Muhalefete, muhalif yazarlara, göstericilere, gençlere, direnişçilere, hak arayan halka ağır hakaretler ve tehditlerle efeleniyordu. Derken, kendi içlerinde birbirlerine esip gürlemeye başladılar. Özellikle şu ‘kazanç buzdağı’nın görünen kısmı ‘dershaneler’ nedeniyle başlayan ‘paylaşım sürtüşmesi’nde, birbirlerine hakaretin, tehdidin, pusunun bini bir para. Doz, ‘vatan hainliği’ suçlamasına dek dayandı.
Gerçi bu ‘dershane’ işleri falan biraz karışık! Yüzeyden bakınca: AK Hacılar, neredeyse ‘Cemaat’ı ‘marjinal terörist grup’ ilan edip, sandıkla gelen iktidara ‘darbe planı’ içinde olduklarını söyleyecek! Ne malûm, bu sürtüşme belki de artı-eksi kablo kavuşmasının gereğidir! Ampul ‘daha nurlu’ yansın diye! Yani AK Hacılar ile Cemaat daha ‘nur’lu yanma konusunda uyuşuverir. AK Hacılar ile Cemaat’ın bu paylaşım sürtüşmesi günlerinde; CHP’nin uyuşukluğu depreşir de, Cemaat’a yaslanayım derken kucağına düşerse, göreceği var! Gün ışığında dünyayı değil, ‘nur’ ışığında ‘Mevlâ’yı!
Başbakan son dönem konuşmalarında ‘suç’ dozunu iyice artırdı. Ağzını açıp da suç işlemediği konuşması neredeyse yok. ‘Lan’lı, ‘ulan’lı, ‘ayyaş’lı, ‘çapulcu’lu sözlerle ‘süslediği’ konuşmaları tehdit boyutuna ulandı. “Açıklarsam yer yerinden oynar” diyor. Herhalde dünyada böyle konuşabilen, yani kendinde böyle konuşabilme yetkisi gören tek devlet adamıdır. Bir başbakanın bu cümleyi kullanması aleni suçtur! Bu cümleyi kullandığında “Ah, ne iyi ediyor da susuyor, toplumsal depremi önlüyor, barışa hizmet ediyor, iyi ki susuyor, bildiği korkunç gerçekleri açıklamıyor” mu diyelim? İlkin, bu cümle tehdittir. Başbakan tehdit suçu işliyor! Sonra: bu cümle itiraftır; demek ki bildiği korkunç gerçekler var, fakat halktan saklıyor! Uygar bir toplumda bu cümleyi sarf eden devlet adamının yakasına yargı yapışır. Bırak devlet adamının halkı tehdit etmesini, evde çocuğu tehdit edemezsin; uygar bir toplumda tehdidin her türü suçtur. Suçun karşısında yargının susması ‘suçun katmeri’dir!
Gazetecinin, muhalif yazarın, muhalif siyasetçinin, hukukçunun, aydının evine, bürosuna ‘telegöz, telekulak’ yerleştirmek suç değil mi? Komşu ülkelere karşı; şeriatçı canilere barınma, eğitim, silahlanma olanağı sağlamak suç değil mi? Bir ülke yöneticisinin, gazeteleri hedef alıp “Yargıyı göreve çağırıyorum” demesi suç değil mi? Bir ülke yöneticisinin, o ülkede birçok dinsel inanış ve kültür varken, kendi mezhebine vurguyla “İnancımıza uygun olan budur” türü konuşmalar yapması, farklı inançları aşağılaması suç değil mi? Başbakan’ın ‘kızlı erkekli evler’ söylemi başlı başına suçtur. Halkı ‘ihbarcı’ olmaya çağırdı! Suçtur. AİHM gibi Türkiye’yi de bağlayan uluslararası mahkeme kararlarını kulak arkası etmek suçtur! “Camide alkol içtiler, türbanlı hamile bayana saldırdılar” türü ispatsız sözlerle muhaliflere iftira atmak suçtur. Bu suçlar karşısında susan yargı, ‘suçun katmeri’dir’
‘Başbakan’ın geçeceği yollarda saatler öncesinden, gideceği kentlerde günler öncesinden ‘olağanüstü hal’ ilan ediliyor. Yasaklar, gözaltılar başlıyor. Suçtur. Hele ki, “Hükümet aleyhinde gösteri yapabilir” ihtimaliyle gözaltılar, dernek baskınları, çevreyi polis ablukasına almak katmerli suçtur. Bu suçlar karşısında yargının susması suça iştiraktir. Polisin halka saldırısını, yetkili kişi “Hükümet aleyhinde slogan atıyorlardı!” diye savunuyor! Vay faşist vay! Ne var bunda? Atar, atacak, atmalı! Hükümet aleyhinde olmak, karşı gösteri düzenlemek, ‘Başbakan’ı protesto etmek en sıradan demokratik haktır!
Gün yok ki, ‘Başbakan’ nedeniyle halka dönük bir terör olayı yaşanmasın. ‘Başbakan’ı protesto edenler, anında yaka paça gözaltına alınıyor. Küfür ettikleri, taş attıkları için falan değil;, pankart açtıkları, bildiri dağıttıkları için! Bu işi yapan gençleri yaka paça eden polis suç işlemektedir; polise “Yaka paça et” görevi veren amirler de. Yargının suça sessizliği ise, suçu misline katlıyor.
Demokrasi, insan hakları, özgürlük, çağdaş eğitim, bilim, uygarlık, uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış değerler, adalet, vicdan... ne söylerseniz söyleyin etkisi yok. Söylenecek her şey, her ton ve alanda söylendi. Ama ‘Başbakan’ ve iktidarı bildiğini okuyor! Yani suç işlemeye berdevam!
Goethe: “İnsan ancak anladığı şeyleri duyar!”
NİHAT BEHRAM
YURT
Gerçi bu ‘dershane’ işleri falan biraz karışık! Yüzeyden bakınca: AK Hacılar, neredeyse ‘Cemaat’ı ‘marjinal terörist grup’ ilan edip, sandıkla gelen iktidara ‘darbe planı’ içinde olduklarını söyleyecek! Ne malûm, bu sürtüşme belki de artı-eksi kablo kavuşmasının gereğidir! Ampul ‘daha nurlu’ yansın diye! Yani AK Hacılar ile Cemaat daha ‘nur’lu yanma konusunda uyuşuverir. AK Hacılar ile Cemaat’ın bu paylaşım sürtüşmesi günlerinde; CHP’nin uyuşukluğu depreşir de, Cemaat’a yaslanayım derken kucağına düşerse, göreceği var! Gün ışığında dünyayı değil, ‘nur’ ışığında ‘Mevlâ’yı!
Başbakan son dönem konuşmalarında ‘suç’ dozunu iyice artırdı. Ağzını açıp da suç işlemediği konuşması neredeyse yok. ‘Lan’lı, ‘ulan’lı, ‘ayyaş’lı, ‘çapulcu’lu sözlerle ‘süslediği’ konuşmaları tehdit boyutuna ulandı. “Açıklarsam yer yerinden oynar” diyor. Herhalde dünyada böyle konuşabilen, yani kendinde böyle konuşabilme yetkisi gören tek devlet adamıdır. Bir başbakanın bu cümleyi kullanması aleni suçtur! Bu cümleyi kullandığında “Ah, ne iyi ediyor da susuyor, toplumsal depremi önlüyor, barışa hizmet ediyor, iyi ki susuyor, bildiği korkunç gerçekleri açıklamıyor” mu diyelim? İlkin, bu cümle tehdittir. Başbakan tehdit suçu işliyor! Sonra: bu cümle itiraftır; demek ki bildiği korkunç gerçekler var, fakat halktan saklıyor! Uygar bir toplumda bu cümleyi sarf eden devlet adamının yakasına yargı yapışır. Bırak devlet adamının halkı tehdit etmesini, evde çocuğu tehdit edemezsin; uygar bir toplumda tehdidin her türü suçtur. Suçun karşısında yargının susması ‘suçun katmeri’dir!
Gazetecinin, muhalif yazarın, muhalif siyasetçinin, hukukçunun, aydının evine, bürosuna ‘telegöz, telekulak’ yerleştirmek suç değil mi? Komşu ülkelere karşı; şeriatçı canilere barınma, eğitim, silahlanma olanağı sağlamak suç değil mi? Bir ülke yöneticisinin, gazeteleri hedef alıp “Yargıyı göreve çağırıyorum” demesi suç değil mi? Bir ülke yöneticisinin, o ülkede birçok dinsel inanış ve kültür varken, kendi mezhebine vurguyla “İnancımıza uygun olan budur” türü konuşmalar yapması, farklı inançları aşağılaması suç değil mi? Başbakan’ın ‘kızlı erkekli evler’ söylemi başlı başına suçtur. Halkı ‘ihbarcı’ olmaya çağırdı! Suçtur. AİHM gibi Türkiye’yi de bağlayan uluslararası mahkeme kararlarını kulak arkası etmek suçtur! “Camide alkol içtiler, türbanlı hamile bayana saldırdılar” türü ispatsız sözlerle muhaliflere iftira atmak suçtur. Bu suçlar karşısında susan yargı, ‘suçun katmeri’dir’
‘Başbakan’ın geçeceği yollarda saatler öncesinden, gideceği kentlerde günler öncesinden ‘olağanüstü hal’ ilan ediliyor. Yasaklar, gözaltılar başlıyor. Suçtur. Hele ki, “Hükümet aleyhinde gösteri yapabilir” ihtimaliyle gözaltılar, dernek baskınları, çevreyi polis ablukasına almak katmerli suçtur. Bu suçlar karşısında yargının susması suça iştiraktir. Polisin halka saldırısını, yetkili kişi “Hükümet aleyhinde slogan atıyorlardı!” diye savunuyor! Vay faşist vay! Ne var bunda? Atar, atacak, atmalı! Hükümet aleyhinde olmak, karşı gösteri düzenlemek, ‘Başbakan’ı protesto etmek en sıradan demokratik haktır!
Gün yok ki, ‘Başbakan’ nedeniyle halka dönük bir terör olayı yaşanmasın. ‘Başbakan’ı protesto edenler, anında yaka paça gözaltına alınıyor. Küfür ettikleri, taş attıkları için falan değil;, pankart açtıkları, bildiri dağıttıkları için! Bu işi yapan gençleri yaka paça eden polis suç işlemektedir; polise “Yaka paça et” görevi veren amirler de. Yargının suça sessizliği ise, suçu misline katlıyor.
Demokrasi, insan hakları, özgürlük, çağdaş eğitim, bilim, uygarlık, uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış değerler, adalet, vicdan... ne söylerseniz söyleyin etkisi yok. Söylenecek her şey, her ton ve alanda söylendi. Ama ‘Başbakan’ ve iktidarı bildiğini okuyor! Yani suç işlemeye berdevam!
Goethe: “İnsan ancak anladığı şeyleri duyar!”
NİHAT BEHRAM
YURT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder