Eskiler, yani bizden daha yaşlı olanlar, uluslaşma sürecinin parçası olan Dil Devrimi’nin yeni sözcüklerini kullanmaya özen gösterir, aynı zamanda karşılığı henüz bulunamamış ya da yerleşmemiş sözcüklerin eskilerini de öyle rastgele değil yerli yerinde kullanmaya özen gösterirlerdi. “İdrak” bunlardan biridir. “Cumhuriyetimizin 50 yılını idrak ettik” derlerdi örneğin. Yani “anladık, kavradık, ona ulaştık, onu algıladık” derlerdi.
***
İktidar sahipleri ve kimi liberaller değil ama bizler Cumhuriyetin 93. yılını idrak ettik. Yeminli düşmanlarının, “zamanın ruhuna” uymayı çağdaş olmakla karıştıranların idrak etmelerini beklemiyoruz. Çünkü onlar uluslaşma sürecinin sıkıntılarını değerlendiremiyor, tuhaf özgürlük anlayışlarıyla hedefe doğru gidişin temel taşı olan laikliği kavramakta zorlanıyorlar. Aklın özgürlüğünü, laikliği savunanları “laikçi” diye küçümsemeleri bundandır. Özellikle de kör inancın kapattığı kadının kapatılışını “özgürlük” diye savunurken gerçek özgürlüğü yalnızca kendileri için icat edilmiş saydılar.
***
Uluslaşma sürecini yaşayan Cumhuriyetin gelişme ufku demokratikleşme yönündeydi. Bunu daha kurtuluş yıllarında, daracık bir alana sıkışmış topraklarda, 30’u aşkın yörede topladığı kongrelerle göstermişti. Cumhuriyet o kongrelerin devamıdır. Genç Cumhuriyetin kendini toparlamaya çalıştığı dönemin sınıfsal kavgalarının gerçekçi bir haritasını ise Nâzım Hikmet Memleketimden İnsan Manzaraları adlı destanında anlatır. Kapitalizm güçlendiğinde, emperyalistlere karşı mevziler tek tek terk edildi, demokratik bir Cumhuriyet yerine, kendini sınırlamış, kapıları gericiliğe ardına kadar açılmış, inişli çıkışlı bir düzen egemen oldu.
***
Ama savaş bitmedi. Laiklik ve kadın hakları temelinde gelişme perspektifine sahip, demokratikleşme potansiyeli taşıyan Cumhuriyet yıkılmadı. O nedenle işe sıfırdan başlamayacağız. Yaşam biçimini, insan haklarını, düşünce özgürlüğünü, örgütlenme hakkını, işçi, emekçi sınıfların şimdi ellerinden alınmış olsa bile bilinçlerinde, toplumsal hafızada yaşayan kazanımları hayat bulacak. Büyük bir şımarıklıkla “tamam, teslim olun artık” diye efelenenler kazandıklarını yitirmek üzere oldukları korkusuyla, telaşıyla hırçınlaşıyorlar. Ellerinden kayıp gidiverecek bir zaferin korkulu sarhoşluğu içindeler.
***
Bu nedenle kimi arkadaşların “iş bitti, sıfırdan başlayacağız” saptaması yanlış anlaşılabilir kaygısı taşıyorum. Belki bu arkadaşlar bundan sonra eski dönemlerin hatalarından, kusurlarından kurtulma fırsatı olarak yeni bir Cumhuriyet tarif ediyorlar. Ama toplumlar fabrika ayarlarına döndürülmüş telefonlara, formatlanmış bilgisayarlara benzemez. Ne tarihe böyle bakılabilir ne de gelecek “redd-i mirasla”kurulabilir. Tarih böyle gelişmiyor, böyle yapılmıyor. Kısacası, Cumhuriyeti korumak, laiklik karşıtlarıyla her alanda savaşmak edilgen bir tutumu değil arkadaşların her zaman kanıtladıkları gibi devrimci bir ruhu ifade eder.
***
Demek ki mahallede, sokakta, okulda, fakültede, yazarak, çizerek, konuşarak, neredeysek orada “sathı müdafaa etmenin” her anlamda demokratik yollarını bularak devam edeceğiz. Bu, eskinin tarihsel bakılmadığı için sürekli gündeme getirilen “kusurlarını” değil, kazanımlarını tartışarak başarılabilecek bir iştir. Cumhuriyetin canını çok yaktılar, çok eksilttiler, çok kayıp var ama İsmet Özel’in en devrimci şiirinde dediği gibidir; “ölüyoruz, demek ki yaşanılacak.”
Güray Öz
CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder