Ülkemizde akıl almaz şeyler birbirini hızla izliyor.
Bu zaten hep böyleydi derseniz, karşı çıkmam.
Özellikle AKP döneminde Türkiye’nin giderek bir akıl hastanesine dönüştüğü çok açık.
Fakat şu günlerde birbiri ardına olanları, akıl kavramaya yetişemiyor…
Hangisinden başlamalı, hangi birinden söz etmeli…
Sondan başa doğru gitmeye çalışalım…
Mahallelere ihbar kutuları konulacakmış…
Demek ki günün ya da gecenin bir saatinde kapınız çalınacak, hakkınızda ihbar var denerek eviniz darmadağın edilecek, alınıp götürüleceksiniz…
İhbarcı kim, ihbar nedir? Bunları öğrenmeye bile hakkınız olmayacak…
Bu uygulama, Ergenekon ve Balyoz davalarında zaten uygulanmakta olan gizli tanık hukuksuzluğunun ve ahlaksızlığının bütün ülkeye yayılması demektir.
Bu zaten hep böyleydi derseniz, karşı çıkmam.
Özellikle AKP döneminde Türkiye’nin giderek bir akıl hastanesine dönüştüğü çok açık.
Fakat şu günlerde birbiri ardına olanları, akıl kavramaya yetişemiyor…
Hangisinden başlamalı, hangi birinden söz etmeli…
Sondan başa doğru gitmeye çalışalım…
Mahallelere ihbar kutuları konulacakmış…
Demek ki günün ya da gecenin bir saatinde kapınız çalınacak, hakkınızda ihbar var denerek eviniz darmadağın edilecek, alınıp götürüleceksiniz…
İhbarcı kim, ihbar nedir? Bunları öğrenmeye bile hakkınız olmayacak…
Bu uygulama, Ergenekon ve Balyoz davalarında zaten uygulanmakta olan gizli tanık hukuksuzluğunun ve ahlaksızlığının bütün ülkeye yayılması demektir.
Gezi Direnişi’ne katılanlara TCK 312’den dava açılmalı, ömür boyu hapis verilmeliymiş.
Bu sözler, diktatörlüğe hukuk kılıfı geçirme çabasıdır.
Demek istiyor ki, bizi eleştiremezsiniz, hayatınızı söndürürüz.
Hepinizi yeni Ergenekon ve Balyoz torbalarına doldurur, hapishanelerde çürütürüz.
Bu kadarı ancak adı diktatörlük olan rejimlerde olabilir.
Tek bir farkla: O türden rejimlerde cinayetler hukuksal kılıfa gerek duyulmaksızın işlenir.
Burada yasal kılıf aranıyor.
Bu sözler, diktatörlüğe hukuk kılıfı geçirme çabasıdır.
Demek istiyor ki, bizi eleştiremezsiniz, hayatınızı söndürürüz.
Hepinizi yeni Ergenekon ve Balyoz torbalarına doldurur, hapishanelerde çürütürüz.
Bu kadarı ancak adı diktatörlük olan rejimlerde olabilir.
Tek bir farkla: O türden rejimlerde cinayetler hukuksal kılıfa gerek duyulmaksızın işlenir.
Burada yasal kılıf aranıyor.
Yarın bir savcı, Gezi Direnişi’nin askeri darbe planları hakkında bildiklerini anlat derse, acaba ne yanıt verecek?
Bir halkın kimlik talebinin, birden fazla ülkeyi bölüp parçalamaya yönelmesi akıl dışıdır.
Gezi’deki çağdaş enerjiyi anlayıp değerlendiremeyen bir kafanın, çağdaş dünyada, emperyalizm işbirlikçiliği, gericilik ve feodalizm çamuruna gömülmek dışında hiçbir şansı olamaz.
Bir halkın kimlik talebinin, birden fazla ülkeyi bölüp parçalamaya yönelmesi akıl dışıdır.
Gezi’deki çağdaş enerjiyi anlayıp değerlendiremeyen bir kafanın, çağdaş dünyada, emperyalizm işbirlikçiliği, gericilik ve feodalizm çamuruna gömülmek dışında hiçbir şansı olamaz.
Çocuk bekleyen kadının sokağa çıkmaması gerektiğini söyleyen kişi, nasıl bir aklın ve ahlakın ürünü olabilir?
Daha bu sözlerin şaşkınlığını üzerimizden atamamışken üstelik profesör titri taşıyan birilerinin müzik üzerine fetvaları, insanı şaşkınlıktan da ötelere sürüklüyor…
Bunlardan iki tanesini, Zeynep Oral’ın “Bilime, Sanata, Yaratıcılığa Tahammülsüzlük” başlıklı yazısından (Cumhuriyet, 1 Ağustos 2013) buraya alıyorum:
“Müzik için haram diyemeyiz, ama helal de diyemeyiz. İçeriği İslama uygun olmalıdır. Ama kadın sesi içeren müzik kesinlikle caiz değildir” (Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Orhan Çeker.)
“Hanefi mezhebine göre müziğin icrası da, dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin, bir çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulması bile bu hükme dahildir ve haramdır.” (İslam Hukuku Profesörü Hayrettin Karaman)
Bilmem başka bir söz eklemeye gerek var mı?
Daha bu sözlerin şaşkınlığını üzerimizden atamamışken üstelik profesör titri taşıyan birilerinin müzik üzerine fetvaları, insanı şaşkınlıktan da ötelere sürüklüyor…
Bunlardan iki tanesini, Zeynep Oral’ın “Bilime, Sanata, Yaratıcılığa Tahammülsüzlük” başlıklı yazısından (Cumhuriyet, 1 Ağustos 2013) buraya alıyorum:
“Müzik için haram diyemeyiz, ama helal de diyemeyiz. İçeriği İslama uygun olmalıdır. Ama kadın sesi içeren müzik kesinlikle caiz değildir” (Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Orhan Çeker.)
“Hanefi mezhebine göre müziğin icrası da, dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin, bir çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulması bile bu hükme dahildir ve haramdır.” (İslam Hukuku Profesörü Hayrettin Karaman)
Bilmem başka bir söz eklemeye gerek var mı?
Oruç tutmak ya da tutmamak kişisel bir seçimken, laik bir ülkede devlet bütçesinden yüksek rütbeli komutanlara iftar yemeği…
Dil Kurumu adı taşıyan bir kuruluşça, hükümeti demokratik yollarla indirme girişimlerinin “darbe” tanımı içine alınması…
Maçlarda siyasi slogan atma yasağı…
Ülke kurucusunun sigaralı fotoğrafında sigarayı gizlemeyen medya kuruluşuna ceza…
Ülke ekonomisinin omurgasını oluşturan bir kuruluşa intikam baskını…
Ülkemizin ve çağdaşlığın birikimlerine aykırı sayısız söz, suç ve girişim…
Dil Kurumu adı taşıyan bir kuruluşça, hükümeti demokratik yollarla indirme girişimlerinin “darbe” tanımı içine alınması…
Maçlarda siyasi slogan atma yasağı…
Ülke kurucusunun sigaralı fotoğrafında sigarayı gizlemeyen medya kuruluşuna ceza…
Ülke ekonomisinin omurgasını oluşturan bir kuruluşa intikam baskını…
Ülkemizin ve çağdaşlığın birikimlerine aykırı sayısız söz, suç ve girişim…
Çünkü akıl dışılığa son verecek asıl ve gerçek güç, Gezi Direnişi’yle zirveye ulaşan direnişler zinciri olacaktır…
Yasaklama ve korkutma çabaları boşunadır…
Yasaklama ve korkutma çabaları boşunadır…
ATAOL BEHRAMOĞLU
3 Ağustos 2013 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder