21 Haziran 2014 Cumartesi

Erdoğan’ın Viyana Çıkarması-NİLGÜN CERRAHOĞLU

Erdoğan’ın Viyana kortejini, Avusturyalılar “YouTube”a koymuş… 
Başbakanın Roma’ya nasıl geldiğini önceki dönemlerde gördüğüm için merak edip baktım. 
Google”a, “motorcade of Turkish PM Erdoğan in Vienna” yazdığınızda önünüze geliyor… 
Sayın sayabildiğiniz kadar: 28 resmi araç, 3 motosiklet, 2 ambulans; insan afallıyor! 
Simsiyah arabalar arabalar… 

Korumalar korumalar… 
Yukarıda tur atan helikopterler… 
Polis ekiplerini şimşek hızıyla izleyen ambulanslar… 
Geçiyor geçiyor ve de bitmiyorlar… 
Viyana kortejinin bir benzerini, İtalyan başkentinde iki yıl önce yaşadım… 
Kentin kalbi olan Termini tren istasyonundan, TC büyükelçiliğine uzanan mesafe hepten felç olmuştu. 
Vespa’larıyla işe gidip gelen Romalılar, kavşaklarda geçişleri iptal eden trafik polislerine küfrediyordu. 
Keşmekeşe bir takside yakalandığım için taksi şoförünün isyanına doğrudan tanık oldum. 
Arabanın motorunu kapatıp “Kim bu?” diye söze başlayan şoför ardından; “Yoksapapa mı geçiyor?” demiş; “Ama… Papa geçse, bunca eziyet etmez!” diye eklemişti.
Roma, Mussolini’den bu yana belli ki bu kadar abartılı bir tantanaya sahne olmamıştı…
Korteji nam saldı 
O yılın eylülünden sonra Kırım’a, Yalta’ya gittim. 
Yalta’ya adım attığım an kentte bir telaş yaşandığını fark ettim. 
TC başbakanı meğer Yalta’da bir uluslararası konferansa katılacakmış… 
Yalta’nın bütün lüks otelleri hep birlikte seferber olmuş, “Acaba ne eder, nasıl eder; Erdoğan’a 80 oda birden bulabiliriz”i araştırıyordu. 
Uluslararası delegasyonlar içinde, lüks otellerde “80 oda” birden isteyen başka devlet, hükümet başkanı çıkmadığından tüm turizm camiası şaşırmıştı. 
Derken aynı kış yolum İspanya’ya düştü. 
İspanya’da yeni tanıdığım bir İspanyol diplomat, Türk olduğumu öğrenir öğrenmez, hemen kısa süre önce ayrıldığı Brezilya’da “Erdoğan olgusu” ile ilk nasıl tanıştığını anlattı: 
2010 Mayısı’nda Erdoğan Brezilya’ya geldi!” dedi: “O dönemde başbakanınız ile benim başbakanım Zapatero‘medeniyetler ittifakı eşbaşkanlarıydı’. İkisinin inişi havaalanında çakıştı. Alana gittiğimde ne göreyim? 50 arabalık devasa bir kortej, Erdoğan’ı bekliyor! Korumalar, ambulanslar… Şaştım. Bizim başbakanı bekleyen yalnız 5 araba vardı!” 
Niye? 
Eski İspanya sömürgelerinin bulunduğu Latin Amerika’ya Zapatero da şöyle “şanıyla” varmak istemez mi? 
Ama olmaz. Yakışık almaz. 
Demokratik bir Avrupa ülkesinde bu derece abartılı bir şatafat düşünemez. 
AB ülkelerinde, güvenliğin, refakatçilerin, korumaların bir bir hesabı tutulur. Böylesine, şişkin bir koruma ordusu ve güvenlik sistemine gerek var mı acaba diye en azından tartışılır; konuşulur. Vergi mükelleflerinin, bu yükün altına girmesinin maliyeti araştırılır. 
Dışarıdan bakanlar aslında Türkiye’deki rejimin ne olduğunu, Erdoğan’ın maiyet alaylarıyla yüz yüze gelince hemen şıp diye anlıyorlar ve aslında sadece TC başbakanına değil, bu aşırılığı doğal gören, kabullenen, içselleştiren hepimize, bu bağlamda not veriyorlar. Böyle aslında bir “not” verdikleri için zaten görüntüleri üşenmeden “YouTube”a taşıyorlar ve tanışır tanışmaz hayretler içinde “Aa Türk müsünüz?” diye tanık oldukları bu çok kalabalık güvenlik ordularını anlatıyorlar.
Merzifonlu ile övünmek 
Erdoğan’ın “Viyana çıkarmasının” çarpıcı olan tek yanı, “YouTube”a düşen kortej görüntülerinden ibaret değildi haliyle. 
Erdoğan, Viyana konuşmasında ağzını açar açmaz, “Bizler (II. Viyana Kuşatması’nın padişahı) IV. Mehmet’in, (II. Viyana Kuşatması’nın sadrazamı, komutanı) Merzifonlu Kara Musta Paşa’nın mirasçılarıyız!” dedi. 
Avusturyalıların, “medeniyetler ittifakı eşbaşkanı” olmakla övünen bir liderden duymak isteyecekleri son cümle herhalde bu olmalı... 
IV. Murat, Merzifonlu Kara Mustafa ve 11 Eylül 1683 tarihleriyle özdeşleşen II. Viyana Kuşatması çünkü hâlâ “medeniyetler çatışması” ile bire bir özdeş kabul edilen bir simge… 
Öyle ki üç asır sonra yaşanan “11 Eylül-İkiz Kuleler” terörünün bile tarihsel bir rastlantı olup olmadığı ve de “11 Eylül”ün, “II. Viyana Kuşatması’yla simgelenen o büyük medeniyetler savaşının miladına” özel bir gönderme olup olmadığı tartışılmıştı.
Bunu “Sağnak”ta vaktiyle uzun uzun anlatmıştım… 
Medeniyetler ittifakı”(!) liderliğine soyunan bir başbakanın, Viyana’ya şimdi “Ben Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın torunuyum!” diye girmesi en hafif deyimle hoş olmayan “gaf”tır. 
II. Viyana Kuşatması’nı” hâlâ bir travma olarak hatırlayan ve yaşatan Avusturyalılar için bunun ne kadar gereksiz ve itici bir vurgu olduğunu anlatmaya sözcükler yetmez… 
Ufaklık” ve “tıfıl” olarak Türk basınınca küçümsenen Avusturya Dışişleri BakanıSebastian Kurz’tan başbakan sonra bunun üstüne bir de; “AB üyelik sürecimizde Avusturya’nın daha aktif rol almasını istemiş!” 
Eh ne demişler? 
İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara, değil mi ama?  

NİLGÜN CERRAHOĞLU
Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder