30 Aralık 2016 Cuma

Karartma geceleri - MEHMET KUZULUGİL

Savaşta değiliz. Hava karardığında perdelerimizi iyice bir çekip, ışıklarımızı söndürerek bombardıman uçaklarına kerteriz vermemek gibi dertlerimiz yok.
Tamam bazı noktalara (gece ya da gündüz fark etmiyor) düşen roketler var.
Bu roketlere karşı karartmadan çok boşaltma uyguluyoruz. “Sınıra yakın mahlelerdeki halk ya pencereden uzak dursun, ya da tercihan başka bir mahledeki akrabalarının yanına gitsin” diyen vali ve kaymakamlarımız sayesinde karartmıyor, boşaltıyoruz.
Yine de abartılacak bir şey yok. Sonuçta savaşta değiliz.
Ama şöyle sert esen bir rüzgar, sert bir yağmur sonrasında en baba metropolümüzün en merkezi semtlerinde karartmaya gidiyoruz.
Sirenler çalmaya başlayınca tek bir fener olsun yanık kalmayacak şekilde tüm ışıklar karartılır, tekrar sirenler çalınca açılırmış.
Şimdi durum farklı, ne zaman karartırız, ne zaman açarız belli de değil.
Otomatik!
Kararıyor.
İsterseniz “ne zaman açacağız kardeş” demek için 186’yı arıyorsunuz.
O da çok enteresan, 186 “artık görüşmek istemeyen sevgili”yi aratan “tripler” atıyor. Meşgule düşürme deseniz değil hat bozuk deseniz o da değil.
Elektrik arızanın “küyerel” adresini telesekretere bağlayıp basit bir “bilsem söylerim heralde yaani” cümlesi dahi yerleştirmiyorlar.
Memleketin bu en fiyakalı megapolünün, en fiyakalı semtlerinde rüzgarın işaretiyle elektrik kesiliyor, kesinti hakkında bilgi almak isteyenler 186’nın çalışmadığını görüyor, çağımız bilgi çağı, şak açıyor interneti, ŞubuDaş’ın internet sitesine tıklıyor. Eh tıklıyor ve elektrikçinin internet sitesinin de çalışmadığını görüyor.
Hoş olan tarafı şu ki, kimse “eyvah bu sefer iş ciddi” demiyor. Hatta bu komploculuğu ata sporu bellemiş ülkede “Putin bu sefer kesin çok kızdı. Kesti doğalgazı. Çevrim santralleri de durdu heral” diyen de çıkmıyor.
Ama mesela “bunca yıldan sonra şu takunyalı takımının memleketi getirdiği hale bak” diyoruz.
“Bu beceriksizlikle bir de ülkeyi savaşa sokuyor bunlar, yandık ki ne yandık” diyoruz.
Doğruya doğru. Gerçekten tam bir sefalet.
Yalnız bir eksiklik var.
Bu çok mikro düzeyde pek alışmış davrandığımız “dağıtım şirketi cevap bile vermiyor” durumu ile “bu hükümetle mi savaşa gireceğiz biz” durumu arasında bir başka alan var.
Özelleştirmelerle, “devletin işi üretmek mi, devletin işi elektrik dağıtmak mı” diye diye atılan adımların sonunda faturalarına “bakım ücreti” kalemini güzelce koyan ama ilk rüzgarda su koyveren “dağıtım şirketleri”ne peşkeş çekildik. Tesisler, satış hakları vs değil. Vatandaş olarak biz peşkeş çekildik. “Kazı dilediğin gibi yolabilirsin. Hatta duruma göre bağırtabilirsin” denildi onlara ve onlar da işlerini yapmaya koyuldular.


Şu takunyalı takımından kurtulduğumuzda bir de bu acı gerçekle yüzleşeceğiz belli ki.
“Tamam iş bilmezleri yolcu ettik, öğle ve ikindi namazında seccadesine koşan beceriksizlerden kurtulduk. İyi de niye biz hala üşüyoruz” diyebiliriz mesela.
O zaman anlayacağız göreceğiz.
“Yok öyle işin ortasında mescide gidiyorum hikayeleri. Oturup işinizi yapın” demekle kalmayıp, “yok öyle bedavadan ev halkının boğazına sarılmak. Tesisata gereken bakımı yapmıyorsan, elektrik faturalarını da sen kesemezsin” diyecek bir iktidar olmadan düze çıkamayacağımızı anlayacağız.
Karartma öyle sona erecek.

Mehet Kuzulugil
SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder