“Ulu hakan” sanını, padişahların adına ekleme modası İkinci Abdülhamid’le son bulmuştu.
Atatürk’ü küçümsetmek için uyduruk belgelere yorumlarını eklemeyi iş edinerek son dönemde ortaya dökülen yeni Osmanlıcı yazarlar, bu sanıVahdettin için de piyasaya sürdüler.
Oysa Türk milletini yücelten Atatürk’e karşın İngilizlere sığınan Vahdettin öyle biri değildi.
Atatürk’ü küçümsetmek için uyduruk belgelere yorumlarını eklemeyi iş edinerek son dönemde ortaya dökülen yeni Osmanlıcı yazarlar, bu sanıVahdettin için de piyasaya sürdüler.
Oysa Türk milletini yücelten Atatürk’e karşın İngilizlere sığınan Vahdettin öyle biri değildi.
Kabul sırasında yaşananların bir bölümünü Rauf Bey’in ağzından aktaralım: (1)
“Fakat Vahdettin bu heyecan ve ümit ummanından nasipsizdi. Gözleri yarı kapalı, aynı şeyi tekrar ediyordu. Korku yüreğinde yer etmişti.
- Tekrar ediyorum akıl için yol birdir. Vaziyet meydandadır. İsterlerse yarın Ankara’ya girerler.. dedi.
Bu adamın endişelerini yenmenin ve ıslahın (düzeltmenin) mümkün olmadığını bilmekle beraber kendimi tutamadım.
- Müsaade buyurun, dedim. Misaki Milli ile tespit edildiği veçhile hilafet ve saltanat makamı ile memleketin kurtarılması mücadelesi yapılmaktadır. Eğer bizleri milletin mümessilleri addediyorsanız, milletin sizden istediği, Meclis kararı olmadan herhangi bir milletlerarası vesikayı imzalamamanızdır. Aksi takdirde istikbali (geleceği) çok karanlık görüyoruz. O kadar ki akıbetin ne olacağı şimdiden kestirilemez.
Vahdettin bu sözlerin üzerine sinirlendiğini açıkça belli eden bir tavırla oturduğu yerden kalkıp bakışlarını üzerime dikti:
- Rauf Bey... dedi. Bir millet var koyun sürüsü... Buna bir çoban lazım. O da benim.
Bu ibret tablosu önünde gayri ihtiyari dudaklarımda hazin bir tebessümün dolaştığını hissettim. Bu adam bana bu sözleri Bahriye Nazırı olarak bulunduğum son İzzet Paşa kabinesini, Ahmet Rıza Bey’le beraber tazyik ettikleri (baskı yaptıkları) zaman, tuttukları yolun, kabinenin istifası ile memleketi yeni bir krize sürüklemekten başka netice vermeyeceğini söylemek için Sadrazam İzzet Paşa ile beraber geldiğimiz zaman bir daha söylemişti. Demek ki Vahdettin’e göre millet koyun sürüsü idi, kendisi de sürünün çobanı.”
“Fakat Vahdettin bu heyecan ve ümit ummanından nasipsizdi. Gözleri yarı kapalı, aynı şeyi tekrar ediyordu. Korku yüreğinde yer etmişti.
- Tekrar ediyorum akıl için yol birdir. Vaziyet meydandadır. İsterlerse yarın Ankara’ya girerler.. dedi.
Bu adamın endişelerini yenmenin ve ıslahın (düzeltmenin) mümkün olmadığını bilmekle beraber kendimi tutamadım.
- Müsaade buyurun, dedim. Misaki Milli ile tespit edildiği veçhile hilafet ve saltanat makamı ile memleketin kurtarılması mücadelesi yapılmaktadır. Eğer bizleri milletin mümessilleri addediyorsanız, milletin sizden istediği, Meclis kararı olmadan herhangi bir milletlerarası vesikayı imzalamamanızdır. Aksi takdirde istikbali (geleceği) çok karanlık görüyoruz. O kadar ki akıbetin ne olacağı şimdiden kestirilemez.
Vahdettin bu sözlerin üzerine sinirlendiğini açıkça belli eden bir tavırla oturduğu yerden kalkıp bakışlarını üzerime dikti:
- Rauf Bey... dedi. Bir millet var koyun sürüsü... Buna bir çoban lazım. O da benim.
Bu ibret tablosu önünde gayri ihtiyari dudaklarımda hazin bir tebessümün dolaştığını hissettim. Bu adam bana bu sözleri Bahriye Nazırı olarak bulunduğum son İzzet Paşa kabinesini, Ahmet Rıza Bey’le beraber tazyik ettikleri (baskı yaptıkları) zaman, tuttukları yolun, kabinenin istifası ile memleketi yeni bir krize sürüklemekten başka netice vermeyeceğini söylemek için Sadrazam İzzet Paşa ile beraber geldiğimiz zaman bir daha söylemişti. Demek ki Vahdettin’e göre millet koyun sürüsü idi, kendisi de sürünün çobanı.”
“Andımız”ın kaldırılmasında da bu kafaların çabaları ve katkıları var.
“Memleketi kurtarmak gerekiyor, istersem bunu yapabilirmişim. Nasıl? Hemen hüküm verdim. Vahdettin demek istiyordu ki hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek dayanağımız İstanbul’a egemen olanların siyasetine uymaktır. Benim görevim onların yakındıkları sorunları çözmektir. Eğer onları memnun edebilirsem, memleketi halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri uslandırırsam Vahdettin’in isteklerini yerine getirmiş olacaktım.”
Görüyorsunuz. Türkiye’ye karşı düzenlenen dolapların 100 yıla yakın bir geçmişi var. Ama bir türlü yıkamıyorlar, yıkamayacaklar.
1) Bilinmeyen Tarihimiz / Cemal Kutay
2) Atatürk’ün İstanbul Günleri / Niyazi Ahmet Banoğlu.
1) Bilinmeyen Tarihimiz / Cemal Kutay
2) Atatürk’ün İstanbul Günleri / Niyazi Ahmet Banoğlu.
ORHAN ERİNÇ
14 Ekim 2013 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder