Kaza ya da değil ama soru şu: Haddad’ın ölümü kimin işine yarar?-Mustafa K. Erdemol-
Libya Genelkurmay Başkanı Muhammed el Haddad’ın “teknik arıza” nedeniyle düştüğü söylenen uçakta yaşamını yitirmesi kimi sorularla beraber düşünüldüğünde son derece karmaşık görünüyor. Kazada Haddad ile birlikte Libya Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümgeneral Al-Fitouri Ghreibel, Askeri İmalat Kurumu Başkanı Tuğgeneral Mahmoud Al-Qatioui, danışman Mohamed Al-Asawi Diab ile medya ofisi fotoğrafçısı Mohamed Omar Ahmed Mahjoub da varmış.
Libya için ciddi bir kayıp tabii ki. Özellikle ülkede rakip tarafların neredeyse tümü için birleştirici bir figür olan Haddad’ın kaybı. Ülkenin güçlü figürlerinden Halife Haftar karşıtı olmasına rağmen tüm tarafların benimsediği bir kişilik olmayı başarması hayli önemli. Haddad, hem Trablus hem de Bingazi hükümetleri arasında uzlaşmayı sağlayan bir role de sahipti.
Ülkenin durumu malum; BM tarafından tanınan Trablus merkezli Ulusal Birlik Hükümeti ile Bingazi merkezli Ulusal İstikrar Hükümeti arasında bölünmüş durumda. Yıllar süren müzakerelere rağmen, taraflar ülkeyi birleştirmeyi başaramadı.
Yani, Haddad’ın şimdilik “kaza” olasılığının ağır bastığı trajedide ölümü ikiye bölünmüş ülkesi için çok hassas bir döneme rastladı. Hem kendi öneminden hem de ülkesinin “hassasiyeti” açısından bu “kaza” artık kazanın da ötesinde değerlendirmelere, komplo teorilerine açık durumda.
Tamamen rastlantı da olabilir ama “kaza”nın Pakistan Genelkurmay Başkanı Asım Münir’in Halife Haftar ile görüşmesinin ardından gerçekleşmesi de komplo teorilerinin merkezinde. Bu görüşmenin ardından Pakistan ile Libya, 4 milyar doları aşkın tutarda bir askeri teçhizat anlaşması imzaladılar. Pakistan, anlaşmayla, BM’nin uzun yıllardır Libya’ya uyguladığı silah ambargosunu ihlal etmiş oldu. Munir ülkesinin Libya ile askeri teknoloji paylaşmaya hazır olduğunu da vurgulamıştı.
Kimilerine göre Haddad'ın bu anlaşmanın imzalanmasından sonra ölmesi "tesadüf" değil. Öyle midir gerçekten, bilemem ama Haftar’ın önemli bir rakibi olan “yüksek profilli” bir askeri figürün bu anlaşmanın ardından “kaza”da ölmesi Haftar’I üzmemiştir herhalde. Onu olduğu kadar belki de BM’nin silah ambargosundan, çatışan taraflara silah satıp milyon dolarlar kazanarak çıkar sağlayan kesimleri de memnun etmiştir. Tarafların yeniden birbirine düşmesi bu tacirlerin işine gelir elbette.
Libya’nın, ülkeyi yöneten hangi “hükümet” olursa olsun, silahlanmasını tehlikeli bulan merkezler de bu kesimlerin arasında sayılabilir. Libya’nın “açık köle pazarı” olması bu merkezlerin işine geliyor belli ki. Akdeniz için birleşmiş/istikrarlı bir Libya en azından göçmen sorunun çözümü için gerekli de olsa, “hakimiyet savaşı” veren güçler için parçalı bir Libya daha çok tercih edilir durumda. ABD, Rusya ile Çin’in eline bırakılacak “birleşmiş" bir Libya”yı kabul edecek gibi görünmüyor. Ülkede, karışıklık olması şimdilik işine geliyor ABD ile dostlarının.
Rusya ile Çin’in bölgedeki avantajlı konumundan, ABD’nin de batının da rahatsız olduğu sır değil. Libya bugünkü “parçalı haliyle” uluslararası aktörler için bir rekabet konusudur. Ülkenin içinde bulunduğu istikrarsızlığın nasıl sonuçlanacağı ya da neye evrileceği bu uluslararası aktörlerin çıkarları neyi gerektiriyorsa o yönde olacak.
Kesin olan şu; Haddad’ın ölümü Libya'daki iç askeri dengeleri kesinlikle değiştirecek.
Ölümü “kaza” da olsa “kasıtlı” da olsa.
/././
Fenerbahçe’nin 3 Temmuz travması tetikleniyor -İsmail Saymaz-
Beklenen rapor dün sabah çıktı.
Adli Tıp, Fenerbahçe Başkanı Sadettin Saran’ın test sonucunu açıkladı.
Saran’ın saçında kokain tespit edildi.
Kanında, idrarında ve tırnağında bulgu elde edilmedi.
Saran, rapor açıklandıktan sonra yaptığı açıklamada, hayatı boyunca kokain kullanmadığını savunarak, “Bırakın kullanmayı, yakından görmüşlüğüm dahi yoktur” dedi. Rapora itiraz edeceğini ifade ederek, Adli Tıp’ın yeniden test yapmasını istedi. Özel bir kuruluşa başvurarak, test yaptırdı.
Saran’ın bu hamlesi yaşanacakları önlemeye yetmedi.
Hatta aksi yönde sonuç verdi bile diyebiliriz.
Saran, Şükrü Saracoğlu stadındaki kulüp binasındaki başkanlık makamında akşam gözaltına alındı.
Geceyi İl Jandarma Komutanlığı’nda geçirdi.
Bu muamele Ela Rumeysa Cebeci’ye yapılmadı.
Cebeci, Adli Tıp raporundan sonra gözaltına alınmadı, örneğin.
Kibarca savcılığa davet edildi.
Cezaevine götürülürken görüntüsü sızmadı hiçbir yere.
Olması gereken buydu.
Kaçmadı, davet edilebilirdi
Saran, Cebeci’nin telefonundan çıkan mesajlaşmalardan dolayı suçlandığı halde ona çok sert davranıldı.
Halbuki Saran, hakkında yakalama kararı çıktığında İtalya’daydı. İlk uçakla gece Türkiye’ye döndü ve sabah adliyede ifade verdi.
Dönmese kim geri getirebilirdi Saran’ı?
Kaçma şüphesi de kanıtları yok etme imkan ve ihtimali de yok.
Kaldı ki Adli Tıp raporuna itiraz ediyor.
Yeniden örnek alınmasını istiyor.
Uluslararası yeterlilikteki kuruluşlarda test yaptırarak sonuçları açıklayacağını kaydediyor.
Cebeci gibi, ifadeye davet edilebilirdi.
Saran’ı Şükrü Saraçoğlu Stadı’ndaki kulüp binasının başkanlık makamında gözaltına almak, milyonlarca Fenerbahçelinin 3 Temmuz travmasını tetikliyor.
Fenerbahçe Başkanı’nı Boğaz’a bakan yalısında uyuşturucu ve seks partisi düzenleyen Kasım Garipoğlu ile bir tutmak, ona torbacı muamelesi yapmak “Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütünü” ayağa kaldırmaya yeter de artar.
Kod adı neden Kanarya?
Aynı soruşturmada gizli tanığa ‘Kanarya’ kod adını verme fikri kimin aklına geldi, gerçekten merak ediyorum.
Saran’ın adı ilkin ‘Kanarya’nın ifadesinde dile getirildi.
Kanarya, şöyle diyor: “Ayrıca Ela bana O.B., Saadettin Saran, S.B. ve birçok kişiyle ilişki yaşadığını söyledi.”
İfadesinde Saran’dan söz ettiği için midir bilinmez, gizli tanığa ‘Kanarya’ kod adını vermişler.
Fenerbahçeliler başka türlü provoke edilemezdi.
Saran, tutuklanır
Saran, büyük bir ihtimalle tutuklanır.
Bu ağır yaptırım Fenerbahçelilerin Saran’ın etrafında kenetlenmesinden başka bir sonuç vermez.
Ne Saran istifa eder…
Ne de camia, başkanından vazgeçer.
Ali Koç bile ilk günden Saran’a desteğini açıkladı.
Yalnızca Aziz Yıldırım ve çevresi suskun.
Onlar Saran’a yönelik suçlamanın 3 Temmuzdan ayrı tutulması gerektiğini savunuyor.
Ancak Yıldırım da dahil hemen her Fenerbahçeli, “Bu kulübün başkanını kongre üyeleri belirler” diye düşünüyor.
Gereğini yapmalı
Saran’a gelirsek…
İçeride ya da dışarıda, Adli Tıp raporunu çürütmek zorundadır. Çünkü kokain kullanmak dünyanın her ülkesinde suçtur ve mazur görülemez.
Fenerbahçe klübü ve camiası yalnızca futbol branşından, erkek ve yetişkin sporculardan ve taraftarlardan oluşmuyor. Bu kulüpte binlerce kadın ve çocuk sporcu ve taraftar var.
Başkan, camianın rol modeli ve temsilcisidir.
Fenerbahçe, kokain kullandığı bilimsel olarak ispat edilmiş bir başkanın ağırlığını taşıyamaz.
Saran, ya bu iddiaları çürütüp aklanmalı…
Ya da gereğini yapmalı.
Adli Tıp: Saran, iki ay içerisinde kokain içmiş
Adli Tıp Kurumu yetkililerini arayarak, Saran’ın test sonucuna ve itirazlarına dair sorular sorup yanıtlar aldım.
Kimya İhtisas Dairesi'nde Saran’dan iki santimetre uzunluğunda saç örneği alınmış.
Yanlış anlaşılmasın.
Saçın iki santimetrelik kısmı kesilmemiş.
Saçın boyu zaten bu kadarmış.
Ve yapılan incemele sonucu kokain tespit ediliyor.
Yetkililer şöyle diyor:
“İki ay içerisinde kokain içtiği kanısındayız. Saçta her bir santimetrelik kısmı bir ay kabul ediyoruz. Saç genelde ayda bir santimetre uzuyor. Kökten sonraki bir santimetresi aralık ayında, uçtaki bir santimetresi kasımda kokain kullanıldığını gösteriyor.”
Neden kanda, idrarda ve tırnakta değil de saçta?
Kokainin saça ‘afinite’ bir madde olduğu vurgulanıyor.
Afinite, ‘bağlanma enerjisi’ anlamına geliyor.
Bu yüzden saçta çıkma ihtimali yüksek.
Neden kanda ve idrarda çıkmadı?
Kanda bir günlük, idrarda bir haftalık sonuç elde ediliyor.
Saran’ın tırnakları kesildiği için ufacık bir örnek alınabilmiş ve sonuç vermeye yetmemiş.
Bu rapor iki uzman, bir şube müdürü ve Kimya İhtisas Dairesi başkanının onayından geçmiş. Daire 2009’dan beri Türk Akreditasyon Kurumu tarafından akredite edilen bir laboratuvara sahip. Avrupa Adli Bilimler Derneği’nin üyesi ve uluslararası kuruluşlarca denetleniyor.
Yetkililer şu bilgileri veriyor:
“Saçın Saran’a ait olduğu bilinmeden tahlil yapılıyor. Numunede şifre kullanılıyor. Raporu yazanla tahlil yapan farklı. Saran’ın tahlili olduğu bilinerek rapor verilmiyor.”
Raporun yanlış çıkma ihtimali var mı?
Yetkililer “Yanılgı payı bize göre yok, sıfıra yakın” diye yanıt veriyor.
Bugüne kadar hatalı rapor verildiğini hatırlayan yok.
İtiraz halinde süreç nasıl işleyecek?
Saran, özel raporunu avukatları aracılığıyla savcılığa sunacak. Savcılığın “Çelişki var” demesi halinde dosya uyuşturucu incelemesi yapan 5. İhtisas Kurulu’na gidecek.
Son kararı bu kurul veriyor.
***
Ela Rumeysa Cebeci, bonzai de kullanmış
Sunucu Ela Rumeysa Cebeci, önceki gün savcılığa başvurarak, ek ifade verdi.
Cebeci, ifadesinde şöyle dedi: “Ben uyuşturucuyu geçmiş zamanda kullandım, asla kokain ve kimyasal kullanmadım. Esrarın suç olduğunu bilmiyordum. Yurt dışında serbest olduğu için hataya düştüm. Ben uyuşturucu satıcısı değil, kullanıcısıyım.”
Cebeci de Adli Tıp raporuna itiraz ederek, yeniden saçından ve kanından örnek alınmasını istedi.
Hatırlayacaksınız…
Cebeci’nin saçlarında ‘esrar ile sentetik uyuşturucu, kokain ve metabolitleri’ bulunmuştu.
Adli Tıp’a ‘sentetik uyuşturucu’ ile hangi maddenin kastedildiğini sordum.
“Bonzai” dediler.
‘Sentetik esrar’ diye bilinen bonzai, ilk içişte ölümcül olabilen bir uyuşturucu. Çok kolay ve ucuza temin edilebilen bonzai, düşük gelirli mahallelerdeki ailelerin korkulu rüyası.
***
Cihanna, Ezgi Fındık’ı Arap şeyhlerine pazarlıyor mu?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, dün uyuşturucu operasyonu kapsamında 22 kişi hakkında gözaltı kararı verdi.
20 şüpheli yakalandı.
Bir kişi cezaevinde çıktı.
Dubai’de olduğu tahmin edilen YouTube fenomeni Ezgi Fındık hakkında uyuşturucu ve fuhuştan yakalama kararı çıkarıldı.
Fındık’ın adı önceki gün tutuklanan, ‘Cihanna’ lakaplı Cihan Şensözlü’nün ifadesinde geçiyor. Hürriyet yazarı Şensözlü, ifadede E.F. diye kodlanan Fındık’ı ve ünlü kadınları Türkiye’den Dubai’ye götürerek, Arap şeyhlerine pazarlamakla suçlanıyor.
Şensözlü, ifadesinde “Sosyal medya fenomeni E.F. ile Dubai’de bulunmadım. Kesinlikle birlikte gitmişliğim yoktur” diyor.
Şensözlü, yurt dışına kadın ünlülerle gitmediğini ileri sürüyor. Kadınların erkeklerle birlikte olmasına aracılık etmekle suçlanan Şensözlü, bu iddiaya şöyle yanıt veriyor:
“Ünlü camiasında kimsenin para, hediye, değerli eşya ve mücevher alarak, erkekle tanışmasına aracılık etmedim. Sosyal medyadan gelen mesajlarda kadınlarla tanıştırmamı isteyen iş adamı olmamıştır. Olmuşsa bile şaka ve geyik amaçlıdır.”
Soruşturma dosyasında çarpıcı bir fotoğraf var.
Etkin pişmanlıkla tahliye edilen sosyete torbacısı Sercan Yaşar, 20 Kasım’da Instagram’da bir fotoğraf paylaştı.
Bu fotoğrafta, Yaşar’ın yanında Ezgi Fındık ve Cihan Şensözlü de var.
Bu üçlü şimdi aynı dosyada şüpheli.
Yaşar, ifade verip tahliye edildi.
Şensözlü, tutuklu…
Fındık ise her yerde aranıyor.
AK Partili milletvekillerine ekran izni
AK Parti, medya stratejisini değiştiriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, talimatını vermiş.
Bundan böyle AK Parti’yi televizyon ekranlarda kendi milletvekilleri ve yöneticileri savunacak.
Bütçe görüşmeleri bittikten sonra ekranda iktidar yanlısı gazetecileri değil, AK Partili siyasetçileri göreceğiz.
/././
Ömer Çelik 'Dersi'-Ayşenur Arslan-
Eski bakan.. Bugün AKP sözcüsü.. Yani Erdoğan’ın çevresindeki güçlü isimlerden biri.
Ben Ömer Çelik’i tanıdığımda henüz siyasette değildi. Ankara’nın ciddi atmosferinde dikkatleri anında üzerine çeken bir köşe yazarıydı. Motosikletle dolaşır, deri ceket giyer, entelektüel kapasitesi yüksek cümleler kurardı.
Elbette dış görünüşü siyaset sonrası çok değişti. Bunca yıl Erdoğan’ın yanı başında durabildiyse, görüşleri de muhtemelen zamana uydu! Duyduğumuz kadarıyla Emine Erdoğan sayesinde aile içinde de itibarını korudu.
Ancak.. Şu son bir hafta ne o itibardan eser var ne de koltuğuna uyan bir duruş..
Adı Mehmet Akif Ersoy dosyasında geçmeye başladığında yazmamak için epey dikkat ettim. Öyle ya, “AKP’NİN PRENSİ” denilen bir isimden söz ediyorduk. İktidar partisinde “Erdoğan’ın zihni ve sesi” diyebileceğimiz konumundan söz ediyorduk.
Velev ki malum partilere katılmıştı. Bunun üstü kapatılmaz mıydı!
Ama o da ne!
Birkaç gün içinde adı sosyal medyadan sokaklara, Türkiye gündemine taşınmıştı.
Sonrası daha da şaşırtıcıydı:
* Ömer Çelik paylaşımlara tek bir tepki göstermedi. Öfkelenip kükremedi.
* “Temizim ama partimi düşünerek sözcülük görevinden affımı istiyorum” demedi.
* Sadece Suriye konusunda ve SDG hakkındaki sert açıklamaları ile duyduk sesini.
* Saray ise derin bir sessizliğe gömüldü. Ne bir kınama ne de bir sahip çıkma duymadık.
Ömer Çelik, belli ki Araf’taydı artık.
Peki başına bunlar neden gelmişti? Onu da diğer onca isim gibi gözaltı, cezaevi bekliyor olabilir miydi? Neden AKP’yi de zora sokacak bir durumda bırakılmıştı?
***
Lütfen bir yere not edin: Bundan sonra sorularınızın tek bir yanıtı, bilmecelerin tek bir anahtarı var: Bilal Erdoğan.
Her ne yapılıyorsa, bilin ki Bilal Bey, yani ERDOĞAN SONRASI için yapılıyor.
Hakan Fidan’ın gelecek projeksiyonunda yerinin olmadığı, cumhurbaşkanlığı koltuğunun Bilal Bey için rezerve edildiği Umman’da gözümüze sokulmamış mıydı! İki isim, eşitmiş gibi kanepede yan yana oturtulmamış mıydı!
Ya parti teşkilatının nabzı? O konuda da son söz söylenmiş olmalı.
Elbette kanıtlayamam ama iddiayla söyleyebilirim.. Hani “AKP içinde Bilal’in adaylığına itiraz var” deniyordu ya!
Belki Ömer Çelik itirazcıların arasındaydı.
Belki de itiraz edenlere ders olsun diye, en üst seviyeden bir örnek olarak seçilmişti.
Her ne ise, son birkaç ay içinde zaman zaman dışarı sızan Bilal Bey tartışmasına nokta konmuş belli ki.
Erdoğan kararını vermiş. Buna karşı çıkanların başına gelecekleri de “BAKINIZ ÖRNEK 1” diye Ömer Çelik vasıtasıyla dosta düşmana duyurmuş.
***
AKP eski milletvekili ve siyaset kulislerinin tozunu yutmuş bir isim.. Emin Şirin Lale Özan Arslan’ın konuğu olduğu programda Ankara fısıltılarını anlatır ve yorumlarken şunu söyledi:
“Kesin diyebileceğim belki de tek şey, partinin başına Bilal Erdoğan’ın getirileceği..”
Emin Şirin’in değerlendirmelerine döneceğim ama önce birkaç notu kayda geçmeliyim:
* Önceki gün doktora giderken bindiğim takside CnnTürk Radyo açıktı. Sunulan haber biter bitmez spiker “Bilal Erdoğan’ın açıklamaları” diye anons etti ve ne sıfat ya da vesileyle olduğunu anlamadığımız açıklamaları için Bilal Bey’le baş başa kaldık. Yalnız, şunu çok net anladık: Saray medyasına Bilal Bey konusunda açık bir talimat gitmişti. Bundan sonra her kanalda her fırsatta dinleyecektik!
* Aynı gün, Bilal Erdoğan’ı bir de TÜGVA’sında gördük. Hem de kimlerle! Fenerbahçe dışındaki büyük kulüplerin büyük başkanlarıyla. Konu, 1 Ocak günü düzenlenecek Gazze mitingiydi gerçi.. Ancak her açıdan bir gövde gösterisine dönüşmüştü.
***
Artık aile içi sohbetlerde bile konuştuğumuz Bilal Bey’in babasından sonra aday olma ihtimali için hep ne dendi? “AKP teşkilatı ikna edilse bile seçmeni oy vermez.”
Bana öyle geliyor ki, Erdoğan da bunun farkında. O nedenle, seçime daha zaman varken bir alıştırma, zihinlere kazıma süreci yaşanacak. Özellikle yoksul ve binbir çeşit AKP yardımıyla ayakta kalabilen seçmen için Bilal Bey, kendi bekasının da teminatı olacak.
Saray medyasının bekasından söz etmiyorum bile. Onlar her zaman hazır nasılsa!!
Gelelim, kulislere göre Bilal Bey’in adaylık sürecinin nasıl şekilleneceğine..
Emin Şirin‘in de aktardığı kadarıyla, Saray’da pek çok ihtimalin, senaryonun masaya yatırıldığı anlaşılıyor. Ancak ağırlık, Bilal Bey’in önce partinin başına getirilmesi, Cumhurbaşkanlığı serüvenine daha sonra bakılmasından yana.
Deniyor ki yol haritası şöyle çizilmiş olabilir:
* “Önce AKP genel başkanlığı ve orada pişmesi.”
* Daha sonra belki Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atanması..
* “Erdoğan’ın seçime karar verdiğinde istifa etmesi ve yerine geçici olarak Bilal Bey’in vekâlet etmesi..”
***
Mehmet Akif Ersoy vakası patladığında, belki de ilk yazanlardan biriydim;
“Herkesin ne yaptığını bilen Saray rejimi böyle iddialarla operasyona kalkışmaz. Bunun siyasi bir operasyon olduğu ve Bilal Bey için saha temizliği yapıldığı ortada!”
(15 gün sonra aynı tespite varanlar göklere çıkarılıyor ya! Kadın ve mütevazı olmanın yan etkileri deyip geçeyim.. )
Bundan sonrası da hep Bilal Bey için olacaktır.
Ama şunun altını çizmeden geçmeyelim:
“Sadece Bilal Bey Türkiye’yi yönetmek üzere hazırlanmıyor.
Türkiye de Bilal Bey ve Erdoğan’ın hayalindeki rejim için hazırlanıyor.”
Rejim demişken.. Bugün itibariyle Saray’ın en muteber kalemlerinden Abdülkadir Selvi, geçmişi anlatırken şöyle bir görüş armağan etti memlekete:
“Ak Parti iktidar olmuştu ama Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Çankaya Köşkü’nde rejimin bekçisi gibi hareket ediyor, Ak Parti’nin elini kolunu bağlıyordu. Ak Parti iktidar olmuştu ama muktedir olamamıştı"
Olacak şey mi gerçekten! Bir cumhurbaşkanı REJİMİN BEKÇİSİ gibi hareket edebilir mi?
Cumhurbaşkanı dediğin, var olan rejimi - mesela Cumhuriyet’i- ortadan kaldırmaya çalışır. Değil mi!!!
Nitekim, sevgili Müyesser Yıldız’ın aktardığı skandal, meselenin boyutunu gösteriyor:
“General D.A., emrinde çalışan Binbaşı E.Ş.’nin TSK’nin iç yazışma sistemi üzerinden yaptığı bazı paylaşımlarda kendisini kastettiğini öne sürerek, E.Ş. hakkında hem disiplin soruşturması açtırdı hem “amir ve üstü tehdit ve hakaret” suçlamasıyla suç duyurusunda bulundu ve 2 ay süreyle uzaklaştırma kararı aldırdı.
Disiplin soruşturması sonucunda binbaşı TSK’dan ihraç edildi. Ama general için mesele orada bitmedi. Binbaşı E.Ş.’nin CİMER’e son şikâyetinin ardından General D.A. hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla bir soruşturma başlatıldı.”
***
Takkeli amirallerden üstünü şikayet eden ve Erdoğan’a hakaret iddiasıyla soruşturma açtıran subaya.. “Yeni rejim işaretleri” açısından kritik sularda yüzüyoruz.
O sularda tanıdık yüzlere rastlarsanız şaşırmayın. Mesela ABD’deki Epstein dosyasından çıkan ünlü isimlere.
Magazin istiyorsanız aramadığınız kadar! Eski başkanlar, müziğin, sinemanın dev isimleri..
Tam çekirdek çitleyerek sabaha kadar konuşabileceğiniz bir dosya.
Peki o dosyada Türkiye’den küçük yaşta kız çocuklarının götürüldüğü iddiası..
Görmeyiz, duymayız, söylemeyiz.
Ömer Çelik’in sürgün edildiği Araf Silivri’den soğukmuş zira, öyle diyorlar.
/././
halkTV



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder