TÜGVA’dan 'siftah parası' tartışması: AKP il başkanına da zarf bırakıldı! Esnafa 200 liralık zarflar, dini mesajlarla dağıtıldı...-Cumhuriyet-

AKP’ye yakınlığı ile bilinen ve Cumhurbaşkanı’nın oğlu Bilal Erdoğan’ın Yüksek İstişare Kurulu'nda yer aldığı Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Ardahan gönüllüleri, dün sabah saatlerinde kent merkezindeki işyerlerini tek tek gezerek içinde 200 lira bulunan zarfları esnafa dağıttı.

Zarfların üzerinde dini referans içeren "Siftah bizden, bereketi Allah'tandır. Her yeni gün helal rızkına vesile olsun" ifadeleri dikkat çekti.

Bu durum, sosyal yardımın dini söylemlerle paketlenerek sunulması konusunda eleştirilere neden oldu.

AKP ARDAHAN İL BAŞKANININ İŞYERİ DE ZİYARET EDİLDİ

TÜGVA gönüllülerinin ziyaret ettiği adresler arasında AKP Ardahan İl Başkanı Hakan Aydın'ın Kongre Caddesi üzerindeki bilgisayar bakım ve onarım dükkânının da yer alması dikkat çekti.

Aydın, kendisine bırakılan "siftah parası" için sosyal medya hesabından teşekkür mesajı yayımladı.

Aydın mesajında, “Sabah iş yerimizi bizden önce ziyaret eden TÜGVA Ardahan Temsilcisi Sayın Osman Yıldız'a ve kıymetli ekibine teşekkür ederiz” ifadelerini kullandı.

SİVİL TOPLUM FAALİYETİ Mİ, KAMUSAL ALANDA SİYASİ GÖRÜNÜRLÜK MÜ?

TÜGVA, kamudan aldığı mali destekler, iktidar partisiyle kurduğu yakın ilişkiler ve kamu kurumlarındaki örgütlenmesi nedeniyle uzun yıllardır tartışma konusu.

Vakfın esnafa yönelik “maddi yardım” içeren bu çalışmayı dini söylemlerle ve iktidar temsilcilerinin işyerlerini de kapsayacak biçimde gerçekleştirmesi, “sosyal yardım” ile “siyasi propaganda” arasındaki sınırın bulanıklaştığı eleştirilerine yol açtı.

TÜGVA: ‘DAYANIŞMA VE PAYLAŞMA AMAÇLI’

TÜGVA Ardahan İl Temsilcisi Osman Yıldız ise çalışmaya yönelik eleştirilere karşı, amaçlarının esnafa destek olmak ve toplumda birlik, paylaşma ve dayanışma duygusunu güçlendirmek olduğunu savundu.

Yıldız, benzer faaliyetlerin süreceğini ifade etti.

Cumhuriyet

Gerçekten utanmıyorlar: AKP'lilerin Meclis'teki bir günü, bir ömre yetecek yalanla süslendi -soL-

AKP'li isimler gerçekleri farklı gösterme konusunda adeta ağız birliği etmiş durumda. Çetelerden şikeye, kadına şiddetten çocuk sömürüsüne meydana getirdikleri bu çürümüş düzeni savunmalarının başka yolu da yok gibi görünüyor.

Ülkenin dört bir yanını saran çürüme en başta AKP'li isimler eliyle meşrulaştırılıyor, çürümeye sebep olan pek çok başlığın önü iktidar zihniyetiyle açılıyor.

Bunların başında, son zamanlarda giderek daha fazla maruz kalmaya başladığımız yolsuzluklar, çeteler, bahis, kadın düşmanı açıklamalar ve uygulamalar var.

AKP'li isimler de bu çürümeye son iki gündür yaptığı konuşmalarla adeta su taşıdı. Bakanlar deprem vergileri, kadın cinayetleri, suç örgütleri gibi konularda hiç de gerçek olmayan bir tablo çizdi. TBMM Genel Kurulu'ndaki 2026 yılı bütçe görüşmeleri sırasında muhalefetin eleştirilerine verdiği yanıtlar bakanların yalnızca "paçayı kurtarmaya" çalışmadıklarını, gerçeklerin üzerini sistematik bir şekilde örtme gayreti içerisinde olduklarını da gösterdi.

İlk olarak İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın dün yaptığı konuşmaya bakalım. 

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, partisinin İstanbul İl Başkanlığı binasına 5 bin polisle girildiğini hatırlatarak "O kanunsuz emirlerinizin hepsinin zamanı gelecek, teker teker hesabını soracağız" diye konuştu. Bu sözler üzerine Yerlikaya, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'tan alışkın olduğumuz "Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devletidir" cümlesini tekrar etti. Son dönemde AKP'nin en büyük suçlarından sayılabilecek "yargı kararlarını uygulamama" halini yok sayan Yerlikaya, CHP'yi "mahkeme kararına uymamakla" suçladı.

Çetelerin, uyuşturucu ve kumarın pençesindeki ülke fotoğrafını görmezden gelen ve neredeyse suç örgütlerinin temizlendiği bir görüntü vermeye kalkan Yerlikaya, "Küresel Organize Suç Endeksi Raporu"na yönelik soruları şöyle yanıtladı:

Ne hikmetse, yurtdışında bir ya da birileri, bu ülkeyi sevmeyen, bu ülkeye düşman olan kaçmış gitmiş buradan, defolmuş gitmiş... Onların yazmış olduğu düzmece raporların üzerine binin, doğru buraya gelin. Türkiye olarak başta organize suç örgütleri, uyuşturucu, insan ticareti, kaçakçılık ve yasadışı göçle mücadelede kimlerle işbirliği yapıyoruz? Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi, Interpol, Europol başta olmak üzere uluslararası kuruluşlarla sıkı bir işbirliği içindeyiz.

Bakanlık olarak bir yandan Terörsüz Türkiye'nin inşasına omuz verirken diğer yandan da sahada otoriteyi, güvenliği ve kamu düzenini tavizsiz biçimde ayakta tutuyoruz.

"Son 2,5 yıldır organize suçlarla mücadelede yeni bir dönemin kapılarını araladıklarını" öne süren Bakan Yerlikaya, geçen yıla göre kadın cinayetlerinin de yüzde 24,5 azaldığını iddia etti. Bakan, koruma kararlarını uygulamayan, yargılamalarda kadının haklarını korumayan, şiddeti türlü söylemlerle meşrulaştıran AKP iktidarında "her kadının kendini güvende hissedene, her tehdit ortadan kalkana kadar mücadele ettiklerine" inanmamızı istedi.

Deprem harcamaları, silinen vergi borçları, TÜİK'in tartışmalı verileri...

Bir diğer çarpıtma dolu konuşmaysa Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından yapıldı. Normalde az konuşması, tepkilere cevap vermekten kaçınmasıyla bilinen Şimşek, vergi borçlarıyla ilgili sorulara yanıt verdi.

"Vergi borçlarının yalnızca TBMM kararıyla silinebileceğini" söyleyen ve "Benim böyle bir yetkim olmadı, Maliye Bakanının veya Bakanlığın vergi borçlarını silme, affetme yetkisi yoktur" diyen Şimşek'e, CHP'li Günaydın, "Vergi dairelerinde siliyorlar, sen silmiyorsun ama talimatla siliniyor. Ne anlatıyorsun bize! Göz göre göre çarpıtma olur mu ya!" sözleriyle tepki gösterdi. 

Şimşek, deprem sonrası toplanan vergilere ilişkin de konuştu. Depremzedeler konteynerlerde yaşamak zorunda bırakılıp, oradan bile tehditle çıkarılmak istenirken Bakan Şimşek utanmadan "deprem bölgesine 3,6 trilyon lira para harcadıklarını" savundu.

Oysa toplanan vergilerin yok olması, bağışların nasıl harcandığının açıklanmaması, şirketlerin ihya edilmesi hâlâ gündemde.

Bakan kendisi ve ekibinin Türkiye İstatistik Kurumu'na (TÜİK) müdahalesi olmadığını da öne sürdü. "Bu konuda bir talimatım olmuştur ne de olacaktır. Çünkü biz verilerin sağlıklı olmasını istiyoruz. Ona göre teşhisi ve tedaviyi doğru yapalım" dedi. TÜİK'in verileri çok sayıda davanın konusu olmuştu. Kurumun enflasyon verilerinin "asılsız" olduğu gündeme gelmişti. 

Çeteler, suç örgütü hesaplaşmaları yayılırken Hakan Fidan: 'Kurtlar Vadisi' ve Çatlı paylaşımlarını kıymetli buluyormuş!

AKP içerisindeki iktidar mücadelesinin taraflardan biri olarak ismi konuşulan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın görüntüleri bir süredir "Kurtlar Vadisi" dizisinin müzikleri eşliğinde ve çeşitli isimlerle birlikte paylaşılıyor. Bunlardan biri de Bahçelievler Katliamı başta olmak üzere devrimcilere yönelik saldırılardan sorumlu tutulan, ülkücü suç örgütü lideri Abdullah Çatlı.

Katıldığı bir programda sosyal medyada kendisiyle ilgili yapılan “Kurtlar Vadisi” ve Abdullah Çatlı temalı videolara dair konuşan Fidan bunları "kıymetli bulduğunu" anlattı. Bakan Fidan şöyle konuştu:

Zaman zaman güldüğümüz, ‘Bu nereden çıktı’ dediğimiz oluyor. Demek ki biz bir şeylerle meşgul olurken, verdiğimiz imajın ne olduğunun da farkında olmuyoruz. İnsanlar konuşuyor, reaksiyon gösteriyor. Ben bunu çok kıymetli buluyorum. Otantik olan her tepkiyi çok kıymetli buluyorum.

Fidan, “Bazen gençler bir şey deyince, 'Maskeyi çıkarayım mı' diyorum” diye konuştu.

Çocuk işçi cinayetlerinin hesabını vermeyen Tekin'den eğitim sistemine övgü

İşyerlerinde sömürülürken, MESEM adı altında çalıştırılırken ölen çocukların hesabını vermeyen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin de son iki gündür çarpıtmalarla dolu açıklamalar yapmayı sürdürüyor.

Eğitim sistemini öven Bakan Tekin, "Bundan 10-20 yıl önce meslek liselerimizde, anadolu liselerimizde öğrencilerimizin etkinliklerine baktığımız zaman bugün sabah çocuklarımızın hayal ettiği, hayallerini kurduğu şeylerin hiçbirisi yoktu" dedi. 

Yusuf Tekin, milletvekillerinin mülakatlarla ilgili eleştirilerine ise "İspat edin gereğini yapacağım" sözleriyle yanıt verdi: 

Burada bir milletvekili dedi ki 'Siyasi referanslarla mülakatlarda öğretmenler atandı birilerinin yerine.' Siyasi referansla mülakatlarda sıralamaya giren bir kişi ispat edin gereğini yapacağım. İspat edemezsiniz, özür dilemek zorunda kalacaksınız.

Emekliler otel odasında yaşamaya mahkum edilirken: Aile Bakanı 'Araştırdık, yaşlılar kendi aileleriyle yaşlanmak istiyor' dedi

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Meclis'teki konuşmasında "doğurganlık hızı"na değindi. Ailelerin geçim sıkıntısını hesaba katmadan konuşan Göktaş, "Doğurganlık düşüşümüz bir anda olmadı, 1960 yılından bu yana çok kapsamlı ve programlanmış şekilde indirildi. Şu anda maalesef nüfus planlaması ülkemizin gündemine oturdu. Nasıl oturdu biliyor musunuz, zihinlerde oturdu. 'Bir kız bir erkek yeter', 'az çocuk, öz çocuk, nitelikli çocuk' diyerek oturdu" sözlerini sarf etti.

"Aileyi güçlendirmeden hiçbir kalkınma modelinin, hiçbir sosyal politikanın kalıcı olamayacağını" savunan Mahinur Göktaş, konuyu "ülkemizin rekabetçi gücünü güçlendirmeye" bağladı.

Göktaş skandal açıklamalarını "yaşlı bakımı" konusuyla sürdürdü.

Daha geçtiğimiz günlerde, emekli maaşları yetmediği için bir göz otel odasında birlikte yaşamaya mahkum bırakılan yurttaşlarımız ülke gündeminin ortasına oturmuşken, Göktaş bakanlık olarak "yaşlı bakım modelleriyle ilgili çalışma yaptıklarını" iddia etti. Göktaş, bir "Yaşlı Profil Araştırması" yaptıklarını, bu araştırmada "yaşlıların yüzde 75'inin kendi aileleriyle, kendi evlerinde ve mahallelerinde komşularıyla yaşlanmak istediklerini söylediğini" savundu. "Huzurevi yapmaya devam edeceklerini, evde destek modellerini güçlendireceklerini" öne sürdü. 

Turizm Bakanı doymuyor

Çürümenin bir diğer boyutu da yolsuzluk ve menfaat. AKP'lilerin yakından bildiği bu kavramlar, patron bakanlar üzerinden defalarca gündeme gelmişti.

Kartalkaya başta olmak üzere suç dosyası kabarık Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un da zenginleşme adımları sürüyor. Patron Bakan'ın ETS Ersoy Turistik Tesisleri Anonim Şirketi lüks otel projelerine devam ediyor. Cumhuriyet'in haberine göre, Maxx Royal, Voyage ve Caja By Maxx Royal gibi otellerin sahibi şirket, Antalya Aksu’daki kapasite artışı için çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) sürecini tamamladı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı projeye ilişkin son kararın verildiğini duyurdu. Buna göre her adımını tamamlayan projeye yakın zamanda onay çıkacağı düşünülüyor.

2026 yaz sezonunda açılması planlanan proje için şirketin tatil rezervasyon sitesinden başvuruları bile başladı. 

Hulusi Akar'ın kızının tartışmalı yatay geçişi yine gündemde: 'Bunu kafanıza sokun'

Bir örnek de eski Bakan Hulusi Akar'dan. 

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçe görüşmeleri sırasında Hulusi Akar’ın kızının eğitim sürecini yine gündeme taşıdı. Akar’ın kızının ABD’de biyoloji eğitimi alırken daha sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne geçiş yaptığını ve mezun olduğunu söyleyen Günaydın, bu sürecin yıllar sonra soruşturma konusu yapıldığını ancak “kazanılmış hak” gerekçesiyle diplomanın iptal edilmediğini belirtti. Ardından Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesini eleştirdi. 

AKP'li vekili Hulusi Akar ise iddialara çirkin bir üslupla yanıt verdi: 

"Yapılan işlem yatay geçiş, elli kere söyledik. DePaul Üniversitesi Pre-Medical Biyoloji bölümü programı ABD’de sadece tıp fakültesine girmek isteyen öğrencilerin kabul edildiği bir program. Türkiye gibi değil. Bunu kafanıza sokun kardeşim. Utanmıyor musunuz, aynı şeyi temcit pilavı gibi tekrarlıyorsunuz.”

Hulusi Akar'ın kızı Serra Akar 16 Temmuz 2003’te Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kabul edilmiş, 2009 yılında mezun olarak doktorluk mesleğine başlamıştı. Yıllar sonra bir yurttaşın yaptığı şikâyet üzerine yatay geçişin usulsüz olduğu iddiasıyla açılan soruşturma "zamanaşımı" gerekçesiyle kapatılmıştı.

Erdoğan torpile sahip çıktı

Ve son olarak AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan.

CHP ve AKP arasında “sınavsız, mülakatsız işe alıyorsunuz, hiç utanmıyor musunuz?” tartışması çıkmış, AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Grup Başkanvekili Özlem Zengin de "Utanmayıp, gurur duyuyoruz" demişti.

İktidarın gurur duyduğu torpil vakalarına Erdoğan da sahip çıktı. Erdoğan muhalefetin Özlem Zengin eleştirilerine de sinirlendi.

Dün akşam kabine toplantısı sonrası açıklamalar yapan Erdoğan da AKP'li bakanlarıyla aynı türküyü tutturdu. "AK Parti olarak kadın haklarının tam ve etkin şekilde kullanılması için göreve geldiğimiz ilk günden itibaren devrim niteliğinde adımlar attık" diye konuştu. Erdoğan, Meclis'teki görüşmelerdeki "utanın" sözlerini çirkin ifade olarak kabul etti, üslup uyarısı yaptı:

Bu vesileyle, bütçe görüşmeleri esnasında partimizin grup başkanvekiline yönelik, ana muhalefet partisi milletvekilinin edep sınırlarını aşan çirkin ifadelerini esefle karşıladığımızı burada ifade etmek istiyorum. Grup başkanvekilimiz şahsında kadın milletvekillerine ve gazi Meclis'e yapılan saygısızlığı şiddetle kınıyorum. Siyasette nezakete herkes dikkat etmeli, siyasetin seviyesini düşürecek bu tür yakışıksız ifadelerden uzak durulmalıdır. Milleti temsil edenler evvel emirde millete örnek olacak bir siyasi üsluba sahip olmalıdır.

Gezi eylemcilerine "sürtük" diyen Erdoğan, Meclis'te "özenli bir dil kullanmasını" istedi.

soL 

 

Soygunun boyutu çok daha büyük + Torlak hakkında çarpıcı iddialar + Mağdur ama ihalede kârlı -BİRGÜN-

Soygunun boyutu çok daha büyük -İsmail Arı- 

Yunus Emre Vakfı soygununun faturası büyüyor. Müfettişler incelemelerine devam etti ve soygunun boyutunun 630 milyon TL’yi aştığı belirlendi. 39 şirket mercek altına alınırken soygunun yurtdışı ayağı da en az 140 milyon TL.

Yunus Emre Vakfı soygununa dair yeni ayrıntılar açığa çıktı.

BirGün’ün 12 Aralık 2024'te 'Kamu vakfı naylon faturalarla soyulmuş" başlığı ile gündeme taşıdığı naylon fatura skandalına ilişkin müfettiş incelemeleri sürerken, vakfın kasasından çıkan paranın 630 milyon TL’yi aştığı belirlendi.

Vurgunun yalnızca Türkiye ile sınırlı olmadığı, yurtdışındaki temsilcilikler üzerinden de yüz milyonlarca liralık kamu zararına yol açıldığı ortaya çıktı.

Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişleri, soygunun belgelerini BirGün’ün haberinden yaklaşık 10 gün sonra, 23 Aralık 2024’te Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslim etti. 2 Ocak 2025’te ise polis operasyonuyla birçok isim gözaltına alınıp tutuklandı. 23 kişi hakkında “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” ve “suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama” suçlarından iddianame düzenlendi.

Yunus Emre Vakfı soygununa dair iki ayrı davayla yargılamalar başlasa da bu süreçte müfettişler araştırmalarına devam etti ve soygunun boyutunun çok daha büyük olduğu belirlendi.

VURGUNUN BOYUTU 630 MİLYON LİRA

Müfettişler, 8 Ekim 2025 tarihinde Yunus Emre Vakfı’ndaki soygunun faturasını 630 milyon 145 bin TL olarak belirledi. BirGün’ün ulaştığı belgelerde, “Önceki Yunus Emre Vakfı Başkanı dahil olmak üzere, sekiz vakıf çalışanı ile vakfa toplamda 381 milyon 243 bin TL tutarında fatura kesen 33 firma hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu” belirtildi.

39 ŞİRKET MERCEK ALTINA ALINDI

Ayrıca Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’nın birçok firmaya yönelik incelemesinin devam ettiği ve bu süreçte suç duyurusunda bulunulan firma sayısının 39’a yükseldiği ifade edildi.

SOYGUNUN BİR DE YURTDIŞI AYAĞI VAR

Yunus Emre Vakfı’nın yurtdışı inşaat işleri de araştırıldı. 24 Ocak 2025 tarihli araştırma raporunda, Yunus Emre Vakfı’nın Macaristan-Budapeşte, Almanya-Frankfurt, Polonya-Varşova ve Irak-Bağdat temsilcilik binaları hakkında tadilat, bakım, onarım ve benzeri işlemlerde usulsüzlük yapıldığı ve sadece dört ülkede 140 milyon 502 bin TL’lik zarara imza atıldığı ifade edildi.

BİRÇOK İSİM YARGILANMADI

Öte yandan savcılığın “uydurma ve kurgu” olarak nitelendirdiği faturalara vakfın kasasından ödeme yapılmasına izin verilen belgelerde ve ödeme emirlerinde imzaları bulunan birçok isim yargılanmıyor.

Skandalın patlak vermesinin ardından Yunus Emre Vakfı’na bağlı Yunus Emre Enstitüsü’nün Başkan Yardımcılığı görevinden istifa eden Aile Bakanı Mahinur Göktaş’ın eşi Rahmi Göktaş ile MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın oğlu Abdullah Kutalmış Yalçın da yargılanmayanların arasında yer alıyor. İki ismin de ifadeleri alınmadı ve isimleri iddianameye yazılmadı.

Vakfın karar defterinde imzası yer alan vakfın önceki başkanı Şeref Ateş tutuklansa da imzaları yer alan şu isimlerin de yargılanmadığı biliniyor:

• Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Abdullah Eren

• Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Karadoğan

• Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültür İşleri Genel Müdürü Ayda Ünlü

• Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hikmet Yaman

• Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanı Serkan Kayalar

Torlak hakkında çarpıcı iddialar -İsmail Arı- 

Sabah gazetesinin Mehmet Akif Ersoy ile ilgili haberinden sonra İletişim Başkanlığı’ndaki görevinden istifa eden Furkan Torlak’ın, “İstediği ismin kapsamlı kişisel verilerine ulaştığı ve hakime talimat verdiği” iddia edilmiş.

Uyuşturucu soruşturmasında tutuklanan Habertürk'ün eski Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'la ilgili yandaş Sabah gazetesinde dün yayımlanan bir haberde adı geçen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi Koordinatörü Furkan Torlak’ın istifa etmesi gündem oldu.

Sosyal medya hesabından açıklama yapan Torlak, “Devletin ve kurumlarının itibarı, şahısların itibarından üstündür. Bu nedenle görev yaptığım kurumun yıpranmaması adına yürütmekte olduğum görevden istifa etme kararı almış bulunuyorum" dedi.

TURİZM BAKANLIĞI’NDAKİ GÖREVİ…

Ancak daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda görev yaptığı öğrenilen Furkan Torlak ile ilgili dikkati çeken bir iddia daha var.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olan ve 1992 yılında tatil bölgelerindeki plajları işletmek için kurulan Turaş Turizm ve Ticaret Anonim Şirketi’nin genel müdürlüğüne 5 Ağustos 2022 tarihinde Tayhan Şimşek isimli bir bürokrat atandı.

Şimşek göreve başladıktan kısa bir süre sonra hem şirketi hem de plajlardaki işletmeleri incelemeye alıp rapor hazırladı. Bakanlığa sunduğu raporda, bankamatik personellerinden devletin çalınan paralarına kadar devletin nasıl soyulduğu gözler önüne serdi.

Raporundan ardından baskı gören Şimşek, sadece 5 ay bu görevde kalabildi ve 24 Aralık 2022 tarihinde istifa ederek görevinden ayrıldı.

BÜROKRAT BİLE İSYAN ETMİŞ

BirGün’ün ulaştığı 2022 tarihli raporda, Furkan Torlak’ın da adı geçiyor. Torlak’ın Bakanlık’a bağlı Turaş Şirketi’nin işleyişine müdahale ettiği, ayrıca bazı isimlerin de kişisel verilerine bir telefon ile ulaştığı ifade ediliyor. Hatta raporda, Torlak’ın ‘Hakime talimat verdiği’ de vurgulanarak şu ifadelere yer verildi:

“Furkan Torlak isimli şahsı şirkete kim görevlendirilmiştir? Şahsın geçmişi belli iken kişilerin kişisel verilerine bir telefon ile ulaşan ve hakime talimat veren bu şahıs kimdir? Bu şahıs bakan müşaviriyim diyerek ortada gezmektedir…”

BU VERİLERE NASIL ULAŞTI?

İddiaya göre Torlak, Bakanlık’ın Turaş şirketinde çalışanlarla işe alınacak isimlerin ve hatta ailelerinin detaylı kişisel verilerine erişebiliyordu.

Mağdur ama ihalede kârlı -Mustafa Bildircin- 

‘Kent suçu’ olarak tanımlanan Merkez Ankara Projesi ile anılan Pasifik Holding’in kârını yüzde 655 oranında artırdığı belirlendi. Şirketin sahibi ve AKP’li vekil Asuman Erdoğan’ın eşi olan Fatih Erdoğan, İBB iddianamesinde ‘mağdur’ olarak yer almıştı.

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda belirlenen Türkiye’nin ekonomi politikası, milyonlarca haneyi yoksulluğa sürükledi.

İktidar çevresindeki bir avuç azınlık ise zenginliğine zenginlik kattı.

Türkiye’deki dev kamu ihaleleri ise “İktidara yakın şirketlere servet aktarma aracı” olarak kullanıldığı gerekçesiyle tartışmalara yol açtı.

AKP döneminde ismini duyuran şirketlerden biri de Pasifik Holding Anonim Şirketi oldu. AKP Ankara Milletvekili Asuman Erdoğan’ın eşi Fatih Erdoğan’a ait şirket, devletten aldığı arazi ve ihalelere adeta köşeyi döndü. Şirket, Ankara’nın göbeğine inşa edilen ve ‘kent suçu’ olarak tanımlanan Merkez Ankara Projesi’yle de tepkileri çekti.

YÜZDE 655’LİK ARTIŞ

Şirketin 2025’in Ocak-Eylül dönemine yönelik mali tabloları da “İhya oldular” tepkilerinin haklılığını gözler önüne serdi. Pasifik Holding Anonim Şirketi’nin Ocak-Eylül 2024 döneminde 451 milyon 745 bin TL olan net dönem kârının, Ocak-Eylül 2025 döneminde 3 milyar 411 milyon 719 bin TL’ye fırladığı öğrenildi. Şirketin 2025’in Ocak-Eylül dönemindeki net kârında, 2024 yılının aynı dönemine oranla yüzde 655’lik artış kaydedildi. Ankara Merkez Projesi inşaatında 15 Ağustos 2022’de şiddetli fırtına ve sağanakta perde kalıpların devrilmesi sonucu meydana gelen olayda iki mühendislik öğrencisi stajyer hayatını kaybetmiş, biri ağır yaralanmıştı.

***

‘UYGUN GÖRMEDİM AMA YAPTIM’

Pasifik Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Erdoğan, İBB’ye yönelik ‘yolsuzluk’ soruşturması kapsamındaki iddianamede ‘mağdur’ sıfatıyla yer alıyor. Erdoğan, etkin pişmanlıktan yararlanarak tahliye olan ASOY İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Adem Soytekin’in bekleyen projelerine ruhsat çıkması karşılığında bağış adı altında para istediğini öne sürdü. Erdoğan “Bu hususu hiçbir suretle uygun görmesem de kamu yararına bir bağış olması koşuluyla kabul etmek zorunda kaldım” dedi.

***

BİRGÜN

Birlik yoksa iktidar da yok + Solculuk meselesi -Cumhuriyet-

 

Birlik yoksa iktidar da yok -Ergin Yıldızoğlu- 

Sağ popülizm (yeni faşizm) dünyanın pek çok yerinde yükseliyor. 

İngiltere’de Reform, Fransa’da Ulusal Birlik, Almanya’da AfD kamuoyu yoklamalarına göre birinci parti. Muhafazakâr sağ bu gelişmeye uyum sağlayarak bu partilerin etrafında birleşmeye başlıyor. Sol ise bu yükselişe ayak uyduramadığı için direnemiyor. Bu durum ana akım yorumcularda bile kaygı yaratmaya başladı.

Sağın bu birlik refleksi, ideolojik bir tutarlılıktan değil, son derece sade bir siyasal sezgiden besleniyor: İktidarı istiyorsan yan yana duracaksın.

Sağ siyaset bu gerçeği içselleştirmiş durumda. Seçim dönemleri geldiğinde kişisel husumetler, fraksiyon çatışmaları, tarihsel hesaplaşmalar arka plana itiliyor; ulus, düzen, güvenlik, göçmen karşıtlığı gibi güçlü başlıklarda bir birlik görüntüsü oluşuyor. Sağ, seçmene basit bir proje sunuyor; tek bir yön gösteriyor.

Solun durumu çok farklı. Çevreciler, sendikacılar, sosyal demokratlar, sosyalistler, sol liberaller ve kimlik siyaseti hareketleri... Hepsi bir arada ama ortak bir hedefe doğru değil; birbirlerinin gölgesine basmamaya çalışarak yürüyorlar. Her grup kendi meselesini vazgeçilmez, ertelenemez, pazarlık edilemez bir öncelik olarak görüyor. Ötekinin tüm siyasi duruşunu, aradaki tek bir farka indirgeyerek ikna etmeye çalışmak yerine dışlıyor. Böylece, solun potansiyel enerjisi politik bir güce dönüşemiyor. Kritik anlarda bile sol, enerjisini dışarıdaki rakiplerine değil, kendi içindekilere yöneltmeyi tercih ediyor. Bertolt Brecht, “Radikallerin miğferlerinde hep delikler olur; bunların bazıları da gerçekten düşmanlar tarafından açılmıştır” demeyi severmiş. Gerçekten de sağda birleşmeyi kolaylaştıran pragmatizm, solda yerini “haklı çıkma”, birbirinin miğferinde delik açma arzusuna bırakıyor.

Bu durumun tarihsel bir arka planı da var. Soğuk Savaş döneminde egemen (Stalin, Troçki, Mao) bölünmeler, sosyal demokrasi ile komünizm arasındaki eski kavgalar, sendikal hareket içindeki kırılmalar... Bütün bu bagaj bugün hâlâ solun zihninde yer tutuyor, işbirliğini neredeyse duygusal bir meseleye dönüştürüyor. Birçok solcu için başka bir sol fraksiyonla yan yana gelmek, geçmişte yaşanmış bir ihanetin üstünü örtmek gibi algılanıyor.

Dijital çağ ise sağ ve sol tutumlar arasındaki bu asimetriyi daha görünür, daha sert hale getiriyor. Algoritmalar kısa, basit ve duygusal mesajları, karşıtlıkları ödüllendiriyor.

Sağ, bu yeni ekosisteme “ulus”, “düzen”, “güvenlik” gibi tek kelimelik manşetlerle kolayca uyum sağlıyor. Solun elinde ise birbirinden değerli ama birbiriyle sürekli yarış halinde olan taleplerden oluşan uzun bir liste var: iklim adaleti, sınıf mücadelesi, sosyal devlet, ırkçılık karşıtlığı, cinsiyet eşitliği... Bu çoğulculuk demokratik bir zenginlik elbette ama aynı zamanda anlatıyı bulandırıyor. Solun “hikâyesi” bir türlü netleşemiyor.

Dahası, kamuoyu araştırmaları ilerici kesimin aslında işbirliğini desteklediğini gösteriyor. Yani sorun halkta, işçi sınıfında değil; sorun, onları temsil ettiğini iddia eden aktörlerde. Parti bürokrasileri ve liderlik kadroları çoğu kez geniş toplumsal taleplerden çok kendi örgütsel çıkarlarını önceleyebiliyor. Her fraksiyon kendi logosunu, kendi tabanını ve kendi haklılığını korumaya çalışırken iktidar olasılığı hızla zayıflıyor.

Sınıfların etkilerini de unutmamak gerekiyor. Sağın liderleri birleşemezlerse, iktidara gelemezlerse egemen sınıf tarafından cezalandırılıyorlar: Siyaset dışına itilerek unutuluyorlar. Sol liderliklerin sınıfla ilişkileri çok zayıf. Tüm başarısızlıklarına karşın yerlerini korumaya devam edebiliyorlar.

Sağ, azınlık desteğini tek bir blokta birleştirdiği için çoğunluk iktidarına ulaşabiliyor. Sol ise geniş toplumsal desteğe karşın parçalı kaldığı için muhalefette sıkışıp kalıyor. Sağ, “İktidarı istiyoruz ve bunun için yan yana duracağız” demeyi biliyor. Solun hâlâ şu temel soruya net bir yanıt vermesi gerekiyor: Haklı çıkmak mı istiyoruz, yoksa iktidar olmak mı? Biri şöyle diyordu: “Sevgi evinde sevgi yok, huzurevinde huzur yok, adalet sarayında adalet yok”, ekleyelim: Çoğunluğun masasında et yok, genç nüfusun yarısına iş yok, en önemlisi birlik yoksa bu durumu değiştirecek iktidar da yok!

/././

Solculuk meselesi -Mehmet Ali Güller- 

13 yıl boyunca Kılıçdaroğlu’nu, Erdoğan’la dincilikte ve sağcılıkta yarışmaya çalıştığı için eleştirdim. Türban ve laiklik açıklamalarından  Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermesine kadar tüm hataları,  Erdoğan’la Erdoğan’ın kulvarında yarışmaya çalışmasındandı.

Özel-İmamoğlu ikilisi de Erdoğan’la Atlantikçilikte yarışmaya çalışıyor. Halbuki orası da Erdoğan’ın kulvarı. Şimdi de ikiliyi “Erdoğan’la Atlantikçilikte yarışamazsınız” diye ve dahası “ABD’ye Erdoğan’dan daha yararlı Atlantikçilik yapamazsınız” diye eleştiriyorum. 

ÖZEL-İMAMOĞLU’NUN ANA MESAJI 

Kimi CHP’liler, Özel-İmamoğlu’nun aslında “Biz AKP’den daha Atlantikçiyiz” mesajı vermediğini, benim ikilinin açıklamalarını bağlamından kopartarak yorumladığımı iddia ediyor. Bu köşeye açıklamaların bütününü sığdırmam elbette mümkün değil ama ikilinin CNN’den BBC’ye ve Foreign Affairs’e kadar tüm Batı mecralarına yaptığı açıklamaların toplamı, özetle “Biz AKP’den daha Atlantikçiyiz” mesajını içeriyor. 

Özgür Özel’in CNN’ye “Batı ile entegrasyonu ve NATO ile güçlü bir ittifakı biz destekliyoruz ama iktidar bunun önünde bir engel” demesi ve BBC’ye “İngiltere ve İşçi Partisi nasıl sessiz kalır? Terk edilmişlik hissediyoruz” sözleri ile İmamoğlu’nun Foreign Affairs’a yazdığı “Türkiye’yi ABD’nin öngörülebilir ortağı yapma vaadi” birbirinin bütünleyenleridir.  Bu açıklamalar yokmuş gibi davranmanın, bu açıklamaları “Aslında o anlama gelmiyor” diye bükmenin, CHP’ye bir yararı yok. 

CHP’NİN İKİ KODU

Kılıçdaroğlu Erdoğan’la dincilik-sağcılık kulvarında, Özel-İmamoğlu da Erdoğan’la Atlantikçilik kulvarında yarışamaz, kaybeder.

Peki hangi kulvarda kazanır? Aslında yanıtını dünkü pazar makalesinde, farklı bir amaçla da olsa Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum verdi. Oraya geleceğiz ama meramımı anlatabilmek için önce şu tarihsel gerçekleri anımsatmalıyım:

CHP, emperyalizme karşı mücadeleden doğan bir partidir ve kuruluş ana kodlarından ikisi, anti emperyalizm ve bağımsızlıkçılıktır. (Ki bu solculuktur.) CHP bu kodlarıyla seçim kazanan ama bu kodları aşındıkça seçim kaybeden bir partidir.

CHP 1946 sonrası Atlantikçi çizgiye girmeye başlayınca bu kodları zayıfladı ve 1950, 1954 ile 1957 seçimlerini kaybetti. CHP ancak 1961’de, o da sadece yüzde 2 farkla seçimi kazanabildi. Ama bunda etkili olan faktörler, DP’nin dış politikada Atlantikçiliği zirveye taşıması ve iç politikada ağır baskı rejimi kurması ve 27 Mayıs’tı. Nitekim CHP sonraki 1965 ve 1969 seçimlerini kaybetti. 

73-77 DERSLERİ 

Sonraki iki seçim, 1973 ve 1977 seçimleri derslerle doludur. CHP bu iki seçimi kazanabildi. Çünkü Türkiye’de bir halk hareketi yaşanıyordu, sosyalist sol güçlüydü. Öyle ki CHP de “ortanın solu” olmak durumunda kalmıştı. Kıbrıs Barış Harekâtı, ABD’yle ambargo restleşmeleri, ABD’yle üs ve afyon çarpışmaları, antiemperyalist zeminde CHP’ye iki kez seçim kazandırmıştı.  Sonrasında 1983, 1987, 1991, 1995 ve 1999 seçimlerini CHP kaybetti. 1999’da, 28 Şubat zemininde Ecevit’in DSP’si birinci parti oldu. AKP’li yıllarda ise CHP’nin kazanabildiği tek bir genel seçim yok.

Görüldüğü üzere CHP solculaştığında ve antiemperyalist tutum aldığında seçim kazanıyor, sağcılaştığında ve Atlantikçilik yaptığında seçim kaybediyor. 

UÇUM’UN MAKALESİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en etkili başdanışmanı Mehmet Uçum, bir süredir pazar makaleleri yazıyor. Bu haftaki konusu “sol”du. Makalenin, üstelik konumuzla da ilgili olan tuhaflığıyla başlayayım: Uçum, AKP’nin pek çok politikasını sol, Erdoğan’ı da solcu ilan ediyor! Solculuk bu kadar kaybettiren bir şey ise danışmanı neden Erdoğan’a solculuk yakıştırıyor? 

Uçum’un makalesinin biri geniş, diğeri dar iki anlamı var. 

Dar anlamı şu: Uçum solun öncelikle AKP-MHP-PKK açılımına, ardından da yeni anayasa sürecine destek vermesi gerektiğini savunuyor. Peki Saray neden solun açılıma desteğine ihtiyaç duyuyor? Solsuz açılım yürümüyor mu? Aslında Saray ve PKK, sosyalist soldan Kemalist ve ulusalcı CHP’ye kadar tüm siyasal ve toplumsal kesimleri sürece dahil etmek istiyor. Çünkü Saray biliyor ki bu kesimlerin rızasını almayan bir açılım meşru olamayacak.

Geniş anlamı ise şu: Uçum, kısa ekonomi politik analizinde kamuculuğun güçlenmesine, devletçilik ve planlı ekonomi uygulayan ülkelerin büyümesine, sosyal devlet anlayışının yükselmesine ve demokrasinin önemine işaret ediyor. Bunlar sol siyasetin içindedir.

Tüm CHP’lilerin üzerinde düşünmesi gereken şudur: “Erdoğan’ın bile solculuk yaptığı” iddia edilirken CHP’nin hâlâ Atlantikçilik mesajları vermesi, iki kere yanlıştır. Bu yanlıştan dönmemek, CHP’nin AKP’yi yenme fırsatını tepmesine neden olabilir.

/././

Cumhuriyet


Öne Çıkan Yayın

TÜGVA’dan 'siftah parası' tartışması: AKP il başkanına da zarf bırakıldı! Esnafa 200 liralık zarflar, dini mesajlarla dağıtıldı...-Cumhuriyet-

AKP’ye yakınlığı ile bilinen ve Cumhurbaşkanı’nın oğlu Bilal Erdoğan’ın Yüksek İstişare Kurulu'nda yer aldığı  Türkiye Gençlik Vakfı (TÜ...