Komşu Yunanistan’ın, “9 Eylül” günkü meclis oturumunda kararlaştırılan soykırımı inkâr yasası ay sonunda kabul edildi.
Ne ki, yasa tasarısında yer alan, “Pontus Rum Soykırımı”, “Anadolu Rum Soykırımı”ve “Ermeni Soykırımı” ifadeleri, muhalefet partilerinin dirençli karşı gelişleriyle“yasa”dan çıkarıldı.
Bu düzeltme yapılmasaydı, yasada tek başına yer alacak olan “Anadolu Rum Soykırımı” söylemi bile yeter artardı bu “soykırım” suçlamalarının ne iftiralarla ne denli yalan dolanla doldurulup ortaya sürüldüğünü, dahası nasıl bir düzenbazlıkla“yok”tan “var” edildiğini...
Demek ki bu partiler de bir “Rum soykırımı”ndan söz edilemeyeceğini tam aksine“Yunan” ordusunun yerli “Rum çeteleri”yle birlikte “Anadolu”da yaptıkları inanılmaz “vahşet”in, “katliam”ın ne büyüklükte olduğunu biliyorlardı ve bu “kırım”ın belki yeniden gündeme gelebileceğini, bunun da “2015” yılında yapılacak “100. Yıl”kutlama çalışmalarına gölge düşüreceğini de.
Böyle de olsa, Yunanistan’ın uluslararası bir boyuta yerleştirmek istediği bu ikinci soykırım atılımı da amacına -şimdilik- ulaşamamış durumda.
Bilmem anımsanırmı , Yunanistan’ın “19 Mayıs” gününün “Pontus YunanlılarınınTürklerce Katlini Anma Günü” olarak kabul etmesi. (24.2.1994)
Ya da arka arkaya sıralanan -uluslararası boyuttaki- “Pontus Helenizm Tarihi”sempozyumlarını; “Karadeniz’i Kurtaralım” gezisi dolaysiyle dağıtılan haritalarda,“Karadeniz”in, “Pontus Gölü” olarak gösterilmesini (Eylül 1997); Selanik’teki Türk Başkonsolusluğu binasının hemen dibine dikilen “Pontus Rum Soykırım Anıtı”nı, dünyanın pek çok ülkesinde kurulan “Pontus” derneklerini ve bütün bunların aracılığıyla kurnazca yaratılan bu soykırımın “uluslararası statü”ye alınması için atılan sonuçsuz çığlıkları. (2006)
Değerli dostlar -her ne nedenle olursa olsun- bir soykırımı “yoktan var etmek” için bunca düzenlemeler yaratılırken, Anadolu Türk halkına yaşatılan inanılmaz “vahşete, kırıma” bu denli “tepkisiz” kalmamızı nasıl açıklamalı?
Bugün bayram arifesi olmasına karşın -konu gündemden düşmeden- Yunan ordusunun “15 Mayıs 1919” günü İzmir’e çıkmasıyla başlayan ve “9 Eylül 1922”de son bulan işgali sırasında “Anadolu”da bize yaşatılanların bir ikisine değineyim diyorum hoşgörünüze sığınarak.
Yunan işgali altındaki yerlerde Yunan askerleri yer yer de -“Don Kirmas” gibi- “RumÇeteleri”yle birlikte yaptıkları toplu kıyımlardan geriye kalan “cesetler” Marmara kıyılarını, İzmit Körfezi’ni doldurup, yolları da kaplar; bir süre sonra yavaş yavaş her yeri saran “ceset kokusu” artık İstanbul’dan da duyulmaya(!) başlayınca “İngiliz,Fransız, İtalyan” işgal güçlerinin “Kızılhaç”la birlikte kurdukları iki “Ortak Komisyon” işlenen insanlık suçlarını yerinde incelemeye karar verir.
Öyle ki bu “Komisyon”un daha ilk raporunda: “Önceleri çocukların kollarını kesmekle yetiniyorlardı, ama daha sonraları boğazlamaya da başladılar” diye söze başlaması, görecekleri “vahşetin”, “kırımın” ilk adımıdır. (4.6.1921)
Yine başka bir rapora göre “Toplu Kırım” için Yunanlıların uyguladıkları yöntemin, bastıkları köyün, kasabanın insanlarını “cami”ye, “okul”a ya da “evlere” tıka basa doldurup “diri diri yakmak” ve bunun en sevilen yöntem olduğu; çünkü geride “taş üstüne taş” bırakmadığı gibi tanıklık edecek bir “can” da bırakmıyormuş...
Yunanlıların kıyımda ustalaştıkça, işkencenin de inceliklerine ulaştıkları da belirtiliyor raporda; ne ki o işkenceleri yazmaya ne kalem ne de araç gereç dayanabilir.
Ayrıca yine “komisyon”un raporlarına göre kıyıma uğrayan köy, kasaba sayısı, kimilerinin bu olan biteni “olağan savaş kaybı” gibi görmesine de uygun düşmez; çünkü “kırıma” uğrayan köy, kasaba sayısı öyle “15-20 kasaba”, “40-50” köy değil, yüzlerle...
Üstelik belirtildiği gibi bu araştırma “Marmara”nın kimi “kıyı” köyleri ve kasabalarıyla sınırlı kalmıştır. Ama bu iki “komisyon”un dışında “Dünya Kızılhaç Komitesi”nin de ayrı bir raporu vardır.
“Kızılhaç”ın -biri “Yunanlı” olaniki üyesi (M. Haccius ve Guenod), “cepheden çok uzaklarda kalan Anadolu kasabalarında”, işgal güçlerinin yaptığı kıyım ve yıkım için verdikleri raporda: Her ikimiz de 1918’den bu yana birçok felakete tanık olduk; fakat şimdiye kadar bundan daha acıklı bir görevde bulunmadığımız gibi, yüzlerihâlâ şaşkınlık ve korku yansıtan bu yerler halkının görünüşünden daha üzücü bir manzara görmedik. (Kasım 1922)“Kızılhaç”ın bu raporunu, bugün “TC Devleti”nin Cumhurbaşkanı olan kişinin, “iki sarhoş” diye andıklarından biri olan Başdelegemiz “İsmet İnönü”, Lozan’daki barış görüşmelerinde, başta Yunanistan olmak üzere katılımcı delegelerin gözlerinin içine baka baka okumuştu. (31.12.1922)
“11 Ekim” Cumartesi günü yine “Beşiktaş”ta olalım!
MERİÇ VELİDEDEOĞLU
Cumhuriyet
Ne ki, yasa tasarısında yer alan, “Pontus Rum Soykırımı”, “Anadolu Rum Soykırımı”ve “Ermeni Soykırımı” ifadeleri, muhalefet partilerinin dirençli karşı gelişleriyle“yasa”dan çıkarıldı.
Bu düzeltme yapılmasaydı, yasada tek başına yer alacak olan “Anadolu Rum Soykırımı” söylemi bile yeter artardı bu “soykırım” suçlamalarının ne iftiralarla ne denli yalan dolanla doldurulup ortaya sürüldüğünü, dahası nasıl bir düzenbazlıkla“yok”tan “var” edildiğini...
Demek ki bu partiler de bir “Rum soykırımı”ndan söz edilemeyeceğini tam aksine“Yunan” ordusunun yerli “Rum çeteleri”yle birlikte “Anadolu”da yaptıkları inanılmaz “vahşet”in, “katliam”ın ne büyüklükte olduğunu biliyorlardı ve bu “kırım”ın belki yeniden gündeme gelebileceğini, bunun da “2015” yılında yapılacak “100. Yıl”kutlama çalışmalarına gölge düşüreceğini de.
Böyle de olsa, Yunanistan’ın uluslararası bir boyuta yerleştirmek istediği bu ikinci soykırım atılımı da amacına -şimdilik- ulaşamamış durumda.
Bilmem anımsanırmı , Yunanistan’ın “19 Mayıs” gününün “Pontus YunanlılarınınTürklerce Katlini Anma Günü” olarak kabul etmesi. (24.2.1994)
Ya da arka arkaya sıralanan -uluslararası boyuttaki- “Pontus Helenizm Tarihi”sempozyumlarını; “Karadeniz’i Kurtaralım” gezisi dolaysiyle dağıtılan haritalarda,“Karadeniz”in, “Pontus Gölü” olarak gösterilmesini (Eylül 1997); Selanik’teki Türk Başkonsolusluğu binasının hemen dibine dikilen “Pontus Rum Soykırım Anıtı”nı, dünyanın pek çok ülkesinde kurulan “Pontus” derneklerini ve bütün bunların aracılığıyla kurnazca yaratılan bu soykırımın “uluslararası statü”ye alınması için atılan sonuçsuz çığlıkları. (2006)
Değerli dostlar -her ne nedenle olursa olsun- bir soykırımı “yoktan var etmek” için bunca düzenlemeler yaratılırken, Anadolu Türk halkına yaşatılan inanılmaz “vahşete, kırıma” bu denli “tepkisiz” kalmamızı nasıl açıklamalı?
Bugün bayram arifesi olmasına karşın -konu gündemden düşmeden- Yunan ordusunun “15 Mayıs 1919” günü İzmir’e çıkmasıyla başlayan ve “9 Eylül 1922”de son bulan işgali sırasında “Anadolu”da bize yaşatılanların bir ikisine değineyim diyorum hoşgörünüze sığınarak.
Yunan işgali altındaki yerlerde Yunan askerleri yer yer de -“Don Kirmas” gibi- “RumÇeteleri”yle birlikte yaptıkları toplu kıyımlardan geriye kalan “cesetler” Marmara kıyılarını, İzmit Körfezi’ni doldurup, yolları da kaplar; bir süre sonra yavaş yavaş her yeri saran “ceset kokusu” artık İstanbul’dan da duyulmaya(!) başlayınca “İngiliz,Fransız, İtalyan” işgal güçlerinin “Kızılhaç”la birlikte kurdukları iki “Ortak Komisyon” işlenen insanlık suçlarını yerinde incelemeye karar verir.
Öyle ki bu “Komisyon”un daha ilk raporunda: “Önceleri çocukların kollarını kesmekle yetiniyorlardı, ama daha sonraları boğazlamaya da başladılar” diye söze başlaması, görecekleri “vahşetin”, “kırımın” ilk adımıdır. (4.6.1921)
Yine başka bir rapora göre “Toplu Kırım” için Yunanlıların uyguladıkları yöntemin, bastıkları köyün, kasabanın insanlarını “cami”ye, “okul”a ya da “evlere” tıka basa doldurup “diri diri yakmak” ve bunun en sevilen yöntem olduğu; çünkü geride “taş üstüne taş” bırakmadığı gibi tanıklık edecek bir “can” da bırakmıyormuş...
Yunanlıların kıyımda ustalaştıkça, işkencenin de inceliklerine ulaştıkları da belirtiliyor raporda; ne ki o işkenceleri yazmaya ne kalem ne de araç gereç dayanabilir.
Ayrıca yine “komisyon”un raporlarına göre kıyıma uğrayan köy, kasaba sayısı, kimilerinin bu olan biteni “olağan savaş kaybı” gibi görmesine de uygun düşmez; çünkü “kırıma” uğrayan köy, kasaba sayısı öyle “15-20 kasaba”, “40-50” köy değil, yüzlerle...
Üstelik belirtildiği gibi bu araştırma “Marmara”nın kimi “kıyı” köyleri ve kasabalarıyla sınırlı kalmıştır. Ama bu iki “komisyon”un dışında “Dünya Kızılhaç Komitesi”nin de ayrı bir raporu vardır.
“Kızılhaç”ın -biri “Yunanlı” olaniki üyesi (M. Haccius ve Guenod), “cepheden çok uzaklarda kalan Anadolu kasabalarında”, işgal güçlerinin yaptığı kıyım ve yıkım için verdikleri raporda: Her ikimiz de 1918’den bu yana birçok felakete tanık olduk; fakat şimdiye kadar bundan daha acıklı bir görevde bulunmadığımız gibi, yüzlerihâlâ şaşkınlık ve korku yansıtan bu yerler halkının görünüşünden daha üzücü bir manzara görmedik. (Kasım 1922)“Kızılhaç”ın bu raporunu, bugün “TC Devleti”nin Cumhurbaşkanı olan kişinin, “iki sarhoş” diye andıklarından biri olan Başdelegemiz “İsmet İnönü”, Lozan’daki barış görüşmelerinde, başta Yunanistan olmak üzere katılımcı delegelerin gözlerinin içine baka baka okumuştu. (31.12.1922)
“11 Ekim” Cumartesi günü yine “Beşiktaş”ta olalım!
MERİÇ VELİDEDEOĞLU
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder