliyor. Morgan Stanley’in beklentileri yüzde 3-3.1 düzeyinde. Oxford Economics yüzde 2.8 diyor, bir yavaşlama trendine işaret ediyor. Kısacası her ülkeyi aynı derecede etkileyecek olmasa da güçlü bir resesyon olasılığı söz konusu. Baltık Kuru Yük Endeksi (BDI) için 2025 ve 2026 yıllarına yönelik genel beklenti, küresel düzeyde navlun oranlarının 2024 seviyelerine kıyasla daha düşük olacağı yönünde. Bu gösterge de resesyon olasılığıyla uyumlu.

IMF, dünya ekonomisinin, 2024 sonları, 2025 başlarında yapay zekâ, iyileşen finansal koşullar gibi faktörlerin etkisiyle beklenenden daha dirençli çıktığına, ancak jeopolitik gerilimler, ekonomik politika belirsizlikleri, artan gümrük tarifeleri potansiyeli gibi süregelen risklerin büyüme dinamiklerini baskıladığına işaret ediyor

Oxford Economics, “2026’da küresel ekonomide izlenmesi gereken üç ana trend” başlıklı çalışmasının sonuç bölümüne göre, “ABD, liderliğini sürdürüyor. Çin ekonomisi stabilize oluyor ancak rekabet baskısını gelişmiş ekonomilere kaydırıyor. Euro Bölgesi ve Japonya geride kalıyor, bu ülkelerde yapısal zorluklar daha belirgin hale geliyor”.

DİKKATLER YZ ÜZERİNDE

IMF, dünya ekonomisinin yapay zekâ, iyileşen finansal koşullar gibi faktörlerin etkisiyle beklenenden daha dirençli bir performans gösterdiğini söylerken Oxford Economics “Yapay zekâ bir şok emici mi, yoksa şok büyütücü mü” diye soruyor. Bu sorunun cevabı, YZ şirketleriyle finansal piyasalar arasındaki ilişkinin dinamikleri bağlamında, özellikle dünyanın en büyük ekonomisi, finans merkezi, rezerv paranın kaynağı olmaya devam ettiği için de küresel ekonomi üzerinde kritik bir etkiye sahip ABD için özellikle önemli.

Barclays’in, diğer analizlerin derlemesine göre, ABD’de bugünkü büyümenin büyük bir bölümü YZ harcaması, veri merkezi yatırımlarına, borsada teknoloji hisselerinin artışından kaynaklanan bir zenginlik etkisine dayanıyor; YZ harcamalarının ilk yarıda ekonomik büyümeye katkısı yıllıklandırılmış olarak yaklaşık yüzde 60 dolayındaydı; aynı dönemde toplam büyüme ise yıllıklandırılmış 1.6 puandı. YZ etkisi çıkınca büyüme yüzde 1’in altına düşüyor. JP Morgan, YZ hisselerindeki değer artışının, zenginlik etkisinin hanehalkı tüketimini son bir yılda 0.9 puan, başka bir deyişle yaklaşık 180 milyar dolar artırdığını hesaplıyor. Bank of America’dan ekonomistler, Microsoft, Amazon, Alphabet, Meta şirketlerinin toplam sermaye harcamalarının 2025’te 344 milyar dolara yükseldiğini, 2026’da ise analist projeksiyonlarına göre 404 milyar dolara çıkabileceğini düşünüyor. Bunlar kısa vadede büyümeyi canlı tutuyor ama riskler de artıyor:

Borsada P/E (fiyat/kazanç) oranları yüksek, piyasa beklentileri şişmiş; S&P 500 endeksinde yüzde 20-30’lık bir düşüş GSYH büyümesini bir yıl içinde 1-1.5 puan aşağı çekebilir; AI yatırımları yavaşlarsa ek olarak 0.5 puan, tamamen sıfırlanırsa 1 puan daha düşer. YZ sektöründe, ciddi bir sermaye harcaması durgunluğu ekonomiyi doğrudan resesyona itebilir. Ayrıca YZ yatırımları çok yüksek oranda borçla ve kaldıraçla finanse ediliyor. JP Morgan’ın bir raporu, yapay zekâ sektörünün “kârlı hale gelmesi” için yılda 650 milyar dolar gelir üretmesi gerektiğini söylüyordu. Bu, yatırım ve borç yapısının sürdürülebilirliği konusundaki belirsizliğe işaret ediyor. Beklenen gelirler oluşmazsa kredi piyasalarında yeni kırılmalar yaşanabilir. Ayrıca, 1960’tan bu yana ABD ekonomisinde her resesyondan önce görülen “ters gelir eğrisi” (tahvil getirilerinde: kısa vaade>uzun vaade) de dikkat çekiyor.

ABD ekonomisi, 2026’ya kırılgan, teknoloji odaklı dinamiğe fazlasıyla bağımlı bir şekilde giriyor. Dünya ekonomisi bir resesyon eşiğinde. Bu tablo hem finansal piyasalar hem de reel ekonomi açısından sistemik risklerin artmaya devam ettiğini gösteriyor.

 ‘Süreç’ gerçek değil! 

“Komisyon”, hukuki, idari ve anayasal bir zeminden yoksun. Ülkede artık böyle ayrıntıların önemi yok ama, ne yazık ki “süreç” de gerçek değil. Çatlaklarından ısrarla başını çıkaran imkânsızlığını örtmek için üretilen “eşit vatandaşlık”, “komünalist toplum” gibi fantezileri benimsemek de olanaksız.

‘EŞİT VATANDAŞLIK’

Tabii akla her şeyden önce, eşit vatandaşlar olarak seçilip Meclis’e girenlerin dillendirdiği “eşit vatandaşlık” talebi geliyor. Peki, “ıslak yağmur”, “sıcak ateş” gibi bir “oxymoron” olmanın ötesinde (vatandaşlık kavramı eşitliği içerir) bu “eşit vatandaşlık” talebi hangi sancılı gerçeği örtmeyi amaçlayan bir fantezi olarak karşımıza çıkıyor?

Bu fantezi şu sancılı gerçeği örtmeye çalışıyor: Bu “süreç” Kürt (ve de Türk) vatandaşların haklarının, özgürlüklerinin genişletilmesi, yaşam koşullarının iyileştirilmesi bağlamında gerçek değil! Daha açık söylemek gerekirse tarihsel bir sorunu çözmek, yaklaşık 40 yıldır sürmekte olan çatışmaları gerçek bir barışla sonuçlandırmak için barışması gereken halklar “sürecin” içinde deyim yerindeyse “masada” yoklar. Barış için gereken, Demirtaş’ın “Sürecin muhasebesi: Neler yapabilirdik ya da yapabiliriz?” yazısında önerdiği simgesel barışma, “ruhsal yakınlaşma” adımları üzerinden emeklemeye başlayabilecek gerçek bir toplumsal diyalog gündemde değil. Böyle bir diyalogu teşvik edecek, destekleyecek ekonomik, demokratik, kurumsal ve hukuksal reformlar da... Aksine süreç olarak faşizm ilerliyor.

Peki öyleyse ne oluyor? “Süreç” platformunda, konuşanların karşılıklı olarak ileri sürdüğü talepler gerçekleştiğinde ne Türk ne de Kürt vatandaşların demokratik, ekonomik haklarında, belki Kürtçeye tanınacak ayrıcalık umudundan başka nasıl bir iyileşme olacak? Türkiye kapitalizminin emperyalist sistem içinde, bağımlılıkları kapsamında yarattığı bölgesel eşitsizlikler, bunları yeniden üreten feodal-patronaj ilişkileri, sınıf ilişkileri ve tabii çelişkileri nasıl değişecek? Bugün egemen olan sınıflar matrisi varlığını koruyacak, belki bu matrisin içinde onu oluşturan unsurların arasındaki yeğinlikler skalasında, o da belki, bir değişiklik olacak.

Bu süreç içinde, kendilerini barışması gereken Türk ve Kürt vatandaşların yerine ikame eden elitler kendi aralarında iktidar pazarlığı yapıyorlar. Siyasal İslamın elitleri iktidarlarını sürdürmeyi, Kürt elitleri de bunu sağlamanın karşılığında kendi bölgelerindeki iktidarlarını genişletmeyi ve kurumsallaştırmayı umuyorlar. Eğer 19. yüzyılın sömürgeci emperyalizmi döneminde olsaydık, antiemperyalist uluslaşma adına, bir sömürge yapısının (beyaz maske siyah ten) yerine, yeni bağımsız bir mülk sahibi egemen sınıfın şekillenmesini, “iktidar olmasını” ilerici bir gelişme olarak görebilirdik. Bugün orada değiliz (Vatandaşlık kurumu, genel seçimler, Meclis’te temsiliyet de sömürge statüsünü dışlıyor). Zaten, bu yeni mülk sahibi egemen sınıfların hemen ilerici hareketleri, özgürlükleri bastırarak emperyalizmle bütünleşme çabaları, bu varsayımın da tarihsel olarak çöktüğünü gösteriyor.

‘KOMÜNALİST YAŞAM’ 

Bu elitler arası pazarlığı gizlemek için de türlü fanteziler havada uçuşuyor. En tuhafı da “kurucu liderin” ürettikleri.

Bu fantezilerin başında da Kürt halkına layık görülen, tarihsel-diyalektik materyalizm karşıtı “komünalist -adeta korporatist-yaşam” vaadi geliyor. Bu vaadin arkasındaki felsefi ve bilimsel kargaşayı tartışmaya gerek yok, yalnızca şu soruyu bırakıp geçeyim: Bu “komünalist” toplumu ayakta tutacak ekonomik-artık nasıl, kimler tarafından üretilecek, karşımıza “şeyler” olarak mı yoksa “değer” olarak mı ya da başka bir biçimde mi çıkacak? Nasıl paylaşılacak? Kürt bölgelerinde gelişmeye, dünya ekonomisiyle, emperyalist sistemle bütünleşmeye devam eden kapitalizm; onun sınıfları, onları, banka, fabrika, AVM, tarım ve hayvancılık mülkiyetleri, hatta sanayi, tarım, gig ekonomisi emekçilerinin sendika ve örgütlenme haklarına bu “komünalist toplumda” ne olacak?

O felsefi ve bilimsel kargaşadan bu sorulara mantıklı bir cevap çıkmaz. Ama aslında, önemli de değil! Sanki esas önemli olan rejimle barışık, onun ömrünü uzatacak birinin serbest kalması, barışık olmayanın ve 30 yıldır hareketi fiilen yöneten aktörlerin tasfiyesi... Dediğim gibi bu “süreç” gerçek değil.

 ‘Evrenin yeni efendileri’ 

The Economist 1990’larda, bir sayısında, finansallaşma başlarken 10 dev ABD bankasını kastederek “evrenin yeni efendileri” diyordu. Bu bankalar dünya borç piyasasında egemendi. Bugün “evrenin yeni efendileri” hızla değişiyor: ABD’de teknoloji sermayesi, sınıflar matrisinin lider fraksiyonu konumuna yükseliyor.

Bir sınıf fraksiyonu, kendi birikim mantığını devletin stratejik öncelikleriyle birleştirerek sektörel çıkarlarını “ulusal çıkar” olarak yeniden paketleyerek hegemonik konuma yükselir; devlet harcamalarını, sanayi politikalarını ve dış politikayı kendi ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirir.

Amerika’da 19. yüzyılda demiryolları gelişmeci ve genişlemeci (soykırımcı) devletin çekirdeğiydi; 20. yüzyılın ortasında otomotiv, savunma, enerji devletin temelini oluşturdu. 1980 sonrası, özellikle 1990’larda finans kapital neoliberal küreselleşmenin motoruydu. Bugün ABD’de devlet artık çipler, GPU zincirleri, veri merkezleri, YZ laboratuvarları ve yazılımın, savunma iç-dış istihbarat kompleksinin gereksinimlerine bağlanması etrafında örgütleniyor.

Bu gelişmelerin bir izdüşümünü, Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) geçtiğimiz günlerde yayımlanan, yükselen teknolojilerle devlet arasında başlayan sembiyoz ilişkiler üzerine, “Ekonomik Güvenlik” başlıklı raporunda görebiliyoruz. Rapora göre, yapay zekâ girişimlerine devlet garantileri, YZ sunucuları için gerekli elektronik sistemlerin üretimine 900 milyon dolarlık sübvansiyon-hibe programı, kuantum ve biyoteknolojiye stratejik destek gerekiyor.

Raporu hazırlayanlardan, James Taiclet, 2020-2024 arasında 313 milyar dolarlık savunma kontratı alan Lockheed Martin’in CEO’su. Gina Raimondo, hem eski ticaret bakanı hem de YZ şirketlerine yatırım yapan bir girişim sermayesi fonunun kurucusu. Justin Muzinich, teknoloji ve sanayi kredilerine yoğunlaşmış küresel bir finans firmasının yöneticisi. Thomas Donilon BlackRock başkan yardımcısı.

Rapor, YZ ve ileri teknolojileri ulusal güvenlik meselesi olarak sunuyor, böylece riskleri kamunun üstlenmesini, şirket kârlarının güvenceye alınmasını istiyor. Raporun dili, Soğuk Savaş döneminin sanayi seferberliğini andırıyor; ancak bugün “motor”, sanayi değil, büyük teknoloji-finans-savunma kompleksi.

Bugün demiryollarının veya otomotivin 20. yüzyıldaki rolüne benzer bir konuma sahip OpenAI, Palantir veya büyük bulut şirketlerinin altyapıları o kadar büyük, pahalı ve stratejik ki buradaki sermayenin birikimi piyasa güçlerine bırakılamıyor. Piyasaların kaldıramayacağı hızda mali kaynak emen yapay zekâ firmaları, jeopolitik anlatının merkezine de yerleşmiş durumdalar. ABD, “yarının teknolojilerini kazanmak için” devasa yatırımlar yapmak zorunda derken CFR raporu bunu açıkça ortaya koyuyor. Teknoloji şirketleri, ulusal güvenlik bürokrasisi ve büyük finans kapital birleşerek Amerikan kapitalizminin yeni hegemonik blokunu inşa ediyorlar.

Bu blokun sürücü gücü ise 2025 yılının ilk yarısında ekonomik büyüme oranının yüzde 92’sini (teknoloji sektörünün büyüme hızını çıkarınca ABD GSH büyüme hızı yüzde 0.1 düzeyine geriliyor), borsadaki artışın yüzde 80’ini sağlayan teknoloji şirketleridir. Yalnızca NVIDIA’nın veri merkezi segmenti, finans devlerinin toplamından daha yüksek piyasa değerine ulaşmış.

Teknoloji sermayesinin altyapısal erişiminin genişliği onu önceki hegemonik fraksiyonlardan ayırıyor. Diğer sektörlerin çalıştığı araçları, kullandığı verileri toplayan bu sektörün elindeki sosyal medya, elektronik ticaret platformları iletişimi, ticareti, araştırmayı, yönetişimi, lojistiği ve giderek ilerleyen ölçüde insanların siyasi kültürel tercihlerini, değerlerini, savaşma dinamiklerini belirliyor. Hiçbir önceki sınıf fraksiyonu toplumsal yaşama, kültüre ve devlet stratejisine bu kadar derinlemesine ve aynı anda nüfuz etmemişti.

ABD’de devletin girdileri (teknoloji, finans), işletim sistemi (örgütler örüntüsü, bunların içindeki personel), çıktıları (politikaları) varlığını teknolojik rekabete, toplumsal kontrole ve jeopolitik gerilime bağlamış bir sermaye fraksiyonunun gelişmesine, yeniden üretimine hizmet edecek biçimde şekilleniyor. İçeride “süreç olarak faşizm”, dışarıda sistemik bir hegemonya evresinin kapanmakta olması gibi bir tarihsel zemin üzerinde.

 Arjantin’de Milei zaferinin şifreleri 

Serbest piyasa Ayetullahları sevindiler: Neoliberalizm hâlâ canlı ve seçim kazanıyor. Sol şaşırdı: Halk kendilerini yoksullaştıran politikalara oy verdi. Gerçek çok daha karmaşık. Her iki yorum da yanıltıcı. Birincisi: Milei’nin seçim zaferi neoliberalizmin bir zaferi değil, aksine neoliberal küreselleşme sonrasında yeniden şekillenme dinamiklerinin bir parçası. İkincisi: Halkın kendilerini yoksullaştıran politikalara oy vermeye devam ettiğini söylemek o kadar kolay değil. İkincisinden başlayalım.

BİRTAKIM TUHAFLIKLAR 

Milei’nin seçmen tarafından onaylanma oranı şubat ayında yüzde 43.7. Bu oran istikrarlı olarak düşerek eylül sonunda yüzde 32.1 olmuş. Onaylamayanların oranı da yüzde 40.01’den yüzde 53.7’ye yükselmiş. Milei’nin, bu ortamda seçim kazanmış olmasından başka bir tuhaflık daha var. Milei’nin partisi 2025 Mayıs Buenos Aires kenti belediye seçimlerini muhalefetin 27.9 oyuna karşılık 30.7 oyla yüzde 3 farkla kazanmıştı. Buna karşılık eylül başında yapılan Buenos Aires eyalet seçimlerini 33.7’ye karşılık 47.28 ile kaybetmişti. Ekim sonunda yapılan genel seçimlerde Buenos Aires’te Milei’nin oy oranını aniden artırarak eyalet düzeyinde yüzde 41.5 ve kent düzeyinde yüzde 47.1 ile kazandığını görüyoruz.

Kısacası, bir ay gibi kısa bir sürede, seçmenin onaylama oranı düşmeye devam ederken sandıkta inanılması zor, açıklanması gereken bir oy kayması olmuş. Muhalefetin inanılır bir alternatif sunamamış olması bir yana iki gelişmeye dikkatle bakmak gerekiyor. Birincisi, seçimlerden önceki aylarda Milei, ABD’deydi; Altman (GPT), Zuckerberg (Facebook), Musk (X), Thier (Palantir, Paypal) ve üst düzey Google yöneticileriyle görüşüyordu. Bunlar, topladıkları kişisel veriler üzerinden algoritmalarla sosyal medya, e-mail mesajlarıyla seçmen manipülasyonu, yönlendirme, caydırma alanlarında uzman kuruluşlar. İkincisi, Trump Milei’nin seçimleri kazanmasını istiyor, 20 milyar dolarlık swap anlaşmasıyla mali destek veriyordu. Maliye bakanı Bessent’in dediği gibi, J.P. Morgan, Citigroup ve Santander Bank bu alanda yardımcı olmuş. Seçimlerden sonra Wall Street Journal, “Yatırımcılar çok sevinçli” diyordu.

YENİDEN ŞEKİLLENME DİNAMİKLERİ

“‘Gizli (stealth) sömürgecilik’ ve Türkiye” başlıklı yazımda neoliberal küreselleşmeden sonra dünya ekonomisinin ve jeopolitiğinin yeniden şekillenmekte olduğuna işaret etmiştim. Bu yeni evre doğrudan kaynak kontrolü, altyapısal bağımlılık ve jeopolitik rekabet üzerine kuruluyor. Bu dönüşümü, “gizli (hatta hortlak) sömürgecilik” olarak da tanımlayabiliriz. Arjantin’de Milei ile başlayan dönem neoliberalizmin bir kalıntısı olmaktan daha çok, bu yeni dönemin bir parçası.

Yeni dönemin lider sermaye kesimlerinin (teknoloji, yapay zekâ, savunma, yeşil ekonomi) gereksinimleri ve ABD-Çin rekabeti bağlamında Arjantin, iki açıdan önemli. Birincisi, Milei, teknoloji milyarderlerinin aşırı bireyci (sovereign individual), haklar ve özgürlükler anlamında demokrasi, devlet denetimi düşmanı (faşist), “gizli sömürgecilik” şekillenmesine uygun ideolojisini paylaşıyor. İkincisi Arjantin zengin mineral kaynaklarının yanı sıra yeni dönemin lider sermayesinin gereksinimleri açısından son derecede stratejik iki kaynağa sahip. Biri bakır, ikincisi lityum. Ancak çevre korumaya, kamu mülkiyetine, yerel toplulukların haklarına ilişkin yasalar bu kaynakların serbestçe kullanılmasını engelliyordu. Milei bu engelleri kaldırmaya söz verdi, egemen sınıf fraksiyonlarını özellikle bakır bölgelerinde bulunan büyük sığır çiftliklerinin sahiplerini ikna etmeye başlamıştı.

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: 

1) Milei rejimi, geçmişin bir kalıntısı değil, daha çok yeni küresel şekillenmenin dinamiklerinin bir parçası. 

2) Halk, neden kendi çıkarlarına karşın Milei’ye oy verdi sorusu bu durumun özelliklerine uygun değil. 

3) Yerli egemen sınıfın ve emperyalizmin desteklediği bir rejim karşısında seçim kazanmanın son derecede zor ve sancılı olması bir yana kazanılsa bile yönetmek bu sınıfların gücünü kırmadan olanaksız. 

4) Sürekli düş kırıklığı yaşamaktan korunmak için sosyalist hareketin geleneğindeki, seçimlere, parlamentarizme yönelik eleştirileri anımsamakta yarar olabilir.

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -30 Kasım 2025-

 CHP’de Özgür Özel damgası ve Kılıçdaroğlu’nun açtığı yol -Gökçer Tahincioğlu- 

Özel, mücadeleyle liderliğini pekiştirdi… Şimdi önünde CHP’nin lideri olarak mücadele etmesi gereken daha zorlu yollar var.

Kurultay yorgunu CHP’nin 39. Olağan Kurultayı öncesi, en azından delegelerde biraz olsun usanmışlık görülebileceği düşünülüyordu.

Ancak üç günlük kurultay maratonu için Ankara’ya gelen delegelerde o havayı görmek mümkün değildi.

Genel başkanlık yarışının yaşanacağı bir kurultaya gelmişler gibi coşkulu, uzun zaman sonra ilk kez bir kurultay toplanmış gibi enerjiklerdi.

Tıpkı Özgür Özel gibi.

Özel’in konuşması, salondaki sıcak havanın daha da ısınmasını sağladı.

CHP’nin son 9 ayda yaşadıkları, yılgınlıktan çok partiye, kurultayın yapıldığı, Ankara Arena’ya da yansıyan bir direnç kazandırmış gibi görünüyordu.

* * *

6 Kasım 2023’teki kurultayda, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan genel başkanlık koltuğunu almayı başaran Özgür Özel için ilk aylarda, “Henüz lider olamadı” yorumları yapılıyordu.

Zaman, Özgür Özel’i çok zorlu bir mücadelenin içerisine soktu.

Belediyelere yönelik ardı ardına yapılan yolsuzluk operasyonları, eski Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerin ilk günden başlattıkları, “usulsüzlük” tartışmaları, Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere tutuklanan onlarca isme sahip çıkılması ve bunun kamuoyuna anlatılması zorunluluğu, yeni bir genel başkan için kaldırılması ağır yükler olarak duruyordu.

Özgür Özel, bu süreci aktif ve dirençli bir mücadeleyle aşma kararı aldı.

İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla birlikte, Saraçhane’den başlamak üzere sokakta olmayı tercih etti. Her hafta İstanbul’un bir ilçesinde ve farklı bir kentte yaptığı mitinglere paralel olarak partisine kayyım atanma ihtimaline karşı da Ankara’da mücadelesini sürdürdü.

Kayyım riski nedeniyle topladığı olağanüstü kurultaylara paralel olarak olağan kurultay sürecini başlattı ve 39. Olağan Kurultay’ın toplanmasını sağladı.

Bununla birlikte parti programını yeniledi ve seçmene, “Sadece mücadele etmiyoruz, iktidar için de çalışıyoruz” mesajını net şekilde verdi.

* * *

Tüm bu çabaların sonucu kurultay salonunda net biçimde görülüyordu.

Özgür Özel, CHP Genel Başkanlığı’nı dolduran, liderlik tartışmalarına net biçimde set çeken görüntüsünü salona da yansıtmayı başarmıştı.

Salonun dört yanında CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu ile ilgili afişler vardı.

Ve kimsenin kafasında CHP Genel Başkanı aday olur mu, aday kim olacak tartışması yoktu. Tam da Özel’in dediği gibi, partililer de bugünün mücadele günü olduğunun bilincinde, yarın yapılacak tartışmaları bugün yapmanın gereksizliğinin farkında bir görüntü çiziyorlardı.

* * *

Genel Başkan seçimi de bunu doğrular nitelikteydi.

Özel, başkanlık seçiminde, geçerli 1333 oyun tamamını aldı. Tam 1333 oyla yeniden genel başkan seçildi.

CHP’nin toplam 1385 kurultay delegesi var. Bunlardan bir bölümü tutuklu. Sandık başına giden 1357 delegeden sadece 24’ü geçersiz oy kullandı.

Geçerli bütün oylar Özel’e gitti.

Salondaki hava, sandığa da yansıdı.

* * *

Kurultay salonunda en çok konuşulan konuların başında, eski Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun, iktidara yakınlığı bilinen Sabah gazetesinin manşetinde yer alan sözleri geliyordu.

Salona gelmeyen Kılıçdaroğlu, Sabah’a konuşmayı tercih etmişti.

Kılıçdaroğlu’nun tepkilerinin Özel’e değil İmamoğlu’na yönelik olduğunu, Özel, arkasında durdukça partiye ve İmamoğlu’na yönelik dozajı yükselttiğini anlamak için bu söyleşi bile yeterli.

Kayyım davasının sonucu merakla beklenirken, Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerde, “Partiye döndüğümüzde partililer ve delege de bizi anlayacak, fazlalıklar temizlenecek” havası vardı. Ancak hem kayyım davası hem de iktidara yakın medya üzerinden yapılan açıklamalar, Özel’i zaten destekleyen partide geniş bir konsensüs alanı yaratmış durumda.

Bunu Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerden gören yok mu ya da CHP’lilerin ne düşündüğü hiç mi umursanmıyor, muhataplarına sormak gerekir.

Ancak öyle anlaşılıyor ki CHP Genel Başkanlığı’nın yeniden kazanılması dışında pek de umursanan bir başlık yok o taraflarda…

* * *

Özel’in, CHP Kurultayı’ndaki rahatlığı, pek az genel başkana nasip olacak nitelikteydi.

Usulen Parti Meclisi’nde kimlerin olacağı, MYK’ya kimlerin gireceği konuşuluyordu ama bu bile ikinci planda kalıyordu.

Zira alışık olduğumuz “Liste delindi mi?” tartışmaları da bu ortamda tali kalıyor.

Özgür Özel, partiyi tek bir hedef ve mücadele alanı üzerinde birleştirmiş görünüyor.

CHP yeni parti programını belirledi ve Özel’i lideri olarak kabul etti. PM seçimi ve ardından MYK’nın belirlenmesiyle süreç tamamlanacak.

Ve asıl süreç başlayacak.

Açılan davaların duruşmaları, yeni davalar ve yerel mahkemenin reddettiği kayyım davasının akıbeti…

Çözüm sürecine paralel olarak kurulacak anayasa masası ve o masaya yönelik tutumun CHP’ye yansımaları…

Özel, mücadeleyle liderliğini pekiştirdi… Şimdi önünde CHP’nin lideri olarak mücadele etmesi gereken daha zorlu yollar var.

/././

 Kurultay notları: Özel’den, iktidara ve Kılıçdaroğlu’na sert eleştiriler -Tolga Şardan- 

Özel’in iktidara yönelik eleştirilerinde “erken seçim” talebi öncelikliydi. İktidara yönelik eleştirilerinde yargının CHP’ye yönelik çalışmalarına yer veren Özel’in, yakın zamanda hakkındaki önemli belgeyi paylaştığı ve hemen her mitingde adını verdiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in ismini konuşmasına almaması, açıkçası dikkat çekiciydi. Konuşmasında CHP liderinin isim vermeden dile getirdiği bir diğer uyarının adresi ise DEM Parti’ydi

kurultay

Tuncelili ozan Ali Asker’in 2024’te yayımladığı Zordur albümündeki “Türkünü Söyle”nin dizeleriyle kürsüye çıktı CHP Genel Başkanı Özgür Özel.

“(…) Birlikte geçtik köprülerden, birlikte türküler söyledik, birlikte göğüsledik zoru biz, güzeli birlikte düşledik.

Sesimiz kısık çıktı bazen, yine de türküler söyledik, sendeledik yolda ilerlerken, ama hiç geriye dönmedik.

Kim demiş sustuk, kim demiş sustuk, kim demiş direnmeyip teslim olduk. (…)”

Adliye koridorlarında, mahkeme salonlarında tartışılan 38. Olağan Kurultay’da genel başkan olduktan sonra iktidarın yargı baskısıyla karşılaşmasına karşın siyasi mücadelesine devam eden CHP Genel Başkanı, böylesi engel, baskı ve badireye rağmen 39. Olağan Kurultay’ı toplamayı başardı.

Genel başkan seçildiği 38. Olağan Kurultay’ın ardından araya iki de olağanüstü kurultay sığdırmak zorunda kalan Özel; yerel seçimlerden birinci parti çıkmanın siyasi karşılığını iktidarın kitlendiği belediye soruşturmaları, İstanbul İl Başkanlığı’na kayyım atanması, dokunulmazlıkların kaldırılması gibi birbirinden beter sıkıntılarla boğuşurken, kurultay delegelerini 39. Olağan Kurultay için salonda buluşturdu.

CHP lideri konuşmasının başlangıç cümlelerinde, genel başkan seçildiği kurultay ile genel başkan olarak katıldığı ilk kurultay arasındaki iki yıllık zaman içinde, kendisinin ve partisinin yaşadıklarını kısa ancak anlamlı şekilde ifade etti:

“ (…) İki yılda karakışlardan, dar yollardan geçtik. Bize ömür biçenler oldu. ‘Dayanamazlar, dağılırlar’ dediler. ‘Vazgeçerler’ dediler. ‘Teslim olacaklar’ dediler. Ama yine buradayız, ayaktayız.

‘Bin kere budadılar körpe dallarımızı. Bin kere kırdılar. Yine çiçekteyiz işte, yine meyvedeyiz. Bin kere korkuya boğdular zamanı. Bin kez ölümlediler. Yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.’ (…)”

Tek aday olarak girdiği 39. Olağan Kurultay çalışmaları çerçevesinde kürsüye çıkan Özel, yaklaşık 75 dakikalık konuşmasında iktidardan, kendisinden önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na, Terörsüz Türkiye projesi kapsamında CHP’nin aldığı “İmralı’ya gitmeme” kararını eleştiren DEM Parti’ye eleştirel mesajlar verdi.

Konuşmanın içeriğinin yanı sıra kürsü performansına bakıldığında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yargı soruşturmasıyla başlayan ve sonrasında 15 CHP’li belediyeye yönelik polis ve yargı operasyonları nedeniyle organize edilen mitinglere katılan Özel’in, bu süreçle beraber saha pratiğini fazlasıyla elde ettiğini ve geliştirdiğini görmek mümkündü Ankara Arena’daki kurultayda.

Özel konuşmasında parti örgütünün çalışmalarından memnun olduğunun altını çizerken, “Kadınlara, gençlere, bilime güvendik. Örgütümüze güvendik” değerlendirmesini yaptı. 

CHP Genel Başkanı’nın, “Özgüvenli siyaset yaptık ve söz verdiğimiz gibi ilk seçimde partimizi 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi yaptık. Yüzde 25 olan oyumuzu 10 ay sonra ittifak olmadan yüzde 38’e çıkarttık” değerlendirmesi, aynı zamanda iktidarın neden ana muhalefet partisinin üzerine gittiğinin gerekçelerinden birisi bilindiği gibi.

Özel iki yıl içinde CHP’nin nereden nereye geldiğini özetledikten sonra yavaş yavaş CHP’ye karşı yaklaşımlara yanıt vermeye başladı.

Erken seçim talebi ve CHP’nin adayı: Ekrem İmamoğlu

Özel’in iktidara yönelik eleştirilerinde “erken seçim” talebi öncelikliydi. İktidarın, CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’ndan çekindiğini “Bugün adayımızın metrodaki sesinden, duvardaki resminden, sosyal medyadaki hesabından bile korkuyorlar” diyerek yineledi.

İmamoğlu'nun yapay zekâ ile hazırlanan videosu sinevizyondan izletildi (Fotoğraf: T24/Ceren Bayar)

Özel, İmamoğlu’nun cezaevinde olması ve Ankara Büyükşehir Belediye başkanı Mansur Yavaş’ın da soruşturmalar sebebiyle aday olamayacağı, kendisinin aday olacağı yönünde iktidar yanlıların değerlendirmelerine de “Onlara buradan bir kez daha söylüyorum: Ekrem İmamoğlu adayımızdır. A planımız da B planımız da Z planımız da budur” diyerek son noktayı koydu.

İktidara yönelik eleştirilerinde yargının CHP’ye yönelik çalışmalarına yer veren Özel’in, yakın zamanda hakkındaki önemli belgeyi paylaştığı ve hemen her mitingde adını verdiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in ismini bu kez konuşmasında anmadı, Erdoğan'a yönelik eleştirileri sırasında "[Erdoğan] AK Parti yargı kollarının başına anayasaya aykırı olarak bir bakan yardımcısını, bir siyasi kişiliği İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı sıfatıyla atadı. Çünkü onun artık bizimle siyasi rekabet edecek takati yoktur" diyerek değindi. 

Özel, konuşmasının iktidarı eleştirdiği bölümünde, AKP’nin kurduğunu ifade ettiği “müesses nizama” karşısına halkın gündelik ekonomi tablosunu koydu konuşmasında.

“(…) Müesses nizamın savcıları, hâkimleri olabilir. Ama bizim yanımızda millet var, millet. Yanımızda kirasını ödeyemediği için okulu bırakan öğrenciler var; akşam sokakta yürümeye korkan kadınlar var. Pazardan filesi boş dönen emekliler var. Sendikalaşması, örgütlülük hakkı engellenen, sömürülen işçiler var. Artık hayat standardı bozulan, yoksullaşan orta direk var. Güzelim okullardan mezun olup yoksulluk sınırının altında maaşlara çalıştırılan, her gün sırtındaki yük biraz daha artar ve üstüne üstlük işten atma tehdidi ile terbiye edilen, korkutulan beyaz yakalılar var. (…)”

Müesses nizam üzerinden Kılıçdaroğlu’na yüklendi

Bu sabaha gözünü açan CHP’liler, önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, iktidar yanlısı Sabah gazetesine verdiği ve gazetenin manşetten yayımladığı röportajıyla karşılaştılar.

Genel Başkan Özel’in telefonla arayıp bizzat kurultaya davet ettiği Kılıçdaroğlu’nun, görüşlerini kurultaya katılıp kürsüden açıklaması gerekirken -son dönemde sıkça yaptığı şekliyle- iktidara yakın gazetecilere konuşması garipsenecek türden.

Tam da CHP’nin 39. Olağan Kurultay gününe rastlayan söyleşide Kılıçdaroğlu, “Cumhuriyet Halk Partisi rüşvetlerle, yolsuzluklarla ve rüşvet çarkının müteahhitleri ile anılmaz, bunlarla bir araya gelemez. Üzerinde iftiralar ve yolsuzluk iddialarıyla yol alamaz, derhal arınmalı ve yoluna devam etmelidir” değerlendirmesini yaptı.

CHP Genel Başkanı Özel, konuşmasında Kılıçdaroğlu’nun “arınma” tanımlamasına yanıt verdi.

İktidarın oluşturduğunu ifade ettiği “müesses nizam” tanımlaması üzerinden eski genel başkan Kılıçdaroğlu’na yüklenen özel, “Müesses nizamla mücadeleden dönüş yoktur. Dönüşü olmayan bu yolda korkanlara da yer yoktur. Müesses nizamla işbirlikçi olanlara, kara düzenin sesi olanlara, örgütlerin vermediği görevleri başka kapıda arayanlara yer yoktur” dedi.

İsim vermemesine karşın adresin Kılıçdaroğlu olduğu gayet net anlaşılırken Özel vites artırdı:

“Cumhuriyet Halk Partisi arınacaksa işte bu anlayıştan aranacaktır. Bizi yüzde 25’e hapsetmek isteyenlerden sokaklardan ve meydanlardan koparmak isteyenlerden arınacaktır. Çünkü bu parti artık seçim gecesi ışıkları erkenden söndüren, üyelerinin gözyaşı döktüğü bir parti olmayacak. Bu parti, kadın kollarının seçim akşamı tülbenti sirkeye basıp başına bağladığı bir parti olmayacak. Bu parti, gençlik kollarının, ışığı sönmeden kendi evine gidemediği, boynu bükük sokakta beklediği, babası ‘Ne oldu seçim’ deyince yere bakan gençlik kollarının partisi olmayacak. CHP arınacaksa bizi eskiye döndürmek isteyenlerden arınacak. Artık kimse bizi yenilgiye alıştıramayacak. Ya müesses nizamın paslı zincirleri bu milleti saracak ya da bu millet bizimle birlikte zincirlerinden kurtulacak.”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel

DEM’e AKP uyarısı

Konuşmasında CHP liderinin isim vermeden dile getirdiği bir diğer uyarının adresi ise DEM Parti’ydi.

Özel’in konuşmasını izleyenler, Terörsüz Türkiye projesinden hareketle DEM Parti’ye açıkça olmasa da “iktidara güvenmeme” uyarısında bulunduğunu farkına vardı.

Hatırlanacağı üzere DEM Parti, İmralı’da hükümlü Abdullah Öcalan’ı ziyaret edecek milletvekili heyetine katılmadığı gerekçesiyle CHP’yi eleştirdi.

Bu eleştiriye karşı CHP lideri Özel, DEM Parti’yi ‘geçmişte yaşananların yeniden yaşanmasını’ önlemek amacıyla şöyle uyardı:

“Bugün milletten korkanlar, ‘Kürt sorunu’ demekten de korkanlardır. Birileri bırakın Kürt sorununu, Kürtlerin varlığını bile inkâr ederken hala Kürtlerin seçtiği belediyelere kayyım atarken, siyasetçilerin genel başkanları, eş genel başkanları, belediye başkanlarını hapislerde tutarken Cumhuriyet Halk Partisi kararlılıkla bu sorunun demokratik yöntemlerle çözümünü savunmuştur.

Biz, DEM Parti ile görüştüğümüz için terörist ilan edilirken, duruşundan milim sapmayan, yeri geldiğinde de Kürtlere, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit yurttaşı olduğunuzu hissedeceksiniz’ diye vaatte bulunmaktan korkmayan bir partiyiz. Büyük bir Türkiye İttifakı, bizim hayalimiz ve idealimizdir. Bu anlayışla bu sorunun demokratik yollardan çözülmesi için Meclis’te komisyon kurma önerisini de dile getiren partiyiz.

Ve bunların hepsini son seçimleri kazanmış, Türkiye’nin birinci partisi olmanın gücü ve sorumluluğu ile yapıyoruz. Türkiye’nin demokratik geleceğine cesaretle liderlik edeceğiz. ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.’ Biz bu vatanın her köşesine barış, huzur ve refah sözü veriyoruz.

Gelinen aşamada komisyon 18 toplantı yapmıştır. Ama hala belediyelerde, millet iradesinin üstünde atadıkları kayyımlar bulunmaktadır. Hala Kürtlerin belediye meclislerine girmesini suç sayan, Kent Uzlaşısı adı altında utanç davalarından insanlar hapis yatmaktadır. Hala seçilmiş siyasetçiler hapistedir. Hala Anayasa Mahkemesi kararları, AİHM kararları uygulanmamaktadır. Bunlar çözülmeden, tüm meselenin ‘olmazsa olmaz’ denilerek İmralı’ya gitmeme noktasına sıkıştırılması doğru olmamıştır. Siyaset dayatmalarla değil, milletin rızasını alarak yapılır. O yüzden partimizin aldığı karar yıkıcı değil yapıcıdır. Çünkü menzil barışsa istikamet samimiyettir. (…)”

Pek çok ülkeden katılım oldu

Özel’in mesajlarının yanında biraz da kurultay salonunun atmosferinden söz etmek gerek.

Kurultayı yöneten divan kurulunun okuduğu “kurultayı izleyen yabancı misyon” listesinde pek çok ülke yer aldı. Avrupa ülkelerinden ve ABD'den diplomatlar kurultayı takip etti.  

Afganistan, Avusturya, Bangledeş, Belçika, Çin, Avrupa Delegasyonu, Fransa, Almanya, Yunanistan, İran, İsrail, İtalya, Japonya, Kosova, Kırgızistan, Hollanda, Norveç, Pakistan, Filistin, Romanya, İsveç, İsviçre, Birleşik Krallık, Ukrayna, Amerika Birleşik Devletleri ve, Zimbabve'nin Ankara Büyükelçiliği adına da Kurultay'ı takip eden yetkililer yer aldı. 

Salonun tamamına neredeyse kırmızı -beyaz renkler hâkimdi, ışıklandırmanın yanında pankartların birkaçı dışında kırmızı- beyazdı. Ayrıca, özellikle mi organize edildi bilemiyorum ama, sahneden salona ışığın “altı koldan” yayılması güzeldi.

Özel’in konuşması, sık sık sloganlarla kesildi. İzleyiciler, erken seçimi isteyen sloganlarla salonda fark yarattı.

Kurultayı takip etmek için ülkenin her yanından gelen izleyenler içinde başörtülü ve türbanlı konukların bulunduğu görüldü. Söz konusu izleyiciler Özel’in konuşmasını alkışlarla destekledi.

CHP lideri, konuşması sırasında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’la ilgili eleştirel mesajlar ve görüntülerin yer aldığı bir videoyu salona izlettirdi. Bu sırada kurultayı izlemek amacıyla salonda bulunan AKP Genel Başkan Vekili Mustafa Elitaş, yerinden ayrılarak tribünü terk etti.

Sonuç olarak CHP Genel Başkanı, “Şimdi İktidar Zamanı” sloganıyla çalışmalarını yürüttüğü 39. Olağan Kurultay’da partisinin iki yıl sonraki 40. Olağan Kurultayı’nın iktidar konumunda gerçekleştirmek için söz verdi.

İki yıl kısa zaman, çabuk geçer. Bakalım gelecek kurultayda CHP nerede olacak?

/././

 CHP'nin kurultay maratonunda son gün: Özgür Özel'in anahtar listesi belli oldu, işte A Takımı'ndaki isimler -Ceren Bayar- 

CHP’nin 39’uncu Olağan Kurultayı’nın üçüncü ve son günü, saat 08.00 itibarıyla başladı. “Şimdi İktidar Zamanı” sloganlı kurultayda bugün Parti Meclisi (PM), Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) ve Bilim Kültür Sanat Platformu (BKSP) seçimleri yapılıyor. Dün yapılan genel başkanlık seçimlerinde şimdiye kadarki en yüksek oyla dördüncü kez CHP Genel Başkanı seçilen Özgür Özel'in anahtar listesi belli oldu. Mevcut MYK ve PM üyelerinin tamamı Özel'in anahtar listesinde yer alırken, 32 yeni isim dikkati çekti. Özel’in listesinde bir önceki PM’de görev yapan 12 isim ise yer almadı.

Demokrat Parti'den istifa edip CHP’ye katılan İzmir Milletvekili Salih Uzun,  DEVA'dan istifa ederek katılan İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, eski Lefkoşa Büyükelçisi Ömer Kaya Türkmen’in yanı sıra sanatçı Arif Sağ’ın oğlu sanatçı  Tolga Sağ da Özel'in listesinde yer aldı. Parti içi sol muhalif tutumuyla bilinen İlhan Cihaner ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun son döneminde görevli İstanbul Milletvekili  Zeynel Emre de listedeki isimler arasında.

Kurultayın ilk gününde tüzükte yapılan değişiklikle 52 kişiden oluşan PM, 70’e; sekiz kişiden oluşan BKSP ise 10 kişiye çıkarılmıştı. CHP kurultayında Parti Meclisi üyeliği için 145 kişi aday oldu. 145 kişinin adının yazıldığı çarşaf liste delegelere dağıtılacak. Delegeler kabinde bu listeden 80 kişiyi seçerek işaretleyecek.

CHP liderinin anahtar listesinin büyük oranda kabul görmesi bekleniyor.

Parti tarihinde en yüksek oyu alarak Genel Başkan seçilen Özgür Özel: Bütün Türkiye'ye gösterdiniz ki CHP iktidara hazırdır!

CHP'nin "39. Olağan Kurultay Sonuç Bildirgesi" yayınlandı

T24 gelişmeleri aktarıyor...

14.30 - Anahtar liste belli oldu; işte A Takımı'ndaki isimler!

Özel’in anahtar listesinde yer alan isimler şu şekilde: 

Süreyya Öneş Derici, Barış Övgün, Turgay Özcan, Suat Özçağdaş, Tuğçe Hilal Özkan, Engin Özkoç, Uygar Parçal, Evrim Rızvanoğlu, Selin Sayek Böke, Baran Seyhan, Polat Şaroğlu, Bihlun Tamaylıgil, Namık Tan, Mahmut Tanal, Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Gamze Taşçıer, Canan Taşer, Melisa Uğraş, Mehmet Salih Uzun, Pınar Uzun Okakın, İsmail Atakan Ünver, Ozan Varal, Mehmet Necati Yağcı, Deniz Yavuzyılmaz, Emre Yılmaz, Deniz Yücel, Mahir Yüksel, Gökan Zeybek, Erhan Adem, Zeliha Aksaz Şahbaz, Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Cavit Arı, Ednan Arslan, Baki Aydöner, Ensar Aytekin, Yankı Bağcıoğlu, Murat Bakan, Saniye Barut, Ozan Bingöl, Burhanettin Bulut, İlhan Cihaner, Sercan Çığgın, M. Gül Çiftçi Binici, Cansel Çiftçi, Nihat Dağ, Gülşah Deniz Atalar, Bedirhan Berk Doğru, Zeynel Emre, Hikmet Erbilgin, Bahattin Bahadır Erdem, Asiye Ergül, Ali Abbas Ertürk, Ali Gökçek, Gökçe Gökçen, Kübra Gökdemir, Volkan Memduh Gültekin, Elif Leyla Gümüş, Nazan Güneysu, Ozan Işık, Uğurcan İrak, Özgür Karabat, Ulaş Karasu, Yalçın Karatepe, Ecevit Keleş, Sevgi Kılıç, Berk Kılıç, Sinem Kırçiçek, Önder Kurnaz, Burcu Mazıcıoğlu, Aylin Nazlıaka.

YDK listesi 

Turan Taşkın Özer, Yasemin Reçber, Aliye Timisi Ersever, Hümeyra Akkuş Sandıkcı, Ayça Akpek Şenay, Erbil Aydınlık, Süleyman Bülbül, Oğuzhan Cenan, Aliye Coşar, Deniz Çakır, Aysemin Gülmez, Remzi Kazmaz, Erdoğan Kılıç, Mesut Kırşanlı, Ali Narin.

Bir önceki PM’de olup yeni listede yer almayanlar

Yalçın Görgöz, Ali Haydar Hakverdi, Ali Haydar Fırat , Baran Bozoğlu, Berna Özgül, Semra Dinçer, Berkay Gezgin, Niyazi Şen, Özgür ceylan, Hikmet Yalım Halıcı, Mehmet Alkım Denizaslanı, Şengül Yeşildal.

Listeye giren 32 yeni isim

PM: Ozan Bingöl, İlhan Cihaner, Zeynel Emre, Nihat Dağ, Barış Övgün, Bihlun Tamaylıgil, Cansel Çiftçi, Salih Uzun, Evrim Rızvanoğlu, Süreyya Öner Derici, Tuğçe Hilal Özkan, Polat Şaroğlu, Ozan Varal, Emre Yılmaz, Cavit Arı, Ednan Arslan, Asiye Ergül, Ali Gökçek, Kübra Gökdemir, Volkan Gültekin, Elif Leyla Gümüş, Berk Kılıç, Önder Kurnaz.

Bilim Kültür Sanat Platformu: Güldem Atabay, Emre Kartaloğlu, Kerim Rota, Oya Ünlü Kızıl, Serkan Özcan, Şule Özsoy Boyunsuz, Murat Arslan, Tolga Sağ, Ömer Kaya Türkmen.

14.40 - CHP kurultayında PM seçimi nedeniyle renkli ve hareketli saatler yaşanıyor

Adaylar delegelere kendilerini tanıtmak için her imkanı kullanmaya çalışıyor. Oylamanın yapılacağı salonun girişine kimi adayın destekçileri yüksek sesle ikna çalışmalarına devam ederken, kimi de anahtarlık, kalem, kolonya gibi eşantiyonlar dağıtarak delegelere ulaşmaya çalışıyor.

Arena’nın dışı kadar içi de hareketli ve renkli görüntülere sahne oluyor. Parti Meclisi adaylarını tanıtan pankartlar tribünleri süslüyor. Oyların kullanılacağı kabinlerin çevresi adayların resimleriyle kaplandı.

https://www.dailymotion.com/video/x9upyay

14.15 - PM üyeliği için 145 kişi yarışacak 

CHP kurultayında Parti Meclisi üyeliği için 145 kişi yarışacak. 145 kişinin adının yazıldığı çarşaf liste delegelere dağıtılacak. Delegeler kabinde 145 kişinin içinden 80 kişiyi seçerek işaretleyecek.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel de bir anahtar liste hazırlayarak 80 kişiyi işaret edecek. Özel’in anahtar listesinin büyük oranda kabul görmesi bekleniyor.

13.00 - Özel’in anahtar listesi netleşmeye başladı 

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel’in Parti Meclisi anahtar listesi netleşmeye başladı. Mevcut PM’deki 49 isim yerini korudu, Özel’in anahtar listesine 31 yeni isim girdi.

Geçmiş dönemde TİP ve Gelecek Partisi’nde siyaset yapan isimler

Ekonomi alanında çalışmalar yürütmek üzere PM’de yer alacak isimlerden biri ekonomist, yazar Güldem Atabay oldu. TÜRMOB Önceki Genel Başkanı Emre Kartaloğlu da Özel’in listesinde yer buldu.

Vergi Uzmanı, yazar ve önceki dönem TİP milletvekili adayı Ozan Bingöl ile Gelecek Partisi kurucularından finans uzmanı Kerim Rota anahtar listeye giren isimler oldu.

Gene Gelecek Partisi kurucularından olan, şu anda da İstanbul Büyükşehir Belediyesi danışmanlarından ve Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi İcra Kurulu üyesi olarak görev yapan Serkan Özcan da listede yer aldı. Özcan, Ekrem İmamoğlu’na yakınlığıyla bilinen isimlerden.

Koç Holding, Dünya Bankası, Kemal Derviş’in danışmanlığından CHP’ye

Eski devlet bakanlarından Fikret Ünlü’nün kızı, geçmiş dönemde Kemal Derviş’in danışmanlığını yapan, Koç Holding, Dünya Bankası gibi kurumlarda görev yapan Oya Ünlü Kızıl anahtar listede yer alan isimlerden oldu. 

İlhan Cihaner listede

Hukuk alanında da kamuoyunun yakından tanıdığı isimler PM’de yer aldı. CHP eski milletvekillerinden, parti içi sol muhalif tutumuyla bilinen İlhan Cihaner, Özel’İn anahtar listesinde yer aldı.

Anayasa hukukçusu, Prof. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz, Özel’in A takımına giren isimlerden oldu.

Kılıçdaroğlu ekibinden Özel’in anahtar listesine

CHP İstanbul Milletvekili Zeynel Emre, Özel’in anahtar listesine girdi. Emre, Kemal Kılıçdaroğlu’nun son döneminde CHP’nin Hukuk ve Seçim İşleri’nden sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürütmüştü.

Türkiye Veteriner Hekimler Birliği 50. Dönem Başkanı ve İBB Bilim Kurulu üyesi Murat Arslan ile Hatay’da CHP’de siyaset yapan Diş Hekimi Nihat Dağ, Özel’in listesinde yer aldı.

Dış Politika kadrolarına da yeni isimler eklendi. Dışişleri Bakanlığı tarafından 2011’de görevden alınan Lefkoşa Büyükelçisi Ömer Kaya Türkmen, Siyaset Bilimci Prof Dr. Barış Övgün anahtar listede yer aldı.

Sağ partilerden transferler listede

Anahtar listede, CHP eski genel sekreterlerinden Bihlun Tamaylıgil de yer aldı.

Partiye Demokrat Parti’den transfer olan İzmir Milletvekili Salih Uzun ve DEVA Partisi’nden transfer olan İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu da anahtar listede.

Sanatçı Arif Sağ’ın oğlu sanatçı Tolga Sağ da listede yer alan isimler arasında.

11.00 - 188 başvuru alındı, oylama yapılacak 

CHP'nin 39'uncu Olağan Kurultayı'nda Parti Meclisi üyeliği için 151, Yüksek Disiplin Kurulu üyeliği için 37 aday başvuru yaptı. Oylamanın saat 15.00'te başlayacağı bildirildi.

08.30 - PM ve YDK adaylık başvuruları uzatıldı 

Edinilen bilgiye göre, Özel, 23 kişiden oluşan mevcut MYK üyelerinin tamamını anahtar listesine alacak. PM ve YDK adaylık başvuruları için saat 08.30’a kadar belirlenen süre iki kere uzatıldı. Adaylık başvuruları saat 09.30’da sona erdi.

08.00 - Kurultayın son günü başladı 

CHP’nin 39’uncu Olağan Kurultayı’nın üçüncü ve son günü, saat 08.00 itibarıyla başladı. “Şimdi İktidar Zamanı” sloganlı kurutlayın bugünkü gündem maddesine göre Parti Meclisi (PM), Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) ve Bilim Kültür Sanat Platformu (BKSP) seçimleri yapılacak. Kurultayın ilk gününde tüzükte yapılan değişiklikle 52 kişiden oluşan PM, 70’e; sekiz kişiden oluşan BKSP ise 10 kişiye çıkarılmıştı. Bu kapsamda Özel bugün 80 kişilik bir anahtar liste oluşturacak.

***

Öne Çıkan Yayın

Ergin Yıldızoğlu + Mehmet Ali Güller -Cumhuriyet-

 2026’ya girerken dünya ekonomisi  Dünya ekonomisi 2026’ya girerken  resesyon sınırında  (yüzde 3) yavaşlamaya devam ediyor, riskler ve büyü...