Gül, BM Genel Kurulu’nun açılışı için gittiği ABD’de finans temsilcileriyle bir araya gelmiş, yöneltilen “Gezi” soruları karşısında, “olayların başlangıcı ile gurur duyduğunu” söylemiş.
Ancak Gül’ün bu yanıtı daha sonra Cumhurbaşkanı’nın resmi internet sayfasında sansürlenmiş!
Nereden baksanız skandal!
Ruhani’nin New York’taki “holokost” demecinin, Tahran’da sansürlenerek yalanlanması gibi tıpkı….
Yakından izlemeyenler için hatırlatalım..
New York’ta BM Genel Kurulu’nda estirdiği açılım rüzgârıyla biliyorsunuz günlerdir haber olan İran Devlet Başkanı Hasan Ruhani; CNN’in ünlü gazetecisi Christian Amanpour’a bu vesileyle bir söyleşi verdi.
Söyleşisinde, selefinden farklı olarak, İran Cumhurbaşkanı; “Yahudi soykırımını” kabullendi, soykırımın insanlığa karşı suç olduğunu söyledi…
Komşu ülkede 7.4 şiddetinde bir sarsıntı yaratan bu açıklama, Tahran’dan jet hızıyla sansürlenerek “tercüme hatası” falan denerek düzeltildi...
Neticede yarı resmi Fars haber ajansı, Ruhani’nin bu ifadeyi “hiç kullanmamış olduğunu” söyledi.
Böylece milyonların izlediği bir söyleşide sarf edilen kritik önemdeki bu sözler,“söylenmemiş” sayıldı…
İçeride başka, dışarıda başka kullanılan iki farklı dil…
Biri, dünya sahnesinin izleyicileri için devreye sokuluyor...
Diğeri, içerinin “kapalı devre siyaset şartları” için kullanılıyor.
Böyle dışı başka, içi başka kullanılan dile; bulunduğumuz coğrafyada“takıyye” adı veriliyor.
Ancak Gül’ün bu yanıtı daha sonra Cumhurbaşkanı’nın resmi internet sayfasında sansürlenmiş!
Nereden baksanız skandal!
Ruhani’nin New York’taki “holokost” demecinin, Tahran’da sansürlenerek yalanlanması gibi tıpkı….
Yakından izlemeyenler için hatırlatalım..
New York’ta BM Genel Kurulu’nda estirdiği açılım rüzgârıyla biliyorsunuz günlerdir haber olan İran Devlet Başkanı Hasan Ruhani; CNN’in ünlü gazetecisi Christian Amanpour’a bu vesileyle bir söyleşi verdi.
Söyleşisinde, selefinden farklı olarak, İran Cumhurbaşkanı; “Yahudi soykırımını” kabullendi, soykırımın insanlığa karşı suç olduğunu söyledi…
Komşu ülkede 7.4 şiddetinde bir sarsıntı yaratan bu açıklama, Tahran’dan jet hızıyla sansürlenerek “tercüme hatası” falan denerek düzeltildi...
Neticede yarı resmi Fars haber ajansı, Ruhani’nin bu ifadeyi “hiç kullanmamış olduğunu” söyledi.
Böylece milyonların izlediği bir söyleşide sarf edilen kritik önemdeki bu sözler,“söylenmemiş” sayıldı…
İçeride başka, dışarıda başka kullanılan iki farklı dil…
Biri, dünya sahnesinin izleyicileri için devreye sokuluyor...
Diğeri, içerinin “kapalı devre siyaset şartları” için kullanılıyor.
Böyle dışı başka, içi başka kullanılan dile; bulunduğumuz coğrafyada“takıyye” adı veriliyor.
‘New York’un problemleri gibi!’
Tahran’ın işte tam bu “holokost takıyyesi” manevrası konuşulurken; Gül’ün resmi sitesinden de bir “Gezi takıyyesi” geldi…
Dışarıda rahatlıkla konuşan TC Devlet Başkanı, İran Cumhurbaşkanı gibi tıpkı; “içeride” sansürlendi.
Gül’ün ifadelerini kim sansürledi?
Bizzat cumhurbaşkanının iradesi ve bilgisi dahilinde mi, bu değişik söylemler gündeme geldi?
Yoksa gizemli bir el mi devreye girdi?
Bu soruların yanıtlarını bilmiyorum.
Bildiğim bir şey varsa o da bu “içi-dışı farklı siyaset söylemlerinin”, ancak bizimki gibi şark ülkelerinde geçer akçe sayılıp; kabul gördüğüdür.
Oysa Cumhurbaşkanı New York’ta bizi “gelişmiş Batı demokrasileriyle”karşılaştırıyor…
“Ben bir açıdan bu olayların başlangıcı ile ilgili açıkçası gurur da duyarım, şundan dolayı” diyor Gül:
“Türkiye’yi bilenler tanıyanlar, 10-15 yıl önce Türkiye hangi gündemler ile dünya kamuoyuna gelirdi veya Türkiye’nin problemleri neydi, bugün ise Türkiye’nin problemleri nedir diye baksınlar? İstanbul’daki olayların başlangıcı aynı Washington’da, Londra’da, New York’ta olduğu gibi çevre bilinci, şehrin yapılmasıyla ilgili, buraya bu bina yakışır yakışmaz kaygıları ile ortaya çıkan bir olay. Bu tip problemler başta demokratik ülkelerin, gelişmiş ülkelerin problemleri. Türkiye’nin problemleri buna benzer problemler haline geldi. Önce bunun bilinmesini isterim. Türkiye’nin problemleri, bu gösteriler.. çok büyük antidemokratik uygulamalar veyahut da diktatörlükle, otoriterlikle ilgili değil. New York’ta da Washington’da da göreceğiniz benzer sebeplerle başlayan olaylar. Önce bunu bilmenizi isterim. O bakımdan da demek ki Türkiye’yi nereden nereye getirmişiz diye övünürüm. Dolayısıyla işin bu safhası ile ilgili zaten mesajları aldığımızı ilk gün söyledik. Hükümet de söyledi ve o doğrultuda zaten planlarını, projelerini revize etti.”
Pes!
Dışarıda rahatlıkla konuşan TC Devlet Başkanı, İran Cumhurbaşkanı gibi tıpkı; “içeride” sansürlendi.
Gül’ün ifadelerini kim sansürledi?
Bizzat cumhurbaşkanının iradesi ve bilgisi dahilinde mi, bu değişik söylemler gündeme geldi?
Yoksa gizemli bir el mi devreye girdi?
Bu soruların yanıtlarını bilmiyorum.
Bildiğim bir şey varsa o da bu “içi-dışı farklı siyaset söylemlerinin”, ancak bizimki gibi şark ülkelerinde geçer akçe sayılıp; kabul gördüğüdür.
Oysa Cumhurbaşkanı New York’ta bizi “gelişmiş Batı demokrasileriyle”karşılaştırıyor…
“Ben bir açıdan bu olayların başlangıcı ile ilgili açıkçası gurur da duyarım, şundan dolayı” diyor Gül:
“Türkiye’yi bilenler tanıyanlar, 10-15 yıl önce Türkiye hangi gündemler ile dünya kamuoyuna gelirdi veya Türkiye’nin problemleri neydi, bugün ise Türkiye’nin problemleri nedir diye baksınlar? İstanbul’daki olayların başlangıcı aynı Washington’da, Londra’da, New York’ta olduğu gibi çevre bilinci, şehrin yapılmasıyla ilgili, buraya bu bina yakışır yakışmaz kaygıları ile ortaya çıkan bir olay. Bu tip problemler başta demokratik ülkelerin, gelişmiş ülkelerin problemleri. Türkiye’nin problemleri buna benzer problemler haline geldi. Önce bunun bilinmesini isterim. Türkiye’nin problemleri, bu gösteriler.. çok büyük antidemokratik uygulamalar veyahut da diktatörlükle, otoriterlikle ilgili değil. New York’ta da Washington’da da göreceğiniz benzer sebeplerle başlayan olaylar. Önce bunu bilmenizi isterim. O bakımdan da demek ki Türkiye’yi nereden nereye getirmişiz diye övünürüm. Dolayısıyla işin bu safhası ile ilgili zaten mesajları aldığımızı ilk gün söyledik. Hükümet de söyledi ve o doğrultuda zaten planlarını, projelerini revize etti.”
Pes!
Âlemi kör ve sersem sanmak
Sayın Gül, karşısında konuştuğu insanların bırakın ülkemizi günü gününe izlemeyi; iyi birer gazete okuyucusu olduklarını bile hesaba katmıyor…
Dünya basınında Gezi ile ilgili tüm haberlerin altına -bizzat kendisinin “gurur duyduğunu” söylediği ilk aşamadan itibaren- İran ve Çin’den daha çok gazetecinin hapiste olduğu notunun düşüldüğünü…
Bu nedenlerle “Türk modelinin iflas ettiği” bilgisinin verildiğini…
Model olmak bir yana, Türkiye’nin uzun zamandır “korku cumhuriyeti” haline geldiği.. eklemesinin yapıldığını unutuyor.
Gezi olaylarını ekrana getirmeye cesaret edemeyen TV kanallarının“penguen belgeseli gösterdiğinin”, yedi düvelce kayda geçildiğini...
Gezi’yi izleyen gazetecilerin işlerini yitirdiğini ve doğrudan okkanın altına gittiğinin bilindiğini...
Gezi’yi haber yapan gazete, internet sitelerine soruşturma açıldığının not edildiğini…
Gezi’yi destekleyen sanatçıların dahi “bertaraf edilme” noktasına gelindiğinin izlendiğini…
Gezi’yi destekleyen herkesin “kriminazalize edildiğini”, sosyal medyaya “baş belası” diyerek cephe açıldığını…
Yaşamlarını yitiren protestocular olduğunu…
Türkiye’ye dışarıdan bakanlar görmüyor mu?
Herkesi kör, âlemi sersem sanmak pahasına; “Türkiye’nin problemlerinin Ortadoğu’nun insan hakları sorunlarıyla ilgisi yok. Bizim sıkıntılarımız, (AKP hükümetlerinin sayesinde!) artık gelişmiş ülkelerin sıkıntılarına benziyor. Olaylar Washington, Londra, New York’tan farksız nedenlerle patlak verdi. Bununla gurur duyarım. Polis de New York polisi ne yaparsa onu yaptı!”demek çok yazık ki tam “şarklılığın” gerektirdiği türden bir “takıyye” oluyor.
Gül umarım kendi takıyyesine inanmıyordur!
Dünya basınında Gezi ile ilgili tüm haberlerin altına -bizzat kendisinin “gurur duyduğunu” söylediği ilk aşamadan itibaren- İran ve Çin’den daha çok gazetecinin hapiste olduğu notunun düşüldüğünü…
Bu nedenlerle “Türk modelinin iflas ettiği” bilgisinin verildiğini…
Model olmak bir yana, Türkiye’nin uzun zamandır “korku cumhuriyeti” haline geldiği.. eklemesinin yapıldığını unutuyor.
Gezi olaylarını ekrana getirmeye cesaret edemeyen TV kanallarının“penguen belgeseli gösterdiğinin”, yedi düvelce kayda geçildiğini...
Gezi’yi izleyen gazetecilerin işlerini yitirdiğini ve doğrudan okkanın altına gittiğinin bilindiğini...
Gezi’yi haber yapan gazete, internet sitelerine soruşturma açıldığının not edildiğini…
Gezi’yi destekleyen sanatçıların dahi “bertaraf edilme” noktasına gelindiğinin izlendiğini…
Gezi’yi destekleyen herkesin “kriminazalize edildiğini”, sosyal medyaya “baş belası” diyerek cephe açıldığını…
Yaşamlarını yitiren protestocular olduğunu…
Türkiye’ye dışarıdan bakanlar görmüyor mu?
Herkesi kör, âlemi sersem sanmak pahasına; “Türkiye’nin problemlerinin Ortadoğu’nun insan hakları sorunlarıyla ilgisi yok. Bizim sıkıntılarımız, (AKP hükümetlerinin sayesinde!) artık gelişmiş ülkelerin sıkıntılarına benziyor. Olaylar Washington, Londra, New York’tan farksız nedenlerle patlak verdi. Bununla gurur duyarım. Polis de New York polisi ne yaparsa onu yaptı!”demek çok yazık ki tam “şarklılığın” gerektirdiği türden bir “takıyye” oluyor.
Gül umarım kendi takıyyesine inanmıyordur!
Nilgün Cerrahoğlu
28 Eylül 2013 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder