Çoğumuz “Zahide” ile tanımışızdır onu...Konserlerinde ceketini çıkarmadan önce dinleyicilerden izin isteyerek kuliste biraz sevdiği biraz da hala seyirci karşısında heyecanlandığı için attığı iki tekin etkisiyle terlemiş kara yüzü, gönül dağına çıkan yorgun yüreğiyle “Ayağınızın turabı olayım.” diyen bozkırın tezenesi.
Neşet Ertaş…Neşet Baba…
Padişahın sultan sofrası kurduğu, soytarılarının kocaman gülümsediği günlerde insanların cebindeki sigara paketine bile göz dikmiş Erdoğan’a : “Zengin ise bıraksın, fukaraysa cugara içmeyip de n’apacak? Hanım tuz diyor erkeğin yüreği cız diyor. Elektriğin parası verilmemiş, suyun parası verilmemiş, ekmeğin zeytini gelmemiş, içmeyip de napsın” derken bize biraz hüzün biraz tebessüm ettirebilen; havamızı zehirleyen, atmosferimizi delen , sokaklarda sel gibi zehir akıtan arabaların egzozlarına çözüm isteyen ve sözcüklerini kurgusuz,yapmacıksız, kibirsiz; sırf fakirlikten yorganın altına yatmış, yüreği çocuk dağ gibi bir gönle sahip Kırşehir çobanı.
Gönül sözcüğünü onun kadar içten, onun kadar dokunaklı kimden duyduk? Türkülerinde çokça kullandığı ama her defasında bir o kadar da farklı telaffuz ettiği “gönül” her şarkıda daha bir acıtmadı mı goynümüzü?
Neşet Ertaş, o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni baştan yorumlar ve ona eşsiz bir hava katar. Dinlediğinizde yeni bir beste ile karşı karşıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz. Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sınırlı sığ ve sıradan sanatçıların, arabeskçilerin yorum adına yaptıkları “dejenerasyon” ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Neşet Ertaş kendisinin olmayan bir türküyü bile öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o şekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık.
Olağanüstü denilebilecek yeteneği, Anadolu bozlak ve türkü geleneğine hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık merakı ile Neşet Ertaş... O, Neşet ismini bağlama ile özdeşleştirmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustasıdır. Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran, adeta birbirlerinin içinde, kendisi ile birlikte, eritip yok eden başka bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay değil.
Beş vakit namaz kılan bir insanın, ezan okunurken televizyonun sesini kısmayı unutmasıdır Neşet Ertaş.
Neşedir , derttir, aşktır…
Tuncel Kurtiz’e ölümüne günler kala yanıyorum türküsünü söyletebilendir…
Babadan emanet rakı kokusudur çoğumuza…
Zahide’ne ve Leyla’na gonülden selamlar.
Ben oturuyorum siz ayaktasınız ya, o kara yüzümü ayağınızın altına gurban ederim diyen halk ozanı: toprağın bol olsun.
Mustafa Aydın Kanber / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder