Eğitimdeki evrensel ölçüt, düşünen, okuyan, sorgulayan, araştıran, öğrenmeyi öğrenen, sanatı, çevreyi, doğayı seven, insan haklarına saygılı özgür bireyler yetiştirmektir.
Son günlerde gördüklerimiz, fütürist Thomas Frey’in “Bitirmekle yetkinlik aynı şeyler değildir”* savını bir kez daha doğruladı. (Cumhuriyet, 24.5.2011) Yargıç, savcı hukuk fakültesini bitirse de; albay, general harp okulundan mezun olsa da yetkin olamıyormuş demek ki. Olgun olsalardı onca eğitime karşın cahillerin karanlık dünyalarında yaşamazlardı.
Eğitimdeki evrensel ölçüt, düşünen, okuyan, sorgulayan, araştıran, öğrenmeyi öğrenen, sanatı, çevreyi, doğayı seven, insan haklarına saygılı özgür bireyler yetiştirmektir. Toplum, bireylerine bu nitelikleri kazandırdığında zaten orada kötü bir şey olmaz.
Eğitimdeki evrensel ölçüt, düşünen, okuyan, sorgulayan, araştıran, öğrenmeyi öğrenen, sanatı, çevreyi, doğayı seven, insan haklarına saygılı özgür bireyler yetiştirmektir. Toplum, bireylerine bu nitelikleri kazandırdığında zaten orada kötü bir şey olmaz.
Nitelikli eğitim yok
Yurdumuzda okullar var ancak nitelikli eğitim yok. Bu yüzden sürekli kötülüklere uğruyoruz. Askeri okullar subayların omzuna yıldızları, fakültelerin diplomaları hukukçulara cüppeyi veriyor vermesine de halkına ateş etmeyen bir aklı, askere; düğmesiz cüppenin önünün hiç kimsenin karşısında kapanmayacağı düşüncesini hukukçuya veremiyor.
Özgür düşünmenin aşılanamadığı kafalarda korku egemendir. Korkan birey kendine güvenmez, bir topluluğa, kendi yarattığı şeyhe bağlanmak ister. Dinsel cemaatleri var eden nedenlerden biri budur. Diğeri de siyasal erklerin, cemaatlerin desteğiyle iktidar olmayı istemesidir. Bunun karşılığında cemaatlerin isteği de sonsuzdur. Bir siyasetçinin “Ne istediler de vermedik” sözü bunun kanıtıdır.
Yerli ve yabancı edebiyat yapıtlarını okumayan, tiyatroya gitmeyen, müzik duyarlılığı oluşmamış, sinemaya ilgi göstermeyen bireyler okulları bitirseler de yetkin olamazlar. Çünkü sanat özgürleştirir, düşündürür, sorgulamayı öğretir. Sözgelimi OHAL fırsatçılığıyla Genco Erkal gibi dev sanatçıyı engellemeye çalışanlar, onun oynadığı “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni izlemiş olsalardı, yaşamı ve oluşturduğumuz sahte değerleri sorgulayabilme erdeminden bir pay alabilirlerdi. Yine bu oyunu anlayabilselerdi şeyhin aslında uçmadığını, müritlerin yani kendilerinin o dini ve siyasi şeyhleri uçurduğunu fark edebilirlerdi belki.
Yurdumuzda okullar var ancak nitelikli eğitim yok. Bu yüzden sürekli kötülüklere uğruyoruz. Askeri okullar subayların omzuna yıldızları, fakültelerin diplomaları hukukçulara cüppeyi veriyor vermesine de halkına ateş etmeyen bir aklı, askere; düğmesiz cüppenin önünün hiç kimsenin karşısında kapanmayacağı düşüncesini hukukçuya veremiyor.
Özgür düşünmenin aşılanamadığı kafalarda korku egemendir. Korkan birey kendine güvenmez, bir topluluğa, kendi yarattığı şeyhe bağlanmak ister. Dinsel cemaatleri var eden nedenlerden biri budur. Diğeri de siyasal erklerin, cemaatlerin desteğiyle iktidar olmayı istemesidir. Bunun karşılığında cemaatlerin isteği de sonsuzdur. Bir siyasetçinin “Ne istediler de vermedik” sözü bunun kanıtıdır.
Yerli ve yabancı edebiyat yapıtlarını okumayan, tiyatroya gitmeyen, müzik duyarlılığı oluşmamış, sinemaya ilgi göstermeyen bireyler okulları bitirseler de yetkin olamazlar. Çünkü sanat özgürleştirir, düşündürür, sorgulamayı öğretir. Sözgelimi OHAL fırsatçılığıyla Genco Erkal gibi dev sanatçıyı engellemeye çalışanlar, onun oynadığı “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni izlemiş olsalardı, yaşamı ve oluşturduğumuz sahte değerleri sorgulayabilme erdeminden bir pay alabilirlerdi. Yine bu oyunu anlayabilselerdi şeyhin aslında uçmadığını, müritlerin yani kendilerinin o dini ve siyasi şeyhleri uçurduğunu fark edebilirlerdi belki.
Köy Enstitüleri
Yakın tarihimizde Köy Enstitülerini bitiren herkesin erdemli, bilge insanlar olduğunu görmüştük. Bu nasıl gerçekleşmişti? Enstitülerde, çalışmayı hak eden, başarılı hocalar görev yapıyordu. Şimdiki gibi iktidara yakın sendikanın vasıfsız elemanları iyi okullarda görevlendirilmiyordu. Resim derslerinde resim, müzik derslerinde müzik öğretiliyordu, şimdi ise bu derslerde ilkokuldan başlayarak çocuklara test çözdürülüyor.
Yakın tarihimizde Köy Enstitülerini bitiren herkesin erdemli, bilge insanlar olduğunu görmüştük. Bu nasıl gerçekleşmişti? Enstitülerde, çalışmayı hak eden, başarılı hocalar görev yapıyordu. Şimdiki gibi iktidara yakın sendikanın vasıfsız elemanları iyi okullarda görevlendirilmiyordu. Resim derslerinde resim, müzik derslerinde müzik öğretiliyordu, şimdi ise bu derslerde ilkokuldan başlayarak çocuklara test çözdürülüyor.
Özgür düşünmek yasak!
Enstitülere öğrenciler zorla alınmıyordu, öğrenciler kendi istekleriyle o okullara girmeye uğraşıyorlardı. Şimdi ise her mahalleye imamhatip lisesi açarak istemeyen öğrenciler de zorunlu olarak imamhatipli yapılıyor. Köy Enstitüleri bilimin, sanatın, üretimin arka bahçesiydi. Şimdi ise okullar iktidarın arka bahçesi olma yarışında. İsteniyor ki öğrenciler itiraz etmesinler, dayatılanı alsınlar, özgürce düşünmesinler.
İşte geldiğimiz durum ortada. Bilim üretemeyen kafalar, cemaatlerin tutsağı diplomalılar, çıkarları çatışınca halkını öldüren rütbeli askerler, siyasi liderinin kulu kölesi olan politikacılar, iktidar erkinin karşısında cüppesinin önünü kapatmaya çalışan hukukçular, sanatçısından ve sanattan korkan yasakçılar... Bunların her biri darbe vurduğunuz eğitimin doğurduğu çocuklardır.
Sevgili ozanımız M. C. Anday “Umut bir ağaçtır/Gökleri sarar” der bir şiirinde. Bu ülkede ne mutlu ki bilimden, sanattan, insanlıktan, barıştan, özgürlükten yana olan milyonlarca insan var. Aydınlık günler için umutlu olacağız, çok çalışacağız ve kesinlikle başarıya ulaşacağız.
Enstitülere öğrenciler zorla alınmıyordu, öğrenciler kendi istekleriyle o okullara girmeye uğraşıyorlardı. Şimdi ise her mahalleye imamhatip lisesi açarak istemeyen öğrenciler de zorunlu olarak imamhatipli yapılıyor. Köy Enstitüleri bilimin, sanatın, üretimin arka bahçesiydi. Şimdi ise okullar iktidarın arka bahçesi olma yarışında. İsteniyor ki öğrenciler itiraz etmesinler, dayatılanı alsınlar, özgürce düşünmesinler.
İşte geldiğimiz durum ortada. Bilim üretemeyen kafalar, cemaatlerin tutsağı diplomalılar, çıkarları çatışınca halkını öldüren rütbeli askerler, siyasi liderinin kulu kölesi olan politikacılar, iktidar erkinin karşısında cüppesinin önünü kapatmaya çalışan hukukçular, sanatçısından ve sanattan korkan yasakçılar... Bunların her biri darbe vurduğunuz eğitimin doğurduğu çocuklardır.
Sevgili ozanımız M. C. Anday “Umut bir ağaçtır/Gökleri sarar” der bir şiirinde. Bu ülkede ne mutlu ki bilimden, sanattan, insanlıktan, barıştan, özgürlükten yana olan milyonlarca insan var. Aydınlık günler için umutlu olacağız, çok çalışacağız ve kesinlikle başarıya ulaşacağız.
TURGAY BİNYAZAR Eğitimci/Yazar
Olaylar Ve Görüşler/Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder