13 Temmuz 2014 Pazar

Meğer AKP de Kemalistmiş- Haluk Hepkon Odatv.com

Papağanların konuşması taklide dayanır. Bu yüzden doğada özgür yaşayan papağanlar konuşamaz. Buradan yola çıkarak taklidin bir esaret alışkanlığı olduğu söylenebilir. Kısacası özgürlük ile yaratıcılık arasında doğrudan bir ilişki vardır. Esir yaratmaz, yalnızca taklit eder.
Ülkemizdeki yazar çizerlerin taklide olan merakının nedenini de bu türden bir bağımlılıkla açıklayabiliriz. Duyduklarını, gördüklerini ya da bir yerlerde okuduklarını tekrarlamayı, düşünmek zannetmektedirler. Buna “Papağan Sendromu” diyebiliriz. Bağımlı bir ülkenin düşün hayatında taklit her zaman geçer akçedir.
Türkiye’deki komplo teorisyenlerinin durumunu da “Papağan Sendromu”ile açıklamak mümkündür. Bütün sözde eleştirilerine rağmen bağımlıdırlar; bu yüzden mahreci Batı olan her lafa hayran olurlar. Burada taklit yaltaklanma ihtiyacının farklı bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekonominin ve siyasetin temel kavramlarını anlamaktan acizdirler. Bu darlık yüzünden Batı’daki aşırı sağcıların saçma sapan hurafelerini tekrarlamakta; sürekli CFR, İlluminati, masonlar, Yahudi lobisi demeyi siyaset yapmak sanmaktadırlar. Yaratıcılıktan uzaktırlar; söylediklerinde ya da yazdıklarında orijinal hiçbir şey yoktur.
KOMPLO TEORİLERİNİ DEĞİL ANTİEMPERYALİZMİ HEDEF ALMAK
Eğer konu “Papağan Sendromu”ysa, sadece komplo teorisyenlerinden bahsetmek haksızlık olur. Ülkemizde benzer bir durum komplo teorilerini eleştirenler arasında da mevcuttur. Bu “eleştirmenler” de ideolojik gıdalarını Batı’dan almaktadırlar. Yaptıkları,komplo teorilerini eleştiri adı altında Batı’da piyasaya sürülenleri parlatıp cilalamaktan ibarettir.
Biraz açalım. Batı’da Daniel Pipes, Bassam Tibi, Bernard Lewis, Antoine Vitkine gibi isimlerin başını çektiği bir “eleştiri geleneği” hakimdir. Siyasi muhtevası en az eleştirdiği hurafeler kadar berbat olan bu “gelenek”antiemperyalist her türlü analizi karalar; emperyalizme karşı Ezilen Dünya’daki bütün tepkileri komploculuk diye yaftalar. Buna göre, örneğin, ABD’nin Ortadoğu’da ya da Türkiye’de bir takım hesapları ve ilişkileri olduğunu söylemek komploculuktur, paranoyaklıktır. Emperyalizmin dünyanın büyük bir bölümünü ezdiğinden, sömürdüğünden bahsetmek bağışlanmaz bir hatadır. Bunu söyleyen günahkârların zihin yapıları Batılılardan farklıdır. Araplar, Türkler, Ortadoğulular, yani Doğulular hastalıklı bir zihin yapısına sahiptir.
KEMALİZMİN GÜNAHI NE
Noam Chomsky, ABD’nin kendisini eleştirenleri “komplo teorisyeni”diyerek karalamaya çalıştığını söyler.[1] Ülkemizde komplo teorileriyle mücadele etme adına Pipes ve benzerlerinin tezlerini tercüme etmekle yetinenlerin kendilerine başdüşman olarak ulusalcılığı seçmeleri eşyanın tabiatına uygundur. Doğan Gürpınar’ın yeni çalışması Komplolar Kitabı’nı da bu çerçevede ele almak gerekiyor. Geçerken belirtelim; Gürpınar kitabında Pipes ve Tibi’yi oryantalistlikle eleştirmektedir. Fakat Pipes ve Tibi’nin ayırt edici özelliği oryantalizm değil Ezilen Dünya’daki antiemperyalist hareketlerden nefret etmeleridir. Bütün tezlerini ulusalcılığı eleştirmek üzerine kuran Gürpınar, Pipes ve Tibi’nin antiemperyalizm konusunda gösterdiği tutumu bire bir benimsemektedir.[2]
Gürpınar’a göre ülkemizde komploculuğun yaygın olmasının nedeni Kemalizmdir. Komplo teorileri Kemalizmin iki ana unsuru olan antiemperyalizm ile gericilik karşıtlığını birbirine bağlamaktadır ama Kemalizmin günahı bununla sınırlı değildir. Kemalizm komploculuk aracılığıyla ulusalcılığa dönüşmüş; bununla da yetinmemiş, solu ve İslamcılığı da kendine benzeterek komplocu yapmıştır. Kısacası ulusalcısından, İslamcısına, sosyalistinden milliyetçisine kadar memleketteki herkes komplocudur; bunun nedeni de Kemalizmdir. Bu hastalıklı zihin yapısına karşı bağışıklığı olan sadece Gürpınar ve arkadaşlarıdır.
Gürpınar’ın “her kötülüğün nedeni” olarak Kemalizmi ve ulusalcılığı görmesi aslında ironiktir. Onun bu tuhaftavrıyla kötü giden her şeyin sorumlusu olarak Yahudileri ya da masonları görenlerin paranoyaklıkları arasında ciddi hiçbir fark yoktur. Gürpınar yakın tarihimizi mutlak bir iyilik ve kötülük zıtlaşmasıyla açıklamaktadır. 1908’den beri bütün olan biteni Sabetaycıların faaliyetleriyle açıklayanlardan tek farkı onun dünyasında mutlak kötülüğü Kemalizmin ve ulusalcılığın temsil etmesidir.
ULUSALCILIK VE KOMPLOLAR
Peki, Gürpınar tamamen haksız mıdır? Türkiye’de ulusalcılığın komploculukla ve komplo teorileriyle ilişkisi ne durumdadır? Bu soruya yanıt vermeden önce siyasi analiz yapmak ile komplo teorilerini savunmak arasındaki fark üzerinde durmak gerekiyor.
Türkiye ve Ortadoğu’da son yıllarda yaşanan gelişmeler herkesin gözü önünde cereyan etmektedir. Irak parçalanmıştır, Suriye parçalanmak istenmektedir, Türkiye’de yaşananlar ortadadır ve Gürpınar dışındaki bütün dünya emperyalizmin Ortadoğu’daki faaliyetlerinin farkındadır. Bu durumu tespit etmek ile dünyayı masonların ya da CFR’nin idare ettiğini söylemek arasında ciddi bir fark vardır. Gürpınar ise uyduruk bir “komploculuk” tanımıyla bu ikisi arasındaki farkı muğlaklaştırmaya çalışmaktadır. Gürpınar’ın Türkiye’ye dayatılan emperyalist senaryolara karşı çıkışları karalamasıyla Pipes’ın ve benzerlerinin Ortadoğu’daki her türlü emperyalizm eleştirisini komplo teorisyenliği ile itham etmeleri arasında hiçbir fark yoktur.
Kuşkusuz komploların varlığı komplo teorilerini meşrulaştırmaz. Her siyasi akım içerisinde olduğu gibi ulusalcılık içerisinde de komplo teorilerine inanan kesimler mevcuttur. Fakat bu durum Türkiye’de komplo teorilerinin bayraktarlığını İkinci Meşrutiyet’ten beri İslamcı akımların yaptığı gerçeğini değiştirmez. Gürpınar’ın bu durumu gözardı ederek bütün faturayı Kemalizme kesmesinin, hatta İslamcı akımların komplo teorilerine başvurmasını bile Kemalizmin ve ulusalcılığın bir günahı gibi göstermesinin nedeni tamamen ideolojiktir. Gürpınar ulusalcılığa karşı duyduğu nefreti meşrulaştırmak için gerçekleri tahrif etmekten çekinmemektedir.
AKP ELEŞTİRİSİNİN ZAMANLAMASI
Komplo teorileriyle ilgili her lafı döndürüp dolaştırıp ulusalcılığa getiren Gürpınar’ın AKP’ye bakışı da son derece ideolojiktir. Aslında Gürpınar’ın AKP’ye karşı tavrını iki ayrı döneme ayırmak mümkündür. İlk dönem AKP’nin güçlü olduğu dönemdir. Gürpınar’ın bu dönemdeki tavrını daha iyi anlamak için “öğretim görevlisi” olarak katıldığı “Komplo Avcıları Meslek Yüksek Okulu” etkinliğinden bahsetmek gerekiyor. Gürpınar, o dönemde şimdilerde “komploculukla” suçladığı AKP’nin yan kolu olan Genç Siviller tarafından düzenlenen bu etkinliğe katılmakta bir mahzur görmemiştir. Söz konusu etkinliğe Gürpınar’ın yanı sıra AKP’nin her yaptığında boncuk aramasıyla tanınan Ceren Kenar, solculuğun komploculuk olduğunu vaaz etmesiyle ünlü Halil Berktay, “Ergenekon öyle bir örgüt ki ona üye olduğunu bilmeyenler var” diyerek her taşın altında Ergenekoncu arayan Yıldıray Oğur, bir dönem İstanbul Belediyesi’nin kanalizasyon kapaklarında Allah yazdığını iddia eden Ahmet Turan Alkan gibi isimler katılmıştır. Söz konusu “yüksek okulun” müfredatından ve muhteşem kadrosundan Gürpınar’ın o dönemde AKP’nin “komploculuğu”nu fazla da dert etmediği anlaşılmaktadır.
Fakat Gürpınar 2014 yılında yayımlanan kitabında farklı bir tavır göstermekte ve bu kez AKP’yi “komploculuk”la eleştirmektedir. Ona göre“AKP ve reformcu İslamcı hareket kendisini bir liberalleşme ve demokratlaşma dalgasının üzerine konumlamış ama 2010’lardan başlayarak söylemsel bir geri dönüş yaşanmıştır”. Gezi Olayları’yla zirve yapan komploculuk AKP’li ve İslami entelijansiyayı kendine çekmiştir. Gürpınar’ın yazdıklarından, bu durumun onun AKP karşısındaki tavrını değiştirmesine neden olduğu sonucu çıkmaktadır.
Peki, bu doğru mu? Yukarıda bahsedilen “Komplo Avcılığı Meslek Yüksek Okulu”nun faaliyet tarihini hatırlarsak, Gürpınar’ın bu iddiasını ciddiye almanın mümkün olmadığı ortaya çıkacaktır. Gürpınar’ın AKP ile yolları ayırması yakın zamanda olmuştur. Esas ayrım Gezi Olayları’ndan sonradır. Geçen Haziran’dan itibaren AKP’nin sallanmaya başlaması liberallerin tavrını da değiştirmiştir. Gemi su almaktadır ve farelerin artık batacağı belli olan bu gemide işleri kalmamıştır. Gürpınar’ı harekete geçiren bu durumdur. ABD’nin açık destek vermekten vazgeçtiği AKP bu tarihten sonra derhal “komplo teorisyeni” ilan edilmiştir.
LİBERALLER VE KOMPLO TEORİLERİ
Devam edelim… Gürpınar’ın AKP’nin liberallerden koptuktan sonra komplo teorilerinin etkisi altına girdiği tezi de doğru değildir. İktidara gelişini Sabataycı Beyaz Türklere karşı bir zafer olarak sunan AKP’nin komplo teorileriyle arası her zaman iyi olmuştur. Liberallerin de bu duruma hiçbir itirazları olmamıştır. Ahmet Altan’ın 2009 yılında Atatürk’ün Türkiye’yi Selanik haline getirmeyi amaçladığını, cumhuriyetle birlikte halkın ‘Yeni Selaniklilerin’ esiri haline geldiğini” yazması bu durumun en güzel kanıtıdır. Cumhuriyetin tasfiye edilmesini destekleyen liberaller AKP’nin bu iş için komplo teorilerine sarılmasına ses çıkartmamış, hatta bu sürece yardım etmişlerdir.
Bu yüzden şimdilerde Dreyfus Davası’ndan dem vuranlar Balyoz Tertibi’nde ağızlarından salya akarak Yahudi general avına çıkanlara, Ergenekon ile masonluk arasında ilişki kurmaya çalışanlara, “Ergenekon Terör Örgütü”nün Agarta ile bağlantılı olduğunu söyleyenlere itiraz etmemiştir. Veli Küçük’ü, İlhan Selçuk’u ve Doğu Perinçek’i Ermeni, Çevik Bir’i Yahudi ilan eden Mehmet Baransu’nun bavulundan çıkan ve en az Siyon Protokolleri kadar uydurma olan belgeler bu çevreler tarafından sevinçle karşılanmıştır. Markar Esayan, Eser Karakaş, Mehmet Altan gibi isimlerin Ergenekon’un İttihatçı kökleri hakkında yazdıkları arşivlerdedir.[3]
Komplolar Kitabı Gezi Olayları sonrasında liberallerin gericilikle olan ilişkisini, şimdilik kaydıyla, askıya aldığını göstermesi açısından önemlidir. Pipes gibi emperyalizmin yeminli savunucularının söylediklerini tekrar etmekten başka bir şey yapmayan, tamamen ideolojik kaygılarla hazırlanmış bu çalışmanın başka da ciddiye alınacak bir tarafı bulunmamaktadır. Gürpınar’ın kaleme sarılıp geçmiş günahlarından kurtulmaya çalışması, kısa bir süre önceye kadar birlikte yol aldığı AKP zihniyetini bir çırpıda “komplocu” ilan etmesi bundandır. Havadaki değişim sezilmiş ve hemen yeni duruma uygun pozisyon arayışına girilmiştir. Bu mide bulandırıcı tutum Türkiye’deki liberallerin meşrebine uygundur. Daha fazlasını beklemek hayalcilik olur.
Haluk Hepkon
Odatv.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder