Gençliğimizde kumda top oynardık. Kızgın kumda, üçte
devre altıda oyun şeklinde süren maçta bazen son gol atılamaz,
yorgunluktan bitap düşülürdü. O kadar ki; atılan tekmeler, ikili
mücadelelerin sertliği hissedilmez, artık yalnızca oyunun bitmesi
istenirdi.
Kendimden de bilirim; uğraştığınız akıl dişi bir türlü çıkmak bilmezken, hastaya, “İyi misiniz, ağrı var mı?” diye sorduğunuzda, acıdan ziyade gerginliğin yansıdığı yüz ifadesinde “bitir artık” okunur… İşte 2016 böyle bir yıldı; bir an önce sonlanması istenen…
Ama defi bela kabilinden savuşturduğumuz 2016,
unutmak istediğimiz mi, yoksa beterlerini gördüğümüzde şükredeceğimiz
bir yıl olarak mı kalacaktı; soru buydu…
Ülkemizin temel dış politika yoksunluğundan
uluslararası arenada savruluşunu, içerde her anlamda çekilen sıkıntıları
bir yana koyalım. 2016 sürekli bir başka acıyı, olumsuzluğu izlemek
zorunda bırakıldığımız; işin de kötüsü çok yorulduğumuz için
uyuştuğumuz, duyarsızlaştığımız bir yıldı.
Çok şeyimizi kaybettik bu uğursuz yılda… Üretkenlik
mesela… Sürekli bir anestezi hali altında olma hali onu da düşürdü.
Odaklanamadık hiçbir sorunumuza.
Geleceğe ilişkin umudun yitirilişini mi yoksa her
türlü yaşam enerjisinin azalışını mı önce yazayım? Ne ilgisi var
demeyin, yaratıcılığını da kaybediyor insan… Bağışıklık sisteminin
çökmesi, hastalıklara karşı güçsüz olma hali; hiç aklıma gelmezdi!
İnsan duygusunu dışa vurmaktan bile sakınınca ne öfke
duyabiliyor ne de sevgi. Sevişmesini bile unuttuk… Sağduyu ise sanki bu
yıla gelmeden azalmaya başlamıştı. Espri anlayışımız yok oldu bu arada…
Neşe, yaşam sevinci artık gizlenmesi gereken duygular haline geldi
sanki…
Tutkular köreldi. Hobi diye nitelenen, insanı
farklılaştıran, çoğaltan meşgaleler de azaldı. Böylece, çıkmazlarıyla
baş başa bırakılmış, umarsızca donuklaşmış insanlar haline geldik.
Çevrendekilerin, senin gerçekler diye nitelediklerini
bir türlü görememesi kızgınlığını artırdı. Ülke politikalarını
destekleyenler bir yana, gelişmelere duyarsız kalanların yeni bir düzen
içinde rahatça konumlanabileceklerini düşünmek bile dehşete düşürdü.
Onların beslendiği mecranın farklı oluşu yüzünden,
tehlikenin boyutlarını anlatmaya yarayabilecek mesajlarının yerini
bulamama kaygısı çaresizliğini artırdı.
Uygar dünyanın reddettiği her türlü uç görüş ve
akımın karşıtlığını toplumda bulması yüzünden yaşanmaz hale gelen bu
ülkenin, yüzde kaçlık bölümünde gerçekten yer aldığını sorgulamaya
başladın.
Ülkenin temel politikalarının belirlenmesinde söz
sahipliğinin halkın seçtiği meclisten alınması ama son tahlilde o gücün
devamı için sandığa başvuruluyor olmasının çelişkisini tarttın. Ülke
insanının bu anlamda da vebalini düşündün.
2017 yaklaşırken tekrar döndüm plajda top koşturduğum
o güzel günlere. Mücadeleden kaçınmayan bir savunma oyuncusuydum.
Yenilmemek benim görevimdi. Benim takımım hiç yalandan gol yiyerek maçı
sonlandırmazdı. Bundan sonra da yapmayacağımız gibi…
Feyzi Açıkalın
CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder