Her ayrım bir ölçüde öznellik taşımakla beraber, Cumhuriyet’in doksan yılı dört ayrı döneme ayrılabilir. Yükseliş, duraklama, gerileme ve çöküş... 1923-1938 yükseliş dönemi, 1939-1980 arası duraklama, 1980-2002 gerileyiş, 2002 de çöküşe giriş olarak nitelendirilebilir.
Atatürk’lü yükseliş yıllarından sonra ülke İkinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle duraklama dönemine girmiş; savaş sonrası 1950 yılı Demokrat Parti iktidarı da görüş ve uygulama olarak Cumhuriyet’e bir katkı getirmemiş, hatta günümüzde yaşanan olayların tohumları bu yıllarda atılmıştır. 1960 sonrası Atatürk dönemi ilke ve kamucu uygulamalarını yaşatma girişimleri de yeterli politik desteği bulamadığından yaşama geçirilmemiştir.
1980’de gerek 24 Ocak ekonomik kararları gerek askeri yönetimin uygulamaları ile Cumhuriyet gerileyiş dönemine girmiştir. Ekonomik açıdan dış borçlanma, bilinçsiz dünya piyasaları ile bütünleşme, yabancı sermayeyi özendirme, sözde finansal liberalleşme, KİT’lerin tasfiyesi, kalkınma planlarının uygulamadan kaldırılmasıyla adeta Osmanlı’nın çöküş dönemindeki ekonomi politikalarına dönülmüştür. Askeri yönetim, renklenmeye, çeşitlenmeye başlayan fikir ve sanat yaşamını budamış, sol akımları baskılamış, ezmiş, üniversiteleri işlevsizleştirme, kontrol altında tutma düzeneklerini oluşturmuş, sermayeden yana olan politikaları desteklemiş, zaten cılız olan toplumsal örgütlenmeyi, sendikalaşmayı daha da etkisiz hale getirmiş, garip bir seçim sistemi ve barajı ile çöküş sürecine geçişi hızlandırmıştır.
Atatürk’lü yükseliş yıllarından sonra ülke İkinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle duraklama dönemine girmiş; savaş sonrası 1950 yılı Demokrat Parti iktidarı da görüş ve uygulama olarak Cumhuriyet’e bir katkı getirmemiş, hatta günümüzde yaşanan olayların tohumları bu yıllarda atılmıştır. 1960 sonrası Atatürk dönemi ilke ve kamucu uygulamalarını yaşatma girişimleri de yeterli politik desteği bulamadığından yaşama geçirilmemiştir.
1980’de gerek 24 Ocak ekonomik kararları gerek askeri yönetimin uygulamaları ile Cumhuriyet gerileyiş dönemine girmiştir. Ekonomik açıdan dış borçlanma, bilinçsiz dünya piyasaları ile bütünleşme, yabancı sermayeyi özendirme, sözde finansal liberalleşme, KİT’lerin tasfiyesi, kalkınma planlarının uygulamadan kaldırılmasıyla adeta Osmanlı’nın çöküş dönemindeki ekonomi politikalarına dönülmüştür. Askeri yönetim, renklenmeye, çeşitlenmeye başlayan fikir ve sanat yaşamını budamış, sol akımları baskılamış, ezmiş, üniversiteleri işlevsizleştirme, kontrol altında tutma düzeneklerini oluşturmuş, sermayeden yana olan politikaları desteklemiş, zaten cılız olan toplumsal örgütlenmeyi, sendikalaşmayı daha da etkisiz hale getirmiş, garip bir seçim sistemi ve barajı ile çöküş sürecine geçişi hızlandırmıştır.
Dış saygınlık, Sayın Başbakan Arap ülkelerine dahi gidemeyecek biçimde kısa sürede yitirilmiş, Türkiye AİHM’de en çok ceza alan ülkeler arasında ilk sıralara yerleşmiştir.
Cumhuriyet’in doksanıncı yılında böyle bir tablo hazin. Ancak Cumhuriyet karşıtlığı galebe çaldı, “Türkiye için her şey bitti” karamsarlığına da kapılmamak gerekir. Ufak hesapları, kaygıları bir yana bırakıp Cumhuriyet’e sahip çıkmak bir görev, Bağımsızlık Savaşı’nı yapanlara olan minnet borcumuzun da bir gereğidir.
Önümüzde çöküş sürecini durdurabilecek ve yeniden yükseliş aşamasına geçiş için başlangıç olabilecek üç önemli seçim var. Aslında bu seçimler, Cumhuriyet’in geleceğini belirleyecek halk oylamaları niteliğindedir. Vatandaşların bu bilinçle Cumhuriyet’in geleceği oylanıyor algısıyla hareket etmeleri umut edilir.
Önümüzde çöküş sürecini durdurabilecek ve yeniden yükseliş aşamasına geçiş için başlangıç olabilecek üç önemli seçim var. Aslında bu seçimler, Cumhuriyet’in geleceğini belirleyecek halk oylamaları niteliğindedir. Vatandaşların bu bilinçle Cumhuriyet’in geleceği oylanıyor algısıyla hareket etmeleri umut edilir.
ÖZTİN AKGÜÇ
27 Ekim 2013 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder