4 Şubat 2014 Salı

Sü-lale Devri! - MUSTAFA BALBAY

17 Aralık sürecinden sonra ortaya çıkan kimi gerçeklerle AKP iktidarı döneminde yolsuzluğun lokal ya da kişisel değil, kurumsal bir nitelik kazandığı görülüyor. Önceki iktidarlar döneminde de benzer dosyalar ortaya çıkardı. Bir süre saklanmaya çalışılsa bile gizlenemez, bütün çıplaklığıyla kamuoyunun gözleri önüne serilirdi. AKP iktidarı döneminde ise o klasik Anadolu sözüne gönderme yapmak gerekirse, şöyle bir yol benimsenmiş görünüyor: 
Yolsuzluğu yapan, yasasını hazırlar.

Sadece Kamu İhale Kanunu’nda son 10 yılda 30’dan fazla değişiklik yapıldığını anımsatırsak, ne demek istediğimiz anlaşılacak. 
Genel bir hükümet icraatı olarak yapılan bir işlem yasaya aykırı ise anında yasa değiştirildi. Böylece sözüm ona, o işlem yasaya uygunmuş gibi gösterildi. 
Resmi Gazete bunun onlarca örneğiyle dolu. Yasalar böylesine kolay değişince elbette yönetmeliklerin esamisi okunmadı. Her yönetmelik göstermelik bir prosedür haline getirildi. 
Bunun devamında da yolsuzlukları ifade eden kimi suç tanımları da değişti. Örneğin, ihaleye fesat karıştırmak diye bir suç artık yok. Onun yerine ihaleye fırsat karıştırmak var. Kim hükümet şemsiyesi altında fırsatını bulabilirse ihalesini alıyor.
***
Yasalara uydurulmuş bu usulsüzlük dolu işlemlerin yanında bir de taşınmaz tabiat ve kültür varlıkları ile tapu müdürlüklerine dayalı mülkiyet değişimleri var. 
Başbakan üzerine öyle yetkiler aldı ki, tapu dairelerinin son onay amiri desek yeridir. 
17 Aralık’tan sonra ortaya atılan iddiaların ne kadarının gerçek olduğu, ne kadarının delillendirildiği önemli bir sorundur. Neyle suçlanırsa suçlansın, herkesin adil yargılanma hakkı vardır. Herhangi bir suçlamayla karşı karşıya kalan kişilerin toplum vicdanını da rahatlatacak ölçüde savunma hakkına sahip olması gerekir. 
Bunlar hukukun evrensel ilkeleri. Ancak bizim burada konu ettiğimiz hükümetin doğrudan kendi üzerine aldığı yetkiler. 
Örneğin yerel belediyeden büyükşehir belediyesine hiçbir kurumun onaylamadığı bir imar değişikliği doğrudan Başbakan’ın onayıyla gerçekleşebiliyorsa, burada açıklanmaya muhtaç bir durum var demektir. Son dönemdeki dosyalarda buna benzer onlarca örnek yer alıyor.
***
Her nasıl oluyorsa hükümet icraatının zenginleştirdiği kesimlerin başında yine hükümet üyelerinin ve iktidar ortaklarının yakınları geliyor. 
Türkiye’de öteden beri yerleşmiş bir hastalık vardı. Bu hastalık şöyle bir söylemle kendini gösteriyordu: 
“Arkadaş adam çalıyor ama, iş de yapıyor!” 
AKP iktidarı döneminde uzun süre bu hastalık su yüzüne çıkmadı. Ancak gelinen noktada, başta da vurguladığımız gibi tek tek yolsuzluklar yerine kurumsal bir hastalıkla karşı karşıyayız. Toplumun bu hastalığa nasıl tepki vereceği 30 Mart seçimlerinde belli olacak. 
Yerel seçimler doğası gereği başkan adayından yerel sorunlara kadar farklı verilere dayalı seyrediyor. Ancak 17 Aralık sonrası bir dönemin icraatının ne olduğunu ortaya koyan çok ciddi belgeye, delile dayalı yolsuzluklar gündeme geldi. Son günlerde katıldığım toplantıların çoğunda insanlar adeta birbiriyle sözleşmiş gibi şu haykırışlar yükseliyor: 
“Hırsız vaaaaar!” 
Buna duymadım karşılığını verince bütün salon bağırmaya başlıyor. 
Bu durum, “Çalıyor ama iş de yapıyor” hastalığına toplumun çare aramakta olduğunu gösteriyor. 


Başbakan’ın arada bir gönderme yaptığı Osmanlı tarihiyle karşılaştırmak gerekirse Osmanlı’da bir Lale Devri vardı, Türkiye’de de sü-lale devri yaşanıyor. 
Tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi bunun da ömrü uzun olmayacak.  

MUSTAFA BALBAY
Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder