5 Mayıs 2014 Pazartesi

Yandaşlıktan Aklanmak... AHMET CEMAL

“Acaba ne zaman ortaya çıkarlar?” diye soruyordum kendi kendime. 
Fazla bekletmediler. 
Bir zamanlar kraldan da kralcı, yandaştan da yandaş olanlardan söz ediyorum. 
Daha doğrusu, yıllarca yandaşlıkta adeta yarıştıktan sonra, yine de yeterince yandaş olmayı beceremedikleri için, sonunda yağlı kapıların önüne konu verenler. 
Hem de bir anda denilebilecek kadar kısa sürelerde. 
Böyle zamanlarda çok, ama çok dikkatli olmak gerekiyor. Kalemlerini ve söylemlerini hiçbir bedel karşılığında satmamış, hep haktan, haklıdan ve gerçeklerden yana çıkmış, işlerini de bu yüzden kaybetmiş olanlar ile, daha düne kadar yandaşlıktan ve yalakalıktan sapmamışken, “son kullanım tarihlerinin” geçmek üzere olduğunu fark edemeyip tekmeyi yemiş olanları birbirine karıştırmak, kendilerini satmayı hep reddetmiş olanlara karşı çok büyük bir haksızlıktan başka bir şey değildir. 
Hemen belirtelim: Aslında zor iştir yandaş ve yalaka olmak. Çünkü böylelerinin“işverenlerinin” taleplerinde sınır yoktur. “Ben, ancak istediğim ölçüde yandaş ve yalaka olurum!” demek, buna inanmak, yandaşların ve yalakaların düşebileceği en büyük yanılgıdır. 
Ve bu yanılgılarının bedelini anında öderler. Yağlı kapılarının önüne bir anda konu verirler. Çünkü o kapılar, kendilerine ancak yandaşlıklarına ve yalakalıklarına sınır tanımamaları koşulu ile açıktır. 
Boğazlardaki deniz manzaralı malikânelerin, denizlerdeki yatların ve kotraların, karalardaki çiftliklerin ve nihayet baş döndürücü aylıkların bedeli, ancak sınırsız yandaşlık ve yalakalıkla ödenebilir.

***
Şimdi böyleleri ile yandaş olmayan medyanın sayfalarında ve ekranlarında karşılaşmaya başladık. 
Daha düne kadar “Ergenekon davaları mutlaka gereklidir!” diyenler... 
Daha düne kadar “Askerin vesayetine mutlaka son verilmelidir!” diye tepinenler... 
Daha düne kadar “Mustafa Kemal de diktatördü!” saptamasıyla, gerçek diktatörün yollarına gül dökenler... 
Ve daha neler neler... 
Fransız İhtilali döneminin ve hemen sonrasının ünlü devlet adamı Joseph Fouché(1759-1820), siyasi tarihte yandaşlığın, yalakalığın ve dönekliğin piri sayılabilecek olanlardandı. Sıradan bir din adamı iken Fransız İhtilali ile birlikte devrimcilere katılıp kiliseleri yakan, Robespierre’in saflarında çalışan, onu deviren komploda yer aldıktan sonra kendini var gücüyle Napolyon’un yükselişine adayan, Waterloo’dan sonra ise bu kez Fransa Kralı XVIII. Louis’nin yanında bir bakanlık kapan Fouché, dönekliği ile kralı aldatamayınca her şeyini yitirir ve Fransa’dan sürülür. Onun üzerine olağanüstü bir biyografi yazmış olan Stefan Zweig, bu kadar dikkatli bir siyasetçinin nasıl olup da kraldan bir şeyler bekleyebildiği sorusuna şu karşılığı vermiştir: “İhanet etmeye o kadar alışmıştı ki, sonunda ihanet edecek birini bulamayınca kendine ihanet etti!” 
Evet, medyamızın kendini satmaya karşı hep direnmiş, mesleklerinin yüz akı mensuplarını haddim olmayarak uyarıyorum: Eski yandaşlıkları, yalakalıkları ve döneklikleri ile son kullanım tarihlerini geçirmiş olanlara aranızda yer vermeyin!  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder