Irak’ın kuzeyindeki Kürt özerk bölgesinin tarihi 1970’li yıllardaki
Saddam Hüseyin Mustafa Barzani anlaşmasına dayanıyor. Irak-İran savaşı
başlayınca Kürtler İran’ın safına geçti ve bölge Irak’ın kontrolünden
çıktı. Birinci Körfez savaşında on binlerce Kürdün topraklarını terk
edip Türkiye’ye kaçmasında bu tarihin etkisi vardı. Kürt Özerk Bölgesini
de kapsayan bir hat üzerinde uçuş yasağı bu gelişmeler üzerine konuldu.
Uygulama, Kürt Özerk Bölgesinin fiili bir devlete dönüşmesi anlamına
geliyordu. 2003’teki ikinci Irak işgali bu fiili durumu yasallaştırdı.
Kürt devleti böyle kuruldu. Barzani, Irak-İran savaşında İran’ın,
ABD’nin Irak’ı işgali sırasında da ABD’nin yanında yer alarak kazandı bu
zaferi.
Suriye Kürt bölgesindeki durum Irak’takinden biraz daha karışık. KDP’nin yerine PKK’yı ve Barzani’nin yerine Öcalan’ı koyarak benzer bir fotoğraf elde etmeniz mümkün evet. Ama Kürtlerin yayıldığı alan bir özerk bölge olmaya Irak’ın kuzeyindekinden daha uzak. Kantonlar arasında geniş koridorlar var. Kantonların birleştirilip bütünlüklü bir hat haline getirilmesi büyük ölçüde Suriye’deki savaşın gidişatına bağlı. Üstelik Suriye merkezi hükumeti iç savaştan galip güç olarak çıkmak üzere. Bunun, bölgeyle ilgili bütün planları geçersiz ilan etmesi mümkün.
Ancak PKK bütün bu zorlukları aşıp bölgede Barzani’nin Irak’ta izlediğine benzer bir stratejiyle özerklik kurabileceğine inanıyor. Suriye’deki cihatçı kışkırtma bir iç savaşa dönüşünce bu fırsatı yakaladığını düşündü. 2012 yılında Kobane, Afrin ve Derik YPG tarafından ele geçirildi ve “devrim” ilan edildi. Cümle biraz tuhaf ama söylenen bu. Rojava Devrimi böyle doğdu.
Güzel. Fakat bu devrime en sert tepki Güneyde bir devlet kurma faaliyeti içinde olan Barzani’den geldi. Şöyle dedi: “PYD, Rojava’da devrim yaptığını iddia ediyor. Kime karşı kazanılmış bir devrim bu?” Sonra PYD’yi oyunbozanlıkla suçladı ve Rojava’ya ambargo uygulama kararı aldı. Yetinmedi, Irak Kürdistanı ile Rojava bölgesi sınırına 17 kilometre uzunluğunda hendek kazdırdı.
PKK ise haklı olarak “Rojava Devrimi”ni çok önemsedi. Elindeki bütün güçleri bölgeye yığdı. O kadar ki üniversiteler boşaldı. Üniversiteli gençler Rojava’ya geçirilerek ellerine silah tutuşturuldu ve profesyonel cihatçı katillerle savaşmaya gönderildi. Rojava’ya ne yararı oldu bilmiyorum ama ülkedeki öğrenci hareketi böyle tasfiye edildi. Devrimdir.
Kuşkusuz Barzani-Öcalan rekabetinin kokusunun sindiği bir devrimdir bu. Öcalan, Barzani’nin Kürt Özerk bölgesi ile yaptığı atılıma Rojava Özerk Bölgesi ile karşılık vermek istiyordu. Haliyle PKK Güney’de bağımsız Kürdistan’ın, KDP ise Suriye’de Rojava devriminin karşısındaydı. Kürt devrimi Kürt devriminin kurdu olmuştu.
***
“Rojava Devrimi” ile “HDP Devrimi”nin yolu 7 Haziran’da kesişti. Ülkenin batısının ilerici birikimine yaslanan HDP, AKP’yi durdurmuş görünüyordu. Bunun Rojava’dakinden daha sarsıcı etkiler yaratacağı belliydi. Ama HDP nedense 7 Haziran’daki devriminin arkasında duramadı ve ülkeyi 1 Kasım’a sürükleyen akıntıyı adeta seyretti. Gerisi malum. Belediyeler kayyumda. Eş başkanlar, vekiller, belediye başkanları içeride. Ve asıl tuhaf olanı, Kürt halkının olup biteni 7 Haziran’dan bu yana sadece izlemekle yetinmesi.
Bir hatırlatma daha. Hendek siyaseti özellikle HDP'nin güçlü olduğu il ve ilçelerde 7 Haziran’dan sonra yaygınlaştırıldı. Masa devrilmiş, savaş bölgenin üzerine kara bir bulut gibi çökmüştü. Belli ki, bunda Rojava’daki gelişmelerin etkisi büyüktü. PKK kazanımlarını kaybetmek istemiyordu, AKP gelişmelerden endişeliydi. PKK için Rojava sınırındaki bütün Kürt kentlerini Kobane’ye dönüştürmekten başka çıkar yol görünmüyordu. Hendek budur.
***
HDP milletvekili Garo Paylan, birlikte katıldığımız bir TV programında Kürt halkının sessizliğinin sebebinin “Batının sessizliği” olduğunu söylemiş, ben “ama Doğu daha sessiz” dediğimde şaşırmıştı. Belki de Batının sessizliğinin sebebi, Sur abluka altındayken, bitişik mahallelerin normal bir hayat sürmesiydi. Kim bilebilir?
“Kürtler niçin sokağa inmiyor?” Sorunun bu şekli Mahmut Bozarslan’a ait. Yorumu 4 Kasım 2016 tarihli Al-Monitor’da yer alıyor. Özeti şu:
“Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin koltuğuna Feridun Çelik oturdu. Seçimlerin üzerinden daha bir yıl geçmeden, PKK’ya yardım ve yataklık yaptığı iddiasıyla, Siirt ve Bingöl belediye başkanlarıyla birlikte gözaltına alınınca bölgede tansiyon yükseldi. Binlerce kişi belediyenin önünde toplanarak protesto gösterileri düzenledi. Polisin zaman zaman müdahale ettiği gruplar günlerce eylemlerini sürdürdü. Başkanlar tutuklandıktan bir süre sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bu olaydan 16 yıl sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yine bir operasyonun hedefindeydi. Bu kez Eş Başkanlar Gültan Kışanak ve Fırat Anlı “Terör örgütüne üye olma” iddiasıyla gözaltına alındı. Polis ve jandarma ekipleri belediyeyi basarak arama yaptı. Aramalar sürerken bina önünde az sayıda belediye çalışanı ve kent sakini vardı.”
Gazeteci Mahmut Bozarslan bu sessizliği “korku iklimi” ile açıklayamayacağımızdan emin görünüyor. Evet, bir “korku atmosferi” var ama ne zaman yoktu ki? “Peki, öyleyse neden?” Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun veriyor cevabını: “7 Haziran’dan sonra PKK’nin uyguladığı hendek siyaseti demokratik tepkilerin gösterilmesi konusunda kitleleri çok ciddi hayal kırıklığına uğrattı… İnsanlar sokağa çıkmıyorsa hendeklerin, barikatların yarattığı tahribatın etkisi var.”
“PKK Demirtaş’ı kurban etti.” El Jazeera Türk’te Gonca Şenay’ın haberi de budur. 5 Aralık’ta şöyle yazıyor: “Aralarında Selahattin Demirtaş ve Ahmet Türk’ün de bulunduğu Kürt siyasetinin önemli isimleri tutuklandıktan sonra, HDP ve PKK’dan yapılan çağrılara rağmen bölge halkı sokakta tepki göstermedi… Diyarbakırlı bir sivil toplum kuruluşu temsilcisine göre PKK Demirtaş dâhil Türkiye’de tüm güçleri Suriye için kurban etti.” Gonca Şenay, ismini vermek istemeyen bir sivil toplum kuruluşu temsilcisinin söylediklerini aktarıyor: “Kobani’den cenaze geldiğinde konvoy oluyordu burada. Sur’dan cenaze çıktığında kimse gitmiyordu. Bunu fark etmediler… Biz değiştik. Bağımsızlık için ölünür belki ama özerklik için insan ölür mü? Ölmez.”
Gonca Şenay sessizliğin nedenini bir de Altan Tan’a da soruyor. Tan’a göre PKK yanlış yaptı ve HDP o yanlışa dur diyemedi. Sebebi bu. Yanlış ne? 7 Haziran’daki sıçramayı önemsemeyip, bütün yığınağı Rojava’ya yapmak. Sonra “özyönetim” amacıyla hendek siyaseti izlemek ve bütün bölgeyi bir tür Rojava haline dönüştürmek. Ancak halk hendek kazılan mahallelerden baskılara rağmen çekildi ve hendektekiler güvenlik güçleri karşı karşıya kaldı. Sonuç ortada.
***
Yazılanların ve söylenenlerin anlamı şu: Masanın devrilmesinin en önemli sebeplerinden biri Rojava ve Ortadoğu’daki gelişmelerdir. Batıdaki hendekler Türkiye’yi hendeklerin önünde durduracak ve bölgenin dışında tutacaktır. PKK ise bu sayede Rojava’yı elinde tutmasını sağlayacak dış yardımlara daha kolay ulaşacaktır. Hendeğin kazıldığı kentler yakılıp yıkılacaktır gerçi ama Rojava elde tutulduğu sürece bu sorun olmayacaktır. Kuzeyi, Rojava’ya feda etme siyasetidir bu.
Hendek, Kobani’yi kuzeydeki Kürt illerine taşıma girişimidir. PKK, AKP’yi HDP’nin değil hendeğin düşürmesinin daha iyi olacağına inandı. Sonuçta AKP yine düşecek ve Rojava’daki kazanımlar korunmuş olacaktı. HDP de böylece büyüyen bir sorun olmaktan çıkacaktı.
Evet, HDP bir sorun olmaktan çıktı ama hendek siyaseti de yıkılmış kentlerin altında kaldı. HDP’yi sorun olmaktan çıkarma siyaseti PKK’yı sorun olmaktan çıkarma siyasetine dönüşmek üzere. Kürt halkını sessizliğe iten de işte bu siyasettir. Halk hendeğin kendisi için büyük bir tuzak olduğunu görmüş ve geri çekilmiştir.
***
Kürt sorununun masada konuşulduğu dönemin akil adamı Baskın Oran’ın Cumhuriyet’te Kemal Göktaş’la yaptığı söyleşi bunlar tartışılırken yayınlandı. Özeleştiri yaptı Baskın Oran, “Biz orada AKP’nin mayın eşeği olduk” dedi. Haklıdır. Liberaller AKP’nin mayın eşekliğini kabul ederek HDP’yi patlattılar. HDP’nin patlaması AKP’yi yerle bir etti. Yol kazasıdır. Şimdi bir kısmı hapiste, geri kalan ise ev hapsinde gün sayıyor. Suçları büyüktür, HDP’nin patlayacağını görememişler, AKP’nin düşüşüne engel olamamışlardır. Gerisini görüyoruz: HDP dağıldı, PKK çekildi, hendekli kentler harabeye dönüştü. Ve buna yol açan mayın eşekleri birkaç hafta önce toplandı. Baskın Oran, Oya Baydar ve Binnaz Toprak konuştu. Masa yeniden kurulsun istiyorlardı. Demokrasi için birlik yapacaklardı.
Castro’yu yitirdik geçtiğimiz hafta. HDP vekili Osman Özçelik ve Kürt gazeteci Fehim Işık Fidel’in Kürtleri katledenlerle işbirliği yaptığını hatırlattı haklı olarak. Yukarıdakileri hatırlatıp Kürt düşmanı mı ilan edilselerdi?
PKK Güney’de bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına, Barzani Rojava’daki devrime karşı teyakkuzda. Ortalık rastgele kazılmış çukurdan geçilmiyor. Kürt sorunu üzerine yazarken o çukurlardan birine düşüp kolu bacağı kırmak işten değil. Bu kadar hendeğin arasından düşmeden, yuvarlanmadan geçmek büyük başarı. Mayın eşeği kullanıyorlar demek ki.
Kıskanmamak elde değil. Aşk olsun vallahi!
Orhan Gökdemir/SOL
Suriye Kürt bölgesindeki durum Irak’takinden biraz daha karışık. KDP’nin yerine PKK’yı ve Barzani’nin yerine Öcalan’ı koyarak benzer bir fotoğraf elde etmeniz mümkün evet. Ama Kürtlerin yayıldığı alan bir özerk bölge olmaya Irak’ın kuzeyindekinden daha uzak. Kantonlar arasında geniş koridorlar var. Kantonların birleştirilip bütünlüklü bir hat haline getirilmesi büyük ölçüde Suriye’deki savaşın gidişatına bağlı. Üstelik Suriye merkezi hükumeti iç savaştan galip güç olarak çıkmak üzere. Bunun, bölgeyle ilgili bütün planları geçersiz ilan etmesi mümkün.
Ancak PKK bütün bu zorlukları aşıp bölgede Barzani’nin Irak’ta izlediğine benzer bir stratejiyle özerklik kurabileceğine inanıyor. Suriye’deki cihatçı kışkırtma bir iç savaşa dönüşünce bu fırsatı yakaladığını düşündü. 2012 yılında Kobane, Afrin ve Derik YPG tarafından ele geçirildi ve “devrim” ilan edildi. Cümle biraz tuhaf ama söylenen bu. Rojava Devrimi böyle doğdu.
Güzel. Fakat bu devrime en sert tepki Güneyde bir devlet kurma faaliyeti içinde olan Barzani’den geldi. Şöyle dedi: “PYD, Rojava’da devrim yaptığını iddia ediyor. Kime karşı kazanılmış bir devrim bu?” Sonra PYD’yi oyunbozanlıkla suçladı ve Rojava’ya ambargo uygulama kararı aldı. Yetinmedi, Irak Kürdistanı ile Rojava bölgesi sınırına 17 kilometre uzunluğunda hendek kazdırdı.
PKK ise haklı olarak “Rojava Devrimi”ni çok önemsedi. Elindeki bütün güçleri bölgeye yığdı. O kadar ki üniversiteler boşaldı. Üniversiteli gençler Rojava’ya geçirilerek ellerine silah tutuşturuldu ve profesyonel cihatçı katillerle savaşmaya gönderildi. Rojava’ya ne yararı oldu bilmiyorum ama ülkedeki öğrenci hareketi böyle tasfiye edildi. Devrimdir.
Kuşkusuz Barzani-Öcalan rekabetinin kokusunun sindiği bir devrimdir bu. Öcalan, Barzani’nin Kürt Özerk bölgesi ile yaptığı atılıma Rojava Özerk Bölgesi ile karşılık vermek istiyordu. Haliyle PKK Güney’de bağımsız Kürdistan’ın, KDP ise Suriye’de Rojava devriminin karşısındaydı. Kürt devrimi Kürt devriminin kurdu olmuştu.
***
“Rojava Devrimi” ile “HDP Devrimi”nin yolu 7 Haziran’da kesişti. Ülkenin batısının ilerici birikimine yaslanan HDP, AKP’yi durdurmuş görünüyordu. Bunun Rojava’dakinden daha sarsıcı etkiler yaratacağı belliydi. Ama HDP nedense 7 Haziran’daki devriminin arkasında duramadı ve ülkeyi 1 Kasım’a sürükleyen akıntıyı adeta seyretti. Gerisi malum. Belediyeler kayyumda. Eş başkanlar, vekiller, belediye başkanları içeride. Ve asıl tuhaf olanı, Kürt halkının olup biteni 7 Haziran’dan bu yana sadece izlemekle yetinmesi.
Bir hatırlatma daha. Hendek siyaseti özellikle HDP'nin güçlü olduğu il ve ilçelerde 7 Haziran’dan sonra yaygınlaştırıldı. Masa devrilmiş, savaş bölgenin üzerine kara bir bulut gibi çökmüştü. Belli ki, bunda Rojava’daki gelişmelerin etkisi büyüktü. PKK kazanımlarını kaybetmek istemiyordu, AKP gelişmelerden endişeliydi. PKK için Rojava sınırındaki bütün Kürt kentlerini Kobane’ye dönüştürmekten başka çıkar yol görünmüyordu. Hendek budur.
***
HDP milletvekili Garo Paylan, birlikte katıldığımız bir TV programında Kürt halkının sessizliğinin sebebinin “Batının sessizliği” olduğunu söylemiş, ben “ama Doğu daha sessiz” dediğimde şaşırmıştı. Belki de Batının sessizliğinin sebebi, Sur abluka altındayken, bitişik mahallelerin normal bir hayat sürmesiydi. Kim bilebilir?
“Kürtler niçin sokağa inmiyor?” Sorunun bu şekli Mahmut Bozarslan’a ait. Yorumu 4 Kasım 2016 tarihli Al-Monitor’da yer alıyor. Özeti şu:
“Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin koltuğuna Feridun Çelik oturdu. Seçimlerin üzerinden daha bir yıl geçmeden, PKK’ya yardım ve yataklık yaptığı iddiasıyla, Siirt ve Bingöl belediye başkanlarıyla birlikte gözaltına alınınca bölgede tansiyon yükseldi. Binlerce kişi belediyenin önünde toplanarak protesto gösterileri düzenledi. Polisin zaman zaman müdahale ettiği gruplar günlerce eylemlerini sürdürdü. Başkanlar tutuklandıktan bir süre sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bu olaydan 16 yıl sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yine bir operasyonun hedefindeydi. Bu kez Eş Başkanlar Gültan Kışanak ve Fırat Anlı “Terör örgütüne üye olma” iddiasıyla gözaltına alındı. Polis ve jandarma ekipleri belediyeyi basarak arama yaptı. Aramalar sürerken bina önünde az sayıda belediye çalışanı ve kent sakini vardı.”
Gazeteci Mahmut Bozarslan bu sessizliği “korku iklimi” ile açıklayamayacağımızdan emin görünüyor. Evet, bir “korku atmosferi” var ama ne zaman yoktu ki? “Peki, öyleyse neden?” Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun veriyor cevabını: “7 Haziran’dan sonra PKK’nin uyguladığı hendek siyaseti demokratik tepkilerin gösterilmesi konusunda kitleleri çok ciddi hayal kırıklığına uğrattı… İnsanlar sokağa çıkmıyorsa hendeklerin, barikatların yarattığı tahribatın etkisi var.”
“PKK Demirtaş’ı kurban etti.” El Jazeera Türk’te Gonca Şenay’ın haberi de budur. 5 Aralık’ta şöyle yazıyor: “Aralarında Selahattin Demirtaş ve Ahmet Türk’ün de bulunduğu Kürt siyasetinin önemli isimleri tutuklandıktan sonra, HDP ve PKK’dan yapılan çağrılara rağmen bölge halkı sokakta tepki göstermedi… Diyarbakırlı bir sivil toplum kuruluşu temsilcisine göre PKK Demirtaş dâhil Türkiye’de tüm güçleri Suriye için kurban etti.” Gonca Şenay, ismini vermek istemeyen bir sivil toplum kuruluşu temsilcisinin söylediklerini aktarıyor: “Kobani’den cenaze geldiğinde konvoy oluyordu burada. Sur’dan cenaze çıktığında kimse gitmiyordu. Bunu fark etmediler… Biz değiştik. Bağımsızlık için ölünür belki ama özerklik için insan ölür mü? Ölmez.”
Gonca Şenay sessizliğin nedenini bir de Altan Tan’a da soruyor. Tan’a göre PKK yanlış yaptı ve HDP o yanlışa dur diyemedi. Sebebi bu. Yanlış ne? 7 Haziran’daki sıçramayı önemsemeyip, bütün yığınağı Rojava’ya yapmak. Sonra “özyönetim” amacıyla hendek siyaseti izlemek ve bütün bölgeyi bir tür Rojava haline dönüştürmek. Ancak halk hendek kazılan mahallelerden baskılara rağmen çekildi ve hendektekiler güvenlik güçleri karşı karşıya kaldı. Sonuç ortada.
***
Yazılanların ve söylenenlerin anlamı şu: Masanın devrilmesinin en önemli sebeplerinden biri Rojava ve Ortadoğu’daki gelişmelerdir. Batıdaki hendekler Türkiye’yi hendeklerin önünde durduracak ve bölgenin dışında tutacaktır. PKK ise bu sayede Rojava’yı elinde tutmasını sağlayacak dış yardımlara daha kolay ulaşacaktır. Hendeğin kazıldığı kentler yakılıp yıkılacaktır gerçi ama Rojava elde tutulduğu sürece bu sorun olmayacaktır. Kuzeyi, Rojava’ya feda etme siyasetidir bu.
Hendek, Kobani’yi kuzeydeki Kürt illerine taşıma girişimidir. PKK, AKP’yi HDP’nin değil hendeğin düşürmesinin daha iyi olacağına inandı. Sonuçta AKP yine düşecek ve Rojava’daki kazanımlar korunmuş olacaktı. HDP de böylece büyüyen bir sorun olmaktan çıkacaktı.
Evet, HDP bir sorun olmaktan çıktı ama hendek siyaseti de yıkılmış kentlerin altında kaldı. HDP’yi sorun olmaktan çıkarma siyaseti PKK’yı sorun olmaktan çıkarma siyasetine dönüşmek üzere. Kürt halkını sessizliğe iten de işte bu siyasettir. Halk hendeğin kendisi için büyük bir tuzak olduğunu görmüş ve geri çekilmiştir.
***
Kürt sorununun masada konuşulduğu dönemin akil adamı Baskın Oran’ın Cumhuriyet’te Kemal Göktaş’la yaptığı söyleşi bunlar tartışılırken yayınlandı. Özeleştiri yaptı Baskın Oran, “Biz orada AKP’nin mayın eşeği olduk” dedi. Haklıdır. Liberaller AKP’nin mayın eşekliğini kabul ederek HDP’yi patlattılar. HDP’nin patlaması AKP’yi yerle bir etti. Yol kazasıdır. Şimdi bir kısmı hapiste, geri kalan ise ev hapsinde gün sayıyor. Suçları büyüktür, HDP’nin patlayacağını görememişler, AKP’nin düşüşüne engel olamamışlardır. Gerisini görüyoruz: HDP dağıldı, PKK çekildi, hendekli kentler harabeye dönüştü. Ve buna yol açan mayın eşekleri birkaç hafta önce toplandı. Baskın Oran, Oya Baydar ve Binnaz Toprak konuştu. Masa yeniden kurulsun istiyorlardı. Demokrasi için birlik yapacaklardı.
Castro’yu yitirdik geçtiğimiz hafta. HDP vekili Osman Özçelik ve Kürt gazeteci Fehim Işık Fidel’in Kürtleri katledenlerle işbirliği yaptığını hatırlattı haklı olarak. Yukarıdakileri hatırlatıp Kürt düşmanı mı ilan edilselerdi?
PKK Güney’de bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına, Barzani Rojava’daki devrime karşı teyakkuzda. Ortalık rastgele kazılmış çukurdan geçilmiyor. Kürt sorunu üzerine yazarken o çukurlardan birine düşüp kolu bacağı kırmak işten değil. Bu kadar hendeğin arasından düşmeden, yuvarlanmadan geçmek büyük başarı. Mayın eşeği kullanıyorlar demek ki.
Kıskanmamak elde değil. Aşk olsun vallahi!
Orhan Gökdemir/SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder