Hayrettin Karaman bir İslam hukuku profesörü. Herhangi bir profesör değil. Fikirleri iktidar çevrelerini tenvir eden bir âlim.
Erdoğan’ın “ulemaya danışmak gerekir” cümlesindeki ideal ulemadan.
Yolsuzluk iddiaları ortaya çıktığında kendisinin yolsuzlukların günah olmayacağı yolunda fetva verdiği ileri sürülmüştü.
Kendisi bu fetva meselesini son köşe yazısında yalanladı. Dedi ki, devlet büyükleri hayır işlerini destekleyebilir, ancak bu işte şahsi menfaatının olmaması gerekir.
Bu mükemmel tespit için elbette İslam hukuku profesörü olmaya gerek yok.
Çoğumuz bu kuralı anaokulu çağında öğrenmiş oluyoruz. Yine de Sayın Karaman’a bir teşekkür borçluyuz. Bir süredir iktidar cenahı kâinatın en temel ahlaki kaidelerinden bile bihaber davranmakta. Belli ki sıfırlamak yerine ahlaki formasyona sıfırdan başlamaları gerekiyor. Eminim yeni başbakan da Karaman’ın yazısını okumuştur. Özgürlüklere “ahlaki formasyon” vermeye şahsi menfaat için yolsuzluk yapanlardan başlayabilir. Allah’tan umut kesilmez.
Gelgelelim büyük âlim bu fetva hikâyesini reddettiği yazısında şunu da belirtmeden geçememiş:
“Ama birilerinin yolsuzluğu bahane ederek hükümet devirmeye kalkıştıkları, rüşvetinmanasını saptırarak kendi kuruluşlarından başka bir yere mali yardımda bulunmayıengellemek istedikleri artık anlaşılmış bulunuyor.”
Bunu nasıl “anlamış bulunuyor” Sayın Karaman? İşin o kısmından bahsetmemiş. Ancak daha evvel başka bir yazısında “Bir Müslüman ithamı ispat yerine koyarakmasumların şeref, haysiyet ve namuslarına da saldıramaz, saldırırsa Allah belasını verir” demiş.
Herhalde bu koca İslam âlimi ithamı ispat yerine koymamaktadır ve masumların haysiyetlerine saldırmamaktadır. O vakit bu ithamını ispat etmesini beklemek gerekir.
Peki, ya ithamını ispat etmesine izin verilmeyenler?
Kapatılan dosyalar, engellenen soruşturma komisyonları, savcılık eliyle terbiye edilmeye çalışılan gazeteciler ve hukuksuz yayın yasakları?
İthamı ispat etmeye çalışana ispatsız ithamlarda bulunmak hangi hukukta kendine yer bulabilir?
Bu yolsuzluk iddialarının arkasında cemaatin polis ve yargı örgütlenmesi olduğu söylenmekte.
Yeni haber değil. Daha önce memleketteki neredeyse bütün siyasi davalar için aynı şey söylendi.
Peki, devlet büyüklerini korumak için bunca mürekkep sarf eyleyen Hayrettin Bey o vakitler “ithamlarla şeref ve haysiyet ve namuslara saldıranlardan” bahsedip iktidar çevrelerini uyardı mı?
Yoksa 2009’da şunu mu yazdı: “Yapılanların üstünü örtmeye ve suçluları, şüphelileri, sanıkları kurtarmaya çalışanlar millet tarafından not edilmektedirler ve aslaunutulmazlar.”
Yani Hayrettin Bey, cemaat işinize geleni yapınca bütün hukuksuzluk itirazlarına kulak tıkanacak ve ithamlar ispat sayılacak, cemaat işinize gelmeyeni yapınca iddiaların üzerinin kapatılmasına ses çıkarılmayacak mı?
Valla millet tarafından not edilir mi bilmem, kendime Sayın Karaman kadar önem vermiyorum. Ama buraya not edelim. Unutulup unutulmayacağını da zamana bırakalım.
Demek özel menfaat için devlet büyüklerinin vakıflarına yardım yapmamak gerek. İddialar ve “ithamlar” tam da bunu söylemekte.
Bu ithamın ispatını yine aynı devlet büyüklerinin engellemesi sizin ilminize sığar mı?
Fetva hakkındaki bir çalışmanızda yanılmıyorsam Karafi’nin “El İkham” eserine atıfla fetva verecek müftünün şu özelliğinden bahsetmişsiniz:
“Korkulan, sayılan, iktidar sahibi kişilere karşı gerçeği apaçık söylemeli.”
Bazen sadece ithamın ispatı değil de bazı özelliklerin ispatı da önemlidir.
Yeni Türkiye’de laik hukuktan umudumuz yok. Ama belli, İslam hukuku da uygulanmayacak.
Genç hukuk öğrencilerine “yağma hukuku” konusunda uzmanlaşmalarını öneririm.
ÖZGÜR MUMCU
Cumhuriyet
Erdoğan’ın “ulemaya danışmak gerekir” cümlesindeki ideal ulemadan.
Yolsuzluk iddiaları ortaya çıktığında kendisinin yolsuzlukların günah olmayacağı yolunda fetva verdiği ileri sürülmüştü.
Kendisi bu fetva meselesini son köşe yazısında yalanladı. Dedi ki, devlet büyükleri hayır işlerini destekleyebilir, ancak bu işte şahsi menfaatının olmaması gerekir.
Bu mükemmel tespit için elbette İslam hukuku profesörü olmaya gerek yok.
Çoğumuz bu kuralı anaokulu çağında öğrenmiş oluyoruz. Yine de Sayın Karaman’a bir teşekkür borçluyuz. Bir süredir iktidar cenahı kâinatın en temel ahlaki kaidelerinden bile bihaber davranmakta. Belli ki sıfırlamak yerine ahlaki formasyona sıfırdan başlamaları gerekiyor. Eminim yeni başbakan da Karaman’ın yazısını okumuştur. Özgürlüklere “ahlaki formasyon” vermeye şahsi menfaat için yolsuzluk yapanlardan başlayabilir. Allah’tan umut kesilmez.
Gelgelelim büyük âlim bu fetva hikâyesini reddettiği yazısında şunu da belirtmeden geçememiş:
“Ama birilerinin yolsuzluğu bahane ederek hükümet devirmeye kalkıştıkları, rüşvetinmanasını saptırarak kendi kuruluşlarından başka bir yere mali yardımda bulunmayıengellemek istedikleri artık anlaşılmış bulunuyor.”
Bunu nasıl “anlamış bulunuyor” Sayın Karaman? İşin o kısmından bahsetmemiş. Ancak daha evvel başka bir yazısında “Bir Müslüman ithamı ispat yerine koyarakmasumların şeref, haysiyet ve namuslarına da saldıramaz, saldırırsa Allah belasını verir” demiş.
Herhalde bu koca İslam âlimi ithamı ispat yerine koymamaktadır ve masumların haysiyetlerine saldırmamaktadır. O vakit bu ithamını ispat etmesini beklemek gerekir.
Peki, ya ithamını ispat etmesine izin verilmeyenler?
Kapatılan dosyalar, engellenen soruşturma komisyonları, savcılık eliyle terbiye edilmeye çalışılan gazeteciler ve hukuksuz yayın yasakları?
İthamı ispat etmeye çalışana ispatsız ithamlarda bulunmak hangi hukukta kendine yer bulabilir?
Bu yolsuzluk iddialarının arkasında cemaatin polis ve yargı örgütlenmesi olduğu söylenmekte.
Yeni haber değil. Daha önce memleketteki neredeyse bütün siyasi davalar için aynı şey söylendi.
Peki, devlet büyüklerini korumak için bunca mürekkep sarf eyleyen Hayrettin Bey o vakitler “ithamlarla şeref ve haysiyet ve namuslara saldıranlardan” bahsedip iktidar çevrelerini uyardı mı?
Yoksa 2009’da şunu mu yazdı: “Yapılanların üstünü örtmeye ve suçluları, şüphelileri, sanıkları kurtarmaya çalışanlar millet tarafından not edilmektedirler ve aslaunutulmazlar.”
Yani Hayrettin Bey, cemaat işinize geleni yapınca bütün hukuksuzluk itirazlarına kulak tıkanacak ve ithamlar ispat sayılacak, cemaat işinize gelmeyeni yapınca iddiaların üzerinin kapatılmasına ses çıkarılmayacak mı?
Valla millet tarafından not edilir mi bilmem, kendime Sayın Karaman kadar önem vermiyorum. Ama buraya not edelim. Unutulup unutulmayacağını da zamana bırakalım.
Demek özel menfaat için devlet büyüklerinin vakıflarına yardım yapmamak gerek. İddialar ve “ithamlar” tam da bunu söylemekte.
Bu ithamın ispatını yine aynı devlet büyüklerinin engellemesi sizin ilminize sığar mı?
Fetva hakkındaki bir çalışmanızda yanılmıyorsam Karafi’nin “El İkham” eserine atıfla fetva verecek müftünün şu özelliğinden bahsetmişsiniz:
“Korkulan, sayılan, iktidar sahibi kişilere karşı gerçeği apaçık söylemeli.”
Bazen sadece ithamın ispatı değil de bazı özelliklerin ispatı da önemlidir.
Yeni Türkiye’de laik hukuktan umudumuz yok. Ama belli, İslam hukuku da uygulanmayacak.
Genç hukuk öğrencilerine “yağma hukuku” konusunda uzmanlaşmalarını öneririm.
ÖZGÜR MUMCU
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder