Perşembe günkü Milliyet’te New York Times’ın ülkemizde de çok tartışılacak olan bir haberi vardı. Bölgemizdeki 5 ülkenin ileride 14 ülkeye dönüşebileceğinin belirtildiği haberde, geleceğin bölünmüşlüğünün tüyler ürpertici haritası da yer alıyordu
Devir, bölgede emperyalizmin parçalama devri.
Haberde Türkiye’den bahis olmasa da, senaryoda bizim de bulunduğumuz biliniyor.
Milliyet söz konusu haberini yayımlamadan bir gün önce, tüm yazılarını ilgi ve beğeniyle izlediğim Ege Cansen, Hürriyet’teki “Ulus devlet bitti” yazısında ulus devlete hüzünle veda ediyor ve Başbakan’ın açıkladığı paketin, tek milletli Türk devletini, Osmanlı devleti gibi çok milletli hale dönüştürmek için atılmış bir adım olduğunu söylüyordu.
Bu görüşte olanlar, hatta okullardaki andın kaldırılmasını da bu çerçeve içinde ele alanlar ve endişe duyanlar hiç de az olmadığına göre aşağıdaki sorular günceldir:
- Bir devlet çok milletli hale gelince ne olur?
- Birden çok millet, bir devlet çatısı altında barınabilir mi?
Hemen akla geliveren özerklik ve federal sistem yanıtları, tarihin sergilediği örnekler göz önünde bulundurulunca o kadar da güven verici görünmüyorlar.
Devir, bölgede emperyalizmin parçalama devri.
Haberde Türkiye’den bahis olmasa da, senaryoda bizim de bulunduğumuz biliniyor.
Milliyet söz konusu haberini yayımlamadan bir gün önce, tüm yazılarını ilgi ve beğeniyle izlediğim Ege Cansen, Hürriyet’teki “Ulus devlet bitti” yazısında ulus devlete hüzünle veda ediyor ve Başbakan’ın açıkladığı paketin, tek milletli Türk devletini, Osmanlı devleti gibi çok milletli hale dönüştürmek için atılmış bir adım olduğunu söylüyordu.
Bu görüşte olanlar, hatta okullardaki andın kaldırılmasını da bu çerçeve içinde ele alanlar ve endişe duyanlar hiç de az olmadığına göre aşağıdaki sorular günceldir:
- Bir devlet çok milletli hale gelince ne olur?
- Birden çok millet, bir devlet çatısı altında barınabilir mi?
Hemen akla geliveren özerklik ve federal sistem yanıtları, tarihin sergilediği örnekler göz önünde bulundurulunca o kadar da güven verici görünmüyorlar.
Tarih bize etnik tabana dayalı özerklik ve federal sistemlerin kalıcı olmadıklarını, bir süre sonra bu yapıların parçalanma, daha kibar deyimiyle ayrılma ile sonuçlandığını gösteriyor.
Şu anda İspanya’da ve Belçika’da yaşanmakta olanlar da bu görüşü destekliyor.
Tabii bu olgu, uluslaşma sürecine girmiş toplumları bu yoldan geri döndürmenin mümkün olmadığı gerçeğini de değiştirmiyor.
Aynı şekilde, mutabakat temeline dayalı, sübjektivist, demokratik, çağdaş ulus devletlerin de dayatma yöntemiyle sürdürülmesinin imkânsızlığı da tartışma götürmüyor.
İnsanlığın tarihi sürekli bir değişim sürecidir. Bir toplumun ulus devlete veda etmesi vakti gelmiş ise bunu zorla durdurmak mümkün değildir.
Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bir ulus devlete veda ederek, ondan daha fazla ulus devletler çıkarmak da o kadar kolay değildir.
Tarihin bize öğrettiği kural şudur:
- Ulus devletlerin sınırları ne yazık ki kanla çizilmiştir hep.
Bu olgunun istisnası ise 31 Aralık 1993’te, karşılıklı rızalarıyla, barışçıl bir biçimde ayrılmış olan Çekler ve Slovaklardır.
Ancak Çek ve Slovak siyasetçilerin Pittsburg’da toplanarak kurdukları Çekoslovakya’da (son kuruluşu 1945) önceden sınırları net şekilde belli Çek ve Slovak birimlerinin var olduğu gerçeğini unutmayalım.
Şu anda İspanya’da ve Belçika’da yaşanmakta olanlar da bu görüşü destekliyor.
Tabii bu olgu, uluslaşma sürecine girmiş toplumları bu yoldan geri döndürmenin mümkün olmadığı gerçeğini de değiştirmiyor.
Aynı şekilde, mutabakat temeline dayalı, sübjektivist, demokratik, çağdaş ulus devletlerin de dayatma yöntemiyle sürdürülmesinin imkânsızlığı da tartışma götürmüyor.
İnsanlığın tarihi sürekli bir değişim sürecidir. Bir toplumun ulus devlete veda etmesi vakti gelmiş ise bunu zorla durdurmak mümkün değildir.
Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bir ulus devlete veda ederek, ondan daha fazla ulus devletler çıkarmak da o kadar kolay değildir.
Tarihin bize öğrettiği kural şudur:
- Ulus devletlerin sınırları ne yazık ki kanla çizilmiştir hep.
Bu olgunun istisnası ise 31 Aralık 1993’te, karşılıklı rızalarıyla, barışçıl bir biçimde ayrılmış olan Çekler ve Slovaklardır.
Ancak Çek ve Slovak siyasetçilerin Pittsburg’da toplanarak kurdukları Çekoslovakya’da (son kuruluşu 1945) önceden sınırları net şekilde belli Çek ve Slovak birimlerinin var olduğu gerçeğini unutmayalım.
“Buraya kadar olanlar gibi bundan sonra dile getirilecek olanlar da, özlemler değil, gözlemlerdir” diye belirttikten sonra, özetleyerek devam edelim:
Ulus devletlerin, etnik özerk birimlere veya etnik federatif yapılara dönüşmeleri geçici bir süreçtir, ayrılma veya parçalanma ile sonuçlanması kaçınılmazdır.
Bir etnik devletin içinden, birden fazla ulus devlet çıkması dünyanın sonu değildir. Osmanlı’nın bağrından çıkmış olan devletler, bu arada TC bunun kanıtıdır.
Ancak burada aşılması gereken bir sorun vardır: Sınırlar ne olacak?
Ayrılma formülü üzerinde yoğunlaşanlar, bu sorunu da düşünmek zorundadır.
Türkiye’de ulus devleti sona erdirmek isteyenler bu gerçekleri göz ardı etmeyip, karşılaşacakları devasa sorunları da görmezden gelmemelidir.
Yoksa teorik olarak pek de âlâ her iki tarafı da mutlu etmesi düşünülebilecek olan bir çözüme gidildiği sanılırken çok daha acılı bir sürecin içine düşülmesi kaçınılmazdır.
Bu yazı pek yüksek sesle dillendirilmese bile çokça mırıldanılan kimi çözümlerin hangi olasılıkları da içerdiğini anımsatmak için yazılmıştır.
Evet demokrasilerde her çözüm tartışılır.
Ama tartışmanın sağlıklı olabilmesi, neyin ne olduğunun bilinmesine bağlıdır.
Ulus devletlerin, etnik özerk birimlere veya etnik federatif yapılara dönüşmeleri geçici bir süreçtir, ayrılma veya parçalanma ile sonuçlanması kaçınılmazdır.
Bir etnik devletin içinden, birden fazla ulus devlet çıkması dünyanın sonu değildir. Osmanlı’nın bağrından çıkmış olan devletler, bu arada TC bunun kanıtıdır.
Ancak burada aşılması gereken bir sorun vardır: Sınırlar ne olacak?
Ayrılma formülü üzerinde yoğunlaşanlar, bu sorunu da düşünmek zorundadır.
Türkiye’de ulus devleti sona erdirmek isteyenler bu gerçekleri göz ardı etmeyip, karşılaşacakları devasa sorunları da görmezden gelmemelidir.
Yoksa teorik olarak pek de âlâ her iki tarafı da mutlu etmesi düşünülebilecek olan bir çözüme gidildiği sanılırken çok daha acılı bir sürecin içine düşülmesi kaçınılmazdır.
Bu yazı pek yüksek sesle dillendirilmese bile çokça mırıldanılan kimi çözümlerin hangi olasılıkları da içerdiğini anımsatmak için yazılmıştır.
Evet demokrasilerde her çözüm tartışılır.
Ama tartışmanın sağlıklı olabilmesi, neyin ne olduğunun bilinmesine bağlıdır.
ALİ SİRMEN
5 Ekim 2013 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder