Ana akım medya “Bosna Hersek'in Avrupa Birliği'ne yaptığı tam üyelik başvurusu[nun] kabul edildi[ği]” haberini 20 Eylül günü duyurduğunda bazıları “Bosna-Hersek dahi AB üyesi olacak, vah halimize …” diye hayıflandı. Muhafazakarların bir kısmı “Bosna’yı Hıristiyan kulübüne kaptırdıkları” için üzüldü.
Haber mi, yorumlar mı, analiz mi yanlış? Öncelikle işin aslını kavramak gerekir.
Peki işin aslı ne? İşin aslı uzun hikaye; kısaltmaya çalışalım …
Bosna-Hersek (BiH) yönetimi Avrupa Birliği’ne üye olmak için 15 Şubat 2016’da başvurdu. AB Genel İşler Konseyi 20 Eylül 2016’da BiH’in başvuru hakkını kullanabileceğini kabul etti.
Şimdi bu ne demek? Dalga geçtiğimi düşünmeyin lütfen. Genel İşler Konseyi bu başvuru hakkını reddedebilir veya cevabını geciktirebilirdi. Geçmişte örnekleri mevcut. Makedonya’ya uzunca bir süre cevap bile vermemişlerdi. BiH konusunda AB kısa süre içinde cevap verdi. Bosnalılar buna sevinebilirler.
Peki Genel İşler Konseyi’nin aldığı kararın içeriği ne? Beş maddeden oluşuyor. İlkin, AB Antlaşmasının ilgili 49. maddesinin işletileceği belirtilip, Komisyon’un AB Konseyine sunulmak üzere görüş raporu hazırlaması isteniyor. Önemli bir adım; umut veriyor!
İkinci maddede Batı Balkanlar’ın geleceğinin Avrupa Birliği’nde olduğu belirtiliyor. Tabi bu da şarta bağlanıyor: Kopenhag kriterlerine uyulması ve İstikrar ve Ortaklık Süreci şartının yerine getirilmesi ön şart. Hatırda tutalım; önceki genişleme süreçlerinde Kopenhag kriterlerini yerine getirmek yeterli idi. Batı Balkanlar için bir ön şart – İstikrar ve Ortaklık Süreci.
Üçüncü maddede öncelikle BiH’in bütün, üniter, egemen bir devlet olarak muhatap alınacağının altı çiziliyor. Bu da oldukça önemli, çünkü Bosna-Hersek devleti Boşnak-Hırvat Federasyonu ve Bosna-Sırp Cumhuriyeti adlı iki birimden oluşturuldu ve özellikle Bosna-Sırp Cumhuriyeti birimi sıkça ayrılmaktan söz ediyor. Bu durum Hırvatlara da sirayet ettiğinde tatsızlık artıyor. AB, üç alt kimlikler esasına dayanan yeni bir ayrışma süreciyle karşılaşmaktan kaçınmaya çalışıyor, çünkü bu durum yeni bir mülteci sorununa yol açabilir. AB’nin sunduğu üyelik umudu BiH’de üç alt kimlikleri bir arada tutabilecek mi? Bunu zaman gösterecek.
Ayrıca bu maddede ikinci maddede belirtilen şart koşma politikasının yalnızca AB ile sınırlı kalmayacağı, uluslararası finansal kuruluşlar ve sivil toplum örgütlerinin istediği ve isteyeceği reformları da kapsayacağı vurgulanıyor. Görüş raporu hazırlanırken, Komisyonun, özellikle Sejdić-Finci olayı üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararın yeterince iyi uygulandığından emin olunması doğrultusunda ön uyarı yapılıyor. Diğer bir ifade ile her konu yeniden gündeme getirilebilir.
Dördüncü maddede Hırvatistan ile parafe edilen İstikrar ve Ortaklık Andlaşmasının BiH için adapte edilmesi doğrultusunda alınan karar olumlulanıyor.
Beşinci maddede fonsiyonel ve etkili bir AB koordinasyon mekanizmasının kurulup çalıştırılması iyi niyeti belirtilmektedir.
Yukarıda belirttiğimiz üzere, AB umut vermek istiyor. Ne umudu? AB’ye üyelik umudu mu? Yakın ve orta vadede bunun mümkün olmadığı mesajı şart koşma politikasıyla veriliyor.
Daha açık ifade edersek, önceki AB üyelik süreçlerinde Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmesi adaylardan istenirken, Batı Balkanlar’da daha katı, yeni bir şart koşma politikası önerilmişti, şimdi bu BiH vakasında sınanıyor. İstikrar ve Ortaklık Süreci adıyla bilinen ön şartlar önceki genişleme süreçlerinde uygulanmamıştı. İstikrar ve Ortaklık Sürecinin başarı ile tamamlanması, yani İstikrar ve Ortaklık Andlaşmasının imzalanması şu anlama gelmektedir. Diğer Batı Balkan devletleri bu süreci tamamlamışlardı, şimdi BiH de AB’ye başvurabilme aşamasına gelmiş olduğunu AB Kabul etmiş oluyor.
Açık bir ifade ile söylemek gerekirse, Avrupa Genel İşler Konseyi’nin 20 Eylül’de aldığı karar BiH’in İstikrar ve Ortaklık Sürecini tamamlayıp, AB’ye başvurabilme yetisine haiz olduğunu ifade eder. BiH için bundan sonraki süreç çok daha çetin, yakıcı ve yıkıcı olabilir. Bir yıl içinde Komisyon’un hazırlayacağı görüş raporu önce Konsey’de tartışılıp kabul edilmesi gerekir, daha sonra Konsey kararı BiH yönetimine yerine getirilmesi gereken şartlar olarak sunulacak. Uluslararası finansal kuruluşların istekleri de burada devreye sokulacaktır.
Buraya kadar söylediklerimiz sistem içine yerleştirdiğinde durumun vehameti daha iyi anlaşılmaktadır. Avrupa Genel İşler Konseyi’nin 20 Eylül tarihli kararı
BiH’in Avrupa kapitalizmine nasıl eklemleneceğinin çerçevesini çizmekte,
uluslararası finansal kuruluşların isteyeceği reform reçeteleri ile ilişkilendirilmekte,
neo-liberalizmin yol açtığı toplumsal maliyet Bosnalı işçi sınıfının üstüne yüklenmektedir.
uluslararası finansal kuruluşların isteyeceği reform reçeteleri ile ilişkilendirilmekte,
neo-liberalizmin yol açtığı toplumsal maliyet Bosnalı işçi sınıfının üstüne yüklenmektedir.
Peki BiH yurttaşları bütün bunları taşıyabilecek mi? Yardım bağımlısı haline getirilen BiH yurttaşlarının bu yükü taşıyabilmesi hiç kolay gözükmüyor.
Bu yazıda ayrıntısına girmemekle birlikte kısaca belirtmek gerekirse, AB’nin genişleme süreci tersine dönüp, büzülme sürecine girdiği bilinmektedir. Genişleme-daralma süreçleri Avrupa tarihinde zaman zaman yaşanmıştır. Napolyon savaşları önce genişlemeyi, yenilgisi de daralmaya işaret eder. Hitler’in politikası da önce genişleme, sonra yenilgi ile küçülmeye işaret eder. Avrupa’nın geçmişinde bu tür gel gitlerin olduğu bilinmektedir. Şimdilerde AB daralma süreci yaşıyor; BiH’in üyeliği AB için bir öncelik olamaz.
Kısaca, AB sahte umut dağıtmakta, bu manevra ile BiH’te biriken-artan krizi dönüştürerek ötelemek istemektedir. Liberal zevat burada da aynı teraneyi yinelemekte, BiH’in kurtuluşunun AB üyeliğinde olduğunu ileri sürmekte. Sahte umutlarla sorunlar çözülmüyor; dönüştürülüyor.
Mustafa Türkeş/SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder