Özgürlüğün, adaletin, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının olmadığı bir yerde, yapılan ve yapılacak bütün “açılımlar” siyasi hesaplara hizmet eder. Başbakan, Diyarbakır’da lafta yaşasın özgürlüklernağmeleri ve düğün dernek gözyaşı gösterileri altında Barzani ve Kürdistan açılımını yaparken, polisi de İstanbul’da gençlerin ayaklarını ellerini kırmacasına şiddet uyguluyordu...
Bu sahneye, polis sayısının 30 bin kadar artırılarak 300 bini aşacağı haberi eşlik etti.
Şiddetini, siyasi dil veya polis olarak, muhalefete her gün beş vakit namaz kılar gibi göstermeyi görev bilen bir iktidar ve liderinin, “özgürlük” estirebileceğine inanmak, şizofrenik bir beynin işi olabilir.
Veya: Hürriyetlerin bastırıldığı bir ortamda “Kürt Açılımı”nın varacağı tek nokta, “hadi bize eyvallah”tır.“Türk” tarafına şiddet, “Kürt” tarafına “özgürlük” olamaz. Kürt meselesi, sadece en geniş özgürlük koşullarının sağlandığı ortamlarda bütün boyutlarıyla tartışılabilir. Kürt meselesi, Başbakan’ın seçim manevraları için kullandığı bir oy avlama alanı olamaz. Yarın rüzgâr başka eser, politika değişir ve bugün “Yaşasın Kürt meselesi çözülüyor” diye alkışlayan sayın medya propagandacılarının elleri böğürlerinde kalır...
Bu sahneye, polis sayısının 30 bin kadar artırılarak 300 bini aşacağı haberi eşlik etti.
Şiddetini, siyasi dil veya polis olarak, muhalefete her gün beş vakit namaz kılar gibi göstermeyi görev bilen bir iktidar ve liderinin, “özgürlük” estirebileceğine inanmak, şizofrenik bir beynin işi olabilir.
Veya: Hürriyetlerin bastırıldığı bir ortamda “Kürt Açılımı”nın varacağı tek nokta, “hadi bize eyvallah”tır.“Türk” tarafına şiddet, “Kürt” tarafına “özgürlük” olamaz. Kürt meselesi, sadece en geniş özgürlük koşullarının sağlandığı ortamlarda bütün boyutlarıyla tartışılabilir. Kürt meselesi, Başbakan’ın seçim manevraları için kullandığı bir oy avlama alanı olamaz. Yarın rüzgâr başka eser, politika değişir ve bugün “Yaşasın Kürt meselesi çözülüyor” diye alkışlayan sayın medya propagandacılarının elleri böğürlerinde kalır...
***
Bir buçuk yıl önce, televizyon ve gazetelerde, “Kürtlere prim veren yayınları” nedeniyle iktidarın baskısı ile kapı önüne kaç gazeteci, köşe yazarı ve programcı kondu? Anımsayan kaldı mı?
Mesela Başbakan’ın Bülent Arınç’a “düşmanı sevindirmeyelim” sözleri üzerine program yapan var mı, bütün köşesini bu sözlerin anlam ve içeriğini irdelemeye ayıran kimler var?
Başbakan’ın iktidarı karşısında olan herkesi “düşman” gözüyle gördüğü, aslında hiç de yeni bir şey değil. İktidarın en çok önem verdiği konunun “iç güvenlik harcamaları” olduğunu görürseniz,düşmanı sevindirmeyelim, sözünün aslında öylesine söylenmemiş olduğunu anlarsınız. İktidar büyük bir hızla “iç düşman”a karşı silahlanıyor.
İç güvenlik harcamaları bakın nasıl füze gibi tırmanıyor(*):
2006: 10 milyar TL
2011: 15 milyar TL
2012: 18 milyar TL
2013: 27 milyar TL
Burada en büyük pay Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait. Ve polis gücünün 300 bini aşmaya hazırlandığı haberini bu tablo ile birleştirin. Ayrıca “örtülü ödenek giderlerini de içeren Gizli HizmetGiderleri, 2006’da 293 milyondan 2012’de 1 milyar TL’ye çıkıyor”. Tam da bu sıralarda, Türkiye’nin, nüfus başına düşen polis sayısı bakımından, 52 ülke arasında, Rusya’nın ardından dünyada ikincisırada olduğu haberi yayılıyor...
Bu büyük iç güvenlik silahlanması, şüphesiz ki içerideki “düşmana” karşı! Arınç, 11 yıldır meseleyi kavramamış! Hâlâ “içeride siyasi düşman yok, rakip siyasi partiler var” desin!
Tabii şimdi H. Çelik, “Dünyanın bu en büyük polis gücünü neden kurdunuz” sorusuna şu yanıtı verir: “İleri demokratik iktidarımızı içerideki demokrasi düşmanı güçlere karşı korumak için her şey...”
***Mesela Başbakan’ın Bülent Arınç’a “düşmanı sevindirmeyelim” sözleri üzerine program yapan var mı, bütün köşesini bu sözlerin anlam ve içeriğini irdelemeye ayıran kimler var?
Başbakan’ın iktidarı karşısında olan herkesi “düşman” gözüyle gördüğü, aslında hiç de yeni bir şey değil. İktidarın en çok önem verdiği konunun “iç güvenlik harcamaları” olduğunu görürseniz,düşmanı sevindirmeyelim, sözünün aslında öylesine söylenmemiş olduğunu anlarsınız. İktidar büyük bir hızla “iç düşman”a karşı silahlanıyor.
İç güvenlik harcamaları bakın nasıl füze gibi tırmanıyor(*):
2006: 10 milyar TL
2011: 15 milyar TL
2012: 18 milyar TL
2013: 27 milyar TL
Burada en büyük pay Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait. Ve polis gücünün 300 bini aşmaya hazırlandığı haberini bu tablo ile birleştirin. Ayrıca “örtülü ödenek giderlerini de içeren Gizli HizmetGiderleri, 2006’da 293 milyondan 2012’de 1 milyar TL’ye çıkıyor”. Tam da bu sıralarda, Türkiye’nin, nüfus başına düşen polis sayısı bakımından, 52 ülke arasında, Rusya’nın ardından dünyada ikincisırada olduğu haberi yayılıyor...
Bu büyük iç güvenlik silahlanması, şüphesiz ki içerideki “düşmana” karşı! Arınç, 11 yıldır meseleyi kavramamış! Hâlâ “içeride siyasi düşman yok, rakip siyasi partiler var” desin!
Tabii şimdi H. Çelik, “Dünyanın bu en büyük polis gücünü neden kurdunuz” sorusuna şu yanıtı verir: “İleri demokratik iktidarımızı içerideki demokrasi düşmanı güçlere karşı korumak için her şey...”
İktidar, asla gitmeyecekmiş gibi, onlarca yıl ülkenin tepesinde kalacakmış gibi hesap yapıyor ve bu amaçla her açıdan “silahlanıyor”.
En azından Başbakan’ın hesapları böyle... “İç düşman” hesapları, muazzam polis gücü bu hesapların birer parçası gibi... Tabii böyle anlayışta olan bir iktidarın, adil, dürüst, hukuk ve yargının garantisi altında bir seçim yapması da haklı bir tartışma zemini doğurur. Seçmen nüfusu sayısı ve çoklu seçmen kaydı kokuları uzun zamandır gündemde... Unutmayın ki “mezarından insanları kaldırarak oy kullandırma” politikası izlediler, anayasa referandumunda...
Evet, ne diyorduk? Kürt meselesi, RTE’nin özel meselesi değildir, ülke meselesidir. Tek başına bir iktidarın, ne kadar oyla seçilmiş olursa olsun, ülkenin anayasal ve toprak yapısı açısından her türlü sonucu doğuracak en temel konuda tek başına karar verici adımlar atması, meşru değildir ve olamaz.
Bu iktidar, ülkenin kurucu unsuru değildir...
Kurucular, bu hakkı ve hukuku, tamamen bütün millete devretmişlerdir.
Millet, bu iktidarı seçerken böyle bir hak ve hukuk vermemiştir.
Dolayısıyla, ülkenin en temel varlığı konusunda 75 milyon yurttaş, nitelikli çoğunluğuyla, karar verici tek mercidir...
Demokrasi, adil yargı, hukuk ve adalet ve tam özgürlükler olmadan tüm açılımlar diktatörlüklere ve keyfi uygulamalarına hizmet eder...
İtirazı olan?
--------------------------------------------
(*) Hey Türkiye Nasılsın? Cumhuriyet Kitapları... Nurhan Yentürk’ün araştırması.
En azından Başbakan’ın hesapları böyle... “İç düşman” hesapları, muazzam polis gücü bu hesapların birer parçası gibi... Tabii böyle anlayışta olan bir iktidarın, adil, dürüst, hukuk ve yargının garantisi altında bir seçim yapması da haklı bir tartışma zemini doğurur. Seçmen nüfusu sayısı ve çoklu seçmen kaydı kokuları uzun zamandır gündemde... Unutmayın ki “mezarından insanları kaldırarak oy kullandırma” politikası izlediler, anayasa referandumunda...
Evet, ne diyorduk? Kürt meselesi, RTE’nin özel meselesi değildir, ülke meselesidir. Tek başına bir iktidarın, ne kadar oyla seçilmiş olursa olsun, ülkenin anayasal ve toprak yapısı açısından her türlü sonucu doğuracak en temel konuda tek başına karar verici adımlar atması, meşru değildir ve olamaz.
Bu iktidar, ülkenin kurucu unsuru değildir...
Kurucular, bu hakkı ve hukuku, tamamen bütün millete devretmişlerdir.
Millet, bu iktidarı seçerken böyle bir hak ve hukuk vermemiştir.
Dolayısıyla, ülkenin en temel varlığı konusunda 75 milyon yurttaş, nitelikli çoğunluğuyla, karar verici tek mercidir...
Demokrasi, adil yargı, hukuk ve adalet ve tam özgürlükler olmadan tüm açılımlar diktatörlüklere ve keyfi uygulamalarına hizmet eder...
İtirazı olan?
--------------------------------------------
(*) Hey Türkiye Nasılsın? Cumhuriyet Kitapları... Nurhan Yentürk’ün araştırması.
ORHAN BURSALI
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder