Üzerinde çok konuşuldu, yazıldı çizildi, ancak vurgulamak istediğim kimi noktalar var. Erdoğan’ın Trabzon Havalimanı’ndaki konuşmasının her tümcesi çok ciddi sorunlar içeriyor. Ben özellikle “Bir adam gibi ölmek var, bir de madam gibi” faslına döneceğim. Önce o tümceyi önü ve arkasıyla okuyalım:
“Dünyanın makamları nerede kalıyor? Burada kalıyor. Paran pulun her şeyin nerede kalıyor? Burada kalıyor. Cumhurbaşkanı olsan ne yazar, başbakan olsan ne yazar, multimilyarder olsan ne yazar? Hepsi geçici. Ne diyordum size hatırlayın, biz bir gün ölmeyecek miyiz? Öleceğiz. Bir adam gibi ölmek var, bir şey söyleyecektim ama onu söylemeyeceğim, bir de madam gibi ölmek var. Ölelim ama adam gibi ölelim. Sonra bizi defnedecekleri yer ne kadar? İki metreküp değil mi? Oraya gömecekler.”
Üslubun “inceliği, zarifliği, seviyesi, derinliği” bir yana; Saray’da yaşayan, multimilyarder, yani büyük servet edinmiş, şatafatlı yaşamı yeğlemiş; koruma ordusuyla dolaşan, zırhlı arabalardan inmeyen, bir kente geldiğinde trafiği durduran kişi söylüyor... Karşısındakini aptal yerine koyan, gülüp geçeceğimiz tümceler...
Ama gülüp geçemeyeceğimiz yanı da var bu söylemin.
“Dünyanın makamları nerede kalıyor? Burada kalıyor. Paran pulun her şeyin nerede kalıyor? Burada kalıyor. Cumhurbaşkanı olsan ne yazar, başbakan olsan ne yazar, multimilyarder olsan ne yazar? Hepsi geçici. Ne diyordum size hatırlayın, biz bir gün ölmeyecek miyiz? Öleceğiz. Bir adam gibi ölmek var, bir şey söyleyecektim ama onu söylemeyeceğim, bir de madam gibi ölmek var. Ölelim ama adam gibi ölelim. Sonra bizi defnedecekleri yer ne kadar? İki metreküp değil mi? Oraya gömecekler.”
Üslubun “inceliği, zarifliği, seviyesi, derinliği” bir yana; Saray’da yaşayan, multimilyarder, yani büyük servet edinmiş, şatafatlı yaşamı yeğlemiş; koruma ordusuyla dolaşan, zırhlı arabalardan inmeyen, bir kente geldiğinde trafiği durduran kişi söylüyor... Karşısındakini aptal yerine koyan, gülüp geçeceğimiz tümceler...
Ama gülüp geçemeyeceğimiz yanı da var bu söylemin.
Nefret dilini hep yeniden üretmek
“Bir adam gibi ölmek var, bir şey söyleyecektim ama onu söylemeyeceğim, bir de madam gibi ölmek var.”
O aradaki söylesem mi söylemesem mi tereddüdü vahim... “Yani ben daha neler söylerim de, kendimi tutuyorum” anlamında... İnsanın “ya bir de tutmasa” diyeceği geliyor.
Bu cümle kendi başına nefret dilidir.
Eril dildir. Cinsiyetçi dildir. Kurgusu, erkeklik, erkekliğin üstünlüğü üzerine yapılmıştır. Ayırımcı dildir. Kadın düşmanı dildir.
Bu dil, ırkçı bir dildir. Cinsiyet kadar ırk ve din ayırımcılığı da yapmaktadır. Rum, Ermeni, Yahudi kadınları aşağılayan dildir. Müslüman olmayan kadını aşağılamak, Müslüman kadını aşağılamaktan farksızdır.
Bu dil, kadının ölümünü bile aşağılayan dildir. Bu dil, yaşamı değil, ölümü yücelten ve kutsayan bir dildir. (Nene Hatun’lara gitmeye gerek yok, Türkan Saylan’danGülbahar’a, 15 Temmuz’da ölen kadınlara dek binlerce örnek var...)
Bu dilin ülkenin başındaki tarafından sık sık kullanılması, sokaktaki adamın kullanmasından bin kez daha tehlikelidir.
Çünkü örnek oluşturur. Özendirir. Ayırımcı bir algıyı yeniden ve yeniden yayar, çoğaltır ve kanıksatır. Değerler hiyerarşisini sıfırlar... Sonuç olarak nefret dili sistematik bir biçimde kendi kendini üretir.
Tüm kadınlara hakaret
Nefret dilinin hep yeniden üretilmesi, toplumdaki ayırımı, ayrışmayı, fay hatlarını, uçurumları, düşmanlıkları, kin öfke intikam tutkularını, düşmanlığı ve şiddeti körüklemekten başka bir şeye yaramıyor. (Kadın cinayetlerinin artmasından, şiddetin kanıksanmasına, toplumun sinir krizleri geçirmesine uzanan bu yelpazeyi yaşıyoruz zaten!)
Erdoğan’ın bu sözleri üzerine yanında bulunan Emine Erdoğan’ın gülmesi... Bu da çok vahim... Yani bu nefret diline, bu kadın düşmanı dile, gülebiliyor.
Bizler, bir kadına yapılan hakaret, taciz, tehdit, saldırının, tüm kadınlara yapılmış sayıldığını biliyoruz. Ama aynı zamanda tüm kadınlara yönelik genel bir aşağılamanın tek tek her kadını da hedef aldığının bilincindeyiz. Yani
o hakareti ya da saldırıyı yapanın annesini, eşini, kız kardeşini, kızını da hedef alıyor.
Dinleyiciler arasında kadın var mıydı bilmiyorum. Ama var idiyse, hiç kuşkusuz onlar da gülmüşler, alkışlamışlardır. Yani onaylamışlardır.
Bu onay, söylemeye gerek var mı, şiddeti normalleştirmek, kanıksatmak ve çoğaltmaktan yana işlev görüyor.
Şiddetin kanıksandığı, “normalleştiği” ortamlarda, şiddetin çoğaldığını bilim insanları çoktan ortaya koydu. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp!
Cehaletin prim yaptığı ülkemizde bu söylediklerim neye yarar doğrusu onu da bilemiyorum...
“Bir adam gibi ölmek var, bir şey söyleyecektim ama onu söylemeyeceğim, bir de madam gibi ölmek var.”
O aradaki söylesem mi söylemesem mi tereddüdü vahim... “Yani ben daha neler söylerim de, kendimi tutuyorum” anlamında... İnsanın “ya bir de tutmasa” diyeceği geliyor.
Bu cümle kendi başına nefret dilidir.
Eril dildir. Cinsiyetçi dildir. Kurgusu, erkeklik, erkekliğin üstünlüğü üzerine yapılmıştır. Ayırımcı dildir. Kadın düşmanı dildir.
Bu dil, ırkçı bir dildir. Cinsiyet kadar ırk ve din ayırımcılığı da yapmaktadır. Rum, Ermeni, Yahudi kadınları aşağılayan dildir. Müslüman olmayan kadını aşağılamak, Müslüman kadını aşağılamaktan farksızdır.
Bu dil, kadının ölümünü bile aşağılayan dildir. Bu dil, yaşamı değil, ölümü yücelten ve kutsayan bir dildir. (Nene Hatun’lara gitmeye gerek yok, Türkan Saylan’danGülbahar’a, 15 Temmuz’da ölen kadınlara dek binlerce örnek var...)
Bu dilin ülkenin başındaki tarafından sık sık kullanılması, sokaktaki adamın kullanmasından bin kez daha tehlikelidir.
Çünkü örnek oluşturur. Özendirir. Ayırımcı bir algıyı yeniden ve yeniden yayar, çoğaltır ve kanıksatır. Değerler hiyerarşisini sıfırlar... Sonuç olarak nefret dili sistematik bir biçimde kendi kendini üretir.
Tüm kadınlara hakaret
Nefret dilinin hep yeniden üretilmesi, toplumdaki ayırımı, ayrışmayı, fay hatlarını, uçurumları, düşmanlıkları, kin öfke intikam tutkularını, düşmanlığı ve şiddeti körüklemekten başka bir şeye yaramıyor. (Kadın cinayetlerinin artmasından, şiddetin kanıksanmasına, toplumun sinir krizleri geçirmesine uzanan bu yelpazeyi yaşıyoruz zaten!)
Erdoğan’ın bu sözleri üzerine yanında bulunan Emine Erdoğan’ın gülmesi... Bu da çok vahim... Yani bu nefret diline, bu kadın düşmanı dile, gülebiliyor.
Bizler, bir kadına yapılan hakaret, taciz, tehdit, saldırının, tüm kadınlara yapılmış sayıldığını biliyoruz. Ama aynı zamanda tüm kadınlara yönelik genel bir aşağılamanın tek tek her kadını da hedef aldığının bilincindeyiz. Yani
o hakareti ya da saldırıyı yapanın annesini, eşini, kız kardeşini, kızını da hedef alıyor.
Dinleyiciler arasında kadın var mıydı bilmiyorum. Ama var idiyse, hiç kuşkusuz onlar da gülmüşler, alkışlamışlardır. Yani onaylamışlardır.
Bu onay, söylemeye gerek var mı, şiddeti normalleştirmek, kanıksatmak ve çoğaltmaktan yana işlev görüyor.
Şiddetin kanıksandığı, “normalleştiği” ortamlarda, şiddetin çoğaldığını bilim insanları çoktan ortaya koydu. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp!
Cehaletin prim yaptığı ülkemizde bu söylediklerim neye yarar doğrusu onu da bilemiyorum...
Zeynep Oral
CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder