29 Ocak 2017 Pazar

‘Big Brother’ namaza çağırıyor! - TAYFUN ATAY


Birkaç gün önce kaybettiğimiz İngiliz aktör John Hurt, benim zihnimde George Orwell’in büyük eseri “1984”ün hakkını tam anlamıyla veren aynı adlı filmdeki Winston Smith rolüyle unutulmaz olmuştur. Film hiç şüphesiz artık bir klasiktir. Bugün bile ne zaman televizyondaki sinema kanallarında dolaşırken rast gelsem, ister ortasından olsun isterse sonundan, kendimi bir kez daha kaptırıp izlemeden edemem.


Elbette filmde sokaklardan evlere kadar, kenarda, köşede, kuytuda her yerde bir “yüz” olarak karşımıza çıkan “Big Brother”ın (Büyük Birader) ve onun liderliğinde süregelen “totaliteryanizm”in ete-kemiğe bürünmüş haline can verdiği rolle (O’Brien) Richard Burton da unutulmazdır. Winston’a “yasak meyve” yediren ve onu sonu yıkımla, “yaşarken ölüm”le bitecek ortak bir bireysel isyana kışkırtan Julia rolünde Suzanna Hamilton da öyle…

Ama filmi Winston rolüyle John Hurt taşır. En unutulmaz sahneler de her gün gerçekleştirilen düşmanları/hainleri lânetleyip “Big Brother"ı yüceltmeye dönük toplu törenlerdir. Denilebilir ki filmin Orwell’in yazılı metnine en büyük katkısı bu sahnelerdir. Ve bize, bin kelimeye bedel yalınlık ve çarpıcılıkta “Big Brother”da eritilmiş kitlenin adeta bir “zoraki ibadet”e nasıl tabi tutulduğunu resmeder.

George Orwell’in 1949’a tarihlenen romanının, o günün dünyasında yazarın karşısına çıkmış iki totaliter rejim, Hitler Almanya’sı ile Stalin Rusya’sından “kırma” bir esinlenme olduğu açıktır. Bir “totaliteryanizm distopyası” olan bu romanı, ondan uyarlama filmin başrol oyuncusunun kaybıyla gündeme getiriyor olmamın ne kadar anlamlı bulunacağından ise çok emin değilim. Çünkü bugünün dünyasında içinde bulunduğumuz coğrafya dâhil olmak üzere onun güneyinden kuzeyine, doğusundan batısına ve en uzak batısına (Atlantik-ötesine) kadar, Orwell ve eserini ürpere ürpere hatırlamadığımız tek bir gün dahi yok gibi!..

Ve elbette bizim buralarda da Orwell’in romanında geçen, geleceğe yönelik iç karartıcı kehanetleri bize çağrıştıracak mahiyette pek çok vaka hemen her gün karşımıza çıkıyor.
Bir “dinbaz totaliteryanizm”i hayata geçirme yolunda irili-ufaklı, küçük ya da büyük ölçekli mahiyette girişimlerde bulunmaktan geri kalmayan birçok kişi, çevre, kurum, vakıf, vesaire var.

Bunlardan biri de dün Ozan Çepni kardeşimizin haber olarak önümüze koyduğu, bize özgü bir “zoraki ibadet” uygulaması denilebilir.

Afyonkarahisar’da Müftülük ve Milli Eğitim Müdürlüğü el ele vererek yarıyıl tatilindeki 7-15 yaş arası öğrencileri “Haydi Namaza” adı altında bir etkinlikle topluca vakit namazlarına çekmeye yeltenmişler.

Kampanya kapsamında her gün erkek çocuklarının en az üç, kız çocuklarının da en az iki vakit, cami cemaatiyle namaz kılmasının sağlanması hedefleniyor.

 Milli Eğitim Müdürlüğü’nden tüm okullara gönderilen yazı ile öğretmenlere kampanyayı teşvik etmeleri yolunda resmen talimatta da bulunulmuş.

Bir öğretmene, tâbi olduğu resmi kurumca öğrenciyi namaza teşvik yolunda talimatta bulunulması bir zorlamadır ve akla hafiften de olsa “Dinde zorlama yoktur” ayet-i kerimesini getirmektedir.
Ama bu ayeti daha yüksek yoğunluklu olarak hatırlamaya bizi sevk edecek bir de “resmi talep” var: Müftülük, okulların Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmenlerinden “Namaz Takip Çizelgesi” başlıklı bir imza sirkülerini çoğaltarak öğrencilere dağıtmasını istemiş. Böylece öğrencilerin cemaatle kıldıkları her namaz, cami görevlilerinin imzalayacağı bu belgelerle “takip edilmiş” olacak!..
Şimdi siz buna “din” diyorsunuz, öyle mi?!

Ve dini bu şekilde çocuklara iki haftalık tatilde onları mahalle-okul-müftülük baskısı altında namaza çekerek sevdireceğinizi sanıyorsunuz, öyle mi?..

Korkarım buradan çıksa çıksa 1984-benzeri hikâyelere, senaryolara, kurgulara kapı açacak sonuçlar çıkar.

Orwell’in bıraktığı yerden, ama Hitler Nazizm’i, Sovyet Stalinizm’i çağrışımlarının ötesinde, bir dinbaz-totaliteryanizmin Türkiye macerasına binaen!..

Tayfun Atay  / Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder