Bir özelleştirmenin öyküsü: Şaka değil, gaflet...+ Bilal Erdoğan'ın gözünden Türkiye: 'Eğitim ve sağlıkta altın standarttayız, yalnız biraz daha özel yatırım lazım' -soL-

 Bir özelleştirmenin öyküsü: Şaka değil, gaflet...-Canan Işık-

'Bu karar, bilirkişinin teknik uyarılarının neden görmezden gelindiğine değil, şehircilik bilgisinin neden siyasal bir tehdide dönüştüğüne işaret eder; çünkü bilimsel analiz, rant üretimine dayalı mekânsal müdahaleleri görünür kılar. Böylece yargı, bilimsel planlama ilkelerini korumak yerine, sermaye yönelimli mekânsal tasarrufu hukuki kılıfa büründürmüş olur.'

“Bir kereden bir şey olmaz” mottosuyla yolunu alan Demirel ve Özal'ın miras olarak aldığı ve elek haline getirdikleri bir anayasa bıraktığını unutmamak gerek. Kentsel imar uygulamaları delik deşik edildi, yargı da buna eşlik etti.

Ankara'nın en değerli kamu arazilerinden biri olan Çayyolu'ndaki arazinin satışının öyküsünü dün soL'da oldukça ayrıntılı şekilde aktarmıştık. Bugün ise ilgili imar planı değişikliği ile ilgili kararın meslek odaları tarafından yargıya taşınmasını ve yargının bu süreçte patronların yanında nasıl saf tuttuğunu detaylarıyla anlatacağız.

Danıştay Altıncı Daire imar hukuksuzluğunun kitabını yazıyor

Danıştay 6. Daire’nin bu dosyada aldığı tutum, Türkiye’de şehircilik disiplininin nasıl siyasal kararlarla bastırıldığını açık biçimde gösteriyor. Çünkü bilirkişi raporunun ortaya koyduğu tüm tespitler —vadi tabanı niteliği, ekolojik sürekliliğin kopması, yoğunluk artışının plan bütünlüğünü bozması, ulaşım–donatı yetersizliği, jeolojik ve topografik riskler— şehircilik biliminin temel kabulleri ve yönetmeliklerle birebir uyumluyken, Danıştay bu bilimsel tespitlerin hiçbirini esas almadı. 

Dahası, teknik uzmanlık gerektiren sorulara kendi yorumuyla hüküm kurarak, adeta bilirkişi yerine geçip şehircilik biliminin yerine kendi değerlendirmesini koydu. Oysa şehircilik; plan hiyerarşisi, mekânsal analiz, taşıma kapasitesi, donatı standardı, ekolojik eşikler ve ulaşım bütünlüğü gibi kavramlarla çalışan disiplinlerarası bir bilimdir. 

Mahkemenin, bu bilimsel metodolojiyi dikkate almadan “planlamanın dinamikliği” gibi muğlak bir ifadeyle yoğun yapılaşmayı meşrulaştırması, bilimsel bilgi karşısında siyasal tercihin üstün kılındığını gösteriyor. 

Bu karar, bilirkişinin teknik uyarılarının neden görmezden gelindiğine değil, şehircilik bilgisinin neden siyasal bir tehdide dönüştüğüne işaret eder; çünkü bilimsel analiz, rant üretimine dayalı mekânsal müdahaleleri görünür kılar. Böylece yargı, bilimsel planlama ilkelerini korumak yerine, sermaye yönelimli mekânsal tasarrufu hukuki kılıfa büründürmüş olur. Bu durum yalnızca bir bilirkişi raporunun reddi değil; Türkiye’de şehircilik disiplininin yargı eliyle etkisizleştirilmesidir.

Özelleştirme İdaresi ve yargı ortaklığıyla kent suçları...

Şaka gibi değerlendirme

İmar planlamalarında bilim insanlığı yapan kişilerden oluşan bilirkişi; "1/25.000 ölçekli 2023 Başkent Ankara Nazım İmar Planında dava konusu taşınmazında içinde bulunduğu alanın vadi ile birleşen yeşil alan sürekliliğinin olduğu bir alan olduğu ve planın açık ve yeşil alanlar ile vadi tabanlarının korunması ilkesini benimsediği, dava konusu 1/25.000 ölçekli plan değişikliğinin yeşil alan sürekliliğini bozarak yoğun yapılaşma getirmesinin 1/25.000 ölçekli 2023 Başkent Ankara Nazım İmar Planının ilgili hükümlerine ve plan bütününe ilişkin ilkelerine aykırılık taşımaktadır” derken; Danıştay Altıncı Daire; 1/25000, 1/5000 ölçekli nazım imar planları ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliklerinin birbiriyle uyumlu olduğunu söylüyor. Bu bir şaka gibi…

Bilirkişi raporuna itibar etmedik itirafı

Hızlarını kesmiyorlar, dava konusu alanın Milli Savunma Bakanlığına tahsisli iken artık ihtiyaç kalmaması nedeniyle plan değişikliğinin yapıldığı, dolayısıyla plan değişikliğini gerekli kılan unsurların oluştuğu ifade ediliyor.

"Planlama yapıldıktan sonraki süreçte değişen şartlar nedeniyle artık ihtiyaç kalmayan tahsisli alanların boş ve atıl bırakılmasının kamu yararına aykırı olacağı açıktır" deniliyor. 

"Planlamanın dinamik yapısı gereğince değişen şartlar ve koşullara göre artık ihtiyaç duyulmayan bu alanların çevresiyle uyumlu olarak planlanarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu itibarla, dava konusu alanın çevresinde yapılaşmış konut alanlarının bulunduğu görüldüğünden 1/25000 ölçekli nazım imar planı değişikliğiyle orta yoğunlukta gelişme konut alanı olarak belirlenmesinin bölgedeki yapılaşmalar ile uyumlu olduğu sonucuna varılmaktadır" diyor.

Bu durumda, planlamanın dinamik yapısı göz önüne alındığında sınırlı bir alanda ve bölgesiyle uyumlu olacak şekilde yapılan plan değişikliğinin 1/25000 ölçekli nazım imar planı hükümleri ve genel ilkelerine aykırı olduğundan bahsedilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından bilirkişi raporundaki "BU KONUDAKİ TESPİTLERE İTİBAR EDİLMEMİŞTİR" deniliyor. 

Bilirkişi raporunda, "Dava konusu 1/5000 ölçekli plan ve 1/1000 ölçekli plan aynı ayrıntı düzeyinde oluşturulduğu, oysa uygulama imar planları, nazım imar planlarının ayrıntılandırılarak, sürecin pratik yönünün ağır bastığı, ölçü alınabilecek ayrıntıda geliştirilen, biçim, büyüklük gibi mekânsal unsurları ayrıntılı olarak içeren planlar olarak geliştirilmesi gerektiği" tespitine dikkat çekerken; Danıştay Altıncı Daire; dersine iyi çalışmış bir örnek daha veriyor ve "1/5000 ölçekli nazım imar planında genel kullanış biçimleri gösterilirken 1/1000 ölçekli uygulama imar planında emsal değeri, kat yüksekliği, kullanım fonksiyonlarının içinin doldurulması gibi düzenlemelerin yer aldığı görüldüğünden planların birbirinin aynısı olmadığı, uygulama imar planı ve plan notlarında uygulamaya yönelik düzenlemelerin yer aldığı ve uygulama imar planının yeterli ayrıntıda düzenlendiği anlaşıldığından bilirkişi raporundaki bu TESPİTE İTİBAR EDİLMEMİŞTİR." diyor. 

Bilim insanları ne diyorsa yargı tek tek itiraz ediyor

Bilim insanları, “Plan değişikliği ile getirilen ilave nüfus için mahalledeki eğitim ve sağlık alanlarının yeterli olup olmadığı, sosyo-kültürel tesis alanları ile ibadet alanlarının yeterli olup olmadığı gibi konulara ilişkin olarak imar planı değişikliği sosyal ve teknik altyapı etki değerlendirme raporu kapsamında altyapı yeterlik analizi yapılmadığı, mevcut planlarla oluşmuş olan yapılı çevredeki nüfusun gereksinimi dikkate alınarak sosyal donatı alanları ve altyapıya ilişkin bir yeterlilik analizi yapılmamış olmasının Mekânsal Planlar Yönetmeliği kapsamında bir eksiklik ve yönetmeliğe aykırılık anlamına geldiği" tespitlerine  yer verirken; Danıştay Altıncı Daire; "Özelleştirme kapsam ve programına alınan taşınmazlara yönelik her tür ve ölçekte plan ve/veya plan değişikliğini yapma yetkisinin 3194 sayılı Kanunun 9. maddesinin 2. fıkrası uyarınca Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ait olması ve bu yetkinin yalnızca özelleştirme programına alınan taşınmazlarla sınırlı bir yetki olması karşısında, plan açıklama raporunun ve plan değişikliğinin gerekçelerinin bu kapsamda değerlendirilmesi gerekmektedir. 214.220,57 m2'lik planlama alanının 74.050,80 m2'lik kısmının sosyal ve teknik altyapı alanı olarak ayrıldığı bu itibarla dava konusu imar planı değişiklikleri ile alana getirilen yoğunluğun çevredeki sosyal donatı dengesini bozmadığı, donatı alanları açısından ilave bir artış gerektirmediği ve ihmal edilebilir boyutta olduğu" sonucuna ulaşılmıştır.

Danıştay'ın aldığı karar hukukun kent yağmasını durdurma rolünün nasıl askıya alındığını da gösteriyor

Yer seçimine bilimsel itiraza ilginç yargı yorumu

Bilim insanları, "taşınmazda öngörülen konut alanı yapılaşma koşulları çevrede öngörülenler ile farklılaşma göstermese de, planlama alanında öngörülen diğer kullanımlardaki belirsizlikler, üst ölçekli planda yeşil alan sürekliliğinin kurgulandığı bir alanda yapılaşmanın öngörülmesi plan sürekliliğini ve bütünlüğünü, dolayısıyla çevre ve imar bütünlüğünü olumsuz etkilediği, planlama alanında bir vadinin bulunduğu, jeomorfolojik özellikleri nedeniyle de konut gelişme alanı kullanımı açısından davaya konu taşınmazın doğru bir yer seçimi olmadığı, yüksek eğime sahip olan bu alanda yapılaşma yerine açık alan kullanımı şehircilik ilkeleri ve sağlıklı kentleşme açısından daha doğru bir yaklaşım olduğu" tespitlerine yer verirken; İmar uygulama planlarının teknik bilirkişisi gibi davranan yargı; "Bilirkişi raporunda, planlama alanı içinde vadi bulunduğu belirtilmiş ise de, dava konusu planlarda bu kısma rekreasyon alanı kullanımı getirildiği, bunun yanı sıra 28/09/2011 tarihinde onaylanan jeolojik ve jeoteknik raporda, çalışma alanının önlemli alan (ÖA-2.1:önlem alınabilecek nitelikte stabilite sorunlu alanlar) olarak sınıflandırıldığı ve bu alanlarda her tür bina için parsel bazında zemin etüdü raporu hazırlanacağının, yer altı su seviyesine, zeminin oturma, şişme, sıvılaşma, taşıma gücü özellikleri ile diğer jeoteknik özelliklerine yönelik hesaplamaların yapılacağının belirtildiği, ancak yapılaşma koşullarına yönelik herhangi bir sınırlamaya yer verilmediği görüldüğünden YER SEÇİMİNİN UYGUN OLDUĞU SONUCUNA VARILMIŞ OLUP TESPİTLERE İTİBAR EDİLMEMİŞTİR" deme gafletinde bulunmuştur yargı. 

Yargı bilimin de yerini aldı, patronlar ne isterse o

"Dava konusu plan değişikliği kararları ile bölgeye gelecek olan ek nüfusun araç kullanımı ve bunun ulaşım sitemine etkisine yönelik bir değerlendirme plan açıklama raporunda ve imar planı değişikliği sosyal ve teknik altyapı etki değerlendirme raporu yer almadığı, 1/1000 ölçekli uygulama imar planında araçların giriş-çıkış açısından çevredeki şebekeye nasıl bağlanacağı, diğer bağlantılarla nasıl ilişkileneceği konuları çözümlenmediği dolayısıyla taşıt sistemi ve dolaşımı açısından uygulama imar planındaki ulaşım şeması da yetersiz kalmaktadır" bilimsel bilgisini vermesine rağmen, Danıştay Altıncı Daire Yargı mensupları; "sadece özelleştirme kapsamında bulunan taşınmazlarla sınırlı şekilde planlama yapılması mümkün olduğundan, bölgede onaylı imar planlarında öngörülen ve taşınmazlarda son bulan taşıt yollarının, dava konusu 1/5000 ölçekli nazım ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı sınırları içinde devam ettirilerek erişim sağlayacak şekilde sürekliliğinin sağlandığı görüldüğünden, planlama alanında ayrılan yolların planlama tekniklerine ve ulaşım planlamasına uygun olduğu anlaşılmıştır" diyerek  ihtisasları olmadığı halde verilen bu şehircilik kararı akıl durgunluğudur.

Yargının trajikomik hali

"İmar planlarının şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına uygun olduğu sonucuna varıldığından yürütmenin durdurulması isteminin yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır" derken yargı mensuplarının şehircilik ilkeleri ve planlama esasları konusundaki ihtşisaslaşmış(!) hali trajikomik bir durumdur. 

Danıştay’ın, alanında uzman bilirkişilerin bilimsel ve teknik değerlendirmelerini göz ardı ederek aldığı karar, şehircilik disiplininin birikmiş deneyimini ve kamu yararı kavramını görmezden gelen bir tutumun göstergesidir. Bu yaklaşım, kentsel mekânın kolektif bir yaşam alanı değil, hukuki yorumların dar çerçevesine sıkıştırılmış bir “arazi parçası” olarak ele alınmasına yol açmaktadır. Oysa şehircilik, kent hakkını, ekolojik dengeleri, toplumsal ihtiyaçları ve mekânsal adaleti önceleyen bütüncül bir kamusal iradeyi temsil eder. Bilimsel bilginin yerine idari takdirin geçirilmesi, karar üretim süreçlerini demokratik ve toplumsal denetimden uzaklaştırmakta; kentlerin sermaye baskısıyla biçimlenen neoliberal dönüşüm dinamiklerine zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle söz konusu karar, sadece teknik bir uyuşmazlığın değil, kente ilişkin kamusal değerlerin, toplumsal ortak yararın ve kolektif yaşam hakkının geriye itilmesinin somut bir örneği olarak okunmalıdır.

/././

 Bilal Erdoğan'ın gözünden Türkiye: 'Eğitim ve sağlıkta altın standarttayız, yalnız biraz daha özel yatırım lazım' 

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan, ülkenin çöken eğitim ve sağlık altyapısının "altın standart"a kavuştuğunu iddia etti. Bilal Erdoğan deprem konutları ihalelerin verildiği yandaş inşaat şirketlerininse "hayrına" çalıştığını öne sürdü.

Girişimci İşadamları Vakfı (GİV) tarafından düzenlenen Türkiye Girişimci Buluşması-Fikirden Girişime 2025 ve 12. GİV Girişimcilik Ödülleri, İstanbul Eyüpsultan'daki Bahariye Mevlevihanesi'nde gerçekleştirildi.

Programa, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, İstanbul Valisi Davut Gül, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan katıldı.

Yoksulluk derinleşirken ekonomik büyümeyi ve babasını övdü

Bilal Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, ülkede yoksulluk derinleşmiyormuş gibi ülke ekonomisinin büyüme verilerinden bahsetti.

Programın başında izletilen kısa filme değinen Bilal Erdoğan "Videoda da, 'Her iş günü 1 milyar dolar ihracat neredeyse oraya geleceğiz' demişiz. Oraları kırdık geçtik. Şu anda 275 milyar dolara geldik. Türkiye ekonomisinin büyümesini konuştuğumuz zaman bir şey görüyoruz. Türkiye'de 75 yılda kişi başına milli gelir aşağı yukarı 6-7 kat büyümüş. Son 23 yılda da 6-7 kat büyümüş. Yani son 23 yıldır yüzde 5,4 büyümüşüz" diye konuştu.

Bu büyümenin dünyada ve Türkiye'de yaşanan birçok olumsuz duruma rağmen sağlandığını savunan Bilal Erdoğan "Recep Tayyip Erdoğan'ın kıymetini, bu kadar hızlı büyüyemediğimiz, ekonominin katlanarak gitmediği zamanlarda anlayacağız. Ne zamanlar yaşamışız, ne kadar hızlı büyümüşüz, ne kadar hızlı gelişmişiz" ifadelerini kullandı.

Çöken sağlık ve eğitim altyapısına övgüler

"Girişimcilik ekosistemi" kavramından bahseden Bilal Erdoğan, bunun ülkede güçlü bir altyapı olmadığı takdirde mümkün olmadığını Türkiye'nin bu alanda hiçbir eksiği olmayan bir ülke olduğunu ve her köyde elektrik, su, internet ve yol gibi fiziki altyapıların tamamladığını iddia etti.

Erdoğan, ülkenin yerlerde sürünen sağlık altyapısına övgüler düzdü:

"İnsanımıza nasıl yatırım yapmışız? Eğitim, sağlık. Bugün Türkiye sağlık sistemi itibarıyla bu milli gelir düzeyinde dünyada en mükemmel sağlık hizmetini veren ülkedir. Türkiye'de devlet, Cumhurbaşkanımızın özel hassasiyeti sayesinde bunu başarmıştır. Yoksa 30 yıl önce hastaneden hastasını alamayan bir Türkiye vardı. Değil üç gün, üç ay, üç yıl sonrasına randevu alınamayan Türkiye vardı. Bugün gerçekten artık sağlık turizminin önemli destinasyonlarından biri olmaya uğraşan bir Türkiye söz konusu. Milyarlarca doları sadece dışarıdan ameliyat, fizik tedavi veyahut da estetik, diş ameliyatları, diş bakımı için kazanan bir ülke durumuna geliyoruz."

Ancak, ülkedeki sağlık altyapısının mevcut hali hiç de öyle parlak değil.

Ülkede doktor randevusu almak artık neredeyse imkânsız hale geldi. MHRS'de aylarca randevu bulunamayan branşlar, kapalı poliklinikler varken, hastalar acile yığılmış vaziyette. Sistemin çöktüğü Sağlık Bakanı tarafından bile kabul edildi.

Bununla birlikte, şehir hastaneleriyle kamunun kasasını boşaltan bir model yürürlüğe sokuldu. Kamu-özel işbirliği modeliyle yapılan şehir hastaneleri, devlet bütçesini yıllarca sürecek kira yüküne soktu. Bu hastaneler için kapatılan şehir içi devlet hastaneleri, sağlık erişimini birçok kentte zorlaştırdı.

Bu yıl yalnızca ilk 11 ayda 4 binden fazla hekim yurt dışına çıktı.

MESEM'de çocuklar ölürken 'eğitimde altın standart' yalanı

Bilal Erdoğan, Türkiye'nin eğitim altyapısını övmekten de geri durmadı. 

Erdoğan, "Eğitimde nasılız peki? Eğitimde sınıf başına düşen öğrenci sayısı 35-40'larda olan bir ülkeden 20'ye geldik toplamda. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı. Bir göstergede budur. Bugün Türkiye'de 1,1 milyonun üzerinde öğretmenimiz var. 17 milyon civarında öğrencimiz var. Şu anda birinci sınıfa başlayan öğrenci sayısı 1 milyonun altına düştü. Altın standarttayız şu anda biz. Devlet girişimcilik ekosisteminin gereksinimi olan her şeyi tamamlamış" diye devam etti.

Bilal Erdoğan'ın bu iddiası da palavradan ibaret. Türkiye'de eğitim sistemi son yılların en ağır çöküş sürecinden geçiyor. 

MESEM projeleriyle çocuklar ağır sanayi ortamlarında iş güvenliği önlemleri alınmadan çalıştırılıyor. Sadece son iki yılda çok sayıda çocuk iş cinayetinde hayatını kaybetti. Bu ölümlerin tamamı “devlet denetimi var” denilen bir model içinde gerçekleşti.

Çocuk işçi ölümlerini protesto edenler ise tutuklanıyor.

Eğitimde kamunun tasfiyesi de değinilmesi gereken bir konu. 

Ülkede bugün okulların bakım-onarım bütçeleri kaybolmuş durumda. Öğretmen açığı yüz binlerle ifade edilirken, iktidar ısrarla kadrolu öğretmen alımını kısmaya devam ediyor.

Ayrıca milyonlarca aile, devlet okullarında temel ihtiyaçların dahi velilere yüklendiği bir sistemle baş başa.

'Daha fazla piyasacılık lazım'

Konuşmasında "genç girişimcilere" de seslenen Bilal Erdoğan, ülkede özel yatırımların eksik olduğunu ve bunun halkın zararına olduğunu iddia etti: 

"Teknofest'te en son 1,5 milyonun üzerinde öğrenci, teknoloji takımlarında yarışmalara katılıyor. O çocuklar yarının girişimci adayları. Yani buralardaki başvuruların yüzlerle, yüz binlerle artacağını şimdiden hayal edebilirsiniz. Bizde eksik olan taraf özel finansman. Yani illa devlet verecek. Artık öyle bir devre geldi ki Türkiye, bu kadar altyapı yatırımını gerçekleştirdikten sonra artık vatandaşın 'Sıra bende ben ne yapacağım' diyor olması lazım.

Bilal Erdoğan, buradaki ifadesiyle piyasacılığın 40 yıllık yalanını devreye sokmuş oldu.

Bilal Erdoğan’ın “özel yatırım artarsa ülke kazanır” iddiası, Türkiye’deki tüm yapısal krizlerin merkezindeki piyasa politikalarının başarıya ulaşmış olduğu varsayımına dayanıyor. Oysa özel sektörün büyüdüğü her alanda, eğitimde, sağlıkta, barınmada, enerjide, hizmetler daha pahalı, daha güvencesiz ve daha eşitsiz hale geliyor. Devlet çekildikçe halkın payına düşen yalnızca artan faturalar, çöken sistemler ve güvencesizlik oluyor.

Yandaşlar milyarlarca liralık deprem konut ihalesi alıp 'vatandaşın yardımına koşmuş'!

Bilal Erdoğan, konuşmasının sonunda ise halen teslim edilemeyen deprem konutları üzerinden "yandaş"ları övdü.

6 Şubat depremleri sonrası yapılacak konutlar için milyarlarca liralık ihale yandaşlara verildi. 

Bilal Erdoğan "KOBİ'lerimiz, Anadolu kaplanlarımız" diyerek deprem sonrası aldıkları ihalelerle zenginleşmeye devam eden "yandaş"ların vatandaşın yanında yer alıp vatandaşın konutlarını yapmaya koştuklarını iddia etti.

Yandaşlar deprem konutu ihalelerini "hayrına" almış gibi bir çarpıtmaya imza atan Bilal Erdoğan AKP iktidarında sömürü olanakları alabildiğine genişleyen, özelleştirmelerle ülkenin en büyük zenginliklerine el koyan ve "altın çağ"ını yaşayan TÜSİAD'ın aynı "hayırseverliği" yapmadığını savunarak bir karşıtlık kurmaya çalıştı. Ortada bir eksiklik olduğunu savunan Bilal Erdoğan'a göre "bu eksikliğin biraz giderilmesine" ihtiyaç varmış!

Bilal Erdoğan şöyle konuştu:

"Türkiye'de son 23 yılda yapılan yatırımlara baktığımız zaman ya devlet eliyle yapılmış ya da devlet teşvikleri kadar yapılmış. Onun ötesinde yapan varsa yoksa bizim KOBİ'lerimiz, Anadolu kaplanlarımız. Yani büyük sermaye maalesef biriktirdiği parayı biriktirmeye devam ediyor. Asrın felaketi olduğunda TÜSİAD neredeydi? TÜSİAD çıkıp da 'Biz de şöyle 50 bin konutu TÜSİAD üyeleri olarak yapıyoruz' diyemez miydi? Ne oldu, biriktirdiğiniz paralar nereye gitti? Yatırım yapmıyorsun. Hadi gel bu memlekette depremzedenin 50 bin tane konutunu sen yap, bak devlet 500 bin tane konutu yapıyor. Yine elini cebine daldıranlar bir şekilde 'yandaş' diye yaftalananlar. Onlar yine gelip vatandaşın yanında yer alıp, vatandaşın konutlarını yapmaya koştular. Dolayısıyla bu ülkede sermaye sahibi, özellikle büyük sermaye sahibinin günahı, vebali çok. Ne fakir fukaranın, garip gurabanın yanında dururlar, ne devletin yanında dururlar, ne de girişimcinin yanında dururlar. Oradaki eksikliğin biraz giderilmesine ihtiyacımız var."

Erdoğan, ek olarak "Ülke geliştikçe sivil toplum da güçlenir, söz sahibi olur, siyasete daha fazla yön verir. Dolayısıyla işte size girişimcilikle ilgili bir sivil toplum kuruluşu, bence sermaye sahiplerine de lobi yapması, baskı yapması lazım" dedi.

"Devlet yatırımları" yalanı bir yana, deprem felaketinin üzerinden neredeyse iki yıl geçmiş olmasına rağmen, depremzedelerin önemli bir bölümü hâlâ konteynerlerde, hatta çadırlarda yaşıyor.

Bölgede altyapı eksikliği de kronikleşti. Su kesintileri, kanalizasyon sorunları, ısınma ve enerji yetersizliği rutin hale geldi.

***

soL


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Zabıtalar altı kadının yandığı gün sahte tutanak mı tuttu? -İsmail Saymaz/halkTV-

Dilovası’nda, yedi işçinin can verdiği parfüm atölyesi faciasına ilişkin bilirkişi raporu açıklandı. Bilirkişiler AK Partili Dilovası Beledi...